GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 8'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:36
Tarih:18.12.2018

HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan ve değerli milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Ben bugün esas itibarıyla Kamu İhale Kurumuyla ilgili konuşmaya geldim fakat sonra böyle bir kurum üzerinde konuşmanın bir kıymetiharbiyesi var mı diye düşündüm; olmadığına karar verdim. Zaten anladığım kadarıyla Hükûmet de öyle bir karar vermiş ki bütçesini de azaltmış zaten.

Arkadaşlar, on altı yıl boyunca yani aşağı yukarı, bir hesaba göre, yüz seksen yedi ayda 186 defa bu kurumun dayandığı kanunda değişiklik yapılmış. Esasında, hakikaten soru bence çok şey yani böyle bir kurum var mı gerçekten? Bir tür zombi gibi yani var gibi duruyor ama yok; yok gibi ama var, falan...

Şimdi, arkadaşlar, nasıl diyeyim, böyle bir kurum üzerinde konuşmak hakikaten çok anlamlı gelmedi bana. Fakat bu vesileyle birkaç şeyi söylemek istiyorum. Biliyorsunuz, bu kurum da özerk bir kurum; özerk, bağımsız, vesaire, vesaire bir kurum -tabii, geçmiş zaman kullanmak lazım- idi çünkü şu anda, anladığım kadarıyla, 11 üyesini Cumhurbaşkanı bizatihi kendisi atıyor. Hâlbuki daha önce mali özerkliği olan bir kurumdu bu kurum.

Şimdi, arkadaşlar, bu, daha önce de yaptığım bir eleştiriyi -Adalet ve Kalkınma Partisine yaptığım bir eleştiriyi- tekrarlamama fırsat veriyor bir bakıma. Sizler devlet kurumlarını hükûmet kurumları hâline getirdiniz. Bunlar tüm toplumu ifade eden devlet kurumuna ait kurumlardı ama sizler bunu hükûmet kurumu hâline getirdiniz yani bunların bağımsızlığını yok ettiniz.

Şimdi, arkadaşlar bazen tartışıyorlar, yargı bağımsızdır, vesaire gibi. Arkadaşlar, niye inanalım ki buna? Yani bunun bir mantığı var mı? Siz her şeyi hükûmetleştiriyorsanız eğer, yargıyı da hükûmetleştirmiş olduğunuzu buradan çıkarabiliriz. Dolayısıyla da bugün itibarıyla yargının bağımsızlığından söz etmek hakikaten bana tuhaf geliyor ve umarım size de yakında tuhaf gelir.

Fakat ben bu vesileyle, geri kalan süremi şöyle bir konuya ayırmak istiyorum arkadaşlar: Daha önce yine bu kürsüde böyle bir benzetmeyle esasında sizin de gündeminize bir konuyu getirmek istedim. Bu benzetme, o gün konuşmam sırasında olmayanlar için kısaca hatırlatmak gerekirse şöyle bir benzetmeydi: Meclis, esas itibarıyla, toplumun aynasıdır yani toplumda olan her şeyin bir şekilde yansıdığı bir yerdir Meclis ve toplumu özetler. Dolayısıyla da Meclise bakarak esasında toplumda ne olduğunu da anlamaya çalışabiliriz ve bu çok değerli bir çalışma mantığı olur diye düşünüyorum. Ve öyle baktığımızda, arkadaşlar yani çok kabaca, bugüne kadar yaptığımız tartışmalardan benim anladığım kadarıyla iki küme sorunumuz var. Bu sorunlardan bir tanesi dinle ilgili. Yani açarsak bunu; tarikatlar, efendim, cemaatler, FETÖ, Diyanet, Alevi, Sünni vesaire konuları burada, bu kümede. Diğer kümede de etnik sorunlarımız var yani Kürt, Türk vesaire gibi tartışmaların yapıldığı sorunlar var. Arkadaşlar, bu sorunlar esas itibarıyla toplumumuzda da olan sorunlar. Peki, diyeceksiniz ki: "İyi de yani bu sorunlar var, işte konuşuyoruz." vesaire. Arkadaşlar, şunun altını çizeyim: Bu konulardaki farklılıklar, esas itibarıyla, fikirlerimizdeki farklılıklardan gelmiyor, benimsediğimiz değerlerden geliyor, değerlerin farklılığından geliyor. Fikirleri tartışır, anlaşabiliriz veya anlaşamayız ama değerler öyle değildir, değerler konusunda anlaşmamız mümkün değildir.

Örnek mi istiyorsunuz? Bir örnek vereyim. Adalet ve Kalkınma Partisinin temsilcileri sık sık söylüyorlar: "Biz dindar nesiller yetiştirmek istiyoruz." diyebilirsiniz, bu sizin hakkınız çünkü öyle bir değere sahipsiniz. Fakat bir kısım arkadaşımız da şunu diyebilir burada: "Hayır, tabii dinini bilsin ama biz daha çok bilimsel düşünen insanların yetişmesini istiyoruz bu ülkede." Şimdi, arkadaşlar, bu tartışmayı bir uzlaşmaya getiremeyiz. Yapabileceğimiz tek şey vardır, birbirimizi anlamaya çalışmaktır ki bu da esas itibarıyla demokrasinin çıtasını yükseltmek anlamına gelir. Anlaşamadığımız ve anlaşamayacağımız, sonsuza kadar anlaşamayacağımız konular olabilir bütün toplumlarda olduğu gibi ama buradaki mesele, demokrasinin çıtasını yükselterek esasında birbirimizi anlamak, birbirimizi tolere etmek, birbirimizle birlikte yaşamanın yolunu bulmak olabilir.

Fakat, arkadaşlar, ne oluyor? Ne oluyor, bakın, size söyleyeyim yani şunu söyleyeyim: Bu meseleler esas itibarıyla -dinlemiyorsunuz ama ben yine de söyleyeceğim- "beka sorunu" denilen sorun bizatihi burada arkadaşlar; Suriye'de aramayın, Suriye'de bir şey bulamazsanız. Beka sorunu, bu söylediğim farklı değerlere sahip olan bir toplumsal yapıya, toplumsal bir dokuya sahip olmakla ilgili ve bu çok tehlikeli bir yapıdır esas itibarıyla çünkü her an provokasyona açık bir yapıdır. Nitekim, Maraş vesaire gibi -geçenlerde konuşuyorduk- olaylar esasında bu farklı değerleri olan toplumsal yapıya dışarıdan bir biçimde provoke etmekle ilgili meselelerdi.

Şimdi, arkadaşlar, buradan şuraya getirmek istiyorum: Sayın Erdoğan geçenlerde bir şey söyledi -zaten hep söylüyor da- dedi ki: "Bu..." Hadi şöyle tersten söyleyeyim isterseniz. Mesela, diyelim ki şurada oturan arkadaşlara ben "Arkadaşlar, siz iktidarın kaymağını yediniz, hepiniz milyoner oldunuz." desem o insanlar bana ne derler? "Ya, sen nereden çıktın?" derler bir kere "Nereden çıktın, nereden biliyorsun?" derler. Fakat Sayın Cumhurbaşkanı bunu çok rahatlıkla söyleyebiliyor. "Beşiktaş'ta oturanlar, Kadıköy'de oturanlar, Çankaya'da oturanlar memleketin kaymağını yedi." diyor. Arkadaşlar, bu çok yanlış ve gerçekten çok tehlikeli bir cümle. Nitekim, dün kurduğu cümle de aynı şekilde tehlikeli. Fatih Portakal'la ilgili olarak -bence çok saygısız bir şekilde- "Portakal mıdır mandalina mıdır soyadı..." vesaire diye bir konuşma Cumhurbaşkanına hiç yakışıyor mu arkadaşlar? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) - O sayıyor, sövüyor, ona niye yakıştırıyorsun?

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Sizler çok seviyorsunuz Cumhurbaşkanını, biliyorum ama arkadaşlar, bakın, beni dinleyin.

VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) - Yıllardır halkı sokağa davet edene söylenir.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Bu söylediğim mesele bizim beka meselemizdir. Türkiye'de farklı değerleri olan insanların farklılıklarını kaşımayın. Kaşırsanız çok tehlikeli bir yere gideriz, bunu anlamak zorundasınız. Ve Cumhurbaşkanı... Bakın, ben size söyleyeyim, Cumhurbaşkanı... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

KEMAL ÇELİK (Antalya) - Sen kaşıyorsun.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Arkadaşlar, beni bilen biliyor, bir dakika... Bir dakika... Beni bilen biliyor.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Niye bir dakika?

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Adalet ve Kalkınma Partisi bu ülkede çıktığı zaman bir itirazın adıydı ama şimdi biatın adı oldu ve o sebeple de diyorum ki sizlere, arkadaşlar, çok seviyor olabilirsiniz ve çok seviyor olduğunuzdan gidersek de Sayın Cumhurbaşkanına şunu söylemeniz lazım...

VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) - Halkı sokağa çağırdı.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Portakal'ın yaptıkları doğru mu?

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - "Böyle bir dil, böyle bir konuşma tarzı gerçekten kabul edilmez." cümlesini söylemeniz lazım.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Portakal'ın yaptıkları normal mi?

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Biz söylüyoruz ama hani, televizyonlar size ait olduğu için bizim söylediklerimiz, konuştuklarımız televizyonda zaten yayınlanmıyor ama hiç olmazsa siz söyleyin ve emin olun, bunu yaparsanız hem kendinize hem de topluma çok büyük bir katkıda bulunursunuz.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Portakal'ın yaptıkları normal mi?

BAŞKAN - Siz hep laf atıyorsunuz ya kardeşim!

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Efendim?

BAŞKAN - Size demiyorum, arkadaşa söylüyorum.

Ya, laf atmayın...

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Yani atıyorlar, atsınlar, dert değil.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Motive ediyoruz.

BAŞKAN - Buyurun.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Arkadaşlar, tekrar edeyim, bu tarz siyaset, siyaset değildir.

Bakın, ben size bir şey söyleyeyim, biz ne konuşuyoruz? Bütçe konuşuyoruz değil mi? Bütçe hakkını kullanıyor Meclis, öyle mi? Arkadaşlar, kusura bakmayın ama bu, büyük bir palavradır, kusura bakmayın. Bu bütçe geldiği gibi gidiyor, hiçbirinizin bir etkisi ve katkısı olmadı arkadaşlar. Hadi biz muhalefetiz, muhalefet olarak söyledik, söyledik, söyledik, tamam, hiç kale almadınız ama siz birinci parti ve iktidarın arkasındaki parti mensuplarısınız, sizin cümleleriniz geçti mi? Ben size söyleyeyim, siz de herhangi bir virgül dahi koyamadınız arkadaşlar. Ben Plan ve Bütçe Komisyonunda günlerce arkadaşlarla birlikte oldum, burada görüyorum arkadaşlarımı. Hani, dediğim gibi, biz bir katkıda bulunmadık, eleştirilerimiz zaten dikkate alınmadı ama kendileri zaten eleştiri getirmediler çünkü hani "Zaten yukarıdan gelmiş bir metin yani nesini eleştireceğiz bunun." demiş oldular.

Dolayısıyla da arkadaşlar, bu bütçe geldiği gibi gidiyor. Ve "bütçe hakkını kullanan Meclis" gibi bir cümleyi kullanıyoruz ama kusura bakmayın, tabirimi de caiz görün, bu, bir palavra, kusura bakmayın. Çünkü Meclis şu anda, benim gördüğüm kadarıyla, herhangi bir inisiyatifi olmayan, herhangi bir kanunda herhangi bir etkisi ve katkısı olmayan bir kurum hâline dönüşmüş durumda. Birbirimizi kandırmayalım, doğru konuşalım, dürüst olalım.

Şimdi, 71 maddesi olan bir kanun tasarısı geliyor. Emin olun, o tasarı da tahmin edebileceğiniz gibi torba... Hani bir zamanlar sanki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan "Bundan vazgeçeceğiz." dememiş gibi hâlâ torba getiriyorlar ve 71 maddenin içinde 30-40 tane konu var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakika daha istiyorum.

BAŞKAN - Toparlayın Sayın Milletvekili.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Şimdi, böyle kanun yapılmaz arkadaşlar. Ciddi olalım, Allah aşkına ciddi olalım ya. Böyle kanun olmaz. Yukarıda 10 bürokrat, 3 siyasetçi bir metin üzerinde anlaşıyorlar ve getiriyorlar, siz de onaylıyorsunuz yani sonuç olarak biz de onaylıyoruz; onaylamasak da. Bu, iş değil arkadaşlar.

Son olarak bir cümle daha söylemek istiyorum. Ben Leyla Güven'i tanımıyorum ama tanımayı çok isterdim. Çünkü gerçekten burada olması gereken bir insan bu insan, seçimi kazanmış, Hakkâri'de çok sayıda insanın, yüzde 80-90 civarında insanımızın oyunu almış bir arkadaşımız ve kanaatimce asla adil olmayan koşullarda şu anda hapiste tutuluyor ve bu Meclis gıkını çıkarmadı arkadaşlar, gıkını çıkarmadı. Onun için ben buradan -cümlem biterken- söylemiş olayım; Meclis Başkanı, lütfen bu konuya eğilsin. Yani insaf diye bir şey var. Bu Meclisin üyesi olan bir arkadaştan söz ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)