| Konu: | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 6'ncı Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 34 |
| Tarih: | 16.12.2018 |
MHP GRUBU ADINA ÜMİT YILMAZ (Düzce) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, yüce Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Yer aldığı bölge itibarıyla Türkiye, güvenlik politikalarını en üst seviyede tutması gereken bir konumdadır. Ülkemizin güneyinde bulunan Suriye ve Irak'ın durumu ortadadır. Diğer yandan, doğu sınırımızda bulunan bazı ülkelerle ilişkilerimizde inişli çıkışlı bir süreç yaşanmaktaysa da özellikle son yıllarda Afganistan'dan gelen kaçak göçmenlerin İran üzerinden ülkemize elini kolunu sallayarak girmeleri millî güvenliğimizi tehdit etmektedir.
Karadeniz'in kuzeyinde bulunan komşumuz Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan gerilim, akrabalık bağlarımız bulunan Kırım'ın Rusya tarafından ilhakıyla sonuçlanmıştır. Her ne kadar Rusya'yla olan ilişkilerimiz son dönemde artarak devam etmekteyse de Kırım'ın ilhak edilmesinin tarafımızdan kabul edilmesi mümkün değildir. Ayrıca Ukrayna-Rusya arasındaki gerilimin sıcak çatışmaya ve savaşa dönmesi Avrupa Birliği-Rusya savaşına dönme ihtimalini doğuracak, bu da bütün dünyaya sıçrama riski taşıyacaktır.
Batı komşumuz Yunanistan'la Ege adaları, kıta sahanlığı ve göçmenler konusunda yaşanan sıkıntılar, Yunanistan'ın ve Kıbrıs Rum kesiminin, Akdeniz'de Kıbrıs açıklarında Türkiye'yi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni yok sayarak doğal gaz ve petrol aramaları, petrol ve doğal gaz bölgesi oluşturmaları kabul edilemez bir davranıştır. Bu konuda devletimizin uyguladığı "Biz de bölgede varız." politikasını son derece doğru ve başarılı buluyoruz.
Son yıllarda Suriye'de yaşanan gelişmeler millî güvenliğimizi çok yönlü olarak tehdit etmektedir. Sınırımızın hemen kenarında terör bölgeleri oluşturulmakta, IŞİD ile PKK'nın kolları olan PYD-YPG bölgeleri paylaşarak bulundukları bölgelerden ülkemize saldırılar gerçekleştirmektedir. Bu gelişmeler neticesinde, öncelikle IŞİD bölgesinde olan Çobanbey, Cerablus, Azez ve El Bab 24 Ağustos 2016'da başlayan Fırat Kalkanı Operasyonu'yla temizlenmiştir. Akabinde Afrin'de örgütlenmeye ve yerleşmeye başlayan, sınırımızdan içeri sızan ve saldırılar düzenleyen PKK/PYD-YPG terör örgütüne karşı Zeytin Dalı Harekâtı düzenlenmiş, 4.500'ün üzerinde terörist etkisiz hâle getirilmiştir. Afrin'de de asayiş sağlanmıştır.
Terörle mücadele konusunda devletimizin son yıllardaki yaklaşımını doğru ve tutarlı buluyoruz. Terör tehdidi nereden gelirse gelsin, millî bekamızı ve güvenliğimizi tehdit eden kim olursa olsun yok edilmelidir. Müttefikimiz ve stratejik ortağımız gibi görünen ikiyüzlü ABD'nin eteğinin altına saklanarak binlerce tır silah yardımı alanların terör bölgesi oluşturmalarına izin vermek, Gaziantep'i, Urfa'yı, Mardin'i, daha doğrusu bütün Türkiye Cumhuriyeti'ni tehlikeye atmaktır. Türkiye Cumhuriyeti devleti güçlüdür. Türk milleti büyüktür. Ordusunun ve polisinin her zaman yanında ve arkasındadır. Bölgesinde hiç kimseye pabuç bırakmayacak kuvvet ve kudrettedir.
Bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Operasyonlarına verdiğimiz destek tüm kamuoyu tarafından bilinmektedir. Ülke güvenliğinin sağlanması için aynı desteğimizi Fırat'ın doğusuna yapılacak operasyonda da vereceğimizi bilmenizi istiyoruz. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Operasyonlarına karşı çıkanları tüm Türk milleti görmüş ve hak ettiği cevabı vermiştir.
Değerli milletvekilleri, sınırlarımız dışında bunlar yaşanırken içerideki yansımalarının yakın tarihçesi ise şöyle gelişmiştir: 2002 yılında bitme noktasına gelen eli kanlı terör, terörle mücadelede yapılan yanlışlıklar neticesinde tekrar palazlanmaya başlamış, ülkemizin güvenliği riske atılmıştır.
Milliyetçi Hareket Partisinin teröre karşı tutumunda geçmişten beri gelen uyanık ve hassas duruşu oldukça açık ve nettir. Terörle müzakere değil, mücadele edilmesi gerektiği acı tecrübelerle anlaşılmıştır. "Açılım süreci" olarak adlandırılan çözülme sürecinde eli kanlı terör örgütü, şehir ve kasabalarımızda açılan çukurlar, kurulan barikatlar, döşenen patlayıcılar ve kalkışma provasıyla ülkemizi yangın yerine çevirmiştir, ancak hain ve sinsi bir hevesle ülkenin parçalanmasını bekleyenlerin hevesleri kursaklarında kalmıştır. Şimdi tekrar iştahları kabararak ülkeyi yeniden parçalama sürecine götürmek için ellerinden gelen sinsi tezgâhları kurmaya çalışmaktadırlar.
Sırtını eli kanlı terör örgütüne yaslayanların, belediye araçlarıyla terör çukurları ve barikatlar kazanların -sahte- "barış" ve "demokrasi" gibi tüm insanlığın değerlerini kirletmeleri hazin olduğu kadar gülünçtür. İmralı'dan Kandil'i kumanda etmeye çalışan eli kanlı terör örgütü elebaşının tecridini bahane göstererek yapılan açlık grevinin Türk milletinin nazarında bir anlamı yoktur ve olmayacaktır.
FETÖ, PKK ve ülkeyi bölgesindeki diğer ülkeler gibi parçalanmaya götürmek isteyen emperyalist güçler, açılım ve çözülme süreciyle başaramadığını 15 Temmuz hain darbe girişimiyle denemiş, Allah'a şükür umduklarını bulamamışlardır.
Uyuşturucu kullanımının kötülüğünden bahisle şirin görünmeye çalışan, kız çocuklarının haklarından bahisle sevgi yumağı taklidi yapan sahtekârların, PKK'nın uyuşturucu ve kaçakçılıktan elde ettiği gelir de dağa kaçırılan kız çocuklarına yaptığı iğrenç muamele de bütün dünyaca bilinmektedir. Kandil'e ses çıkarmayanların milletin kürsüsünden barış güvercini edasıyla eli kanlı terör örgütünün borazanlığını yapmaları, Milliyetçi Hareket Partisi olarak kabul edebileceğimiz bir tutum değildir.
Değerli milletvekilleri, "açılım süreci" denilen çözülme sürecinin 2015 yılından itibaren aklıselim devlet adamları ve yöneticiler tarafından bitirilmesiyle terörle mücadele etkin bir şekilde başlamıştır. 15 Temmuz hain darbe girişiminin ardından FETÖ elemanları güvenlik güçlerimizin ve devletin içinden temizlenmiş, terör konusunda başarılı sonuçlar alınmaya başlanmıştır. Bu mücadeleyi kararlılıkla uygulayan ve yürüten Sayın Cumhurbaşkanımızı, İçişleri Bakanımızı, Türk Silahlı Kuvvetlerimizi ve tüm güvenlik güçlerimizi kutluyorum. Burada, devletin üst kademelerinin gösterdiği kararlılığın yanı sıra Jandarma teşkilatının, Emniyet teşkilatının ve Sahil Güvenliğin emeğini ve mücadelesini görmezden gelmek tek kelimeyle vefasızlık olacaktır. Özellikle 15 Temmuz hain darbe girişiminin ardından bu saydığımız kurumlardan temizlenen örgüt elemanları kurumlardaki personel sayısını düşürmüşse de güvenlik güçlerimizin terörle mücadeleyi etkin bir şekilde, gecesini gündüzüne katarak sürdürmesi takdire şayandır.
Değerli milletvekilleri, terörle mücadelede canı pahasına görev yapan polis ve jandarmalarımızın özlük ve sosyal haklarının iyileştirilmesi gerekmektedir. Polis teşkilatı mensuplarının bizden öncelikli olarak beklentileri 3600 ek gösterge haklarının verilmesidir. Jandarma teşkilatında görev yapan uzman jandarmaların ise en büyük beklentisi kadro ve özlük haklarındaki iyileştirmelerdir. Terörle mücadelede canını ortaya koyan ve haklarını ödeyemeyeceğimiz bu iki teşkilat da milletimizin göz bebeğidir ve beklentilerinin yerine getirilmesi verdiğimiz sözler neticesinde boynumuzun borcudur.
Son günlerde dikkat çeken, İçişlerine bağlı bir diğer kurum da il nüfus müdürlükleridir. Yapılan kimlik kartı değişikliklerinin yanı sıra pasaport, ehliyet gibi iş yükünü artıran yeni görevler, personel sayısı sabit kalan ve dar bir alanda çalışan nüfus müdürlüklerini oldukça zorlamaktadır. İl ve ilçe nüfus müdürlüklerinde yoğun mesai, seçim dönemi gibi bazı dönemlerde hafta sonu da çalışılarak devam etmektedir. Kişiler hakkında alınan bazı mahkeme kararlarının anında nüfus müdürlüklerince işlenmesi gibi ağır sorumluluğuna rağmen il nüfus müdürlüğü makamının cetvelin alt kısmında bulunması, görevli personeline yeterince önem verilmediğinin bir göstergesidir. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu konularda bir düzenleme yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Konuyla ilgili teklifimiz hazırlanmış olup Meclise sunulacaktır.
Değerli milletvekilleri, Suriye'de yaşanan iç savaş ve Afganistan'daki gelişmelerle ülkemizin son dönemde aldığı mülteci sayısı 4 milyon 900 bin kişiye ulaşmıştır. Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak Osmanlı İmparatorluğu'ndan aldığı mirasla derin tarihsel bağlarımız olan bu kardeşlerimize sırtımızı dönmemiz tabii ki mümkün değildir. Özellikle Suriye'de ortaya çıkan iç savaşta kadın, çocuk, yaşlı demeden insanların katledilmesi millet olarak görmezden gelemeyeceğimiz bir durumdur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
ÜMİT YILMAZ (Devamla) - Ancak son günlerde yaşanan bazı sıkıntılar ve az da olsa mültecilerin karıştığı asayiş olayları rahatsız edicidir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak özellikle Suriye'den gelen mülteciler konusunda politikamız açık ve nettir. Suriye'de güvenlikli bölgelerin bir an önce oluşturularak ülkemizdeki Suriyeli kardeşlerimiz vatanlarına kavuşturulmalı ve bu bölgelere yerleştirilmelidir. Bu arada, sayıları 850 bini bulan 17-44 yaş arasındaki erkek mültecilerin güvenli bölgelerin oluşturulmasında ve düzenlenmesinde değerlendirilmesi hem geri dönüşleri teşvik edecek hem de rahatsızlıkların önünü kesecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle İçişleri Bakanlığının 2017 yılı kesin hesabı ile 2019 yılı bütçesinin milletimize ve devletimize hayırlı olmasını diler, saygılarımı sunarım. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)