| Konu: | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 7'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 17.12.2018 |
MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) - Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekili arkadaşlarım, yürütmenin değerli temsilcileri; Milliyetçi Hareket Partisi adına Dışişleri bütçesi üzerinde konuşmak üzere huzurlarınızdayım. Gecenin bu saatinde hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, ülke siyasetimizin önemli bir alanı olan Dışişleri Bakanlığı bütçesini görüşüyoruz. Rahmetli bir Türk büyüğünün ifadesiyle sırtlanların geçiş güzergâhı olan Anadolu gibi zor bir coğrafyayı kendine kader kılan Türk milleti, dış siyasetten ari bir iç siyaset, iç siyasetten kopuk bir dış siyaset hayal edemez, organize edemez, uygulayamaz çünkü tarihten edindiğimiz acı tecrübelerimiz vardır. Eğer bu tür içi dışa, dışı içe tercih noktasında kalır isek, bir ikileme düşer isek işte bu acı tecrübeleri yeniden yaşamış oluruz. İşte bu kararlılığın ifadesidir "Yurtta sulh, cihanda sulh." demek.
"Ders alınmayan tarih tekerrür eder." özdeyişinden hareketle kısa bir tarihî anekdottan bahsetmek istiyorum. 20'nci yüzyılın başlarında kendilerini muktedir gören birtakım kuvvetler, emperyalist güçler "hasta adam" dedikleri cihan devletimizi otopsi masasına yatırmış, parça parça etmiş ve bu imha projelerini de "Sevr" adı altında zoka hâline getirmiş, bu yüce millete yutturmaya çalışmışlardır. Kendisine biçilen bu kefeni yırtarak Lozan'da paçavra hâline getiren asil diriliş, emperyalistleri büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştır. Bu biçare durumu iç siyasetlerinde izah ederken aynen şu cümleleri kullanmışlardır, diplomasideki başarılarını da buna bağlıyorlar ya: "Efendim, Türkler medeniyeti reddettiler, dolayısıyla yapacak bir şey yok." dediler, böylece yenilgilerine kendilerince bir kılıf uydurmaya çalıştılar. O günkü yenilgi psikolojisi ve ezikliğiyle "Bu iş henüz bitmedi." diyenler, aradan yüz yıl geçmesine rağmen bugün kripto maşalarını güncelleyerek yeniden devreye sokmuş, Anadolu'nun güçlü harcı ve zenginliği olan etnik ve mezhepsel yapı üzerinden yarım kalan hesapları eşelemeye başlamışlardır. Bunu, dün Irak'ta, Suriye'de ve bugün Yemen'de başarabilirler ama Türkiye'de, aynen yüz yıl öncesi gibi, yine ellerindeki hesapları bozacak, heveslerini kursaklarında bırakacak Türk milletinin azim ve kararlılığı vardır. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, aynı yerden bir daha ısırılmayacağımızı hatırlatarak şimdi bu kürsülerde Türkiye Cumhuriyeti devletinin güvenlikçi uygulamalarından ve artan savunma harcamalarından dolayı eleştirenlere şunu söylemek istiyorum: Etrafımızdaki 3 denizde aleyhimize oluşan risk ve tehditlerin farkındayız, bunları görmezden gelemeyiz; sınırlarımızda bulunan gerek ülke içindeki gerek oradan sızarak kendi ülkemizin içerisindeki baş belası terörle mücadelenin farkındayız; bunun üçüncü ayağı olan uluslararası platformlarda diplomasi dilini ve kurallarını kendilerine silah olarak kullanıp bizi bir oldubittiye getirme projelerinin farkındayız. Bütün bu farkındalıklar ışığında üstüne üstlük, diğer bir ifadeyle, bir de dünyanın ekonomik, siber ve nükleer savaş havasına girdiği bir ortamda ve buna mukabil savunma harcamalarını artırmaya ve güvenlikçi önlemleri almaya çalışan bir Batı var iken bizden aksini beklemek Türkiye'ye en büyük kötülüktür. Cicili bicili, kulağa hoş gelen şer ifadelere kulak asmadan, boynumuzun neden kalın olduğunu soranlara "Kendi işimizi kendimiz yaparız." deyip bu sırtlanlar kavşağında güçlü ve caydırıcı güç olmaya devam etmek zorundayız.
Sayın milletvekilleri, çok kutuplu bir güç mücadelesinin açık ve örtülü hâkim bir dünya konjonktüründe gelişmelere bigâne kalamayız. Batı'nın ciddi bir rekabet içinde olduğu, hatta olası savaş ihtimallerini konuştuğu Rusya Federasyonu ve Çin'den dolayı ABD'nin dünya savunma bütçesine denk bir rakam olan 750 milyar dolarlık bir savunma bütçesi ayırması ve yine tehdit karşısında NATO'ya rağmen kendi savunma gücünü oluşturmaya çalışan bir AB söz konusu iken bizim bahar havasında demokrasi, barış, özgürlük şarkıları söylememiz, nefesimizin kesilmesi mümkün değildir. Bunu böyle düşünenlerin akıbetleri Libya'da, Irak'ta, Suriye'de ortadadır.
Sırası gelmişken; Libya, Suriye, Irak demişken, sabahtan beri burada kadim bir devlet geleneğine sahip, ebet müddet yapısının son halkası olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin hafife alındığına ve bu bağlamda sosyolojik birtakım katliamlar yapıldığına da kanaat getiriyorum ve gerçekten, biz -önce ifade ettikleri gibi- ne Libya gibi ne Suriye gibi ne de Irak gibi aşiret, çadır devleti, gecekondu devleti değiliz.
Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti devleti, uzun bir kadim devlet geleneği olan; kendine özgü yapısı, dili, kültürü, asırlar ötesi birikimi olan bir yapının adıdır. Sosyolojik açıdan mukayese edilecekse Batı'daki güçlü, binlerce yıllık tarihi olan, büyük devletlerle mukayese edilmeli, ona göre bir benzetme yapılmalıdır. Ben onu somut olarak bir örnekle açıklayayım. Evet, Almanya gibi, Fransa gibi, İngiltere gibi, hatta -her ne kadar onlardan çok geç de, prefabrik de olsa- kısmen ABD gibi devletlerle büyük ve gerçekten orantılı bir şekilde mukayese edilmemiz lazım. Buralarda, evet, farklı etnik yapıda bir sürü insan var ama resmî ve eğitim dili İngilizcedir, Almancadır, Fransızcadır. Suriyece, Irakça, böyle, işi gırgıra alan, hafife alan ifadelerle açıklanacak sosyolojik vakıalar değildir bunlar. Türkiye'de eğitim dili Türkçedir; bu birliğin, bekanın, bütünlüğün de ilelebet temsilcisidir. (MHP, AK PARTİ ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Saygıdeğer milletvekilleri, kim ne derse desin, Türkiye Cumhuriyeti devleti binlerce yıllık kadim bir devlet geleneğinin son halkasıdır ve en önemli karakteri ise Gazi Mustafa Kemal'in çok veciz bir şekilde ifade ettiği gibi... Gazi Mustafa Kemal'in, inanın, retoriğine değil; ülkülerine, ilkelerine bağlı kalıp bunları yaşatmakta yarar var, biz bu kürsülerden sürekli hatırlatacağız. Aynen Paşa'nın ifade ettiği gibi, bizim karakterimiz hürriyet ve bağımsızlıktır. (MHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, Türk milletinin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin tanımlanan en önemli özelliği hürriyeti ve bağımsızlığıdır. Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu önemli karakterimizden herhangi bir ödün vermeksizin, aynen Genel Başkanımızın veciz ifadesiyle... Hani, teşbih yapacağız ya, teşbih gerçekten hakaret unsuru olamaz, teşbih, benzetme, metafor güzel şeyler için söylenir. Ben şimdi bir metaforda, bir teşbihte bulunacağım. Çift başlı Selçuklu kartalı vardır. O çift başlı Selçuklu kartalı aynı zamanda milletvekili olduğum Erzurum'umuzun da yerel simgesidir. O kartalın 2 başından biri doğuya, biri batıya bakar; biri sağa, biri sola bakar. İşte, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ebet müddet devlet geleneğinin son halkası olan kadim ülkemizin dışişleri bağlamındaki, aynen o Mustafa Kemal'in ifade ettiği gibi "Yurtta sulh, cihanda sulh." bağlamına uygun, bir tarafı Batı'ya, muasır medeniyetlerin ötesine geçmeyi hedefleyen bir duruşun; öte tarafı "gönül coğrafyamız" dediğimiz, nerede mazlum bir millet varsa "Ey vefalı Türk, neredesin?" dediğinde koşan, Türk ve İslam coğrafyasını kucaklayan bir bakışın adıdır. İşte, bu eklektik yapıdır bizim dışişlerindeki duruşumuz; olmamız, düşünmemiz gereken noktadır.
Ben bu vesileyle, özellikle bugün, Kudüs'ten Doğu Türkistan'a, Doğu Türkistan'dan Kırım Tatarlarına varana kadar, oradan Balkanların en uç noktasına, Afrika'nın en ucuna kadar, nerede mazlum, nerede garip gureba, nerede aman dileyen varsa, kadim bir devletin şerefli bir mensubu olarak, 80 milyonun bir ferdi olarak söylüyorum ki biz onlara dün olduğu gibi bugün de Bakanlık üzerinden, partimiz üzerinden, ülkülerimiz, ilkelerimiz üzerinden elimizi, kucağımızı, imkânlarımızı açmaya hazırız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi bağlayın Sayın Aydın.
Buyurun.
KAMİL AYDIN (Devamla) - Biz hiçbir zaman... Evet, bir yönüyle Batı'ya bakacağız, bu gayretimiz vardır, muasır medeniyetlerle birlikte omuz omuza, daha iyi hedeflere odaklandık ama hiç kimse bizi çaresiz sanmasın, bu kartalın bir başı daha var Allah'a şükür. O başı da... İşte, 1992'de temellerini attığımız -somut bir örnekle açıklamak istiyorum- Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi yani TÜRKPA'nın üye sayısı da artıyor, mahiyeti de büyüyor, yardımı da gelişiyor. Allah'a şükür, 4 ülkeden 5 artı ülkeye doğru gidiyoruz. Yani, kısaca, bizim birçok coğrafyada söylediğimiz gibi "Bir millet, iki devlet" değiliz artık; bundan sonra "Bir millet, birçok devlet"iz diyoruz. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ben bu vesileyle, bütçenin Dışişlerimize, Savunma Bakanlığımıza hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Aydın.