GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşması'na Ait Protokol I'in Yerini Alan 30 Ocak 2018 Tarihli "Protokol I", Anlaşmanın "Menşeli Ürünler" Kavramının Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemlerine İlişkin Protokol II'sini Değiştiren 17 Ocak 2017 Tarihli ve 1/2017 Sayılı Ortak Komite Kararı ve Anlaşmaya Eklenen Hizmet Ticareti Hakkında 30 Ocak 2018 Tarihli "Protokol III"ün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Protokoller ve Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:42
Tarih:08.01.2019

HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, kadın cinayetinde kaybettiğimiz Ceren Damar'ı anmakla sözlerime başlayacağım ama aynı zamanda, yine birkaç gün önce Ukrayna'da işlenen kadın cinayetinden de bahsetmek istiyorum. Birisi Hatay'da, birisi İzmir'de ikamet eden ancak tıp eğitimi için Ukrayna'da bulunan 2 genç kadın yine kadın cinayetine kurban edildi.

Değerli arkadaşlar, az önce HDP Grubu olarak bir grup önerisi sunduk -kadınların içinde bulunduğu durumu, bu ülkede kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin ne kadar vahim düzeyde olduğunu şu sıralarda oturan bütün milletvekilleri paylaşmıştır, kürsüden de konuşma yapan arkadaşlar aynı şeyleri ifade ettiler- ama gelin görün ki bu araştırma önergesi reddedildi. İşte Ukrayna'da ölen 2 kadın arkadaşımız, işte öğrencisi tarafından katledilen Ceren Damar ve şu an burada ismini sayamadığımız, her ay tıpkı bir savaş bilançosu gibi karşımıza çıkan kadın cinayetlerinde kaybettiğimiz kadınlara bizler sahip çıkamayız, bu zihniyetin değişmesi buralardan başlamak zorundadır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti ve Sırbistan Cumhuriyeti arasında imzalanan ticaret anlaşmasını, Dünya Ticaret Örgütünün öngördüğü ikili veya çok taraflı "en çok kayrılan ülke" esasına dayalı vergi indirimli veya tamamen vergisiz ithalat ve ihracat anlaşmasını şu an görüşüyoruz. Bu tür anlaşmaların temel hedefi iki ülke arasında, esas olarak, mümkün olduğunca üreticinin kârını düşünmek, oysaki bu tür anlaşmalar aracıların, komisyoncuların ve yandaş firmaların kârlılık oranını düşünmektedir ne yazık ki. İlk eleştirimizi biz buradan sunmak istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, ithalat ve ihracat kalemleri ve miktarları belirlenirken sorumlu hükûmetler yerli üreticinin imtiyazlarını ve sürdürülebilirlik gelişimini gözetmek zorundadır. Serbest ticaret anlaşması imzalayan bir hükûmet, kendi kalkınma planı çerçevesinde ve yandaş üreticisini ihracat boyutuyla desteklerken diğer yandan fiyat riskini yükseltecek iç pazar talebini daraltmadan kontrollü bir ithalat dengesinin yakalanmasına odaklanmalıdır. Aksi takdirde, vergilerden muaf tutulmuş ithal ürünlere karşı yerli üreticinin rekabet olanakları elinden alınır ve yerli üreticiyi kendi elimizle kendimiz bitirmiş oluruz. Nitekim şu anda izlenen politika tam bu şekilde seyretmektedir.

Anlaşmaya dair protokolün 1'inci ekinde açıklanan, Sırbistan'dan Türkiye'ye yönelik ithalat kalemlerine bakıldığında göze çarpan birkaç kalemi sıralamak isterim. Büyükbaş hayvan, domates, buğday, ayçiçeği tohumu, ayçiçeği tohumu yağı, mısır, soya fasulyesi, Yenipazar mantısı.

Tarım, gıda ve hayvancılık sektörümüzü ilgilendiren daha pek çok ürün için Sırbistan'dan yüksek miktarda vergisiz veya vergisi önemli oranda azaltılmış ürünlerin ithal edilmesi demek, Türkiye'deki üreticinin, demin de ifade ettiğim gibi, rekabet kapasitesini düşürmek ve bitirmek anlamı taşıyacaktır çünkü iç pazara dışarıdan getirilen bu ithal ürünler hâkim olmaktadır ve bunu devlet ne yazık ki kendi eliyle sağlamaktadır.

Yine anlaşmaya dair protokolün 2'nci ekinde açıklanan, Türkiye'den Sırbistan'a yapılacak ihracat kalemlerinden bazıları şöyle: Deniz ürünleri, domates, patlıcan, kabak, fındık, Antep fıstığı, kurutulmuş incir, narenciye, nar, kurutulmuş üzüm, zeytinyağı ve işlenmiş zeytin.

Mesela buradan bazı spesifik örnekleri ele alacak olursak bunlardan en göze çarpanı domatestir. Bakın, bugün ithal ettiği gibi, aynı zamanda domates Türkiye'nin ihracat kaleminde de yer alıyor ama domatesin çarşı pazarda fiyatına baktığımızda 7-8 lira. İşte tüketiciye domatesin ucuz ulaşmasının aynı zamanda engellenmesi sağlanmaktadır bu tür anlaşmalarla çünkü burada yandaş ithalatçılar ve ihracatçılar kayrılmaktadır.

Yine, zeytin ihracatı üzerine bir noktaya değinmek isterim, bu çok gündem oldu Türkiye'de, Afrin zeytinlerinin ihraç edilmesi. Afrin'e operasyon düzenlediğiniz zaman, sizin oranın zeytininde, ekmeğinde, toprağında, portakalında ortaklığınız yok ki. Kendinizi niye ortak addedip oradan getirdiğiniz zeytinleri ihraç etmeye kalkıştınız? Nitekim, Sayın Bakan da bunu komisyon toplantısında kabul etmiştir. Bu bir iddia değildir sadece, bunun belgeleri de ortadadır. Dolayısıyla burada az sonra da değineceğimiz Orta Doğu ve Suriye meselesiyle ilgili içinden çıkılmaz durumun ve bu sınır ötesi harekâtın ayrıca nasıl anlamlar taşıdığını bize bir kez daha göstermektedir.

Şüphesiz ki sağlıklı gıdaya ulaşmak her insanın en doğal hakkıdır ve bütün devletlerin, yönetenlerin görevi bunu vatandaşı için sağlamaktır. Fakat gelin görün ki bu iktidarın bu ülkeye yaptığı en büyük kötülük yerli tohumu bitirmektir, bizi hibrit tohuma, bizi İsrail'in tohumuna mahkûm etmektir. Bakın, bugün bu sıralarda oturan insanların her birisinin ailesinde illa ki bir kanser vakası vardır. Bu devlet, bu iktidar, bu Hükûmet bu kadar artmış olan kanser vakalarına dair acaba bir araştırma yapmayı düşünüyor mu? Hayır. Artık, kanser genetik olmaktan çıktı çünkü bu tüketim maddeleri nedeniyle. Dolayısıyla bizim, buradan, yine bu iktidara çağrımız, bu politikadan derhâl vazgeçilmelidir, yerli tohuma hızla dönülmelidir ve denetlenmesi sağlanabilmelidir.

Yine diğer konularımızdan bir tanesi ithal edilen et. Bakın, bugün televizyonlarda, medyada ağırlıklı olarak boyalı et üzerinde gündem oluşmuş durumda. Bunun yanı sıra, Ankara'da, başkentte şarbonlu ete rastlandı. Sağlıksız bir şekilde ihraç ediliyor. Hâlbuki bu ülke bir tarım ülkesi, hâlbuki bu ülkede hayvancılık bu ülkenin temel geçim kaynağı ama -yine demin ifade ettiğimiz gibi- yandaşlara peşkeş çekildi bu alan ve eti ithal eder duruma geldik. Hâlbuki bu ülke et ihraç edecek potansiyele sahip bir ülkedir.

Bunun yanı sıra, Türkiye bir buğday cennetidir, Türkiye bir tarım bölgesidir. Birçok ülkede yetişmeyen bitkiler, sebzeler, meyveler burada yetişmektedir. En önemli örneklerden biri buğdaydır. Neden bizi buğday konusunda da yurt dışına mahkûm ettiniz? Neden ithalata mahkûm ettiniz?

Bunun yanı sıra, yine çarpıcı bir örnek Suriye; yanı başımızda yıllardır devam eden savaş var ama biz oradan patates ithal ettik. Türkiye patates ithal etmesi gereken bir ülke midir? Hayır ama uygulanan politikalar ne yazık ki bu ülkeyi patatese de muhtaç etmiş durumdadır.

Değerli arkadaşlar, bir noktaya vurgu yapmadan geçemeyeceğim. Geçtiğimiz günlerde ihraç edilen akademisyen Bülent Şık'ın zehirli ürünler listesini yayımladığı için hakkında dava açıldığını duyduk. Bu, AKP Hükûmetinin halka zehirli gıda yedirdiğinin itirafıdır.

Biz bundan niye rahatsız oluyoruz? Niye rahatsız oluyorsunuz? Bülent Şık'ın yayımladığı raporda ne gibi bir sakınca var? Yanlışsa çıkın, bunun yanlışlığını ifade edin "Bu rapor doğru bir rapor değildir." deyin. "Sunduğunuz maddeler yanlıştır." deyin, "Neye dayandınız?" deyin ama niye yargılıyorsunuz? Demek ki saklamak istediğimiz bir şey var. Bu arada, ben Bülent Şık'ın yanında olduğumuzu bir kez daha ifade etmek isterim.

Değerli arkadaşlar, bizim, ayrıca, bu maddede şerh düştüğümüz noktalardan biri şu: Söz konusu anlaşmanın veya anlaşmanın ek protokollerinde yapılacak olası değişikliklerin Meclis yetkilerinin Anayasa'da belirtilen güçler ayrılığı ilkesi ve halk iradesinin temsiliyetiyle çelişecek bir şekilde anlaşmada düzenleme yapma ayrıcalığının Cumhurbaşkanlığına devredilmesine özellikle karşı çıktığımızı ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlar, ayrıca, evet, bir ticari anlaşmayı konuşuyoruz ama Dışişlerini ilgilendiren ve aslında hem Türkiye'yi hem Orta Doğu'yu önemli oranda ilgilendiren bir konuya değinmek istiyorum. Bütün basın Türkiye'ye gelecek olan ABD Ulusal Güvenlik Başdanışmanı Bolton'ı işledi; Bolton geldi, gelecek, görüşme yaptı, yapacak vesaire vesaire... Peki, bugün geldi, görüşmeler yapıldı, bu görüşmelerle ilgili kamuoyuna henüz yeterince bir bilgi -en azından benim şu saate kadar takip ettiğim kadarıyla söylüyorum- açıklayıcı bir şey sunulabilmiş değildir. Kapalı kapılar ardında hangi pazarlık yapıldı, ne konuşuldu, neyi neye bağladılar, ne olacak acaba; bunu 80 milyon vatandaş bu ülkede merak ediyor ve biz buradan bu soruyu Dışişleri Bakanına ve Hükûmete sormuş oluyoruz.

Trump'ın çekilmesi, evet, bir ezberi bozdu, beklenmeyen bir şeydi, zaten de çekilemiyor gördüğünüz gibi. Amerika'da Kongre de buna çok müsaade etmiyor şimdilik, gözüken o. Uluslararası dengeleri de hesaplamış mıdır, neye bağlı olarak bu kararı aldı; gerçekten, henüz bunu da tam anlamıyla analiz edebilmiş değiliz. Fakat genel olarak tabloya baktığımızda ortada bir akrobasi görüyoruz. Bunu şöyle ifade edebiliriz: Trump "Çekildik." dedi, Orta Doğu siyaseti İran'ın lehine bir pozisyon kazanıyor, ABD'nin işine gelmiyor, İsrail buna razı değil. ABD çekildikçe yerini Suriye ve Rusya alıyor, bundan AB de hoşnut değil. Öyle bir akrobatik hareketler yapılıyor.

IŞİD'le savaş konusunda gerçekten orada savaşan halklar dışında masa başında oturanların samimi olmadığını ve işleri esas onların bozduğunu daha önceki konuşmamda da ifade ettim, bu konuşmamda da yineliyorum. Kobani samimi bir direniş sergiledi arkadaşlar, Halep, Lazkiye samimi bir direniş sergiledi, Şengal de öyle, samimi bir direniş sergiledi. Samimi direnişi halklar sergiledi, bu doğrudur. Hani siz diyorsunuz ya "Niye ikide bir 'Ne işiniz var Suriye'de?' sorusunu bize soruyorsunuz, ABD'ye sorsanıza?" Biz Suriye'de bulunan bütün ülkelere bunu soruyoruz. Hiçbir ülkenin Suriye'de işi yok, Rusya'nın da işi yok, İran'ın da işi yok, ABD'nin de işi yok, İngiltere'nin, Fransa'nın ve Türkiye'nin de işi yok. Hiç kimsenin orada işi yok.

MUHAMMED FATİH TOPRAK (Adıyaman) - Sen nerenin milletvekilisin, kimin milletvekilisin? Sen Türkiye'nin milletvekili değil misin?

KAMİL AYDIN (Erzurum) - "Girmeyin." diyor, "Girmeyin."

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - Orada Suriye devleti kendi halklarıyla masa başına oturup kendi sorunlarını, iç meselelerini çözebilir ama biz başından beri ifade ettik, Suriye'de devam eden savaş bir vesayet savaşıdır, vekâlet savaşıdır.

KEMAL ÇELİK (Antalya) - Hayal görüyor, hayal. Hayal görme.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - Dolayısıyla orada işi olmayan herkes var ama işi olan halkları masanın dışına itmeye kalkışıyorsunuz. Tabii ki o zaman sorunlar çözülmez. Ne zaman çözüldüğünü zannetsek o sorunlar tekrar patlar, karşımıza gelir. Bakın, en önemli örnek İdlib. İdlib'i, Astana görüşmelerinde alınan yetkiyle, sözüm ona çözüme kavuşturacaktık bir ayda. 12 gözlem noktası kuruldu, her türlü altyapı sağlandı ama gelin görün ki şu anda HTŞ -ismini hatırlayamadığım için bakmam gerekiyor- Nureddin Zengi'yi vuruyor. Doğru mudur? Doğrudur. Şu anda gerçekten, İdlib bir kördüğüm. İdlib'in bu hâliyle zaten çözülme imkânı yok. Dolayısıyla İdlib de bizim elimizde patladı. Doğru mudur? Doğrudur. Bunu bizler söylediğimizde rahatsız olmayın, bunu bütün dünya kamuoyu biliyor, bunu bütün basın yazıyor, bunu İngiliz basını da yazıyor, Fransa basını da yazıyor, Almanya basını da yazıyor. Bugün İdlib'de ortada bir başarı yok. Niye aynı yöntemde ısrarcıyız, biz bunu anlamakta zorluk çekiyoruz.

Değerli arkadaşlar, yine bir tartışma aldı başını gitti "Kürtler bizim kardeşimizdir." Bugün Hükûmetin neredeyse bütün kademelerinden açıklamalar geldi "Kürtler bizim kardeşimiz." çünkü Bolton belirledi bu açıklamaları. Bolton'ın bir sözü açıklama yapmayı gerektirdi sizlere.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Her zaman açıkladık bunları ya, sen duymamışsın.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - Kürtler eğer sizin kardeşinizse bu politikanın köklü bir biçimde değişmesi lazım çünkü biz kardeşliğe yürekten inanan insanlarız.

KEMAL ÇELİK (Antalya) - Siz kimsiniz?

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - Bakın, terör yaftası bugün 6 milyon oy almış olan HDP'ye, hele de seçimlerin yaklaştığı şu dönemlerde "Aman HDP'ye yaklaşmayın, aman HDP terördür, terör örgütüdür." tepeden tırnağa kadar şu anki temel politikanız bu, temel politikanız bu. HDP 6 milyon oy almış, HDP bir terör örgütüyse ve -sizin kafanızdaki terör tanımı zaten hiçbir zaman uzlaşabileceğimiz bir tanım değildir- HDP bir terör partisiyse 6 milyon insanını yargılamanız lazım. O zaman 6 milyon insan sığacak cezaevleri inşa etmeniz lazım hatta bunu mümkünse yetiştirebiliyorsanız prefabrik yaparak hızlandırın da seçimden önce yapın diye önerimizi de sunmuş olalım.

MUHAMMED FATİH TOPRAK (Adıyaman) - O 6 milyon size terör örgütüyle mesafe koyun diye oy verdi.

TUMA ÇELİK (Mardin) - Ya bir dinle, dinle. Dinle, önce bir dinle, sonra sataşırsın.

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen hatibin sözünü kesmeyin.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, sonuç olarak şunları söyleyerek tamamlayacağım. Eğer gerçekten biz kardeşlikten yanaysak eğer gerçekten Orta Doğu siyasetinde bu ülkenin kazanmasını istiyorsak her fırsatta, her adımda bu ülkenin ayağına dolaşan, dolanan Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi dışında bir seçenek yoktur. Bakın, her fırsatta, atılan her adımda derin stratejinin çöküşünün altındaki temel nedenin bu olduğunu lütfen unutmayalım. Bunu esasen o kadar iyi biliyor ki bu sırada oturanlar ve bu ülkeyi yönetenler ama ne var ki bunu bilmezden gelmeye devam ediyorlar.

Barış politikasında ısrarcıyız ama sahici bir barış politikasında ve sahici sıfır sorun politikasında ısrarcıyız. Orta Doğu'da uygulanması gereken strateji tamamen bu anlayış üzerinde inşa edilmelidir. Kürt halkı Suriye hükûmetiyle görüşüyorsa bu desteklenmeli çünkü siyasi sürecin, siyasi çözümün yolu buradan geçer. Halklar kaderini kendileri tayin etmelidir, başkaları gölge etmemelidir. Yazılma çalışmaları devam eden, hâlihazırda devam eden Suriye anayasasının gerçekten yazılabilmesi için bu ülke canıgönülden destek vermeyi başarabilmelidir. Kürtler kardeşimizse Araplar kardeşimizse Suriye komşumuzsa ve biz komşularımızla ilişkilerimizi önemsiyorsak böyle bir politikayı izlemek zorundayız. Dolayısıyla önerimiz net olarak şudur: Bugüne kadar uygulanan, gerek Kürt sorunuyla ilgili izlenen çizgi gerekse Orta Doğu politikasında dönüp tekrar düşünmek ve bu stratejiyi demin ifade ettiğimiz ögeler üzerinde oturtmak dışında bizler bir çözüm seçeneği göremiyoruz.

Saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)