GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 4'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:32
Tarih:14.12.2018

İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumuna bağlı olmak üzere Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumunun 2019 bütçeleri hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Öncelikle belirtmek isterim ki İYİ PARTİ olarak Türk tarihine, Türk diline, Türk kültürüne katkı yapmak için çalışan bu kurumların bütçe tekliflerine Komisyonda "evet" oyu vermiştik. Demek ki doğru şeyler yapıldığında -nasıl yanlışları eleştiriyorsak- doğruları da alkışlamayı biliyoruz ama bu bütçenin, özellikle bu alanlarda hizmet edilecek işleri karşılayabileceği kanaatinde de değiliz, doğrusunu isterseniz yeterli de bulmuyoruz.

Şimdi "Doğruları alkışlıyoruz." dedik "Yaptığınız doğru işlerin yanında saf tutmayı biliyoruz." dedik ama yanlışlarınızı gün ışığına çıkardığımızda ya da yanlışlarınızla ilgili fikir beyan ettiğimizde farklı bir duruş ve tavır sergiliyorsunuz; bunun da ötesinde, biz bir eleştiri getirdiğimizde Parlamento grubu olarak celalleniyorsunuz. Biz doğruyu anlatmaya çalışıyoruz, biz, nasıl bir sıkıntıyla karşı karşıya bulunduğumuzda sizinle birlikte hareket etmekten imtina etmiyorsak ülkenin gerçekleri ve menfaatleri noktasında, sizler de eleştirilerimize saygıyla yaklaşmayı bileceksiniz. Ne zaman burada altından kalkamayacağınız bir tartışma yaşansa işi ya FETÖ'ye getiriyorsunuz ya geçmişle hesaplaşmaya getiriyorsunuz. Bizim, siz de biliyorsunuz, bu Parlamento grubu da biliyor; ortak ret alanlarımız var, ortak ittifak alanlarımız da var. Bu Parlamentonun çatısı altında bulunan herkesle Türkiye'nin doğruları noktainazarından iş birliği yapacak bir bakış açısına da sahibiz, kimseye de herhangi bir ders vermek niyetinde değiliz. Söylediklerimizden farklı tartışmalar yaratmanın da hiç kimseye faydası yoktur. Adında "milliyetçi" olan bir siyasi partiye milliyetçilik dersi verecek kadar hadsiz değiliz ama onlara milliyetçiliklerinin gereğini hatırlatmak gibi bir mecburiyetle de karşı karşıya bulunduğumuz asla ve kata yadsınamaz.

MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) - Ona senin ihtiyacın var!

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Birlikte...

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Sen mi hatırlatacaksın bize onu?

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Sen beni iyi tanırsın...

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Ben iyi tanırım.

BAŞKAN - Genel Kurula hitap edin.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - ...benim de sizden milliyetçilik dersi almaya ihtiyacım yok.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Ben sana vermedim.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Lafım size değil, lafım size değil. Ben...

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Dikkatli konuş!

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Tehditle mi konuşacaksınız bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde?

BAŞKAN - Gruba hitap edin Sayın Dervişoğlu.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Oradan laf atmasın.

Ayrıca, sizin attığınız laf beni besler, fikir insicamımı bozmaz.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Buyurun, buyurun!

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Siz laflarınızı milliyetçiliği ayaklar altına alanlara yetiştirin, bize değil!

BAŞKAN - Genel Kurula hitap ediniz.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Gerginlik yaratmak için konuşmuyorum, bir hassasiyetim...

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Dizildiğin yere bak sen! Dizildiğin yere bak!

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Nereye dizildim?

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Dizildiğin yere bak tespih tanesi gibi!

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Sen de solunu flu gör, sağına sempati göster o zaman!

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Sol da flu, sağ da flu bizde!

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Şimdi, efendim...

AYLİN CESUR (Isparta) - Başkanım, müdahale etmeyecek misiniz?

BAŞKAN - Genel Kurula hitap edin Sayın Dervişoğlu.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Yani ben, içinden çıktığım bir yapıyla tartışma yapmak için Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmedim.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Hatırlatma makamı değilsin.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Türkiye'nin büyük problemlerle karşı karşıya bulunduğunu herkes biliyor, aşılması icap eden büyük dertlerle karşı karşıya bulunduğumuzu herkes biliyor, hangi derdin kiminle tartışılması gerektiğini de herkes biliyor. "Tartışalım." dedik, "Türkiye'nin FETÖ diye bir belası var, bunu konuşalım." dedik, reddettiniz. Biz yaşadık onu. Yıllarca bu yapmış olduğunuz işlerin başımıza bela olacağı hususunda birtakım uyarılarda bulunduk. Sivrilttiğiniz kazık sadece size değil, hem Türk milletine hem de Türkiye Cumhuriyeti devletine batma riski oluşturdu; onu konuşurduk, susalım mı? (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, bunları toptancı bir tarih şuuruyla ele almak, kökten çözümler önermek mecburiyetindeyiz. Siz toptancı bakamıyorsunuz meselelere çünkü bir sorunla karşı karşıya kaldığınızda iktidarda olduğunuzu unutuyorsunuz. Oysa, siz, on altı yıldan beri bu devleti yönetiyorsunuz, on altı yıldan beri çözmeniz icap eden sorunlar karşınıza dizildiğinde de ya 1919'la ya da 1923'le hesaplaşmaya kalkışıyorsunuz. Oysa üzerinde konuşmanız icap eden şey yakın tarihimizdir. Ben, 1980'in ne olduğunu bilen o...

RECEP ÖZEL (Isparta) - Elin titredi, yalan... Öyle oluyor işte, elin titriyor diyorum.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Elim titriyor.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Azıcık onlardan konuştun mu elin titriyor.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Benim elim yalandan değil, heyecandan titriyor.

BAŞKAN - Laf atmayın beyler, laf atmayın.

Sayın Dervişoğlu, Genel Kurula hitap edin.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Bendeki heyecan sende olsa bu yaşanmazdı bu ülkede.

Çok hoşuma gider, laf at.

RECEP ÖZEL (Isparta) - İyi, tamam.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Bak, hoşuna mı gitti, al bir daha içeyim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) - Üstüne dökeceksin, üstüne dökeceksin.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Ben memleket meseleleri konuşulunca kapı arkasında pazarlık yapmam, heyecanlanırım, bu Meclis mazur görsün.

Şimdi, bakın, ben 1980'i yaşamış biriyim. 1980 yılında hürriyetimden bir dönem mahrum kaldım. Bu İstiklal Marşı'mızın yazarı cennetmekân Mehmet Akif Ersoy'un "Safahat" kitabı cezaevi idaresince siyasi yayın olduğu gerekçesiyle koğuşlara alınmıyordu ama Sızıntı dergisi bilabedel koğuşlara dağıtılıyordu. Sadece o değil. Şimdi o kapısına gidip dizildiğiniz bu meczup fesli var ya, o feslinin de "Lozan Zafer mi, Hezimet mi?" "Yalan Söyleyen Tarih Utansın." türünden kitapları da o zaman cezaevi koğuşlarına bilabedel dağıtılıyordu. Bir emperyal proje olduğu gerçeği gün gibi gözümüzün önündeydi ve 20 yaşında çocuklarken o emperyal projenin varlığından biz haberdar olduk. O gün bu gün bu belanın bir gün Türkiye Cumhuriyeti devletini tehdit edeceği hususunun altını kalınca bir çizgiyle de çizmeye gayret sarf ettik. Şimdi kimse vebalini başkasının üzerine atmaya kalkmasın. Bu ülkede siyasal bölücülük ile siyasal İslamcılığı gümüş tepsi önünde gündeme getiren ve milletin başına bela eden yapı emperyalizmdir. Ona karşı direnç gösteremedik, gösteremediniz. On altı seneden beri memleketi yönetiyorsunuz. Yollar yaptınız, Allah razı olsun; köprüler yaptınız, Allah razı olsun; büyük hizmetler ürettiniz, Cenab-ı Allah razı olsun, bir şey demiyoruz, hizmet yapana elbette ki dua edeceğiz.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Teşekkür ederiz.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Her kim ki bu ülkede taş üstüne taş koymuşsa biz onun elbette ki duasını yapmak mecburiyetindeyiz; ona dua etmek, onun hizmetlerini övmek mecburiyetindeyiz. Ama sadece yol yapmadınız ki; Oslo'da, Dolmabahçe'de pazarlık da yaptınız, bunu da mı methedeceğiz? Biz bunu konuştuğumuzda "Keşke yapmasaydık." diyeceğiniz yerde başka şeyler söylüyorsunuz, tarizde bulunuyorsunuz, sesinizi yükseltiyorsunuz.

Memlekette siyaset irfanla yapılır, irfanla siyaset yapmaya gayret sarf ediyoruz. İlk kez Meclis kürsüsünde konuşuyorum yemin merasiminden sonra. Biz irfanla siyaset yapmak istiyoruz, siz imkânlarımızla karşımıza çıkıyorsunuz. Bunu yapmaya ne hakkınız var? (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Bırakın da irfanla siyaset yapalım.

Şimdi iş başına geldiniz, diyorsunuz ki: "2002'de böyleydi, 2018'de de böyle." Doğru tabii ya, on altı sene elbette ki bir şey yapacaksınız ama siz 2002'de iş başına geldiğiniz de SEKA vardı, ne oldu şimdi? TEKEL vardı, ne oldu şimdi? Sümerbank vardı, ne oldu şimdi? TÜRK TELEKOM vardı, ne oldu şimdi? PETKİM vardı, ne oldu şimdi? Şeker fabrikaları vardı, Etibank vardı, Eti Bakır vardı, Eti Gümüş vardı; ne oldu şimdi? TÜGSAŞ'lar vardı, İskenderun ve Ereğli Demir Çelikler vardı, Et ve Balık Kurumu vardı, şeker fabrikaları vardı; ne oldu şimdi, ne oldu bu cumhuriyetin değerleri? Kültür -birçok tanımlama yapıldı- aynı zamanda bir milletin müşterek sorunlarına karşı müşterek çözümler üretme mecburiyetini de içinde barındırır.

Şimdi, ozanın sazında ses olamazsanız, şairin şiirinde mısra olmayı beceremezseniz, ressamın tuvalinde renk olmayı beceremezseniz ne kadar köprü olursanız olun, ne kadar elektrik direği olursanız olun, ne kadar yol olursanız olun herhangi bir şeye fayda temin edemezsiniz.

Gerçekleri konuşalım, gerçekler üzerinde de fikir beyan edelim. Bu açıdan birbirimize hak verelim. Milliyetçiliği kimse inhisarına almasın, cumhuriyeti kimse inhisarına almasın, mukaddes dinimizi kimse inhisarına almasın. "Nasıl Mehmet Akif bizimse Mustafa Kemal de bizim." demeyi becerebilelim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) "Nasıl o mübarek ezan bizimse o bayrak da bizim." diyelim. "Tek vatan" demeyelim "Türk vatanı diyelim. "Tek bayrak" demeyelim "Türk Bayrağı" diyelim.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Onu kastediyoruz zaten.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - "Tek millet" demeyelim "Türk milleti" diyelim ve "Türk dili" diyelim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) - Aynı şeyi kastediyoruz ya, aynı şeyi kastediyoruz ya.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Buyurun, deyin; mâni bir hâl yok.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Aynı şeyi kastettiğimizi sen de biliyorsun da...

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Benim dediğimi buradan söylerseniz ben de oraya, yerime gider, sizi alkışlarım.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Aynı şeyi dediğimizi biliyorsun da...

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Müsaade eder misin, yine şekerim yükseldi, elim titreyecek bakar mısın.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Aman aman, bir şey olmasın.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Benim lafım size ağır gelmesin, lafım hiç ağır gelmesin. Ha, ben de lafımı tartarak sarf etmem. Ben terbiyemden mesulüm, başkasının terbiyesinden de bir mesuliyet bana yüklenmez herhâlde.

Şimdi, anılara sahip çıkmak lazım. Az önce grup başkan vekilimiz gösterdi, Bursa'yı gösterdi. İstanbul'u ben göstersem nasıl olur dedim ama size İstanbul'u göstermeye gerek yok. Zaten ihanet ettiğinizi en yetkili ağızdan itiraf ettiniz "İstanbul'a ihanet ettik." dediniz. Türkiye'nin birçok kentine ihanet ettiğiniz gibi ihanet ettiniz.

Bize düşen sorumluluklar var. Biz, hiç kuşkusuz, kendimizden sonraki nesillere teslim aldığımızdan daha güzel bir Türkiye ve teslim aldığımızdan daha güzel bir dünya bırakmak mecburiyetindeyiz. Hamleler yapacağız, yaşadığımız coğrafyanın jeopolitiğinden kaynaklı riskleri elbette ki birlikte göğüslemeyi becereceğiz ama bu coğrafyanın avantajlarını attığı yanlış adımlarla ülke adına dezavantaja dönüştürmeye kalkışanlara karşı da bir direnç göstereceğiz; aktif ama ihtiyatlı politikalar önereceğiz.

Geldiğimiz günden beri, iş başına geldiğiniz günden beri birçok şeyi tartışma masasına getirdiniz. "Efendim, 2002'de böyleydi, 2018'de böyle; 2002'de şu kadar bölünmüş yol vardı, 2018'de bu kadar var; Marmaray yaptık, denizin altından geçtik; tünel yaptık, altından geçtik; köprü yaptık, üstünden geçtik." diyorsunuz. İş başına geldiğinizde ilkokulda öğrenci olan çocuk, bugün üniversiteyi bitirmiş ama işsiz durumda; bu mesuliyeti size hatırlatmayalım mı? Sınavlarda yolsuzluklar yapıldı, insanların istikballeri çalındı. Siz diyorsunuz ki: "Biz bunların müsebbiplerini yakaladık." Peki, bunların uğradığı mağduriyetlerin hesabını verdiniz mi ya da giderilemeyecek mağduriyetleri karşılamak için vicdanen bir sorumluluk hissettiniz mi? Sınava girildi, başkalarına soru verdiler. O soruları ya da cevap anahtarını alıp adam sınava girdi. Siz dediniz ki: "Bu sınavı yapanlar FETÖ'cü." Kaybedenler kim? Kavruk Anadolu çocukları. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, bana Allah rızası için söyleyin, spekülasyon yapmak için konuşmuyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın Sayın Milletvekili.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Bir sınav yaptınız, sınava bilerek ya da bilmeyerek hile bulaştırdınız. Bir Anadolu evladı sınavdan başarıyla çıkıp doktor olacakken, avukat olacakken, mühendis olacakken hakkı gasbedildi; avukat olamadı, doktor olamadı, mühendis olamadı, uzman çavuş oldu, Gabar Dağı'nda şehit oldu. Bunun hesabını nasıl vereceksiniz bu millete? (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Bütçenin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyorum. Bu ülkenin birliğine, beraberliğine, bütünlüğüne hizmet edecek bir Meclis çatısını canıgönülden arzuladığımı ifade ediyor, bu özgür kürsüden sizlere hitap etmekten bahtiyar olduğumu dile getiriyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)