GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 7'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:35
Tarih:17.12.2018

CHP GRUBU ADINA UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

AKP'nin on altı yıllık iktidarı döneminde ve sonrasında güçler ayrılığı ilkesi yok edilerek bugün kurulan tek adam yönetimiyle, cumhuriyetin dış politikasının temel referansları terk edilmiş Türkiye hayalci, ölçüsüz, dengesiz, öngörülemez bir dış politika izler hâle gelmiştir.

Suriye meselesiyle başlamak isterim. Sayın Dışişleri Bakanımızın dün bir açıklaması yansıdı. "Esad'la çalışabiliriz." diyor. Bakın, yedi yıl önce bizim söylediğimiz noktaya şimdi geldiniz. İşte Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu'nun yedi yıl önce dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a gönderdiği mektup. Ne diyor? "Türkiye komşularımızın içinde taraf olmasın." diyor. "Bir barış konferansı toplayalım, rejim ve muhalifleri bir araya getirelim, bu ateşi söndürelim." diyor, "Yoksa Türkiye zarar görür." diyor. Dinlemediniz. Ne yaptınız? "Rejim değiştireceğiz, ihvancıları getireceğiz." dediniz, ateşe benzin döktünüz, yedi yıldır bedelini tüm Türkiye ödüyor. Terörün bizlerden aldığı yüzlerce canımız, yok olan sınır ticaretimiz, birlikte yaşamak zorunda kaldığımız 3,5 milyon Suriyeli kardeşimiz... Yedi yıl önce sınırda muhatabımız Suriye yönetimiydi, şimdi sınırın öte yanında IŞİD var, Nusra var, PKK var, onlarca terör örgütü cirit atıyor. Üç saatte Şam'a gidip namaz kılacaktınız, olmadı. Vatan toprağımız Süleyman Şah Türbesi'ni dokuz saatte kaçırmak zorunda kaldınız. Hatadan dönmek erdemdir. Sizin Suriye politikanız asla bir başarı olarak sunulamaz. Yaşanan acıların sorumlusu sadece ve sadece AKP hükûmetleridir. O zaman dinlemediniz, bari şimdi kulak verin. Sayın Kılıçdaroğlu ve CHP olarak diyoruz ki: Bölge sorunlarının dermanı yine bölge ülkeleri olmalıdır. Türkiye, Suriye, İran ve Irak arasında Orta Doğu barış ve iş birliği teşkilatı kurulmalı, bölge barışı için hizmet vermelidir.

Dış politikamızın temel unsuru Batı kurumlarıyla ilişkilerde de çok büyük geriye gidiş var. Türkiye, hak ihlalleri nedeniyle, kurucusu olduğumuz Avrupa Konseyinde, 12 Eylül darbesinden sonra 2'nci kez "gözlem altındaki ülke" statüsüne düşürüldü. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden Türkiye hakkında 3 bin ihlal kararı çıkmış durumda. Bu kararların anlamını en iyi bilen kişi bugün Dışişleri Bakanlığı koltuğunda oturuyor çünkü o kurumda Parlamenter Meclis Başkanlığı gibi önemli bir görevi üstlenmiş bir isim kendisi. Maalesef bu rakamlar, bu kararlar sadece onun için değil, hepimiz için büyük bir utanç vesilesi. Demokrasi karnemiz geriye gidiyor. İşte, bu nedenle, Avrupa Parlamentosu üyelik sürecimizi dondurmak istiyor, Avrupa Birliği Gümrük Birliği Anlaşması'nı güncelleme haklı talebimizi bekletiyor, bakın, veto yetkisine sahip olduğumuz NATO'da bile Türkiye'deki hak ihlallerine ilişkin rapor hazırlanabiliyor. Sayın Bakan övünüyor, "Afrika'ya 50 elçilik açtık, yurt dışında misyon sayımız 250'yi buldu." diye. Diplomaside başarı ve itibar sadece skor yaparak gelmez, önce demokrasiniz güçlü olacak, iç barışınız olacak, siz kendi vatandaşınızı düşüncesi için, protestosu için hapsederseniz, gazetecileri açık açık tehdit ederseniz, ülkemizin saygınlığını da yok edersiniz.

Bakın, Türkiye 2008 yılında, kırk yıl aradan sonra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine geçici üye seçildi, hem de 151 oyla, bir kaç yıl sonra bir daha aday oldu, 2016 yılı için; sonuç neydi? Fiyasko. Afrika ülkeleri bile vermedi, sadece 60 oy aldık. Bunların gerekçelerini iyi düşünmek lazım.

Değerli arkadaşlarım, en çok vurgulanan konu, dış politikada insani ve ilkeli olmak ama bizde hep "çifte standart" ilkesi işliyor. Bakın, Müslüman Kardeşler üyeleri hapiste diye Mısır'la ilişkiyi kestik, Kahire'de yıllardır büyükelçimiz yok. Peki, Rusya Kırım'ı hukuksuzca ilhak etti; 400 bin Kırım Tatarı işkenceler, baskınlar, hapisler altında; ülkemizde yüz binlerce Tatar kardeşimiz bu acıları derinden paylaşıyor. Rusya'ya tepki gösterebildik mi?

Diğer yanda, bu iktidarın Doğu Türkistan diye de gündemi yok. Doğu Türkistan'da 1 milyon Uygur Türküne zulüm ve işkence yapılıyor. Birleşmiş Milletlerde toplantı yapılıyor, Türkiye'nin temsilcisi diyor ki: "Çin'in insan hakları konusunda attığı adımları memnuniyetle karşılıyoruz." Ne Doğu Türkistan var ne Sincan var ne Uygur Türkü var, hiçbiri yok. Hani ilke, hani insani dış politika?

"İsrail'in Filistinli kardeşlerimize yönelik şiddeti, Kudüs'teki oldubittileri kabul edilemez." diyoruz ama "Gel, anlaşmaları iptal edelim." deyince çıt yok. Laf çok; İslam Konferansı'nı topluyoruz, BM kararları alıyoruz, büyükelçilerini istemiyoruz, kendi elçilerimizi çekiyoruz ama yaptırım yok. Peki, konu İsrail olunca mangalda kül bırakmayanlar, işin ucu Suudi Arabistan Krallığı'na gelince ne yapıyor dersiniz? Hani öldüğünde yas ilan ettiğimiz Suudi Krallığı? Hani bugün kahrolduğumuz Yemen'de yaşattıkları trajediye lojistik ve istihbarat destek sözü verdiğimiz Suudi Arabistan?

BAŞKAN - Sözlerinizi bağlayınız Sayın Çakırözer.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Tamam.

Bu Suudiler Cemal Kaşıkçı'yı İstanbul'da Konsoloslukta öldürdü. Meclise sunulmasa da elinizde her tür dinleme var, görüntü var. Soruyoruz: Madem öyle, neden katliam timinin çıkışına izin verdiniz? Neden Suudi Konsolosunu ifadeye çağırmadınız? Neden çağırmayıp bir de VIP'den gidişine izin verdiniz? İsrail'e, Mısır'a, Almanya'ya, Hollanda'ya bundan çok daha hafif diplomatik krizlerde gösterdiğiniz tepkileri şimdi, hem de kendi ülkemizdeki katliam için neden göstermiyorsunuz? Oraya buraya ses kaydı dinletmek dışında ne yapıyorsunuz? En azından soruşturma sonuçlanana kadar neden bu elçilerini geri göndermiyorsunuz, neden kendi elçimizi geri çekmiyorsunuz?

Körfez'le ilgili bir başka çifte standart örneği Katar'dır. Bakın, Körfez'de yaşanan gerginlikte ambargo altındaki Katar'a biz sahip çıktık, süt ve mama dahi Türkiye'den gitti. Yetmedi, oraya üs kurduk, asker gönderdik. Sonra duyduk ki aynı Katar gidip Kıbrıs'taki Türk kardeşlerini satarak Rumlarla stratejik petrol anlaşmaları yapıyor. Bu nasıl dostluk, bu nasıl din kardeşliği, soruyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çakırözer, bağlayın lütfen.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Şu çağrımızı buradan Katar Şeyh'ine iletiyorum: Türkiye Cumhuriyeti'ne minnetinizi göstermek, bir jest yapmak istiyorsanız bize uçan saray göndermeyin, masrafa girmeyin. Yapmanız gereken tek şey, Rumlarla bu ayıplı anlaşmayı iptal etmektir; Kıbrıs Türkünün yanında olmaktır ve hatta Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti'ni tanımaktır. Türkiye Cumhuriyeti'ne ve halkımıza bundan büyük hediye olamaz.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan açıkladı, Dışişleri personelinin yüzde 23'ü yani 600 diplomat ve diğer çalışan FETÖ'yle iltisaklı oldukları için atıldı. Türkiye'nin en kilit Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığına böylesine organize bir biçimde 600 kişi nasıl sızdı? Bu Bakanlığın uzun cevaplı, "essay" tarzı sınavlarını FETÖ'cüler sızabilsin diye kim test usulüne çevirdi? Bu sadece bir personel başkanının, bir genel müdür yardımcısının işi olamaz. Bunun altında hangi siyasi otoritenin imzası varsa onlar bu rezaletten sorumludur ve bu hesaplaşma yapılmadan Türkiye'nin kendisini FETÖ'den temizlediği söylenemez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Selamlayın lütfen.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Son olarak, değerli arkadaşlarım, diplomasi bir liyakat işidir, gelenek vardır, kâtiplikten başlarsınız, ataşelik, maslahatgüzarlık, konsolosluk, büyükelçiliğe uzanan bir yol. Bu geleneğin korunması ve siyasi müdahaleden uzak tutulmasından Türkiye kazançlı çıkar. Son dönemde Bakanlığa yapılan büyükelçi atamalarında liyakatin yerini partiye sadakatin alıyor olması kaygı vericidir. FETÖ de böyle yaptı, sızdırdıkları diplomatları örgüte sadakate göre yükselttiler. FETÖ'yle birlikte düştüğünüz hataya şimdi kendi kendinize düşmeyin, Dışişleri Bakanlığını siyasi atamalardan lütfen uzak tutun.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Çakırözer.