| Konu: | CHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 28 |
| Tarih: | 22.11.2012 |
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin usulen aleyhinde söz almış bulunmaktayım.
Son söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Özellikle nefret suçlarının, nefret suçlarına neden olan nefret söyleminin araştırılması, bu konuda yasal düzenlemenin yapılması grubumuz tarafından da defalarca gündeme getirilmiş bir durum. Dolayısıyla, bunun araştırılması ve bu konuda ciddi bir çalışmanın yapılmasını öneriyoruz. Dolayısıyla, biz bunun lehinde oy kullanacağız, bunu ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, nefret suçları, nefret söylemi aslında Türkiye'de ciddi bir sorun. Biraz önce İktidar Partisinden Sayın Milletvekilini dinleyince sanki başka bir ülkede yaşıyoruz, aslında o başka bir ülkede yaşıyor, biz başka bir ülkede yaşıyoruz gibi hissettim çünkü kendisi, aslında "Tamam, nefret suçları var, nefret söylemi var Türkiye'de, dünyada hatta." diye bu konuda bir değerlendirme yaptı. Bu konuda iktidarın çok önemli çalışmalar yürüttüğünü, dolayısıyla hiçbir sorunun olmadığını, bu ülkede ne Kürtlerin ne Alevilerin ne kadınların ne Hristiyanların ne LGBT örgütlerinin, LGBT bireylerinin aslında hiçbir sorun yaşamadığını, dolayısıyla bu konuda yasal düzenlemeler yaptığını ifade etti.
Anlaşılan o ki, AKP Grubu kendi öneri vermediği için bu öneride de aleyhte oy kullanacak ama biz, bir kez daha, madem bu konuyu bir suç olarak görüyorsunuz, nefret söyleminin bu ülkede olduğunu düşünüyorsunuz ve ciddi anlamda bundan kurtulması gerektiğini düşünüyorsunuz, o zaman bunun araştırılmasına da engel olmamak gerekir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de nefret söyleminin üretilmesinin temel nedenlerinden birisi, aslında, bugün yeni anayasa tartışmalarında da ortaya çıkan temel noktalardan biri, bu ülkede üretilen zihniyet, üretilen dil. Bunlardan birisi: Türkiye, Türklük üzerinden kendisini ifade ediyor ve Türk'ten başka herkesi ya düşman ilan ediyor ya terörist görüyor ya da bu ülkenin bölünmez bütünlüğüne kastetmek suçuyla değerlendiriyor. Bu, toplumda nefrete neden oluyor çünkü bu ülkede Kürt olmak neredeyse terörist olmakla eş değer oluyor, Ermeni olmak eşkıya olmakla eş değer oluyor ve bunu yansıtan toplum ya öldürüyor Hrant Dink meselesinde olduğu gibi ya da işte, toplumsal linçlere neden oluyor. Bu ciddi bir sorun. Türklük üzerinde kurulan yaklaşımın kendisi sorunlu.
İkincisi: Sünni bir devlet; dolayısıyla, bunun üzerine kurulmuş, her şeyini buna göre düzenlemiş. Alevi olmak, gayrimüslim olmak yani Hristiyan olmak, Yezidi olmak bu ülkede suç. Üstelik bu ülkenin Başbakanı sürekli Yezidilere hakaret ederek neredeyse Yezidilerin linç edilmesine, hatta öldürülmesine zemin sunan bir söylem içerisinde. Bu ciddi bir sorun yani bu ülkede "Alevi, Sünni, Yezidi" diye sıraladığımız? "Herkes eşittir, Anayasa'nın 10'uncu maddesi zaten bu eşitliği düzenliyor." demek gerçeği yansıtmıyor, bu anlamda çok ciddi sorunlar var.
Sonuçta, bu ülke erkek bir zihniyetle yönetiliyor; dolayısıyla, burada da her şey erkeklerin lehine düzenlenmiş oluyor, kadınlar bu konuda çok ciddi anlamda hak ihlalleriyle karşı karşıya kalıyor. Yine, LGBT örgütleri, bu ülkede lezbiyen, gey, biseksüel, trans bireyler ciddi anlamda nefret söylemiyle karşı karşıya. En son, Avcılar'da yaşanan olayın kendisi bu konuda somut bir örnek. Trans bireylere karşı gecenin on ikisinde örgütlendirilen nefret söylemi, onların toplumsal yaşamın dışına itilmesi ya da sırf trans birey olduğu için çoğunun öldürülmesi bu erkek zihniyetinin yaklaşımıyla alakalı bir durum çünkü erkek zihniyeti, kendisine göre bir namus anlayışı oluşturmuş durumda. Erkeğin namusu herkesin namusudur, her şeyin namusudur dolayısıyla kadınlar buna uymuyorsa öldürülebilir, şiddete maruz kalabilir; trans bireyler uymuyorsa buna şey yapabilir. Bu ciddi bir sorun.
Diğeri, militarist bir ülkede yaşıyoruz. Bu militarizm, aslında ciddi anlamda bu nefret söylemlerini de besleyen, bunu şiddetle karşılaştıran noktalardan birisi. Eğer bu tespitleri doğru yapamazsak, biz ciddi anlamda Türkiye'de nefret söylemi var mı, nefret suçları işleniyor mu, işlenmiyor mu konusunda herhangi bir şey yapamayız. Türkiye'de, sevgili arkadaşlar, buraya çıkan her arkadaşımız işte, yasaları ifade edecek, Anayasa'yı ifade edecek. Biraz önce söyledim, Anayasa'nın 10'uncu maddesine göre eşitiz zaten. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu 3'üncü maddesinde adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi var, 76'ncı maddesinde soykırım suçu yasaklanmakta; 122'nci maddesi ayrımcılığı, 216'ncı maddesi ise halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılamayı suç saymaktadır. Bu konuda bugüne kadar yargılanmış hiç kimse yoktur bu olaylar çok ciddi yaşanmış olmasına rağmen. Ama kim yargılanıyor? Buna itiraz edenler, bu ülkede nefret söylemini üretenlere karşı çıkanlar, ırkçılığa, milliyetçiliğe, faşizme karşı çıkanlar, ne yazık ki bu yasalardan yargılanıyor ve ceza alıyor. İşte, aydınlar, yazarlar, akademisyenler? Türkiye'nin geldiği tablo bu. Bunları göremezsek bu ülkede ciddi anlamda bir ilerleme kaydedemeyiz.
Diğer bir konu, bu ülkede nefret suçlarının nasıl olduğunu, etnik kimliğe yönelik mi, inanca yönelik mi, trans bireylere mi, kadınlara yönelik mi, bir haritamız yok. Dünya bu işi böyle çözmüş, bir araştırma yapmış, bir harita çıkarmış daha çok nefret söylemi nerede, nefret suçları nerede işleniyor diye. Dolayısıyla, bu konuda Türkiye sorumluluk almış olmasına rağmen bir veri tabanı oluşturulmuş değil, bu veri tabanını kimseyle paylaşmış değil. Dolayısıyla, bunu görmeden Türkiye'de nefret suçlarına ilişkin bir düzenleme yapmak mümkün olmuyor. Sayın Başbakanın, "Biz nefret suçlarına ilişkin düzenleme yapacağız." demesiyle de bu iş çözülmüyor, gerçekten bunun gereğini yapmak gerekiyor.
Oysa bu ülkede en çok nefret söylemini üretenlerden birisi iktidar partisinin kendisi; diliyle, söylemiyle cinsiyetçiliği, milliyetçiliği üretenlerden birisi. Bu cinsiyetçilik, milliyetçilik, militarist söylemin kendisi, aynı zamanda nefret suçlarını, nefret söylemini üretiyor. Hâlâ bugün Millî Eğitim Bakanlığının kitaplarında, diyelim ki bu ülkedeki Asuri ve Süryanileri aşağılayan, Ermenileri aşağılayan uygulamaları var.
Geçen Erol Dora Vekilimiz, bu Meclisin tek Hristiyan vekili, belki kendisi bir basın toplantısıyla bunu ifade etti. Hani, madem bu ülkede ayrımcılık yok, ırkçılık yok, bu konuda hoşgörülüyüz, bu kadar sorunları çözdük, hâlâ millî eğitim kitaplarında neden bu nefret söylemini üreten şeylerimiz var, bunları düşünmemiz gerekiyor değerli milletvekilleri.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak bu konuda bir kanun teklifi de hazırladık Türk Ceza Kanunu'nun değiştirilmesi, nefret suçlarının, gerçekten bu konuda nefret suçu işleyenlerin cezalandırılması konusunda ama meselenin sadece kanun çıkarmak, yasa çıkarmak olmadığını da biliyoruz. Bir kez daha bu konuda farkında olmak, özellikle toplumsal olarak nefret söylemini ortadan kaldıracak, hoşgörüyü sağlayacak, "Türkiye'de yaşayan bütün halklara, bütün inançlara aynı nazarda bakmak." diye ifade edilen ama bu gerçekten sadece söylemde değil, onların eşit hakları olduğunu? Mesela, ana dilde eğitimi hak olarak görmeyen bir yaklaşım nasıl olur da bu ülkede Kürtlerin gerçekten eşit olduğunu ifade edebilir? Bu, sadece diyelim ki ciddi bir sorun. Ana dilde savunma hakkı bile burada bir şeyle karşılaşıyorsa, hâlâ bir dirençle karşılaşıyorsa nefret söyleminden bahsetmek ya da nefret söylemine karşı olduğunu söylemenin kendisi, bence, samimiyet içermeyen bir nokta hâline geliyor. Yine bu ülkede Aleviler? Diyelim ki "Bu sorunu çözdük, açılım yaptık." deniliyor, hâlâ Alevilerin evleri yakılıyorsa ya da dergâhlarına yönelik saldırılar gerçekleşiyorsa nasıl demokratik bir ülkedeyiz, bunu düşünmek gerekir. Muharrem ayı içerisindeyiz. Biz, Ramazan ayında, her gün, burada, Ramazan ayının ne kadar kutsal bir ay olduğunu ifade ediyoruz değil mi bütün İslam alemi için? Evet, ama Aleviler için aynı hassasiyeti göstermiyoruz. Erzincan'da Alevilerin Pir Sultan Abdal Derneğine yönelik saldırıya ya da İstanbul'da, Kartal'da yapılan saldırıya buradan bir kınama falan yapmıyoruz; nasıl oluyor? Hani biz eşitiz, eşit haklara sahibiz, bu ülkede din, dil, ırk farkı yok, cinsiyet farkı yok. Bunların hepsi toplumsal yaşamda bir yalana dönüşmüş durumda. Buradaki bütün arkadaşlarımızın, sadece iktidar değil, iktidarıyla muhalefetiyle bunu bir düşünmesi gerekiyor. Biz, bir kez daha bunun altını çizmek istiyoruz.
Bu ülkede otuzdan farklı etnik kimlik yaşıyor, onlarca farklı inanç yaşıyor. Diyelim ki bu konuda eğer biz, eşitlik hukukunu uygulayamayacaksak, eşit yurttaşlık talebini uygulayamayacaksak nefret söyleminin üretilmesini engelleyemeyiz. Nefret söylemi, direkt iktidar tarafından ya da direkt partilerin yönetimleri tarafından her gün üretilen bir nokta hâline geliyor. Şimdi, bunu ortadan kaldırmadığımız sürece istediğimiz kadar yasa çıkartalım, istediğimiz kadar "Çok iyi şeyler yaptık." diyelim, bunun bir anlamı olmayacaktır.
O açıdan, ben, başladığım gibi bitiriyorum. İktidarın ifade ettiği şeylerle bizim yaşadığımız şeyler ne yazık ki aynı şeyler değil. Belki siz, söylemde yasal olarak bazı şeyler yapmış olduğunuzu söyleyebilirsiniz ama bize pratik uygulaması ne yazık ki faşizan uygulamalar olarak geliyor. Her gün sokakta biz özellikle daha çok nefret söylemiyle karşılaşıyoruz. Diyelim ki biz, her gün, Kürt olduğumuz için, Alevi olduğumuz için linçle karşılaşıyoruz; hatta ev bile verilmiyor, okullarda linç geliştiriyor, birçok öğrenci okulunu bırakmak durumunda kalıyor, ilköğretim de bile bu nefret söylemiyle bire bir karşılaşıyoruz. Bir saha araştırması yapalım, gerçekten var mı, yok mu? Burada konuşmak çok kolay. Gerçekten Alevilere, Kürtlere, Ermenilere, Rumlara yönelik Türkiye'de bir nefret söylemi ya da yabancılara yönelik bir nefret söylemi var mı, yok mu, gelin bir araştıralım, bunun tablosunu çıkartalım, bunun üzerinde konuşalım. Niye kaçıyoruz bu işten? "Muhalefet verdi, iktidar verdi." tartışmasından uzak, gerçekten bu mesele bizim meselemiz.
Daha demokratik, daha özgürlükçü, daha eşitlikçi bir Türkiye istiyorsak bunu yapmak durumundayız diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.