| Konu: | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 8'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 36 |
| Tarih: | 18.12.2018 |
MHP GRUBU ADINA MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2019 yılı merkezî yönetim bütçe görüşmeleri kapsamında her biri diğerinden daha önemli üç güzide kurumumuzun, Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ve TÜİK bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, SPK ve BDDK düzenleyici ve denetleyici nitelikli, TÜİK ise araştırma nitelikli kurumlarımız. Sağlıklı bir ekonomik yapı ve işleyiş için bu üç kurumun görünmez el nitelikli işlevsel önemleri son derece yüksektir.
SPK ve BDDK düzenleme ve denetleme işlevleriyle doğrudan finansal piyasalar üzerinde, dolaylı olarak da ekonominin bütünü üzerinde etkilerini gösterirler. Bu iki kurumumuzdan birisi, SPK'nin kuruluşu 1981-1982 yıllarına denk gelmekte. Hatırlayacaksınız, o yıllarda Türkiye ciddi bir banker krizi yaşamıştı. BDDK'nin kuruluşu, 2000-2001'li yıllara denk gelmekte, o dönemde de finansal kriz, daha spesifik olarak da Türkiye ciddi bir bankacılık krizi yaşamıştı. TÜİK ise bireysel veya kamusal ekonomik kararlara esas teşkil edecek her türlü resmî, istatistikî veriyi üreterek ekonominin bütünü üzerinde doğrudan ya da dolaylı etkisini göstermektedir.
Gerek yaptıkları düzenleme ve denetleme görevleriyle SPK ve BDDK gerekse ürettiği istatistikî verilerle TÜİK, ekonomideki kaynakların adaletli ve hakkaniyetli bir biçimde dağılımını sağlayacak ya da adaletsizlik ve hakkaniyetsizlikleri önleyecek bir piyasa ve ekonomik ortamın sağlanması gibi çok önemli, ulvi görevlere sahiptir.
Ekonomik birimler, hane halkı ya da bireyler, devlet ve şirketler aldıkları ekonomik kararları neticesinde kâr ya da zarar ederler. Bu son derece doğaldır ancak bu kurumlarımız misyonları gereği kendilerine verilen görevleri tam olarak yerine getiremezler ise burada hakkaniyetsizliğin ve adaletsizliğin, kaynak paylaşımındaki, dağılımındaki hakkaniyetsizliğin bilakis sebebi hâline gelirler. Yani düzenleme ve denetleme ya da doğru ve güvenilir veri sağlama işlevini layıkıveçhile yerine getiremiyorlarsa bunun anlamı, haksız kaynak ve servet transferine neden olunuyor demektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kurumlarımızın işlevi sadece kaynak paylaşımındaki hakkaniyetin sağlanması değil elbette ancak ülkemizde en çok şikâyet edilen ve gündeme getirilen konuların başında bu gelmektedir. Hakkaniyetli paylaşım bu anlamda önemli, ülkemizde düzeltilmesi gereken en önemli alanların başında.
MHP olarak bu konuyu önemsiyoruz. Nitekim Üreten Ekonomi Programı'mızın dört ana unsurundan birisi hakkaniyetli paylaşımdır. Bu nedenle, gayrisafi yurt içi hasılanın paylaşımı sırasında muhtemel, olabilecek her türlü haksızlık, adaletsizlik, kayırmacılık veya manipülasyonların önlenerek hakkaniyetli bir paylaşım ortamı sağlanması gerektiğini her fırsatta ifade ediyoruz. Bunun için de üç alt bileşen üzerinde duruyoruz. Bunlar hakça rekabet, ekonomik uzlaşma ve sosyal devlet gereğidir. Üzerinde konuştuğumuz ve ülke olarak belki de bugüne kadar yeteri biçimde başarılı olamadığımız alan hakça bir rekabet ortamının sağlanamamasıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle SPK ve BDDK'nin asli işlevlerinin başında finansal sistemin gelişimini sağlamak gelmektedir. Bu arada, belirtmek gerekir ki Türk finansal sistemi banka temelli bir sistemdir. Bu nedenle, fon piyasasındaki aracılık işlemleri ağırlıklı olarak bankalar üzerinden gerçekleştirilmektedir. Yatırım ve emeklilik gibi fonlar üzerinden hareket eden yapılar ise piyasa temelli yapılardır. Türkiye finansal piyasaları bu konularda çok yeterli değildir. Bu nedenle, Türkiye'de ekonomik faaliyetlerin önemli bir kısmının finansmanı bankalardan sağlanmakta.
Bugün bankacılık sektörünün toplam aktif büyüklüğü 4 trilyon TL gibi bir hacme ulaşmış durumdadır. Bu rakamı gayrisafi yurt içi hasılaya oranladığınızda, gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 120'si seviyesinde olduğunu görürüz. Yine, bankaların aktiflerindeki kredi portföylerine baktığımızda, bu rakamların da çok önemli düzeylerde olduğunu bugün itibarıyla 2,5 trilyon TL civarında bir hacimde olduğunu görüyoruz. Bu şunu gösteriyor: Eğer yabancı sermaye çekmek istiyorsanız, tasarrufları artırmak istiyorsanız, yatırımları artırmak, yönlendirmek istiyorsanız, istikrar sağlamak istiyorsanız, öncelikle bankacılık sisteminizi sağlam zeminlerde tutmak ve yürütmek zorundasınız.
Finans sektörü, 2001'de yaşanan finansal krizin ardından önemli ölçüde yapısal düzenlemelere tabi tutulmuştur. Nitekim, 2008-2009 yıllarında küresel finansal kriz ortamında Türkiye'nin bu çalkantılardan çok fazla etkilenmemesinin en önemli sebeplerinin başında, 2001 yılında finansal mali sistemde yapılmış olan yapısal sistemler gelmektedir. Bunun öncesinde, 2001 yılına gelindiği noktada Türkiye'de bankacılığın bir kanunu dahi yoktu. Nitekim, bugün üzerinde konuştuğumuz, bütçesi üzerinde tartıştığımız Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu da yine bu dönemde işlevini, işlerliğini kazanan bir kurumumuz ve çok önemli görevleri de icra etmiş olan bir kurumumuz.
Değerli milletvekilleri, tabii, burada, Türkiye'nin finansal sistem ve parasal piyasa içerisinde yapması gereken önemli şeyler var. Nitekim, para piyasası açısından baktığımızda, sigorta sektörünün büyüme potansiyelini göz ardı edemeyiz. Sigorta sektörü, Türkiye'de gerçekten büyüme potansiyeli olan ve büyütülmesi gereken önemli alanlardan biri olarak işaret edilmelidir. Banka temelli bir finansal yapı içerisinde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun ne denli önemli bir yere ve öneme sahip olduğunu belki daha fazla ifade etmeye gerek yok.
Değerli milletvekilleri, finansal piyasalar, gerek reel ekonomik değişikliklere gerekse de politik siyasi değişiklik ve gelişmelere en hızlı tepki veren piyasalardır. Bu nedenle, 15 Temmuzdan bu yana küresel güçler öncülüğünde kur ve faiz üzerinden Türk ekonomisi ve siyaseti manipüle edilmeye çalışılmaktadır. Nitekim, bu müdahaleler sonucu dış borç ödeme riskini gösteren CDS primleri Mart 2018'de ortalama 181 puandan Eylül 2018'de 457 puanlara kadar çıkmış, bugün itibarıyla geri dönüşü başlamış, 376 puan civarında! Bu iyileşmenin de alınan tedbirler sayesinde daha da devam edeceğini ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de önemli alanlardan bir tanesi de Sermaye Piyasası Kurulunun denetim ve gözetiminde düzenleyici ve denetleyici rol aldığı sermaye piyasasıdır. Tabii ki kurulları, kurumları kurarız; bunlarla ilgili mevzuatlar çıkarır, görevler, işlevler yükleriz ama piyasalar maalesef, kurmayla olmuyor; piyasalar oluşuyorlar. Piyasaların oluşması için de ciddi altyapıların oluşmasına ihtiyaç vardır.
Sermaye piyasası konusunda, Türkiye kendi alanındaki, kendine yakın gruplandırıldığı ülkelerle mukayese edildiğinde elbette önemli yollar katetmiştir ancak sermaye piyasasının gelişimi açısından bakıldığında, gerek tasarrufların yatırımlara dönüştüğü, gerekse fon ihtiyacı olanların fonu karşılama alanları itibarıyla istatistikleri değerlendirdiğimizde görüyoruz ki beklediğimiz, umduğumuz düzey ve seviyede değiller ve nitekim, bu noktada sermaye piyasasının gelişmesi konusunda ciddi altyapı sorunlarını çözmeye ihtiyaç var.
Biraz önce, Konya Milletvekilimiz özellikle muhasebe ve finansal raporlamaya ilişkin standartlar konusunda bazı düzenlemelerin etkilerinden bahsettiler. Aslında, mevzuat açısından, özellikle muhasebe standartları ve finansal raporlama standartları açısından Türkiye bugün, birçok Avrupa ülkesinden çok daha ileride ancak bunun dışındaki diğer altyapılarda da ciddi düzenlemelerin yapılması gerektiğini de ifade etmek istiyorum.
Tabii ki 15 Temmuz hain FETÖ girişimiyle birlikte Türkiye'de çok önemli kayıplar söz konusu oldu. Bu kayıpların belki de en az dile getirileni insan kaynağı, insan beynidir. Çocuklarımızı daha küçük yaşta, genç yaşta devşirerek, bunları farklı alanlara yönlendirerek yetişmiş kadrolarımızın bir anda yok olmasını sağladılar. Nitekim, BDDK ve SPK bu konuda en fazla yara alan, 15 Temmuzdan sonra en fazla kurumla ilişiği kesilen, mesleki anlamda kalifiye elemanların olduğu kurumlardır. Dolayısıyla bu kurumlardaki bu kalifiye eleman açığının, personel açığının bir an önce giderilmesi, Sayın Bakan, zaruret arz etmektedir. Nitekim, finansal piyasaların düzenleyicisi ve denetleyicisi durumunda olan bu iki kurumumuz son zamanlarda denetimlerde gerekli etkinliği gösterememektedir.
Değerli milletvekilleri, buradan dile getirmek istediğim bir başka önemli konu, TÜİK'le alakalı bir konu. Tabii ki TÜİK bir araştırma kurumudur ama ürettiği veriler ekonominin bütününü, hayatın genelini etkileyen, biraz önce ifade etmeye çalıştığım o hakkaniyetli paylaşımın alt verisini, altyapısını oluşturan çıktılardır. Bu anlamda bakıldığında, özellikle Türkiye'de son yıllarda artık bir araştırma şirketi, anket firmaları terörü ortadadır. Bunlar, ekonomideki o hakkaniyetli paylaşımın dışında, o manipülasyonların dışında maalesef, demokrasi üzerinde manipülasyonlarını yönlendirmeye çalışmaktadır.
Bu maksatla, 10 Ağustos 2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine araştırma şirketleriyle ilgili bir kanun teklifi sunmuş bulunuyoruz. Bu teklifin bir an önce dikkate alınarak TÜİK'in de bu amaca uygun bir biçimde yeniden yapılandırılması, bir gözetim ve denetim kurumu şeklinde faaliyetlerini sürdürmesi, araştırma şirketlerinin nitelik ve özelliklerine ilişkin gerekli düzenlemeleri ve gerekli denetimleri yapan bir kurum hâline getirilmesi, gerçekten ülkemizin demokrasisi, ekonominin sağlıklı devamı açısından önemlidir diyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)