GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 7'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:35
Tarih:17.12.2018

İYİ PARTİ GRUBU ADINA KORAY AYDIN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesi üzerine İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla muhabbetle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, teknolojinin ülke kalkınmasının yanında insan hayatı için de ne kadar önemli olduğunu geride bıraktığımız haftada yaşadığımız bir elim kazayla bir kere daha öğrenmiş olduk. O feci kazada benim de çok yakından tanıdığım, dünya çapında başarılara imza atmış, çok değerli bir bilim adamını kaybettik. Ankara Üniversitesinin eski Rektör Yardımcısı olan Profesör Doktor Berahitdin Albayrak Ankara'daki yüksek hızlı tren kazasında diğer vatandaşlarımızla birlikte hayatını kaybetti, çok sayıda da yaralımız var. Kazada hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Yüce Allah'tan rahmet, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.

Bütün bu kazaların nedenlerini incelemek, araştırmak, analiz etmek ve önleyici tedbirleri almak da siyaset kurumunun bir görevidir. Şimdi şunu aklımızdan çıkarmayalım: Tren kazaları doğal afet değildir. O yüzden bunun idari ve adli tarafının ivedilikle yapılması gerekmektedir. Bu arada ilgili Bakanımız, Sayın Bakanımız da bir açıklama yaptı, "Sinyalizasyon sistemi, demir yolu sistemi için olmazsa olmaz değildir." dedi yani sinyalizasyon sisteminin olmadığını ifade etti. Daha sonra hafta sonu gazetelerde okuduk, bu sefer de kaza anında görev yerinde görevli olan makasçı da "Makas değiştirmeyi unutmuş olabilirim." dedi.

Şimdi, buradan bir uyarıda bulunmak zorundayız: Değerli arkadaşlar, yani bu işin sorumluluğunu üstlenen yöneticilerin görevi, makasçı makas değiştirmeyi unutsa bile, kazaların meydana gelmesini önleyecek bir sistemi kurmaktır. Bu, yönetenlerin bir görevidir. Eğer siz ileri teknolojili yüksek hızlı tren işletmeciliği yapıyorsanız yüz yıl önceki yöntemleri kullanamazsınız. Bu facianın bütün sorumluluğu makas değiştirmeyi unutan geçici görevli bir görevliye, makasçıya kesilerek kapatılamaz. Bu işin, bu facianın siyasal sorumluluğunu üstlenecek bir anlayışa ihtiyaç var çünkü artık bu, Türkiye'nin temel bir problemi hâline de dönüştü. 2004 yılında kaza oldu, o zaman 51 kişiyi kaybettik ve bu işin sorumlusu makiniste kesildi, dava kapatıldı. Aynı şekilde geride bıraktığımız temmuz ayında Çorlu'da bir kaza yaşadık, orada da 25 kişiyi kaybettik. Bu işin sorumlusu olarak da yağmur gösterildi, yağan yağmurla ray altlarının boşaldığı, bunun için kazanın olduğu söylendi. Bu arada, İnşaat Mühendisleri Odası, kapsamlı bir araştırma yaptı. Bu araştırmada "Sorumlu olan yağmur değil, bu işi yapanlar, yaptıranlar, daha sonra da bunun denetim mekanizmalarını kurmayarak bu faciaya sebep olanlar bu işin sorumlularıdır." denildi.

Onun için, buradan şu soruyu sormak zorundayız: Değerli arkadaşlar, bu kadar şey olurken bir bakanın istifa etmesi ya da bir genel müdürün, bir sorumlunun istifa etmesi için daha ne yaşanması gerekiyor, daha ne olacak, ne yaşanacak da biz bunların istifa ettiği bir güne tanık olacağız? Buradan şu sonuç çıkıyor: Anlaşılıyor ki bu siyasal iktidarın her konuda bu işin siyasal sorumluluğunu üstlenme gibi bir alışkanlığı yok.

Hatırlayın, zamanında FETÖ'yle de bir iş birliği yapıldı, ülkenin bütün kurumları, adliyesi, ordusu, her tarafı bunlara teslim edildi ve bu işin sonunda o kadar ileriye gidildi ki el verildi, güç verildi, destek olundu, bütün kapılar bu örgüte açıldı ve "Biz bunlara ne istediler de daha vermedik." diyen bir anlayış ortaya çıktı ve ülkeyi getirdik, 15 Temmuza götürdük. 15 Temmuzda da bu büyük millet ağır bir bedel ödedi, sokağa düşen devletini sokaktan topladı, çıkardı ve tam 256 tane de şehit verdik. Yani bu işin bedelini de gene milletimiz ödedi; orada şehit olanların aileleri, yakınları ödedi ama siyasal iktidar hiçbir bedel ödemedi.

Bir benzerini daha önce de yaşadık. Sözde "çözüm süreci" adı altında bir uygulamayla, herkesin uyarmasına, "Bu işin sonu kötü olacak, bakın Türkiye çok büyük bir belaya doğru gidiyor." denmesine rağmen yürütülen çözüm süreci sonunda Türkiye'nin şehirlerinin altı bombalarla dolduruldu, daha sonra ordumuz, askerimiz devreye girdi, polislerimizle beraber oralarda âdeta bir savaş verildi, altı yedi ay buraları geri almak için verilen mücadelede de yüzlerce şehit verdik, bunun sorumluluğunu da gene halkımız üstlendi ve bedeli de onlar ödedi. Düşünebiliyor musunuz değerli arkadaşlarım, bu kadar yaşanan olay neticesinde "aldatıldık, kandırıldık" diyerek bu işin siyasal bedelini ödemekten kaçan bir siyasal iktidarla karşı karşıyayız. Bugün yaşadığımız olay da bu anlayışın eseri olarak önümüzde duruyor.

Bakın, bir hatırlatmada daha bulunacağım. Daha geçen ay yeni birtakım gelişmeler oldu, "Yeni bir sözde çözüm süreci mi başlıyor?" sorusunu akıllara getirdi. Geçtiğimiz ay, kasım ayında iktidar partisinin bir milletvekili başkanlığındaki bir heyet Almanya'ya gitti. Federal sistemle ilgili görüş alışverişinde bulunduklarını kendileri beyan etti. Hemen akabinde akiller Oslo'da sahne aldılar. Oslo biliyorsunuz AKP iktidarının terör örgütü PKK'yla başlattığı sözde çözüm sürecinin ilk ayağıdır. O süreci İmralı, Kandil, nihayet 28 Şubat 2015 tarihinde de Dolmabahçe Mutabakatı'na kadar vardırdılar ve Dolmabahçe'de Öcalan'ın hazırlamış olduğu 10 maddelik anlaşmanın altına AK PARTİ'nin hem milletvekilleri hem de o dönemki grup başkan vekilleri imza attılar.

Şimdi gelelim yeni Oslo görüşmelerine: İktidarın milletimizi sözde çözüm sürecinde ikna etmek için görevlendirdiği Akil İnsanlar Heyetinden bazı isimler de geçtiğimiz ay, Kasım ayında Oslo'da bir araya geldi. Burada "Seçimden sonra bir çözüm süreci başlatılabilir mi?" görüşmelerini Oslo'daki terör örgütü yandaşı bir kuruluşun davetlisi olarak bu insanlar orada müzakere ettiler. Şimdi bütün bu yaşananlar insanların kafasına şöyle bir soru işaretini getiriyor: Acaba iktidar seçimden sonra PKK'yla beraber tekrar bir çözüm süreci anlayışına dönüp bu çözüm sürecini başlatacak mı? Bu soruyu sormak insanlarımızın hakkı çünkü AK PARTİ iktidarının PKK'yla iş birliği konusunda çok kötü bir karnesi var ve geride kalan çok kötü izlenimleri var.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; içinde bulunduğumuz bilim ve teknoloji çağında -sözlerimin başında da değindiğim- yüksek hızlı tren kazalarının önlenmesi için bir dizi ilerici teknik desteğe ihtiyaç bulunduğunu söylemiştim. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütün bu alanlarda düzenleyici, denetleyici, yol gösterici ve destekleyici olmalıdır. Türkiye'nin yüksek teknolojiyi yakalamasının tek yolu araştırma ve geliştirmeye kaynak ayırmasıdır, yeterince bütçe ayırmasıdır. ARGE araştırma harcamalarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranları bakımından OECD sonuçları incelendiğinde İsrail, Japonya, Kore, Amerika gibi ülkelerde gayrisafi yurt içi hasıla oranları yüzde 4'ler seviyesindeyken Türkiye bu konuda yüzde 1 seviyelerine bile ulaşamamıştır. ARGE harcamalarında meydana gelen her artış gayrisafi yurt içi hasılayı artırmaktadır. Buna karşılık, ARGE harcamalarındaki azalma da gayrisafi yurt içi hasılayı azaltmaktadır. Denklem bu kadar basittir. Türkiye ARGE projelerini desteklemeye devam etmeli ve bu projeleri mutlaka ülke çapında yaygın hâle getirmelidir; bunun yolu da en üst bilimsel kurumlarımızdan olan TÜBİTAK, ASELSAN, HAVELSAN gibi stratejik kurumların daha şeffaf, daha yansız bir zihniyetle yönetilmesinden geçmektedir. Özellikle ülke savunma sanayisinin göz bebeği olan bu ve benzeri kurumların yandaşlığa değil, uzmanlığa dayalı bir yöntemle yönetilmesi gerekmektedir çünkü bu kurumlar ülkenin geleceğidir. Bilimsel kurumların politize edilmesi ülke bilimini baltalamaktan başka bir işe yaramaz.

Değerli arkadaşlar, süremin bittiğini de dikkate alarak sözlerimi şöyle tamamlamak istiyorum: Araştırmadan, geliştirmeden teknoloji ve sanayi inşa edemezsiniz. Sanayi olmadan üretemezsiniz, üretmeden istihdam yaratamazsınız, istihdam yaratmadan ihracat yapamazsınız, ihracat olmadan büyüyemezsiniz, büyümeden de çağdaş uygarlık seviyesini yakalayamazsınız. Bugün ülkemizin içinde bulunduğu problemin düğümü bu söylediklerimde yatmaktadır.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, 2019 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, İYİ PARTİ Grubu adına hepinize selam ve saygılarımı sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Aydın.