| Konu: | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 5'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 15.12.2018 |
HDP GRUBU ADINA SALİHE AYDENİZ (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
TJA aktivisti ve Hakkâri Milletvekili Leyla Güven, ağırlaştırılmış İmralı tecrit sistemine dikkat çekmek için otuz sekiz gündür dönüşümsüz ve süresiz açlık grevinde. Buradan haksız hukuksuz bir şekilde cezaevinde rehin tutulan başta Leyla Güven'i ve arkadaşlarımızı saygıyla sevgiyle selamlıyor, direnişlerini buradan sevgiyle selamlıyorum.
Kürt sorununu bir inkâr ve imha politikası çerçevesinde, kadınların sorunlarını köleleştirme politikası çerçevesinde, demokrasiyi adalet ve özgürlüklere karşı baskı ve sindirme politikası çerçevesinde ele alan AKP saray iktidarı, darbe mekaniğini, sivil darbeyi ve OHAL'i harekete geçirerek İmralı sistemi üzerinden ülkenin tamamını tecritle karşı karşıya bırakmıştır. Tecridin kırılması, barışın ve birlikte yaşam umudunun önündeki engellerin kırılması anlamına gelir. Bundan dolayı, Leyla Güven'in başlattığı ve cezaevlerine yayılan açlık grevleri talepleri taleplerimizdir, bu Meclis, Leyla Güven'in taleplerine ses vermelidir.
Konumuz bütçe. Buradan konuştuğumuz bütçe, tüm ülkeyi ilgilendiren, aslında her alanda kadının, emekçinin, gençlerin, engellinin, çocukların ve halkın bütçesi olması gerekirken buradan bize savaş ve rant bütçesi sunuldu. Evet, bu bütçe, savaş ve rant bütçesidir.
Yapılan sunum içerisinde en büyük payın eğitime ayrıldığı başlığı vardı. On altı yıllık iktidarınız boyunca eğitim alanında nasıl bir politikasızlık yürüttüğünüze bir göz atalım. Her yıl olduğu gibi 2019 yılında da eğitime ayrılan bütçe kötüye gitmeye devam etmekte. Millî Eğitim Bakanlığının 2019 yılı için öngördüğü bütçesi merkez toplam bütçenin yüzde 11,84'üdür. Millî Eğitim Bakanlığının bütçesi 2017 bütçesine göre yüzde 1,34 ve 2018'e göre yüzde 0,29 oranında azalmıştır. 2018 yılında eğitim yatırımlarına ayrılan pay yüzde 8,36 iken 2019'da bu oran yüzde 4,88'e gerilemiştir. Yani Millî Eğitim bütçesinin büyüklüğü bir yanıltmacadır. Her yıl eriyen bütçenin yanında, yapboza dönüşen eğitim sistemi ve müfredata baktığımızda değişen tek şeyin Bakanın ismi olduğunu görürüz. On altı yıllık iktidarınız boyunca eğitim politikaları konusunda her dönem başarısız olmuş ve başarısızlığınızda sistem değişikliği yaparak başarısızlığınızın üstünü kapatmaya çalışmışsınız. Her değişiklik öğrencide ve velilerde kaygılara neden olmakla beraber, piyasa merkezli, rekabetçi ve sınav esaslı politikalar her geçen gün büyüyerek sorun yumağına dönüşmüştür. Evet, vazgeçilmez bir haktır eğitim ve paralı olamaz. Evet, eğitim paralı olamaz ama iktidarınız boyunca kamusal eğitimi tasfiye uygulamaları hız kesmeden devam ederken özel okullara kamu kaynaklarını aktarma hep süregelmiştir.
Ana dilinde eğitim, eğitim biliminin en temel ilkelerindendir. Türkiye birden çok ana dilin, kültürün ve kimliğin olduğu bir ülkedir. Asimilasyon, baskı, sindirme, yok sayma ve her türlü engellemelere rağmen birçok dilin konuşulduğu, işitildiği ve yaşatılmaya devam edildiği bir ülke gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Türkiye'de yaşayan halkların kendi ana dilinde konuşma ve dillerinin eğitim dili olması konusu meşru bir haktır ve bu hak Türkiye'nin zenginliğidir. Biz Kürtler asla ana dilimizden vazgeçmeyeceğimizi ve Kürtçenin eğitim dili olması konusunda taleplerimizi her zaman dillendireceğimizi belirtmek isterim.
Bakın, biz Kürtler kendi ana dilimizde eğitim yapma deneyimlerimizi ve bu halkın bu konudaki taleplerinin nasıl artarak devam ettiğini bir örnekle söylemek istiyorum. 2014 yılında halkın yoğun talebi ve kişisel dilekçelerle kurumlara başvurmaları nedeniyle KURDİ-DER, EĞİTİM-SEN ve milletvekillerimiz üzerinden valiliklere ana dilde eğitim veren okulların açılması başvuruları yapıldı. Bu başvurular üzerinde ilk yıl Diyarbakır'da "Ferzad Kemanger", Cizre'de "Berivan" ve Yüksekova'da "Dayika Uveyş" olmak üzere üç tane ilkokul düzeyinde okul açıldı. Bu okulların ilk yılda her okulda 40-50 olmak üzere öğrenci, eğitim hayatına başladı. İkinci yıl bu üç okul 10 okula, öğrenci sayısı 500'e çıktı. Üçüncü yıl bu okul sayısı 20'ye, öğrenci sayısı 1.500'e çıktı. Bu halkın en meşru hakkı olan ana dilinde eğitim hakkına kısa bir süre için de olsa talebin nasıl hızla büyüdüğünü gören tekçi zihniyet, üçüncü yılında okulları kapatma kararı aldı. Oysaki okullar açıldığında Millî Eğitim Bakanlığına bağlı müfettişler birkaç kez okullarda incelemeler yapmışlar, müfredatı gözden geçirmişler fakat aykırı bir durum gördüklerine dair herhangi bir ikazda bulunmamışlardı. Ayrıca bu okullarda okuyan öğrencilerin kendi ana dillerinde eğitim görmeleri onları öz güvenli, o çoğulculuğu esas alan, doğaya ve farklılıklara duyarlı kişiler olarak yetişmelerini sağlıyordu. Ana dil üzerindeki tekçi, yok sayan ve inkâr politikalarından vazgeçilmelidir.
2017 yılına göre, ataması yapılmayan yarım milyona ulaşan öğretmen varken, aynı yıl içerisinde, farklı bölümlerden mezun olan kişiler öğretmen olarak atanmıştır. Öğretmenler sınav, mülakat ve güvenlik soruşturması kuşatmasıyla karşı karşıya bırakılmışlardır. İki yıl süren ve 19 Temmuz 2018 günü kaldırılan OHAL kapsamında 36 kanun hükmünde kararname çıkarılmış ve hukuken kendilerini savunma hakkı tanınmadan, tamamen siyasi ve idari tasarruflar sonucunda, hukuksuz bir şekilde 135.144 kamu emekçisi ihraç edilmiştir. Kamudan ihraç edilenlerin 41.705'i, eğitim ve yükseköğretim kurumlarındaki emekçilerdi.
OHAL dönemi, AKP politikalarına itiraz eden ya da iktidardan yana taraf tutmayan eğitim emekçilerinin, başta OHAL kararnameleri olmak üzere Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde yapılan inceleme ve soruşturmalarla susturulmaya, yıldırılmaya çalışıldığı, işsizlik ve yoksullukla terbiye edilmeye çalışıldığı kapkara bir dönem olarak tarihte yerini almıştır. Sokağa çıkma yasakları döneminde çatışmaların son bulması için, çocukların yaşam hakkı için bir günlük iş bırakan 4.700'ün üzerindeki öğretmen, OHAL döneminde açığa alındı; 30'u sonradan hapis cezasıyla karşılaştı ve bunların neredeyse tamamı, sonradan beraat etmesine rağmen bunların birçoğu da sonra ihraç edildi. Bu rakamlar sadece Diyarbakır için verdiğim rakamlardır.
Barış diledikleri için, "Çatışmalar son bulsun." dedikleri için bu kadar eğitim emekçisi mağdur edilmiştir. Pek çok bilim insanı sadece fikirlerini dile getirdikleri için üniversitelerden ihraç edilmişlerdir. Barış İçin Akademisyenler inisiyatifinin, barış hakkını savunarak yaşanan çatışmalara ve sivil kayıplarına ilişkin itirazlarını kamuoyuyla paylaştıkları için karşılaştıkları baskı, sindirme politikalarının nasıl bir lince dönüştüğünü hep beraber gördük.
AKP, tüm muhaliflerin seslerinin kısıldığı tek tip bir gençlik, tek tip bir üniversite istemektedir. Bunun için de hem akademisyenleri hem de üniversite öğrencilerini baskı altına almaktadır. Üniversiteler korku iklimi içindedir. Üniversiteli muhalif gençlere yönelik sistematik gözetim ve potansiyel suçlu uygulamaları yaygınlaştırılmaktadır. Gençler üniversitelerden mezun olduktan sonra güvenlik soruşturmaları nedeniyle meslek hayatına başlayamama kaygısı yaşamaktadırlar.
Yine, 2006 yılında hayata geçirilen "her ile bir üniversite" projesiyle üniversiteler, AKP iktidarının kadrolaşma seferberliğinin, otoriter, piyasacı, cinsiyetçi, ırkçı ve muhafazakâr politikaların odağı olmuştur.
YÖK'ün 2017 ve 2018 öğretim yılı resmî istatistiklerine göre yükseköğretim sistemi her geçen gün büyümektedir. Ancak bu büyümenin arka planında sokak aralarında, apartman dairelerinde binadan bozma üniversiteler olduğu anlaşılmaktadır. Sayısı her geçen gün artan fakat içi gittikçe boşalan bu üniversitelerden mezun olan tüm gençler, işsizler ordusunu oluşturmaktadır.
Adalet Bakanlığının verilerine göre, 2013 yılının Mayıs ayında tutuklu olan öğrenci sayısı 2.776 iken son iki üç yıl içerisinde bu sayı 25 kat artmış ve 69 bin olmuştur. Bu sayının çoğunluğu da gençlerden oluşmaktadır.
2018 yılında açıklanan dünyanın en iyi 500 üniversitesi listesinde ne yazık ki Türkiye'den herhangi bir üniversite yer almamaktadır. Çünkü üniversiteler özgür değildir. Çünkü kampüse sıkıştırılmış, ezberci, doğadan ve toplumdan kopuk bir eğitim modeli, toplumun gerçekliğinden uzak ve özgürlükten kopuk olacaktır. Üniversiteler darbe dönemlerine rahmet okutacak cinsten baskı ve sindirme süreciyle karşı karşıya bırakılmışlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aydeniz, toparlamak için bir dakika süre veriyorum.
Buyurun.
SALİHE AYDENİZ (Devamla) - Eğitimde mezhepçi politikalar 2017-2018 öğretim yılında da yoğunlaştırılmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı, Diyanet, Ensar, Birlik, Hikmet, HAYDER, İHH, TÜRGEV gibi dinî vakıf ve derneklerle sayısız protokoller imzalayarak çocuklarımız ve gençlerimiz, tarikat ve cemaatlere mecbur bırakılmışlardır. Yine, yeteri kadar devlet yurdunun olmaması, cemaatlerin ve tarikatların işine gelmiştir.
Daha birçok eksikliğini anlatabileceğimiz eğitim politikasızlığının bütçesininde yetersiz, eksik ve ranta dayalı olduğunu vurgulamak isterim. 2019 bütçesinin, sorunları çözeceği yerde, bilakis sorunları daha da derinleştiren bir bütçe olduğunu ve bu bütçenin emekçinin, kadının, gencin, engellinin, çocukların ve halkın değil; tekçi zihniyetin, saray, savaş ve rant bütçesi olduğunu söylemek istiyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)