| Konu: | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 7'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 17.12.2018 |
HDP GRUBU ADINA İMAM TAŞÇIER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Açlık grevinin kırkıncı gününde olan ve Kürt olduğu için cezaevinde tutulan Hakkâri Milletvekili Leyla Güven'i de saygıyla selamlıyorum.
Yine, Kürt siyasetçi olan Sayın Selahattin Demirtaş ve Kürt sorununun çözümü için uğraş veren Sayın Figen Yüksekdağ'ın şahsında, kimlik ve siyasi düşüncelerinden dolayı hapse atılan milletvekillerini ve tüm tutsakları saygıyla selamlıyorum.
2019 bütçesine "hayır" diyoruz. Nedeni ise; eşitlikçi, adaletli, demokratik bir bütçe olmadığına inanıyoruz. Bu bütçe de tekçi, merkeziyetçi, güvenlikçi bir bütçedir diyoruz. Bu bütçe de Türkiye'de yaşayan halkları ve inançları göz ardı ederek hazırlanan bir bütçedir diyoruz. Bu bütçede Kürtler yoktur, bu bütçede Kürt sorununun çözümüne, barışına dair herhangi bir şey de yoktur. Nüfusu 25 milyon civarında olan Kürtlerin dilini, kültürünü ve eğitimini geliştirici hiçbir şey bu bütçede bulunmamaktadır. Maalesef, Kürtler hâlâ ana dilleriyle eğitim alamıyor, ana dilleriyle konuşamıyor, kendilerini özgürce ifade edemiyorlar. Onun için, konuşmamın bu bölümünde kendi ana dilim olan Kürtçeyle kendimi ifade etmeye çalışacağım. "..."(x) (MHP ve İYİ PARTİ sıralarından gürültüler)
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Sayın Başkan, müdahale etsenize. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, niye müdahale etmiyorsunuz?
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Sayın Başkan, bu nasıl bir... Bir kelimeyse kelime, nedir bu?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Ne yapalım şimdi; Sayın Başkan, ne yapalım?
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Niye görevini yapmıyorsun, niye müdahale etmiyorsun?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, sorumluluğunu yerine getir.
(MHP ve İYİ PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, kendisi konuşuyor, İç Tüzük'te bunu yasaklayan herhangi bir hüküm olmadığı...
Sayın Taşçıer... Sayın Taşçıer, bir dakika izin verin.
İMAM TAŞÇIER (Devamla) - Evet.
BAŞKAN - Sayın Taşçıer, devam edin siz.
İMAM TAŞÇIER (Devamla) - Kendi ana dilimle Genel Kurula seslendim. Ne dedim, duydunuz mu? Ne dediğimi anladınız mı?
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Anlamadık!
MEHMET TAYTAK (Afyonkarahisar) - Anlamadım, ne anlayacağım zaten?
İMAM TAŞÇIER (Devamla) - Anlamanız gerekiyor...
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) - Ne dedin? Küfür mü ettin? Adam gibi konuş!
İMAM TAŞÇIER (Devamla) - 25 milyon Kürt burada yaşıyorsa, bu ülkede, o dili de anlamanızda yarar var, o dilin burada ifade edilmesi gerekiyor.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Böyle söyle!
İMAM TAŞÇIER (Devamla) - Yine, devam ediyorum.
Bu Mecliste basılan şu kartvizitler, talebim oldu, diğer tarafı da Kürtçe olsun; bir taraf Türkçe, bir taraf Kürtçe; kabul edilmedi ama İngilizce basılıyor.
Neden İngilizce basılıyor da Kürtçe basılmıyor, 25 milyon Kürt yaşıyor bu ülkede, ona dikkat çekmek için söylüyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Yurt dışında görev yapan arkadaşlar için burada yapanlar değil.
İMAM TAŞÇIER (Devamla) - Değerli milletvekilleri, dil, bir iletişim aracı olmaktan çok daha fazla şeyi ifade eder. Her dil, o dili konuşan toplumun tarihinin ve kültürünün taşıyıcısıdır da ancak her insan için ana dilinin ayrı bir önemi ve yeri vardır. Kişiliğinin, kimliğinin, duygusal ve zihinsel gelişiminin ayrılmaz bir parçası niteliği taşıyan dildir. Ana dil, farklı dillerin varlığını inkâr eden, onları dışlayan tek dil, tek millet ideolojisi artık terk edilmelidir. Özellikle, çok kültürlü, çok kimlikli ve çok etnikli toplum modelini benimseyen ve hatta bunu bir model çerçevesinde geliştiren bazı ülkelerde, egemen dilin yanı sıra ikinci dilin de öğretilmesi politika olarak benimsenmiştir.
Başta İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi olmak üzere, bu alandaki diğer ulusal sözleşmeler ve şartların hemen hemen tümüne "evet" demiş Türkiye, doksan yıldan fazla bir süredir Kürt halkının en temel haklarından olan ana dilde eğitim hakkını gasbederek resmen bir kültürel soykırım suçu işlemektedir.
Aynı şekilde, Kürt dilinin yasaklanması sonucu Kürt müziği yıllarca yasaklı kalmıştır. Bu durum, beraberinde Kürt edebiyatının gelişmesini de engellemiştir. Osmanlılar zamanında bile, Kürtler, diğer halklar gibi kendi ana dilleriyle, o günkü imkânlar çerçevesinde eğitim ve öğretimlerini almaktaydılar, kültürlerini geliştirmekteydiler.
Evet, sayın milletvekilleri, tepki gösteren sayın arkadaşlar; Kültür Bakanlığı 2010 yılında, dört yüz yıl önce Ahmed-i Hani tarafından yazılmış ölümsüz eser Mem û Zîn'i basmıştır. Kürtlerin gasbedilmiş olan ana dilde eğitim hakkı hemen verilmeli, Kürtçe, temel eğitimden üniversiteye kadar eğitim dili olmalı ve Türkçenin sahip olduğu tüm haklara ve ayrıcalıklara sahip olmalı, Kürtçe ikinci resmî dil olmalı.
MEHMET TAYTAK (Afyonkarahisar) - Çok zeki bu ya!
İMAM TAŞÇIER (Devamla) - Türkiye'de yaşamakta olan 25 milyon civarındaki Kürt halkını yok saymanın, dilini ve kültürünü yasaklama çabalarının nihai amacı asimilasyondur. Gelinen noktada 1925 Şark Islahat Planı'yla, 1935 tarihli Mecburi İskân Kanunu'yla radikal çözüm hükümleri geliştirilmeye çalışılmış ama bir sonuç alınamamıştır.
Bugün Birleşmiş Milletler üyesi 200 civarında ülke vardır. Bunlardan 135 tanesinde 1'den fazla resmî dil vardır. Hatta bazı ülkelerde 5-10 ve üstü resmî dil de bulunmaktadır. Eğitim ve öğretimlerini birden fazla resmî dilde almaktadırlar. Hiç beğenmediğiniz İsrail'de 2 resmî dil vardır: İbranice ve Arapça. Yine, başta Rusya olmak üzere Hindistan, Çin, Amerika gibi büyük ülkelerde, Avrupa'da halk, eğitimini istediği şekilde ana diliyle almaktadır. Ana dilinde eğitim almayan çocukların eğitimin bilhassa ilk kademesinde ciddi öğrenme sorunları ve akademik başarısızlıklar yaşadıkları bilinmektedir. Bu durumun hem eğitim hakkı hem de eğitimde fırsat eşitliği açısından ciddi olumsuzluklar barındırdığı açıktır.
Türkiye'de son yıllarda yayın yapan TRT 6, sonradan ismi TRT 6 yetersiz diye değiştirilen TRT Kurdî yirmi dört saat Kürtçe yayın yapmaktadır ve radyosu da o şekilde, yirmi dört saat yayın yapmaktadır. Bu, Kürtler ve Kürtçe adına tabii ki olumlu bir gelişmedir ama keşke eğitim alanında da böyle adımlar atılsa idi. Ancak bugün devlet okullarında ve özel eğitim veren kurumlarda ana dille eğitime müsaade edilmemektedir. 2002 yılında iktidara gelen AKP, ana dil eğitimiyle ilgili birçok sözü olmasına rağmen Kürtçenin gelişimi ve eğitimiyle ilgili attığı adımları geri almış bulunmaktadır. Gelinen noktada kimi belediyelerin desteklediği Kürtçe eğitim veren ilkokullar kapatılmış, kreş, anaokulu ve çocuk eğitim ve gelişimi merkezleri ise yine atanan kayyumlar tarafından Türkçe eğitimle devam etmektedirler.
Mardin Artuklu Üniversitesi Yaşayan Diller Enstitüsünde Kürt dili üzerine çalışmalar yapan genç akademisyenler görevden alınmış, Kürdoloji bölümü işlevsizleştirilmiştir; öğrencilerin Kürtçe şarkı söylemeleri ve folklor çalışmaları yasaklanmıştır. Böylece Kürtçe, KHK'lerin zoruyla kamusal alandan uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır.
MEHMET TAYTAK (Afyonkarahisar) - Onlar ondan alınmadı, FETÖ'cü diye alındı o akademisyenler. FETÖ'cüydü onlar, FETÖ'cü.
İMAM TAŞÇIER (Devamla) - Değerli milletvekilleri, siyasi iktidarlar ülkenin temel sorunlarına karşı politik tutumlarını bütçe kanunu teklifleri içerisinde yansıtırlar. 2019 Yılı Bütçe Kanunu Teklifi'nde AKP'nin Kürt sorununa yönelik yaklaşımı da ortaya konmaktadır. Kürt sorunu, bütçe kanunu teklifinde bir başlık olarak durmasa da AKP'nin bir sonraki yıl izleyeceği politik çizgide Kürt sorununa nasıl yaklaşacağı konusu, bütçe kalemlerinden büyük çoğunluğunu etkilemektedir.
Bu kapsamda, 2019 Yılı Bütçe Kanunu Teklifi'ne bakıldığında, Kürt sorununa yönelik yaklaşımın çözümsüzlüğü esas aldığı, doksan yıllık devlet geleneğinin devamı olarak Kürt sorununu bir demokrasi sorunu ve özgürlükler sorunu kapsamında görmediği gerçeğini işaret etmektedir. Söz konusu yaklaşımlarıyla Kürt sorununun çözümünden ziyade çözümsüzlüğü derinleştirerek Türkiye'nin demokratikleşmesine ket vurma amacı taşımakta, otoriterleşme düzeyini de artırmaktadır. Söz konusu iktidar anlayışına karşın Kürt sorunu ve demokrasi sorunu hiç kuşkusuz ki reddedilemeyecek gerçekliğe ve güncelliğe sahiptir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 30 Haziran 2018 tarihinde "Kürt sorunu yoktur diyoruz." demek suretiyle tarihin ağır yükünü sırtında taşıyan Kürt sorununu reddetti. Bu ret aynı zamanda tarihin de sahiplenmesi anlamına gelmektedir. Aynı Erdoğan, Başbakan olarak 2005 yılında Diyarbakır'da yaptığı konuşmada "Kürt sorunu benim sorunumdur, bu sorunu çözmek benim boynumun borcudur." demişti. 2002-2015 yılları arasında defalarca Kürt sorununu çözme konusunda politikalar geliştirilmiş, ateşten gömlekten tutun da baldıran zehrine kadar söylemlerle dile getirilmiştir. 2015 yılına kadar, AKP iktidarına baktığımızda, sadece çözüm sürecindeki İmralı ve Kandil görüşmeleriyle değil, bir bütün olarak Kürtlerle ilgili politikasının olduğunu görmekteyiz. Şimdi ne oldu da bu kadar Kürt karşıtı bir politikaya dönüşmüştür? Bunu tarih de sorgulayacaktır.
Millî Savunma Bakanlığı bütçesini artırarak Kürt sorununu çözemeyiz. Sadece silaha fazla para, kaynak ayırarak işçinin, emekçinin, köylünün daha da yoksullaşmasına, işsizlik oranının artmasına neden oluruz.
Yakın tarihe baktığımız zaman, Kürt sorununun çözümünü baskıcı yöntemlerle ötelemeye çalışan iktidarların hiç de başarılı olamadıklarını görüyoruz. 1925 yılında Şark İstiklal Mahkemelerinde yargılananlar ya idam edilmiş ya da yerinden yurdundan sürülmüşlerdir. 1935'te mecburi iskan kanunlarıyla yine okuryazar ve Kürt toplumunun önde gelen insanlarının mal varlığına el konulmuş, yerinden yurdundan edilerek batı illerine sürgün edilmişlerdir. Başta Dersim olmak üzere sivil yerleşim yerleri bombalanmış; yaşlı, çocuk, kadın demeden insanlar katledilmiştir. Hatırlarsınız, Sayın Erdoğan Başbakanlığı döneminde Dersim halkından devlet adına da özür dilemiştir. Yine de bu tür yöntemler ne Kürtleri bitirmiş ne de Kürt sorununu çözmüştür.
Yakın zamana baktığımızda ise yine Kürtler zapturapt altına alınmaya çalışılmış, 1980'de Kenan Evren ordu hiyerarşisi içinde faşist bir darbe yapmıştır. O darbede de yine binlerce Kürt yerinden yurdundan sökülmüş, hapishanelere atılmıştır.
Bu da yetmemiş, 1990'lı yıllarda DEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın evinden alınarak, tırnak içinde, faili meçhul bir şekilde öldürülmüştür. Devam eden bu süre içinde de 17.500'e yakın Kürt'ün faili meçhul bir şekilde öldürüldüğü iddia edilmektedir. Dönemin iktidarı olayların bastırılması için orduyu göreve çağırmış ama yine de olaylar bitmemiş, 4 bin tane köy boşaltılmış, 4 milyon insan yerinden yurdundan göç etmek mecburiyetinde bırakılmıştır.
Bu da yetmemiş, Kürt coğrafyasının büyük bir bölümünde yayla yasakları ilan edilmiştir. Zaten cumhuriyet tarihi boyunca yatırım yapılmayan ve tek geçim kaynağı hayvancılık ve tarım olan bu bölgede, getirilen yasaklarla, milyonlarca baş hayvan beslenemez, artık hayvancılık yapılamaz duruma gelinmiştir; insanlar yine tarımdan uzaklaşmıştır.
Bundan sonra, 2002 yılında iktidara gelen AKP, 1980'li ve 1990'lı yılları aratmayacak şekilde, yeni yeni uygulamalara gitmiştir. Kasım 2015'te, Diyarbakır Baro Başkanı, basın açıklaması yaparken, onlarca kamera açıkken, başına isabet eden bir kurşunla öldürülmüş ama bugüne kadar failleri yakalanmamıştır. İşlenen cinayetin faili meçhul bırakılması yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur.
Kürt sorununu çözmek isteyen politikacıları ve Kürt milletvekillerini tutuklayarak, zindanlara atarak, sivil, demokratik siyaset yapan on binlerce insanı cezaevine tıkarak bu sorun çözülemez diyoruz.
Bu kez, köy yakma, yıkma yerine şehirler yerle bir edildi. Yedi bin yıllık tarihi olan Diyarbakır Suriçi, çatışmalar bittikten sonra yıkıldı. Hâlen yıkım devam ediyor. Bölgeye üç yıla yakın bir süredir kimse giremiyor. Evi yıkılan vatandaşlar evlerinin yerini dahi bilemiyorlardır.
Yine, 80'li, 90'lı yıllarda olduğu gibi, yayla yasakları devam ediyor, büyük bir bölgede sokağa çıkma yasakları ilan ediliyor, köylülerin kendi hayvanlarına dahi gitmeleri engelleniyor.
Bugün ise 96 tane belediyeye kayyum atanmış ve Kürt iradesi de burada yok sayılmaktadır. Kayyum atamakla 25 milyon Kürt'ün iradesi gasbedilmiş, "Senin seçtiğin kişinin benim için bir önemi yok." denilmektedir ki kayyumlar 31 Mart seçimlerinde de aday olarak gösterilmiştir bir kısım yerlerde. Bu kapsamda, Kürt tarihini, kültürünü, belleğini silmek için Diyarbakır'ın Kayapınar ilçesinde Roboski, Cizre'de Orhan Doğan, Kızıltepe'de Uğur Kaymaz, Ağrı'da Ahmedi Hani Anıtları iktidara gelen kayyumlar tarafından yıkılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Taşçıer.
İMAM TAŞÇIER (Devamla) - Konuşmamın başından bu yana değindiğim konular, son yüzyılda hep tekrar edilen yol ve yöntemlerdir. Bu yöntemlerle Kürt sorunu gibi Orta Doğu ve dünyaya mal olmuş devasa bir sorun çözülemez. Bu sorunun çözümünün adı "demokrasi"dir, bu sorunun çözümü yüzyıllardır iç içe yaşamış Kürt ve Türk halklarının temsilcilerinin masaya oturmasıyla olur, bu sorunun çözüm yeri bu Meclistir arkadaşlar.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Taşçıer.