GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:28
Tarih:22.11.2012

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; CHP grup önerisi hakkında söz almış bulunmaktayım, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Samsun'da meydana gelen iş kazasında hayatını kaybeden işçilerimize Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Bütün öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü'nü kutluyorum. Öğretmenlerimizin sorunlarının çözüldüğü, atanamayan öğretmen haberlerini duymadığımız günlere kavuşmamızı da temenni ediyorum.

Şimdi, tabii ki toplumumuzdaki kin ve nefret duygusunun ve nefrete bağlı suçların artmasıyla ilgili olarak CHP tarafından verilen grup önerisini tartışacağız.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi nefret söylemini, hoşgörüsüzlük temeline dayalı, yabancı düşmanlığını, ırkçı nefreti, antisemitizmi ve diğer nefret biçimlerini yayan, kışkırtan, öven ya da haklı gösteren her tür ifade biçimi olarak tanımlamaktadır. Bu tanım, aslında bize, Müslüman Türk milletine oldukça yabancıdır. Türk ve İslam dünyasında insan ve insana verilen değer çerçevesinde, birbirine kin ve nefret duymayan, aksine birbirini destekleyen, "Komşusu açken tok yatan bizden değildir." diyen bir Peygamber'in anlayışı sergilenmiştir. Mevlânâ, "Ne olursan ol yine gel." diyerek çok güzel bir hoşgörü kapısı aralamıştır. Yine, Yunus Emre, "Biz yaradılmışları severiz Yaradan'dan ötürü." diyerek bütün ayrımcılığı, kini, nefreti yerin dibine gömmüştür. Osmanlı Devleti'nin kuruluş felsefesinde, Şeyh Edebali'nin Osman Gazi'ye "İnsana değer ver ki devlet yücelsin." sözü rehber olmuştur. Keza, Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'un fethinden sonra Ayasofya'yı cami yapıp bir vakfiyeye bağladığında, vakfiyenin ilk cümlesi olarak "Kâinatın özü insandır. Bu vakfım insanlar içindir." cümlesini nakşetmiştir. Nitekim, buna bağlı olarak Osmanlı sultanları her yeni fethettikleri topraklarda o bölgenin halkı için adaletnameler yayınlamıştır. Adaleletnameler, ırkına, dinine, diline, zengin veya fakirliğine bakılmaksızın her ferdin, hükümdarın ve devletin koruması altında olduğunu ilan eden fermanlardır. Buradan da anlaşılacağı üzere, Orta Çağ Avrupası'nın aksine ülkedeki her çeşit halkın eşit tutulduğu ve devletin koruması altında olduğu açıklıkla ortaya konmaktadır. Gerçekten de Sultan Abdülhamid döneminde kurulan darülacezede, her türlü insanın koruma altına alındığı, cami, sinagog ve kilisenin yan yana bulunduğu görülmektedir.

Günümüzde, insanlar arasında kin ve nefret duygusunun sürekli arttığını gözlemlemekteyiz. Ne oldu da yukarıda saydığımız güzel hasletleri, değerleri kaybettik? Tabii, bunda iktidarın ve yandaş hâle getirilen sistemin etkisi çok önemlidir. Günümüzde, görsel ve yazılı medya çok önem kazanmıştır. Şimdi, televizyonları açın, kin ve nefret kusan haberler, diziler, filmler her gün boy boy gösterimdedir. Yandaş hâle getirdiğiniz RTÜK nerede, ne iş yapıyor? Siz, bu yayınlara hoşgörü hâkim olmadan toplumun huzur bulacağını mı sanıyorsunuz?

Eğitim sistemi, nefret duygusunun azaltılması bakımından çok önemlidir. Lakin, on yıllık AKP İktidarı döneminde 4 Millî Eğitim Bakanı değişmiştir. Her bakan birbirinden farklı, öncekilerle çelişen yeni uygulamalara imza atmıştır. Bunun sonucu eğitim politikası bırakın millî olmayı Hükûmet politikası hâline bile gelememiştir bu dönemde. Eğitim politikası millî hâle getirilmeden ve eğitimde hoşgörü teması tarihimize, kültürümüze ve inancımıza uygun olarak yer bulmadan, eğitim politikasının toplumdaki kini ve nefreti toprağın dibine gömecek hâle getirilmesini sağlamadan Türkiye'deki nefrete dayalı suçların azalacağını mı sanıyorsunuz?

Yine, bu dönemin en büyük handikabı maalesef AKP İktidarı döneminde tuz kokmuştur. Artık, insanlar adalete güven duygusunu kaybetmiştir. Bu dönemde gözaltına alınan, tutuklanan insanlar, yıllarca neden tutuklandıklarını bile öğrenememişlerdir. İnsanlar tutuklanmış, cezaevlerine konmuşlar, aylarca, yıllarca o davalarla ilgili iddianameler maalesef yayınlanmamıştır; kendilerine iddianameleri bildirilmemiştir, avukatları iddianameleri elde edememişlerdir. Dolayısıyla, insanlar savunma hakkından bile mahrum hâle getirilmişlerdir. Şimdi, tabii ki adaletin, tuzun koktuğu bir noktada nefretin bitmesini beklemek mümkün değildir.

MHP İstanbul Milletvekili emekli Korgeneral Engin Alan için Sayın Başbakan "Benim karşımda ayağa kalkmayan adam cezasını buldu." demiştir. İşte, bu dönemdeki nefreti körükleyen en üst söylemler bizzat Sayın Başbakan tarafından ifade edilmiştir.

Yine, adaletle ilgili çok çarpıcı bir örnek de bugün gündeme düştü. Bugün "Dağdaki teröristler için ağlamayan insan değildir." diyen Diyarbakır Emniyet Müdürü hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı takipsizlik kararı verdi. Şimdi, toplumu bu kadar ayrıştıran insanlar, kamu görevlileri için bu takipsizlik kararı nasıl verilmiştir anlamakta gerçekten güçlük çekiyoruz.

Bir başka sebep, ülkemizi yönetenlerin, başta Sayın Başbakan olmak üzere, toplumu ayrıştıran söylemlere sahip olmasıdır. Sayın Başbakan her sözünde ülkemizi otuz altı etnik gruba ayırmaktadır ve birbirinden koparmaktadır. Hâliyle bunun sonucu, ülke içerisinde, aşırı derecede kimlik tartışmaları ön plana çıkmaktadır.

Geçen hafta kabul edilen Büyükşehir Yasası, ana dilde savunma hakkı -önümüzdeki hafta Adalet Komisyonuna geliyor- gibi yeni düzenlemeler toplum içerisinde ayrışmayı, bunun sonucu olarak da nefreti körüklemektedir. Kamu görevi yapan, devletimizin omurgasını teşkil eden kadrolara yapılan atamalarda liyakat yerine başka kriterler aranması; yandaş, yoldaş kriterlerine göre atamaların yapılması ve kamuyu yıpratan, işte, biraz önce örnek verdiğimiz Diyarbakır Emniyet Müdürünün, Tunceli Emniyet Müdürünün ve diğer buna benzer kamu görevlilerinin yerinde kalması da maalesef toplumumuzdaki nefret duygusunu artırmaktadır.

Milliyetçi Hareket Partisi her türlü ayrımcılığın karşısındadır. Bu, nefret ve nefrete bağlı suçların azaltılması için devlet yönetiminde hukukun hâkim kılınması, insanlar arasında cinsiyet, ırk, din, mezhep vesaire gibi ayrımların kaldırılarak her insana hukuk karşısında eşit muamele yapılması sağlanarak, suçlulara karşı devletin alacağı etkin tedbirlerle vatandaşlarımızın devlete olan güven duygusunun güçlendirilmesi sağlanarak -yani, burada suçlularla müzakere ederek değil, suçlulara karşı devletin o güçlü yüzünü, adil yüzünü, hâkim yüzünü kullanarak- atamalarda yandaşlık yerine liyakatin hâkim kılınmasıyla ve en önemlisi, inancımızda, tarihimizde, kültürümüzde hâkim olan hoşgörü kültürünün günümüzde de toplumumuza hâkim kılınmasıyla nefret suçlarının önünün alınacağı muhakkaktır.

Ülkemizi ayrıştırmak yerine, ülkemizi birleştirecek politikalar uygulamasına vesile olması dileğiyle bu önergenin kabul edilmesini talep ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) 

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.