GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:41
Tarih:26.12.2018

HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, teklifin ikinci bölümünde hangi maddeler var, kısaca bir anımsatmak isterim. 7'nci maddesiyle, Sermaye Piyasası Kanunu'nun bundan bir yıl önce değiştirilen 16'ncı maddesinin (3)'üncü fıkrası bir kez daha değiştiriliyor.

Teklifin 8'inci maddesiyle, katılım bankalarının fonlama başta olmak üzere kamu kaynakları üzerinde kendilerine bazı çeşitli imtiyazlar tanınıyor.

Teklifin 9'uncu maddesiyle, görev süresi 2019 Ocak ayında bitecek olan Yüksek Seçim Kurulu üyelerinin görev süresinin 2020'ye, 2022 Ocak ayında bitecek olan kurul üyelerinin görev süresinin de 2023'e uzatılması planlanıyor.

Teklifin 10'uncu maddesiyle de vergi borçlarının yapılandırmasıyla ilgili bir değişiklik yapılıyor. Bundan yararlanmayanlar için -tırnak içinde diyelim- hani affın bir daha affı getiriliyor. Bununla ilgili ayrıntılı değerlendirmeyi arkadaşlarımız yapacak.

Ben teklifin özellikle 9'uncu maddesiyle ilgili birkaç şey söylemek isterim. Şimdi, teklifin 9'uncu maddesinin gerekçesinde iki temel gerekçe sunuluyor. Birincisi "Ocak ayında seçim takvimi başlayacak, seçim takvimi başladıktan sonra kurul üyelerinin görevlerini değiştirmeyelim, kurul üyeleri görevde kalsın." deniliyor. İkincisi de "Kurul üyelerinin deneyimlerinden yararlanalım." deniliyor yani temel gerekçesi bu.

Şimdi, ben bir hukukçu olarak şunu söyleyeyim -çok sayıda hukukçu var- bize şunu öğrettiler, dediler ki: "Kanunların en önemli özelliği soyut ve genel olmalarıdır." Ama bu kanunun 9'uncu maddesi kişilere özel olarak düzenlenmiş bir madde. Eğer Plan ve Bütçe Komisyonunda bir günde tartışıp ertesi gün de Meclise sunmasaydınız belki yasanın bu maddesini daha ayrıntılı tartışıp genel bir düzenleme yapmak mümkün olabilirdi. Nasıl? Ben bir örnek vereyim: Mahalli idareler seçimlerinin yapıldığı yılın ocak ayında görev süreleri sona eren üyelerin görev süresinin bir sonraki yıl ocak ayında sona ereceğini kurala bağlayabilirdik. Yani böyle bir düzenleme yaparak ocak ayında görev süresi sona erecek kurul üyeleri sadece 2020 yılı için değil, bundan sonraki seçimlerde de yenilenmemiş olacaktı. Bunu bir yıl erteleyebilirdik veya altı yıl erteleyebilirdik. Ama bu düzenleme, sadece şahıslar için getirilmiş bir düzenleme anlamı taşıyor. Şimdi, bu benim görüşüm değil sadece. Emin olun, sokakta bu yasal düzenlemeyi duyan herkes "AKP'ye herhâlde yakındır bu Yüksek Seçim Kurulu üyeleri, o yüzden bunların görev süresi uzatılıyor." diye düşünecektir.

Şimdi, bu düzenlemeye böyle bakılınca kurul üyelerine de esasen büyük bir haksızlık yapmış oluyorsunuz. Dolayısıyla yasanın bu biçimde Genel Kurulun önüne getirilmesi hem ülkeye hem de kurul üyelerine bir haksızlık. Bir daha söylüyorum; bu, yalnız bugün değil, bundan sonra da Yüksek Seçim Kurulu üyeleri üzerinde büyük bir tartışma yaşanmasına yol açacaktır. Yakın zamanda bir erozyona uğrayan, güven erozyonuna uğrayan birkaç kurumdan biridir Yüksek Seçim Kurulu.

Bakın, hepiniz yakından biliyorsunuz; bu ülkede güvenilen, güvenilir kabul edilen bir sürü kurum var ama bu kurumların her biriyle ilgili güvenen ve güvenmeyenler olmuştur. Orduya güvenenler, güvenmeyenler; Emniyet teşkilatına güvenenler, güvenmeyenler; Türkiye Büyük Millet Meclisine güvenenler, güvenmeyenler veya başbakana, Cumhurbaşkanına güvenenler, güvenmeyenler. Ama bu ülkede güvenilir kabul edilen birkaç kurum vardı; bunlardan bir tanesi ÖSYM'ydi, bir diğeri de Yüksek Seçim Kuruluydu. AKP hükûmetlerine kadar, bu ülkede ortalama bir yurttaş, üniversite sınavına girdiğinde, eğer başarılı ise o sınav sonucunun objektif olduğunu düşünürdü. ÖSYM'ye güvensizlik, AKP hükûmetlerine nasip oldu. Bir diğer güvensizlik de Yüksek Seçim Kuruluna oldu, bu da sizin hükûmetlerinize nasip oldu. Buna "nasip" denir mi bilmiyorum ama gerçekten, sizin desteklediğiniz hükûmetlere nasip oldu.

Neden? Biliyorsunuz, bir tane karar var, Recep Bey'in başvurusu üzerine Yüksek Seçim Kurulu böyle bir karar vermişti, mühürsüz oy pusulalarının geçerli sayılması. Ya bakın, bu karar, Yüksek Seçim Kurulu üyeleri ne kadar iyi niyetle vermiş olursa olsun, kamuoyunda ciddi bir güvensizliğe yol açmıştır. Şimdi bu kanun maddesi geçtiğinde, Yüksek Seçim Kurulunun erozyona uğrayan güveni iyice yerlerde sürünüyor olacaktır. Bu nedenle de geri alınması gerekir diye düşünüyorum.

Şimdi, bu Yüksek Seçim Kuruluna ve yapılan seçimlere güven konusunda temel iş, sadece gidip seçimlerde oy kullanmayla ilgili değil. Bu seçime ilişkin güvensizlik konusunda görüşlerimi sizinle paylaşmak isterim. Bir tanesi şu: Yayın ilkeleri mevzusu. Elimde iki tane karar var, onları söyleyeceğim. 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'un 30 ve 45'inci maddeleri, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun'un 55/A, 55/B maddeleri bu yayınlara ilişkin genel kuralları düzenliyor. 2014'te de, 2015'te de, 2017'de de, 2018'de de bu yayın ilkeleri değişmedi. Birkaç tane elimde var, ben size bunlardan bir tane okuyacağım, Yüksek Seçim Kurulu yayın ilkelerini sayıyor, diyor ki: "Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerine uygun davranmakla yükümlü radyo ve televizyon kuruluşları ile yazılı, sözlü ve görsel basının tek yönlü, taraf tutan yayınlar yapamayacaklarına, bu kuruluşların, yayınlarında demokratik kurallar çerçevesinde siyasi partiler ve bağımsız adaylar arasında fırsat eşitliğini sağlamak zorunda olduklarına..." Bir diğer kuralı söylüyor: "Siyasi partiler ve bağımsız adayların seçim döneminde görüşlerinin eşitlik, serbestlik, dürüstlük ilkelerine uygun bir şekilde yansıtılması için gerekli katılımın sağlanması, bu konudaki girişimlerini ve sonucunu yayınlarında açıkça ilan ederek kamuoyuna duyurması gerektiği..." Genel ilkeler bunlar.

Şimdi, Yüksek Seçim Kurulu, 6112 sayılı Kanun ve 298 sayılı Kanun'a göre diyor ki: "Siz bu yayınlara uyacaksınız." Yani yayınlarınız serbestlik, dürüstlük ve eşitlik ilkelerine uygun olarak yürüyecek. Peki, olmadı, sabahtan akşama kadar yalnızca bir partinin propagandasını yaptılar, ne olacak? O zaman "Allah'ın lütfu" olan 15 Temmuz darbesi devreye girecek. Nasıl mı? Şöyle devreye girecek, 298 sayılı Kanun'un 149/A maddesi var, maddenin başlığı şöyle: "Özel radyo ve televizyon yayınlarına ilişkin suçlar", madde başlığı böyle, içeriği yok. Niye yok? Çünkü bir OHAL KHK'siyle, 687 sayılı OHAL KHK'siyle bu suçlara yönelik yaptırımların tamamı yürürlükten kaldırıldı. OHAL'le ne alakası var? Böyle bir alakası var işte, serbestçe, eşit ve özgür yayın yapılmasa da sabahtan akşama, üç ay boyunca, 1 Ocaktan 31 Mart tarihine kadar televizyonlar tek bir partinin yayın organıymış gibi yayınlarına devam etseler de hiçbir suç işlememiş olacaklar, esasen suç olan bu fiiller karşısında hiçbir yaptırım uygulanmamış olacak. Sonra da biz yayın ilkelerinin demokratik ve özgür olduğunu söyleyeceğiz.

Sandıkların taşınması ve birleştirilmesi mevzusu var. Biliyorsunuz, 2972 sayılı Kanun'un ek 2 maddesinde bir düzenleme vardı. Birbirlerine yakın köyler ve yerleşim yerlerinde seçmen sayısı göz önünde bulundurularak sandıkları birleştirebiliyordu seçim kurulları. Bunu da değiştirdiniz. Nasıl değiştirdiniz? "Güvenlik gerekçesiyle sandıklar birleştirilemez." diyordu Yüksek Seçim Kurulu. Bir kanunda değişiklik yaptınız, dediniz ki: "Güvenlik gerekçesiyle de sandıklar değiştirilebilir."

Bir başka değişiklik yaptınız. Sandık başkanlarının belirlenmesi usulü var. Biz diyoruz ya, seçimi siyasi partiler yapar. Sandık kurulu başkanlığı için de siyasi partiler birer liste veriyordu, bundan kura çekiliyordu "Biz parti olarak seçime girdik, sandık kurulu başkanlığı için bir liste verme hakkı elde ettik ve sandık kurulu başkanlığının bir kısmı, bizim verdiğimiz listelerden belirlendi..." Bunu da değiştirdiniz HDP'lilerin önerdiği kişiler, sandık kurulu başkanı olamasınlar diye.

Seçimlere bu açıdan bakıldığında gerçekten demokratik bir seçim yürümüyor. Seçimler neden demokratik olsun ki? Sadece oy verme gününden ibaret değil. Oysa seçimlerde oy kullanmak, seçme ve seçilme hakkının yalnızca bir parçası.

Önceki eş başkanlarımız cezaevinde, Cumhurbaşkanı adayımız cezaevinde, milletvekillerimiz cezaevinde, belediye başkanlarımız cezaevinde, binlerce yöneticimiz cezaevinde. Bütün televizyonlar aleyhimize yayın yapıyorlar, bakın, bırakın lehimize yayın yapmayı, herhangi bir partili arkadaşımızı çağırmayı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Sayın Başkan, toparlıyorum.

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - ...onlarca televizyon kanalında yüzlerce saat aleyhimize propaganda yapılıyor, bize sadece cevap hakkı bile tanınmıyor ve sonra biz diyoruz ki: "Bu ülkede demokratik seçimler var, bu ülkede milletvekilleri serbestçe belirleniyor, bu ülkede belediye başkanları serbestçe belirleniyor. Türkiye'de özgür, demokratik seçimler var." Öyle mi? Hadi oradan!

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)