GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:38
Tarih:20.12.2018

HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nın 6'ncı maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi kesin hesap kanununun 5'inci maddesine göre 2017 yılı sonu itibarıyla hazinenin iç borcu 535 milyarın üzerinde, hazinenin dış borcu 343 milyarın üzerinde, bir de Hazine garantili borçlar var, o da 68 milyarın üzerinde yani yaklaşık 950 milyar lira. Bir de 2018 yılında edinilecek borçlarla beraber Türkiye hazinesinin borcunun 1 trilyon civarında olduğunu söyleyebiliriz. Peki, bunun karşılığında geliri ne kadar? 749,6 milyar civarında. Yani Türkiye'nin bir yıl boyunca elde edeceği bütün gelirleri, borçları ödemek için ayırsak borçların yüzde 75'ini ödeyebiliyoruz. Bu ne demek? Batık bir hazine var demek. Başka biçimde açıklamak mümkün değil.

Şimdi 2017 Yılı Kesin Hesap Kanunu'yla birlikte Sayıştay raporları da yayınlandı. Biz bu Sayıştay raporlarını inceledik, nazik bir dille özellikle belediyelerin harcamalarına yönelik eleştiriler var. Ama bu nazik dil içerisinde bile pek çok yolsuzluktan söz ediliyor, pek çok hukuka aykırı işlemden, fiilden bahsediliyor. Peki, siz kayyum atadığınız belediyelerle ilgili neler söylediniz? İki temel şey söylemiştiniz, demiştiniz ki: "Bu belediyeler hendek siyasetine aracılık ettiler, belediyelerin iş makineleri eliyle hendekler kazıldı." Bir de "Bu belediyeler örgüte para gönderdi." dediniz. Bakın, elimizde Sayıştay denetim raporları var 2017, 2016, 2015 yıllarına ait. BDP belediyelerinin döneminde bu Sayıştay raporlarında yasa dışı örgütlere para gönderildiğine dair tek bir cümle var mı? Tek bir kuruşun yasa dışı örgütlere gittiğini gösteren tek bir veri yok. Ben Batman Milletvekiliyim, Batman Belediyesinde hendek de kazılmadığına göre niye Batman Belediyesine kayyum atadınız? Demek bu iddiaların hiçbiri gerçeği yansıtmıyor.

Şimdi soruyorum size: Bu gaspçı siyaset değil de nedir? Emin olun, 31 Mart tarihinde yerel seçimlerde bu kayyum siyasetine son vereceğiz, halkın elinden zorla aldığınız belediyeleri halka tekrar geri vereceğiz. (HDP sıralarından alkışlar)

Bu belediyelerle ilgili bir şey daha söylemek isterim: Şimdi, iki tane kayyumu belediye başkan adayı olarak gösterdiniz. Şimdi bu kayyumlar İçişleri Bakanının kuzeni olduğu için mi kayyum olarak atandılar? Hayır, kamu görevlisi oldukları için, vali oldukları için kayyum olarak atandılar. Peki, bu kişiler valilikten istifa etti, istifa etmeleri gerekiyordu. Neden hâlâ kayyum olarak görevlerine devam ediyorlar? Yoldan geçen bir kişi olmadıklarına göre, vali oldukları için kayyum olarak atandıklarına göre bunların kayyumluk görevinden derhâl istifa etmeleri veya İçişleri Bakanlığı tarafından bu görevden alınmaları gerekir. Aksi takdirde, ikinci kez gasbetmiş olacaksınız.

Şimdi, Batman'ın çok önemli sorunları var. Ben birkaç tanesinden bahsedeceğim. Şimdi, Batman'ın dört bir yanı suyla çevrili. Batman'ın bir su sorunu yok; ne içme suyu sorunu var ne esasen sulama sorunu var? Fakat kayyumun göreve başladıktan sonra yaptığı ilk icraatı suyun fiyatını artırmak oldu. Yani bakın, su sorunu olmayan bir kentte suyun fiyatları artırıldı. Ne için? "Belediyenin geliri yetersiz." denildi. Belediyenin geliri yetersizse, suyun fiyatı artırıldıysa, kentin merkezindeki elektrik direklerinin hepsini neden değiştirdiniz? Belediye Başkanı diyor ki: "Bu, protokol yolu, protokol yolundaki elektrik direklerini değiştiriyoruz."

Bakın, bu "protokol" çok önemli bir kavram. Ben dün Mecliste tıraş olurken bir milletvekilinizin konuşmasına tanık oldum. Aynen şöyle söylüyor -büyük kentlerimizden biri- diyor ki: "Bu kente bir protokol camisi yapacağız." Protokol camisinin imar sorunu varmış, protokol camisi. İslam tarihi boyunca sizce hiçbir camiye "protokol camisi" denmiş midir, bütün İslam tarihi boyunca?

KEMAL ZEYBEK (Samsun) - Samsun'da da aynısı yaptılar, Samsun'da da aynısını yaptılar.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Bakın, protokol camisi, protokol camisi ne demek ya? Yani bir yerde protokol camisi varsa halkın gittiği caminin ismi ne? Maraba camisi mi? Halk camisi mi? Ne camisi? (HDP sıralarından alkışlar) Yani camileri bile ayırdınız ya! İnanılmaz şeyler söyleniyor. Demek ki biz bunları yeni yeni öğreniyoruz ama aranızda camileri bile tasnif etmişsiniz, kente yaptığınız camilere "protokol camisi" diyor olmalısınız ki karşıdaki de bunu böyle anlayabiliyor.

Şimdi, Batman'ın birkaç tane sorunundan söz edeceğim dedim, bunlardan bir tanesi...

VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) - Bu berberler başka yere yatırım yaptırıyor.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Vallahi kulağımla tanık oldum, burada değil o arkadaş, biraz önce el sallıyordu milletvekili arkadaş, "protokol camisi" diyen arkadaş.

BAŞKAN - Sayın Tiryaki, siz Genel Kurula hitap edin.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Şimdi, daha önce de söyledim, Batman Türkiye'de işsizliğin en yüksek olduğu 4 kentten biri. Yüzde 11 civarında Türkiye'deki işsizlik ortalaması, 2016, 2017, 2018 boyunca yüzde 17'lerden 26,9'lara kadar yükseldi Batman'daki işsizlik oranı. İnanılmaz bir işsizlik var Batman'da. Peki, bu işsizliğin içerisinde kayyumun yaptığı işlerden birisi ne biliyor musunuz? Gelir gelmez 240 işçinin işine son verdi. Bakın, işsizlikle cebelleşen bir kente kayyum olarak atanan belediye başkanın ilk icraatı 240 işçinin işine son vermek, onların ekmeğiyle oynamak oldu. Peki, durum işsizlik açısından böyle.

Batman'ın bir diğer sorununu söyleyeyim: Tarımla ilgili de Batman'ın ciddi bir sorunu var. 1990'lardan 2018 yılına kadar -ben size sadece küçükbaş hayvan sayısını söyleyeyim- 2 milyon küçükbaş hayvan sayısı şimdi 800 bin civarında; 1990'dan 2018'e. Evet, büyükbaş hayvan sayısı biraz arttı fakat küçükbaş hayvan sayısında inanılmaz bir düşüş var. Bunun bir nedeni eğer yayla, mera yasağıysa bir diğeri de uyguladığınız yanlış politikalar. Bir şeyi yaptınız, onu kabul edelim, bu konuda bazı teşvikler veriyorsunuz ama bu teşvikler nereye gidiyor doğrusu biz anlamıyoruz. Eğer bu teşvikler verimli olsaydı küçükbaş hayvan sayısı 2 milyondan 800 bine düşmemiş olacaktı.

Şimdi, Batman'ın bir diğer önemli sorunu -gerçekten, nüfusu 600 bine ulaşmış bir kentten bahsediyoruz- yıllardır 500 yataklı bir hastane yapılacak deniyor Batman'a, 500 yataklı bir hastane. Gidin, AKP'nin bütün seçim propagandalarının temelinde "Size 500 yataklı kocaman bir hastane yapacağız." diyorlar. Her seçim vaadi bu. Hâlâ projesi yok ortada, hâlâ temeli atılmış değil ama AKP, Batman'a 500 yataklı devasa bir hastane yapacak.

Şimdi, Batman'da 200'ün üzerinde tekstil atölyesi var. Bunların yaklaşık 40 tanesi 10'un üzerinde işçi barındırıyor. Batman'ın tekstil atölyelerinin şöyle önemli bir tarafı var, İngiltere'ye, İspanya'ya fason üretim yapıyorlar, dünyanın dört bir yanına fakat Batman'ın kendi markası yok, kendi ürettiği bir ürün yok. Biz, bunun için birkaç tane öneride bulunmak istiyoruz. Keşke Millî Eğitim Bakanlığı ile Adalet ve Kalkınma Partili milletvekilleri bunun arkasında dursa. Benim önerim şu: Bu tür kentlerde temelden bazı işler yapabilirsiniz. Mesela, tekstil meslek liseleri açabilirsiniz. Tekstil meslek liseleri yanında, üniversitede tekstil mühendisliği bölümleri açabilirsiniz, moda tasarım bölümleri açabilirsiniz. Böylece, tekstil üretimi yapılan yerlerde o kentler bir marka yaratabilirler, daha nitelikli ve ülkede katma değeri yüksek ürünler üretilebilir. Böyle bir önerimiz var.

Değinmek istediğim bir iki konu daha var. Bunlardan bir tanesi sevgili Selahattin Demirtaş'ın durumu. Bakın, herkes pek çok şey söyledi ama ben size şunu söyleyeyim: Selahattin Demirtaş'ın serbest bırakılmadığı her gün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin bir kez daha, bir kez daha ihlal edilmesi anlamına geliyor. Şimdi burada bir sürü şey söylediniz, dediniz ki: "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi şunu reddetti, şunu reddetti, şunu reddetti." Ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bizim hukuk tarihimiz açısından en kötü ikinci kararı verdi. Birincisi 1990'lı yıllarda verilmişti. 1990'lı yıllarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi şöyle demişti: "Türkiye'de etkin iç hukuk yoktur." Yani haksızlığa uğrayan bir yurttaş doğrudan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurabilir demişti. Ondan sonraki en ağır karardır Selahattin Demirtaş kararı çünkü 18'inci maddenin ihlal edildiğine karar verdi. 18'inci maddenin ihlal edilmesi ne demek biliyor musunuz? Türkiye'deki mahkemeler hukuk kurallarına göre değil, siyasi saiklerle karar veriyorlar demektir. Bakın, siyasi saikle karar veriyorlar demektir. Mahkemelerin siyasi karar verdiğini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tescil etmiş oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika ekliyorum Sayın Tiryaki.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Toparlıyorum Başkan.

Bir diğer şey, şu tahliye meselesi. Sık sık söylüyorsunuz, diyorsunuz ki: "İşte kesinleşmedi, itiraz ediyoruz, falan..." E aramızda bir sürü hukukçu var. Herkes biliyor bunu ya! Tahliye kararı verilen bir dosyada mahkeme itirazın sonucunu bekler mi? Kaldı ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararında 46'ncı maddeye açıkça atıf var, diyor ki: "Derhâl serbest bırakacaksınız." Bakın, bu, çok istisna olarak verdiği bir karardır. Ama Selahattin Demirtaş'la ilgili verilmiş karar derhâl serbest bırakılması yönündeydi.

Size naçizane bir tavsiyem: Bir kez değil, bırakmadığınız her gün bin kez Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni ihlal ediyorsunuz. Bunun faturası çok ağır olabilir. Umarım bu yanlıştan bir an önce dönersiniz.

Düşünce, ifade özgürlüğü ve antidemokratik uygulamalarla ilgili söylemek istediğim birkaç şey vardı fakat zamanım yetersiz.

Hepinizi gecenin bu saatinde sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)