GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 7'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:35
Tarih:17.12.2018

MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığımızın bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi saygılarımla selamlıyorum.

2018 yılı, dış politika alanında ülkemizi zorlayıcı çok sayıda olay ve konu başlıklarının yaşanmasına sebep olmuştur. Suriye'de yaşanan iç savaşın 8'inci yılı içerisinde bulunuyorken Birleşmiş Milletler kapsamında yürütülen çözüme ulaşma girişimleri hâlen netice verebilmiş değildir. Cenevre sürecinin her defasında çeşitli nedenlerle sürüncemede kalması sorunun daha da derinleşmesine, ülkemizin de yaşananlardan olumsuz etkilenmesine yol açmıştır. Ancak Suriye kriziyle ilgili olarak, İran ve Rusya'yla beraber gerçekleştirdiğimiz üçlü mekanizmanın Astana ve Soçi'de sonuç alıcı etkiler doğurması kuşku yok ki Suriye krizinin siyasi yollara taşınması çabasını destekleyici bir etki doğurmuştur. Aynı şekilde, bu mekanizmalardan faydalanan ülkemiz, uluslararası hukuktan doğan haklarını kendi millî güvenlik perspektifiyle doğru değerlendirmiş, Fırat Kalkanı ile Zeytin Dalı Harekâtlarını başarıyla icra ederek ilgili alanlarda PKK/PYD ve IŞİD terör örgütlerinin varlığına son vermiştir. Temennimiz, bu çabaların gelinen aşamada makul yol ve girişimlerle Menbic başta olmak üzere Fırat Nehri'nin doğusunda da sonuç vermesidir. Ülkemize nereden bir tehdit oluşmuş ve yönelmişse bunun kaynağında yok edilmesi gerekir. Bununla birlikte sorun yaşadığımız alan sadece Suriye olmamış, Ege, Doğu Akdeniz, Irak ve son olarak Ukrayna ve Rusya arasında Kerç Boğazı'nda yaşanan krizden de görüldüğü gibi Karadeniz de ülkemizin millî güvenliğini etkileyen dış politika konularının başında gelmiştir.

İran'a yönelik Birleşmiş Milletler kapsamında olmayan ve bu çerçevede başlatılan tek taraflı ambargo girişimleri yine bu ülkede ekonomik sorunlara dayalı olduğu iddia edilen iç karışıklıkları da çıkarmıştır.

Neredeyse ülkemizin mücavir alanı olarak tanımlanan tüm coğrafyalarda istikrarsızlığın hâkim kılınmak istendiği açıktır. Bu şartlarda, bölgemizle birlikte dünyanın geri kalanında gerçekte nelerin olup bittiğini doğru şekilde değerlendirmek büyük önem arz etmektedir. Yüz yıllar boyunca süregelen küresel sistemin ve uluslararası alanda tanık olunan alışkanlıkların önemli bir kırılma ve değişim göstermeye başladığı ortadadır. Artık alışılageldik müttefiklik anlayışlarının sorgulandığı ve hatta sonlandırıldığı, yenilerinin kurulmaya çalışıldığı, daha çok korumacı ve güvenlik esaslı bir dönemi tecrübe ediyoruz. Mevcut dünya düzeninin kuruluşu için kimilerinin başlangıç noktası olarak kabul ettiği Vestfalya düzeni, şimdiki zamanda yeni meydan okumalarıyla karşı karşıya kalmıştır. Batı merkezli küresel üstünlük sürecinin aynı kesimlerin temsilcilerinin gerek kendi bünyelerinde gerek birbirleri arasında gerekse diğer taraflarda yaşadığı sıkıntıların hâlde var olan yapıyı değiştirmeye başladığı kesin bir şekilde ortada olan koşulların bir yüzüdür. Diğer yüzde ise küresel sistemi kendi istediği ve hedeflediği formatta yönlendirmek isteyen kesimlerin vaatleri ve cazibe oluşturma çabaları vardır. Karşılıklı meydan okumaların şiddetini artırdığı, yıkıcı rekabetin özellikle ekonomik alanda doğrudan hedef alınan ülkeler nazarında kendisini gösterdiği güç ve üstünlük mücadelesi ise daha çok Asya, Afrika, Orta Doğu gibi geneli İslam coğrafyasında yaşanan çatışma ve iç savaş koşullarıyla ortaya çıkmaktadır. Yemen, Suriye, Lübnan, Filistin, Libya, Afganistan'ın içler acısı durumu ortadadır. İlk kıblemiz Kudüs, hukuksuz eylemlerle ve yeni çatışmalara yol açacağına bakılmaksızın İsrail'in sözde başkenti olarak kabullendirilmeye gayret gösterilmektedir. Bununla birlikte, Suriye ve Irak'ta Türkmenlerin hakları gasbedilmekte, Kırım'da soydaşlarımız kendi vatanlarında mağdur edilmekte, Doğu Türkistan'da ise tam bir mezalim yaşanmaktadır. Balkanlar ve Batı Trakya hâlâ kanayan yaradır ve özellikle Yunanistan burada gayrihukuki davranmakta, soydaşlarımıza zulümde ısrar etmektedir. Kıbrıs'ta aciliyet duygusu ve yeni fikirler söylemiyle hâlâ tuzaklar ve tezgâhlar yürütülmek istenmektedir. Bu şartlarda adada tek gerçekçi ve uygulanabilir çözümün iki bölgeli, iki milletli ve iki devletli bir ortaklıktan geçtiği unutulmamalıdır. Kıbrıs, bizlerin millî davasıdır ve namusumuzdur.

Bütün bunlar olurken küresel düzlemde ABD'nin gerek üstünlüğünü koruma gerekse rakip gördüğü ülkelere zarar verme anlamında yaptırımları bir silah olarak kullanmaya çalıştığı açıktır. Hiç kuşku yok ki bir başka silah ise terör örgütleridir. Aynı anda farklı gerekçe ve iddialarla da olsa Avrupa Birliği, Rusya, İran, Kuzey Kore ve Çin Amerika Birleşik Devletleri'nin hedefidir. Sorunun tesirlerine baktığımızda, yaşanan bu restleşmelerin yalnızca ilgili ülkeler arasında kalmadığı, diğer tarafları hatta tüm küresel sistemi etkilediği açıktır. Bu etki istikrarsızlıkları beslemekte ve dahası kimilerinin "düzen" dediği yapının yıkım sürecini de hızlandırmaktadır. Batı merkezli güç anlayışı giderek Asya'ya doğru yayılmakta ve yeni bölgesel güçlerle liderlikler ortaya çıkmaktadır.

Diğer taraftaysa Çin "Kuşak ve Yol İnisiyatifi" adını verdiği projeyle, kendi tarihinde belki de ilk defa bu derecede bir etkiyle dünya siyasetine yayılma ve yönlendirme amacı taşıdığını göstermektedir. Kimi çevrelerin bu süreci Vestfalya düzeninin artık geçerli olmayacağı bir dünya ilanı olarak değerlendirmesi dikkatlerden kaçmamıştır. ABD ve Çin arasında Washington'un Trans-Pasifik Anlaşması'ndan çekilmesiyle başlayıp karşılıklı olarak pek çok ürüne ilave vergi koymasıyla ilerleyen süreç devam etmektedir. Bu şartlarda, Batı Bloku'nun önemli bir parçası olan Avrupa Birliği, kendi güvenlik algılamasını değiştirmeye koyulmuştur. İngiltere'nin AB'den ayrılması, sürecin sancılarını da ortaya çıkarmaya başlamıştır. Bütün bunlara eş değer bir zamanlamayla ortak Avrupa ordusu kurulması projesi hayata geçirilmiştir. Avrupa'ya göre, tehdit algılamasında, Rusya ve Çin'le birlikte Amerika Birleşik Devletleri aynı safta yer almış ve ilan edilmiştir. Gariptir ki bundan hemen sonra Fransa'dan başlayıp, şimdilik Hollanda ve Belçika'ya yayılan sokak hareketleri baş göstermiştir. Doğu Avrupa ve Baltık bölgesi yoğun askerî hareketliliğe sahne olmaktadır. Dünya genelinde çok yönlü ve giderek taraflarıyla cephe sayısı artan adı konulmamış kaosun daha ne kadar süreceği, nerede duracağı ve kimin bu süreçten galip çıkacağı şu aşamada belirsizdir. Bu belirsizlik, tabii olarak diğer krizleri beslemekte, savunma yatırımları ve harcamalarının artmasına sebep olmakta, dünyayı buhran iklimine sürükleme çabalarına ne yazık ki yol açmaktadır.

Türkiye'nin çevresine bakıldığında, kriz, çatışma ve kaos coğrafyalarının giderek yayılmaya başladığını söylemek yanlış olmayacaktır. Yaşananlar, doğrudan ülke olarak bizim müdahalemiz neticesinde vuku bulmasa da yansımaları ve neticeleri itibarıyla Türkiye'nin etkilenmesine sebep olmaktadır.

Etrafımızda süregelen sorunlar karşısında çok yönlü, ilkesel, millî ülkülerimiz ve değerlerimizle çelişmeyen ama hepsi kadar önemlisi potansiyelimizi doğru yansıtan bir stratejiye elbette ki ihtiyaç vardır. Gerek tarihî sorumluluklarımız gerekse bugünlerde karşı karşıya kaldığımız güvenlik problemlerimizle, meydan okumalara yönelik pasif bir duruş sergilemek, "Bekle, gör, tavır al." gibi bir yol izlemek söz konusu olamayacaktır. Hemen her bölgede hareketlenen fay hatları, doğru zamanda ve doğru yerde icap eden doğru hamleleri yapamayan ülkelerin, çok uzak olmayan vadede daha büyük kayıplar yaşayacağı gerçeğini karşımıza çıkarmaktadır.

Türkiye açısından esas olan ana öncelik, her yönüyle istikrara sahip olan iç ve dış koşulları tesis etmek ve bunu sürdürülebilir kılmaktır. Aksi hâlde, yaşanan her istikrarsızlığın bir başka sorunu tetiklediği, bunun da yerel sorunları hatta çatışmaları alevlendirdiği, devamında ise diğer bölgesel ve küresel güçler arasında açık bir müdahale seçeneğine varıncaya kadar büyük sıkıntıları doğurduğu ortadadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası ilişkilerde öne çıkan konu ve sorunlarda, yeni döneme dair gözlemlenen olaylarda sadece siyasi olmayan ancak aynı zamanda din, ekonomi ve özellikle de enerji merkezli çıkar hesaplarının tümüyle farkında olmalıyız. Zira, hangi çevre nazarından her ne amaçlanıyorsa unutmamalıyız ki Türkiye hedefte olan bir ülkedir. Bununla birlikte Türkiye, tüm şer cephesine karşı ayakta kalabilen son kaledir. Mazlumların yegâne ümidi de yine biziz. Türk milletinin ve Türkiye'nin şimdiki zamanda sergileyeceği duruş her çevre nazarında dikkatle takip edilmektedir. Bu şartlarda başarılı olmaktan başka bir seçeneğimiz yoktur.

Bütün samimiyetimle ifade etmek isterim ki hep birlikte millete ve tarihe karşı, akıllara gelenden çok daha büyük sorumluluk taşıdığımız bir dönemden geçmekteyiz. Mademki mevcut küresel düzen sorgulanıyor, mademki pek çok çevre yeni koşullar oluşturmanın arzusunu güdüyor, o vakit yeni bir dünya kurar, orada yerimizi alırız irade ve kararlılığını her yönüyle ortaya koymalıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Özdemir.

Buyurun.

İSMAİL ÖZDEMİR (Devamla) - Bu yıkıcı şartlarda potansiyelinizi doğru yansıtan bir iddianız yoksa hayatta kalmanın da aynı oranda zor olacağı malumdur. Elbette, Türkiye Cumhuriyeti devleti ilelebet payidar kalacaktır. Buna inancımız ve sadakatimiz tamdır.

Yaşananları değerlendirirken Ankara merkezli bakış açımızı korumalıyız. Diplomatik hamle ve hareketliliği tüm devlet mekanizmalarında eş güdüm içerisinde kurmalı; başkalarının değil, kendi tezlerimizin peşinde koşup kendi gündemimizi dünyanın geri kalanına da kabullendirebilmeliyiz. PKK, PYD, IŞİD ve FETÖ terör örgütleriyle mücadele anlamındaki diplomatik adımları mutlak suretle artırmalıyız. Gerektiğinde her alanda kendisine yetebilen, aynı zamanda haklılığını her alanda doğru yansıtan bir yol izlemeliyiz. Ülkemizi bölgesel liderliğe taşıyacak, ardından küresel liderlik hedefine ve nihayetinde süper güç konumuna ulaştıracak 2023, 2053 ve 2071 vizyonlarımız için, yaşananları şimdiden doğru değerlendirmeliyiz. Nihai olarak, demokrasi kültürümüzü daha da olgunlaştırarak büyük millî ülkülerimizi 2123 nesline emanet edecek sorumlulukla hareket etmeliyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi bağlayın Sayın Özdemir, buyurun.

İSMAİL ÖZDEMİR (Devamla) - Bu vesileyle sözlerime son verirken, Dışişleri Bakanlığımızın 2019 bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyor, tekraren, ana vatandan uzak coğrafyalarda diplomatik temsilciliklerimizde görev yapan tüm Dışişleri personeline üstün başarılar diliyor, aynı zamanda Dışişleri Bakanlığımızın bütçesine verdiğimiz desteği belirtiyor, Gazi Meclisimizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Özdemir.