| Konu: | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 19.12.2018 |
HDP GRUBU ADINA KEMAL PEKÖZ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe kanun teklifinin 10'uncu maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum, Meclisi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Bugün 19 Aralık, tarihimizde kara leke olan çok kötü iki tane olayın yıl dönümü. Bir tanesi, 2000 yılında "Hayata Dönüş Operasyonu" adı altında yapılan ve 28 kişinin hayatını kaybettiği bir olayın yıl dönümü. Hayatını kaybedenleri saygıyla anıyor, bir daha ülkemizde bunların yaşanmamasını temenni ediyorum.
Bir diğeri, Maraş katliamının 40'ıncı yıl dönümü. Maraş katliamı Koçgiri'yle başlayan, 10 Ekim gar katliamıyla sonlanan bir sürecin ara duraklarından bir tanesidir. Maraş'ta ciddi bir provokasyon sonucu meydana gelen olaylarda 111 insanımız hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin büyük bir kısmı Kürtlerden, Alevilerden ve demokratlardan oluşuyordu. Maraş katliamı başlamadan önce Maraş'taki nüfus yüzde 50-yüzde 50 gibi görünüyordu yani Kürtler ile Türkler yan yana, iç içe, can cana, komşu olarak beraber yaşıyorlardı. Bu katliamdan sonra insanların çok büyük bir kısmı Maraş'ı terk etmek zorunda kaldı; çoğu yurt dışına, diğerleri de metropol illere gitti. Şu anda orada kalan nüfus o anlamda -Alevilerin ve Kürtlerin nüfus oranı- yüzde 15 civarındadır.
Maraş katliamı çok sefer anlatıldığı için çok ayrıntıya girmiyorum. Maraş katliamı olduktan sonra ne oldu? Maraş katliamının mağdurları ve müsebbipleri vardı. Mağdurlarını savunan 3 avukat; Ceyhun Can 10 Eylül 1979'da, Halil Sıtkı Güllüoğlu 3 Şubat 1980'de, Ahmet Albay 3 Mayıs 1980'de katledildi. Peki, Maraş katliamında birinci sanık durumunda olanlara ne oldu? Bunların çoğu yargılandı, idam cezaları aldılar; Yargıtay cezayı bozdu, 1991 affıyla da tahliye oldular. Daha sonra, katliamın bir numaralı sanığı milletvekili oldu; onunla yetinilmedi, İnsan Hakları Komisyonuna alındı; onunla da yetinilmedi, Alevi çalıştaylarına başkonuk olarak davet edildi ve ağırlandı.
Şu anda anlatmamın sebebi de olayları kaşımak, tazelemek, yeniden gündeme getirmek değil; tam tersi, bir daha bu olayların olmaması için, yaşanmaması için yüzleşmenin gerçekleşmesi, bundan ders alınması ve birlikte yaşama zemininin daha güçlendirilmesi içindir. Bunun içinse, Genelkurmayın Maraş katliamıyla ilgili bir arşivi var, bu arşivin mutlaka açılması ve açıklanması gerekiyor. Rahmetli Bülent Ecevit'in ölümünden sonra kasasında ve çekmecesinde bulunan Maraş katliamıyla ilgili belgelerin kamuoyuna açıklanması gerekiyor. Katledilenlerin bir kısmının mezar yerleri hâlâ belli değil. O mezar yerlerinin belirlenmesi, açıklanması ve ailelerinin, çocuklarının, torunlarının gidip o mezarları ziyaret edebilmeleri ortamının yaratılması gerekiyor.
Maraş katliamında yaşanan acıyla yüzleşilmeli ve bundan sonra bunların olmaması için yeniden bir yargılanma süreci açılmalı çünkü insan hakları ihlallerinde yargılanmanın süresinin olmadığını, dolayısıyla zaman aşımına uğranmasının söz konusu olmadığını düşünüyorum.
Son olarak da katliamda yaşamını yitiren insanların yakınlarının, ailelerinin ve dostlarının Maraş'ta yapmak istedikleri anmalar önündeki engeller kaldırılmalı ve insanlar rahatça bu anmaları yapabilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin tüm sorunlarını konuşmak ve çözüm üretmek için bu Meclisteyiz. Her gün konuşmalar yapılıyor, bu kürsüde değişik görüşler ifade ediliyor ama sorunlarımız her gün biraz daha artıyor, biraz daha katmerleniyor, biraz daha çözümsüzlüğe doğru gidiliyor.
Geçen gün bir arkadaşımız kürsüde üç tane masum Kürtçe kelime kullandı diye hemen tepki verildi, hemen karşı çıkıldı. 2009 yılında rahmetli Cumhurbaşkanı Demirel Moldova'ya gitti, Gagavuzya'nın özerkliğinin 15'inci yılı kutlamaları nedeniyle Cumhurbaşkanıyla görüştü, Gagavuzlara tanınan haklar nedeniyle Cumhurbaşkanına berat verdi ve kendilerine teşekkür etti. İki ay önce, yine, şu andaki Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan da Moldova'ya gitti. Aynı minval üzere, bunları dile getirdi ve teşekkür etti, ana dilde eğitimin ne kadar önemli olduğunu oradaki, meydandaki konuşmasında dile getirdi.
Değerli arkadaşlar, hepiniz yurt dışına çıkmışsınızdır. Herhangi birimiz yurt dışına çıktığımız zaman, kendi dilimizle ya da yaşadığımız ülkenin diliyle -benim açımdan hem Kürtçe hem Türkçe- bir kelime duyduğumuzda o kelimeyi söyleyen kişiye döner sempatiyle, gülümsemeyle bakarız. Bunun için bir dil, insanın esas olması gereken niteliklerinden ve özelliklerindendir. Bunun engellenmesi, buna karşı çıkılması... Dünyanın her tarafında soydaş diye düşündüğümüz, ırktaş diye düşündüğümüz ya da mazlum olarak gördüğümüz insanların yanında olmayı biz de olumlu buluyoruz, buna karşı çıkılacak hiçbir şey de yok. Ama aynı zamanda Türkiye'de 15 ile 20 milyon arası olduğu söylenen -net rakam nüfus sayımlarında belirtilmediği için, çıkmadığı için- Kürtlerin kendi dilleriyle eğitim yapabilmelerinin, kendi dilleriyle yaşamlarını temin edebilmelerinin önündeki engellerin mutlaka kaldırılması gerekiyor. Bizim bunu anlamamızın, bizim bundan vazgeçmemizin, bizim bundan farklı bir tavır içerisine girmemizin beklenmesini de doğru bulmuyorum.
Biz, bugüne kadar Türkiye dışında bir ülkemiz olsun istemedik, başka bir ülkede yaşamayı da düşünmedik, çeşitli zamanlarda çoğumuzun, çoğu imkânları olmasına rağmen bu durumu değerlendirmedik çünkü burası bizim ülkemiz, buranın sorunları bizim sorunlarımız, buranın acıları da bizim acılarımız. Biraz önce sözünü ettiğim acılar da dâhil olmak üzere biz acıları yarıştırmıyoruz, ölümleri de yarıştırmıyoruz, yarıştıranları da doğru bulmuyoruz.
Ben nasıl ki 13 yaşında 14 kurşunla katledilen Uğur Kaymaz'ın acısını yüreğimde hissediyorsam, 22 yaşında katledilen Aybüke öğretmenin acısını da eğer kendi yüreğimde hissetmezsem kendi insanlığımdan şüpheye düşmüş olurum. Sizin de bir günden bir güne... 6-8 Ekim olayları konuşulurken 53 kişinin katlinden söz edersiniz ama bir tek kişinin ismini anarsınız. Sizin de aynı empatiyi göstermenizi, insanları ölüm üzerinden, acı üzerinden, kan üzerinden ayrıştırmamanızı size öneriyor ve bunu sizden bekliyoruz.
Türkiye'de 1.982 yayınla Türkiye kültür ve eğitim hayatına katkıda bulunmuş bir arkadaşınız olarak konuşuyorum, biraz önce söylediklerim gerçek, samimi ve içten gelen duygularımdır. Biz bu Mecliste yaş ortalaması en genç partiyiz. Biz, yine, bu Meclisteki kadın temsiliyeti en yüksek olan partiyiz. Yine, dili, dini, inancı, kültürü farklı olan kesimlerden meydana gelen ve dolayısıyla her konuda her acıyı hisseden ve dile getiren bir siyasal partiyiz. Tibet'in dinî lideri Dalay Lama'nın meşhur bir sözü vardır, duymuşsunuzdur kitaplarını okuduysanız; çok önemserim, der ki: "Kim olursa olsun, düşmanınız bile olsa yüreğinizde ona karşı kine ve nefrete yer vermeyin çünkü kin ve nefret önce sizi tüketir. Düşmanınız size yirmi dört saatini ayırmaz ama yüreğiniz yirmi dört saat sizinle birliktedir ve dolayısıyla kin ve nefret yüreğinizi kanatır. Ama doğru bildiğiniz, haklı bulduğunuz, bilimsel bulduğunuz, aklınıza yatan inadınızdan vazgeçmeyin ve bunu mutlaka dile getirin."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KEMAL PEKÖZ (Devamla) - Başkanım...
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
KEMAL PEKÖZ (Devamla) - Geçen gün bir yurt gezisi sırasında İskenderun'a gittim, cemevinde bir yazı gördüm, Hazreti Ali'nin bir ifadesi, diyor ki: "En büyük cihat, haksızın karşısına geçip 'Sen haksızsın.' diyebilmektir." Biz de burada haksızlıklara karşı, haksız olana karşı, yanlış olana karşı durmaya devam edeceğiz.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)