| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ile Anlaşmaya Dair Protokol ve Mektupların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 40 |
| Tarih: | 25.12.2018 |
CHP GRUBU ADINA UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce Türkiye Cumhuriyeti'nin 2'nci Cumhurbaşkanı ve ülkemizi çok partili demokrasiye sokan büyük devlet adamı İsmet İnönü'yü aramızdan ayrılışının 45'inci yılında şükran ve minnetle anıyorum.
Değerli arkadaşlarım, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu anlaşmaya ülkemizin ekonomik çıkarlarına, iş insanlarımızın faydasına, yurttaşımızın refahına hizmet edeceği düşüncesinde olduğumuz için Dışişleri Komisyonumuzda görüşmeler sırasında muhalefet etmedik, bu görüşümüzü burada da korumaktayız. Ancak, anlaşmaya muhalefet etmiyor olmamız, güçler ayrılığı yok edilerek kurulan tek adam yönetiminin yürütmekte olduğu ve ulusal çıkarlarımızı korumaktan aciz dış politikayı tasvip ettiğimiz, onayladığımız anlamına asla gelmiyor.
Katar konusunda izlenen politikaya bakalım: Değerli arkadaşlarım, Katar'la son dönemde gerçekleşen yakınlaşmanın yansımalarını biz Meclisimizde bizzat yaşadık, yaşıyoruz. Dışişleri Komisyonumuzdan geçen ikili anlaşmalarda gördük. Sadece 26'ncı Dönemde Katar'la 8 anlaşma Komisyondan geçti, bir bölümü Genel Kurulda da kabul edildi. Tabii ki biz, başta komşularımız ve bölge ülkeleri olmak üzere, tüm dünyayla iyi ilişkilerden yanayız ama Katar'la ilişkilerimizdeki ivmenin Suriye'deki iç savaş süreciyle paralellik gösteriyor olmasına dikkat çekmek isterim.
Değerli arkadaşlarım, Katar, Orta Doğu'da Müslüman Kardeşler örgütünün ve onunla ilintili tüm diğer örgütlerin en büyük destekçisi konumundadır. Mısır'da Müslüman Kardeşler'i, Filistin'de Amerika ve AB tarafından terör örgütü olarak tanımlanan Hamas'ı, Libya'da yine Müslüman Kardeşler'e yakın Libya Şafağı'nı desteklemekte. Katar'ın ihvan destekçiliğinde en büyük ortağı, partneri de Türkiye'deki iktidar. Bu ortaklık son yıllarda kendisini en fazla Suriye'de gösterdi. Suriye'de Esad rejimini ortadan kaldırarak yerine Müslüman Kardeşler'i getirmek için iki ülke seferber oldu; para, lojistik destek, insan gücü, silah, hepsi ama hepsi sağlandı, Suriye'de iç savaşa benzinle gidildi. Bedelini işte bugün ulusça hep birlikte ödüyoruz. Bölgede böylesine ihvancı bir yakınlaşma oluşunca karşısına bir başka ideolojik temelli ittifak çıktı; Suudi Arabistan, Mısır, Arap Emirlikleri yan yana geldi. Körfez ülkelerinin geçtiğimiz yıl terörü desteklediği gerekçesiyle Katar'la yaşadıkları kriz sırasında Katar'ın en büyük destekçisi de Türkiye oldu. Ambargo altındaki Katar'a süt, su gibi temel gıda malzemelerini Türkiye temin etti; bununla da yetinmedi, Katar'ın güvenliğine garantör oldu. Katar'da askerî üs kurduk, Mecliste süratle anlaşma çıkarıp oraya askerlerimizi gönderdik. Katar Emiri bu ablukadan Türkiye'nin desteği sayesinde en az hasarla çıktı. Bunu ne pahasına yaptık?
Biz bu Mecliste bakın o günler neler söyledik: "Bu askerî üs anlaşmasının ucu açık." dedik, "Kapsamı belirsiz." dedik, "Askerimizin ne kadar kalacağı belirsiz." dedik, "Bakın, böyle bir üs Türkiye'nin komşularıyla iyi ilişkisini zedeleyebilir, bölgesel gerginlik nedeni olabilir." dedik. Nitekim, dediklerimiz aynen çıktı. Körfez krizi sırasında Katar'a abluka uygulayan ülkelerin öne sürdükleri şartların başında Türk üssünün kaldırılması geliyordu. O gün de söyledik, bugün de söylüyoruz; Türkiye'nin görevi Katar'ı veya bir başka ülkeyi korumak, bekçilik yapmak değildir, olmamalıdır. Bu temelde yürütülen bir dış politika olamaz.
Peki, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak tarihî uyarılarda bulunurken bu ülkeyi yönetenler ne yapıyordu? Bakın sonrasında neler oldu: Katar Emiri minnetini göstermek için Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ultra lüks bir VIP uçak hediye etti, Boeing 747 model bir Jumbo Jet. Söylendiğine göre 7 yatak odası, 2 özel salonu, toplantı odaları, bir küçük hastanesi var.
Değerli arkadaşlarım, aslında bu uçak satılıktı; donanımsız fiyatı 2,5 milyar lira, donanımlı fiyatı 4 milyar lira. Milletvekilimiz Gamze Taşcıer bunu belgeleriyle ortaya koydu. Aynı şirket sonradan "Uçak satıldı." açıklaması da yaptı ama Cumhurbaşkanlığı, ısrarla, satın alınmadığını söyledi.
Katar bize uçak hediye ederken Cumhurbaşkanı Erdoğan dedi ki: "Katar'la kara gün dostuyuz." Vefalı Katar'a, gösterdiği güçlü destek ve dayanışma için şükranlarını sundu. Evet, böyle dedi yani Katar bizim kara gün dostumuzdu ama işin bir de gözlerden kaçırılmaya, unutturulmaya çalışılan bir yönü var, o konuya bugün dikkatinizi çekmek isterim.
Biz bu Mecliste Mehmetçik'imizi göndererek Katar Emirinin güvenliğini sağlayan bir anlaşmayı alelacele geçirirken, Doğu Akdeniz'de stratejik bir anlaşma imzalandı. Amerikan petrol şirketi Exxon ile Katar devlet petrol şirketinin kurduğu ortaklık 5 Nisan 2017'de bir anlaşma imzaladı. Kiminle? Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'yle. Kıbrıs Adası'nın güneybatısındaki sözde 10 numaralı parselde doğal gaz arama ve sondaj hakkı için Rumlarla anlaştılar.
Değerli arkadaşlarım, "Ne var bunda? Anlaştıysa anlaştı." diyemeyiz, bu anlaşma sakıncalı bir anlaşmadır. Neden sakıncalı? Türkiye'nin Kıbrıs politikasının en temel parametrelerinden biri şudur: Kıbrıs Adası çevresindeki doğal gaz kaynakları sadece Rum tarafına değil, her iki tarafa da aittir. Kıbrıs sorununa kalıcı çözüm bulunmadan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin rızası olmadan buralarda oldubittilere izin verilemez. Evet, Türkiye'nin temel dış politikası budur.
Biz böyle diyoruz ama anlaşma bu temel ilke hiçe sayılarak imzalandı ve 15 Kasımda yürürlüğe girdi. Anlaşmayı Exxon şirketi duyurdu, ortağının Katar Petrol Şirketi olduğunu da hiç gizlemedi. Peki, Ankara yani saray, Dışişleri buna karşı ne yaptı? Cumhurbaşkanının bu konudaki bir açıklamasını ben şahsen görmedim. Dışişleri Bakanlığı ise ilginç bir açıklama yaptı. Diyor ki: "Exxon şirketinin Kıbrıs Adası açıklarında doğal gaz arama faaliyeti başlatması bölgenin istikrarına katkıda bulunmamaktadır. Sorunun çözümü açısından da belirli hassas dengeleri değiştirebilecektir." Dışişleri sözcüsü şirketleri de uyarıyor, diyor ki: "Bu vesileyle Rumların bu tek yanlı arama ve çıkarma çalışmalarına iştirak eden şirketlere yönelik ikazımızı yineliyoruz, Kıbrıs Adası'nın doğal kaynaklarının paylaşımının Kıbrıs meselesinin özüyle ilgili bir konu olduğunu tekrar hatırlatıyoruz." Açıklama böyle. Bu açıklamada bir eksiklik fark ettiniz mi? Evet, bir eksik var, o da Exxon'un ismini veriyor ama ortağının ismini vermiyor, ortağı Katar Petrolleri bu açıklamada yok, Katar'ın ismi dahi geçmiyor, sanki Katar işin içinde yok; oysaki var, devlet şirketi olarak ortak. Şimdi durum böyle ama biz "Kara gün dostuyuz." diyoruz. Ama işte kara gün dostumuz, Kıbrıslı Türkleri hem de din kardeşlerini böyle rahatlıkla satabiliyor.
Şimdi bu kürsüden iki çağrıda bulunmak isterim. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay bütçe görüşmeleri sırasında dedi ki: "Bu uçak hibe ve hediye olarak verildi, bir protokol yapılmadı." Bir şey daha söyledi: "Bu uçak henüz envantere işlenmemiştir." Sadece şahsım ya da partimiz adına değil, içinden geçmekte olduğumuz şu kriz günlerinde böylesine bir hediyeden, böyle bir hibeden rahatsız olan tüm yurttaşlarımız adına bu çağrıyı yapıyorum; madem ödeme yok, protokol yok, henüz işlem yok, öyleyse gelin, bu uçağı iade edin Katar'a. Türkiye Cumhuriyeti'nin hibe ya da hediye de olsa bir uçan saraya ihtiyacı yoktur. Bu halk, Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil eden yöneticilerinin bineceği uçakları kendi vergileriyle, ulusal bütçesiyle alacak kudrete sahiptir. Nitekim bu amaç için alınmış 12 uçaktan oluşan bir VIP uçak filomuz bulunmaktadır. İnanın, Türkiye'de "Aman, yedi yatak odalı uçak geri gitti." diye üzülecek kimse yoktur. "Uçağı geri verirsek Katar'la ilişkilerimiz ne olacak?" diyenler çıkabilir. O konuda da bütçe görüşmeleri sırasında bir çağrıda bulunmuştum: Cumhurbaşkanlığı ya da Dışişleri Bakanlığımız halkımızın çok haklı beklentisini ileterek bu uçağı iade etmelidir. Nedir bu beklenti? Kendi vatanımızı korur gibi koruduğumuz Katarlı din kardeşlerimizden şunu duymak isteriz: "Kıbrıslı Türk kardeşlerimizin güvenliğini, hakkını, hukukunu tam olarak sağlayan kalıcı bir çözüm bulunana kadar biz Rumlarla bu anlaşmadan vazgeçiyoruz." Evet, Rumlarla bu anlaşmanın iptal edilmesini bekliyoruz ve Katar'ın kardeş Kıbrıs Türk halkının kurduğu bağımsız devleti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanımasını bekliyoruz. Aslında Katar için bu en masrafsız çözüm, Türkiye'ye minnetini göstermek için uçan saray hibe etmesine gerek yok. Türk halkı içinse Katar'ın KKTC'yi tanıyarak dünyaya öncülük etmesini bu millet hiçbir zaman unutmaz. Katar eğer bu ayıplı anlaşmayı iptal ederse, KKTC'yi tanırsa işte Katar o zaman sadece bir lider için, sadece bir parti için, sadece AKP'yle ihvan kardeşliği için değil, tüm Türk milleti için gerçekten kara gün dostu olur.
Değerli arkadaşlarım, konuşmamın son bölümünde dış politikamızdaki önemli bir eksiğe de değinmek isterim; o da, Türkiye için son derece önemli bölge başkentlerinde büyükelçilerimizin bulunmuyor olması. Aslında bu Katar'la birlikte yürüttüğümüz ihvancı siyasetin bir bakıma sonucudur da. Bakın, Kahire'de büyükelçimiz yok, Şam'da yok, Tel Aviv'de yok, Kudüs'te yok. Evet, Kudüs'te yok değerli arkadaşlarım. Orada bir büyükelçimiz bile yokken nasıl savunacağız Filistinli mazlum halkın hakkını, hukukunu?
Birileri şimdi esip gürlüyor, Cumhuriyet Halk Partisinin Filistin konusundaki politikasını eleştiriyor ama şunu hatırlatmak isterim: Türkiye ile Filistinliler arasında ilk resmî ilişki Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Sayın Bülent Ecevit tarafından atıldı. FKÖ bürosunun Ankara'da resmen açılışı 5 Ekim 1979'da merhum Ecevit'in Başbakanlığı döneminde gerçekleşti. Türkiye, böylece, FKÖ'ye kucak açan ilk NATO üyesi oldu. Arafat Türkiye'ye ilk kez bu büronun açılışı için geldi. Kendisini Başbakanlıkta karşılayan merhum Ecevit şunları söyledi, aslında tüm halkımız için söyledi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çakırözer, tamamlayalım lütfen.
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Merhum Ecevit, aslında şu sözlerle Sayın Arafat'ı selamladı: "Türkiye, Filistin halkının kendi devletini kurma hakkı dâhil tüm meşru haklarını kazanma mücadelesini sonuna kadar destekleme kararlılığındadır."
Ecevit bunları yaparken Amerika karşısında, İsrail karşısındaydı ama bir milim geri durmadı. Şimdi, siz, Kudüs'te büyükelçi bulunduramıyorsunuz, Gazze'ye gidemiyorsunuz. Ambargoyu kaldırabildiniz mi? Lafa gelince mangalda kül bırakmayanlar, İsrail'le iş birliğine gelince, maşallah, hiçbir azalma, eksilme yok. "Hani mazlum Filistinlilerin hakları?" diyoruz, "Gel, Mavi Marmara Anlaşması'nı iptal edelim." diyoruz, maalesef hiçbirini dinlemiyorsunuz.
Bir an önce, sağlıklı bir dış politika için, ulusal çıkarlarımızı koruyan bir dış politika için, bölge ülkelerinde, önemli başkentlerde büyükelçilerimizin olması, ulusal çıkarlarımızın, Türkiye'nin çıkarlarının korunması son derece önemlidir.
Hepinizi bu düşüncelerle saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)