| Konu: | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 7'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 17.12.2018 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İYİ PARTİ Grubu adına Millî Savunma Bakanlığı bütçesi hakkında söz almış bulunuyorum.
Konuşmamın hemen başında belirtmeliyim ki millî savunmamız partimizin azami hassasiyet gösterdiği bir alandır, Türkiye'nin ulusal güvenliği birinci önceliğimizdir. Dolayısıyla, millî savunmamızın her türlü siyasi polemikten uzak tutulması gerektiği anlayışına dikkat ve özenle bağlıyız. Plan ve Bütçe Komisyonunda Millî Savunma Bakanlığı bütçesine lehte oy verdik, bu tutumumuzu muhafaza ediyoruz. Ancak iktidarın bu konulardaki vahim hatalarını, eksikliklerini de görüyoruz ve eleştiriyoruz; bunlar tekrarlandıkça uyarı ve tenkitlerimizi sürdüreceğiz ve bunları ifade etmeyi devam ettireceğiz.
On altı yıllık AK PARTİ iktidarının bugünkü noktada ulusal güvenliğimiz açısından durum nedir? Sayın Cumhurbaşkanının günlük ifadeleri, iktidar bloğunun sözcülerinin beyanları, Millî Güvenlik Kurulu bildirileri ve sade vatandaşın gözlemleri şunu söylüyor: Doğudan batıya, kuzeyden güneye ve ülkemizin içinde millî güvenlik çıkarlarımıza karşı tahribata maruzuz, ağır risk ve tehdit altındayız. Türkiye Cumhuriyet Dönemi boyunca, İkinci Dünya Savaşı'nın çok özel koşulları hariç, bu denli sürekli, dinamik ve vahim tehlikelere muhatap kalmamıştır. Bu vaziyetin sorumluluğunu sadece uluslararası gelişmelere, hasım dış güçlere ve içerideki işbirlikçilerine yüklemek sorumsuzluğun ta kendisidir. Bir devletin asli görevi ülkenin güvenlik çıkarlarını korumak ve tehlikeleri asgaride tutmaktır. Bu becerilemiyorsa o devleti yönetenler ya mahsus tehlike yaratıyordur ya yönetme ehliyeti zayıftır yahut da caydırıcı kuvveti, kudreti yoktur. Biz Türkiye'yi saran risk ve tehditlerin on altı yıllık AK PARTİ iktidarının bizatihi zihniyetinden ve hatalarından kaynaklandığı kanaatindeyiz. Demokrasi eksikliğinin bunu derinleştirdiğini düşünüyor, tek adam rejiminin bunu daha da ağırlaştırmasından derin endişe duyuyoruz. Bugünkü tehditler dünkü hataların ve gerçeklerden uzaklaşmış bir zihniyetin neticesidir. İktidar bundan sonra sağlam ve istikrarlı bir ulusal güvenlik politikasına yönelmek iradesine sahipse evvel emirde bu sebep-sonuç ilişkisini kabul ve ilan etmelidir.
Sayın Binali Yıldırım Hükûmeti sırasında bazı iktidar sözcülerinin önceki hükûmetlerin kararlarını eleştirerek sorumluluğu tek bir şahsa yüklemek için Suriye konusunda hata yapıldığına dair beyanları yetersizdir, samimiyetsizdir. Hatanın iktidarın kolektif sorumluluğunda olduğu itiraf edilebilmelidir. Türkiye'yi Suriye krizine methaldar edenler Türkiye'yi yönetenlerdir, bunu yaparken muhalefet edenleri dinlememişlerdir. O gün Türkiye'yi yöneten iktidarla bugün yöneten iktidar aynı iktidardır. Dolayısıyla bugün ülkemizin güvenlik çıkarlarına en vahim zararları veren, kısa, orta ve uzun vadede en büyük tehdidi oluşturan Suriye konusuyla ilgili bazı sorulara mevcut iktidarın inandırıcı cevaplar verebilmesi gerekmektedir. Bu soruları sormak Meclisin hakkıdır, yanıtlamak da iktidarın görevidir. Bu soruların düzgün tarzda cevaplanması karşılaştığımız zararın hafifletilmesi, risk ve tehditlerin sınırlandırılması bakımından da gereklidir. Örneğin, Suriye krizine taraf olma hangi saik ve hedeflere göre alınmıştır? 2012 sonbaharından itibaren tutum değiştirmemiz gerektiğine, aksi takdirde büyük tehditlerle karşılaşacağımız yolundaki ısrarlı telkin ve uyarılara niçin kulak tıkanmıştır? Bu telkinler hem Türkiye'de seslendirilmiştir hem de ABD, Rusya ve Avrupa Birliği ülkelerinden gelmiştir. İran'ın tehlikeli nüfuzuna, terörist PKK'nın Suriyeli yandaşlarının farklı planları olduğuna, sınırımızda ikinci bir Afganistan oluşabileceğine dair tahminler neden ciddiye alınmamıştır? "Savaşmak için savaşkan insanlar gerekir." mantığıyla Suriye zemininde hiç de makbul olmayan örgütlerle niye iş birliği yapılmıştır? Zamanın Başbakanı Sayın Erdoğan'ın 2013'ün Mayıs ayındaki Washington temaslarında hangi konular ele alınmıştır? Bu kadar farklı ve rakip yabancı gücün, devletin Suriye'ye yerleşmesinde Türkiye'nin payı nedir? Kahraman ordumuzun iktidarın hataları sonucunda oluşan tehditleri bertaraf ve barışa katkıda bulunmak için gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı ve Afrin Harekâtı'nı elbette destekledik, elde edilmiş olan başarıyla da övünüyoruz.
Sayın milletvekilleri, ABD'nin Suriye'nin kuzeydoğusundaki tutum ve yaklaşımı yanlış ve kabul edilmezdir, bundan sonra gölge etmemelidirler. Terörist PYD/YPG'ye karşı Menbic'miş, Fırat'ın doğusuymuş, ulusal güvenliğimiz için yapılması gereken hamle ve harekâtları da muhakkak destekleriz, bunda gecikilmiştir bile. Bu, bir kara harekâtı hâlinde askerlerimize selamet ve başarı diliyoruz. Süleyman Şah Türbesi'nin asli ve ebedi yeri olan Türkiye Cumhuriyeti toprağına dönmesini bekliyoruz. Ancak bu noktalara nasıl ve niçin geldik, bunu da bilmeliyiz ve bunu iktidardan işitmeliyiz.
Ayrıca, bu ve başka bazı soruların sahici yanıtları, "Her seçim öncesi iktidar bu tür hamlelere girişiyor." şeklindeki istifhamların silinmesine de katkıda bulunur. Oysa İdlib'te tehlike çanları yeniden çalarken oradaki teröristlerin, azılı radikal grupların, ağır silahların nereye gideceği, hangi envanterlere kaydedileceği sorularına dahi henüz tatmin edici yanıtlar alınamamaktadır.
Sayın Bakana, Komisyonda sorduğum bazı sorulara verdiği yazılı cevapların ciddiyeti için teşekkür ediyorum. Bir cevabında, NATO Antlaşması'nın Türkiye için değerli bir güvenlik teminatı içerdiğini, NATO üyeliğimizin uluslararası kimliğimizin bir parçası olduğunu belirtmiştir. Peki, nasıl oluyor da güvenliğimiz açısından bu denli önemsenen, bu denli katkı verdiğimiz, bizi de bu denli önemseyen NATO'nun belli başlı üyeleriyle bu denli gerginlik yaşanabiliyor veya yaşandığı izlenimi veriliyor? AK PARTİ iktidarının bazı sözcüleri, ideolojik aygıtları, medyası hem bu ülkelerin hem de NATO'nun kendisi ile Türkiye'yi sürekli ve yapısal ihtilaf, çatışma hâlinde takdim edebiliyor. Sayın Bakanın kullandığı terimi kullanarak soruyorum: Bu vaziyette bir kimlik tenakuzu yok mu? Yoksa, burada bazıları bir oyun mu oynuyor?
Bu meyanda, kuzeyimizde, doğumuzda ve güneyimizde doğrudan veya dolaylı olarak komşumuz Rusya'yla askerî ilişkilerimize de değinmek istiyorum. Rusya, büyük ve ciddi bir devlettir, dostluğu önemlidir. Bu ülkeyle ilişkilerimizi karşılıklı millî çıkarlar zemininde pekiştirerek ileriye götürme ufkunu da açık tutmalıyız fakat Türkiye, Rusya karşısında tabi bir ülke izlenimi vermemelidir. Bu, tüm coğrafyalardaki ilişkilerimiz açısından geçerli olmalıdır. Bazı çevrelerde hoş olmayan yorumlar yapılmaktadır, bu inciticidir. Öte yandan, Karadeniz'deki kuvvet dengesinin yeniden tesis edilmesi ve son olarak Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan krize benzer gerginlik ihtimallerinin tamamen bertaraf edilmesi çok mühim bir konudur.
Rusya'dan söz ederken S-400 projesine de değinmek zorundayım. S-400'lerin, NATO'nun hava savunma sistemimizdeki kapsayıcı konumuyla bağdaşamayacağı, bu sistemin EUROSAM'la yürütülen NATO uyumlu hava ve füze savunma projesini de etkileme ihtimali meseleleri çok tartışıldı. Bir de S-400'lerin üçüncü seviye ortağı olduğumuz F35 uçaklarının teslimatıyla bağlantısı sorunu ortaya çıkarıldı. Bu, haksız bir durumdur ama bu konuda Pentagon'un ABD Kongresi için hazırladığı raporun kamuya açık özetinde vahim imalar mevcuttur. Bunların kuvveden fiile geçmesi birçok konuda ve cephede kapasitemizi sarsabilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, sözlerinizi bağlayın Sayın Sezgin.
Buyurun, bir dakika süre tanıyorum.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) - Ben burada S-400 projesinin tercihi ve muhtemel akıbeti hakkında bir iddia öne sürmek istemiyorum ama konuyu bir daha düşünelim demekten de kendimi alamıyorum.
Sayın milletvekilleri, son MGK bildirisinde ifade edilen Ege Denizi ve Doğu Akdeniz'deki hak ve menfaatlerimize karşı somut projelere ve olabilecek gelişmelere karşı en üst düzeyde kararlılık gösterilmesi yönündeki iradenin elbette yanında olacağız. Aynı bildiride Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin çıkarlarına aykırı hiçbir gelişmeye izin verilmeyeceğinin teyit edilmiş olması da muhakkak ki önemli. Ancak bu konuları ulusal güvenlik çıkarlarımızı yakından ilgilendiren tüm alanlarda olması gerektiği gibi, muhalefetle daha yakın istişare ve ulusal uzlaşmayla değerlendirmenin bir vecibe olduğunu, ulusal güvenlik alanında atılacak adımların hezeyan ve iç siyaset kaygılarından arındırılarak atılması gerektiğini iktidara bir defa daha hatırlatıyoruz ve bu çerçevede Silahlı Kuvvetlerimizin kurumsal aklına, deneyimine ve donanımına güvendiğimizi belirtmek istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, bağlayın lütfen.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) - Tabii, FETÖ'nün Türkiye'de ve Silahlı Kuvvetlerimizde yarattığı tahribata, birtakım eğitim müesseselerinin kapatılmasına, ondan sonra, bir türlü adil ve kalıcı öngörülebilir hâle dönüştürülemeyen askerlik sistemimize ve şehit aileleri ile gaziler arasındaki ayrım konusuna da değinmek isterdim, vakit darlığı nedeniyle bunları yapamıyorum. Bilahare, yeniden Sayın Bakana ve Bakanlığa bu konuları intikal ettireceğim.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Sezgin.