GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşması'na Ait Protokol I'in Yerini Alan 30 Ocak 2018 Tarihli "Protokol I", Anlaşmanın "Menşeli Ürünler" Kavramının Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemlerine İlişkin Protokol II'sini Değiştiren 17 Ocak 2017 Tarihli ve 1/2017 Sayılı Ortak Komite Kararı ve Anlaşmaya Eklenen Hizmet Ticareti Hakkında 30 Ocak 2018 Tarihli "Protokol III"ün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Protokoller ve Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:42
Tarih:08.01.2019

HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 28 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti arasında serbest ticaret anlaşmasına ek protokollerde bir dizi değişiklik yapılmasıyla ilgili teklif hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamın bir kısmını, kuşkusuz, Sırbistan'la imzalanan bu uluslararası anlaşmanın eki protokollerine ayıracağım ama bunun dışında, son birkaç gündür yaşadığımız, özellikle seçim sonuçlarına etki edeceğini düşündüğüm antidemokratik uygulamalar var, onları sizlerle paylaşacağım.

Öncelikle şunu belirteyim: Türkiye ile Sırbistan arasında imzalanan serbest ticaret anlaşmasının ekleri olan protokoller uyarınca bir dizi tarımsal ve hayvansal ürünün ithalatında uygulanacak vergi sıfıra indiriliyor. İşte "Şu kadar ton et, şu kadar ton buğdayda sıfır vergi alınacak." gibi bir dizi anlaşma maddeleri var. Herkes anımsayacaktır, çok kısa bir süre önce, Trump Amerikan Başkanı seçildikten sonra -ilk uygulamalarından biri- çelik ithalatıyla ilgili olarak yeni vergi düzenlemeleri getireceğini açıklamıştı. Bunu ne için söylemişti? Kendi ülkesinin ekonomisini korumak için, Amerika'da üretilen çeliğin ham madde olarak kullanılması için ve istihdama katkı sunacağını düşündüğü için böyle bir açıklama yapmıştı. Üstelik, bahsettiğimiz ülke kapitalizmin kalbi olan Amerika.

Dış ticarette korumacı ekonomi politikaları yakın süreçte tartışılan bir başlık hâline geldi. Pek çok ülke artık dış ticarette korumacı politikaları hayata geçirmeye çalışıyor. Peki biz ne yapıyoruz? Biz, tam tersi uygulamalar peşindeyiz, bir dizi değişiklik yapıyoruz. 2 Aralık 2017 olmalı, Resmî Gazete'de yayınlanan, ithalat rejimine ek bir protokolle pek çok üründe vergi oranını sıfıra indirmiştik, şimdi Sırbistan'la imzalanan bu anlaşmanın eki olan protokollerle yine pek çok üründe ithalatta vergi sıfıra indiriliyor.

Bakınız, ben size birkaç örnek vereyim. Türkiye'nin 126 ülkeden 133 ayrı kalemde gıda ithal ettiği söyleniyor, 133 ayrı kalemde. 2002'de 9 milyon 300 bin hektar olan buğday ekim alanları 7 milyon 500 bin hektara geriledi yani neredeyse 2 milyon hektar ve şimdi Türkiye buğday ithal ediyor durumda. 2002-2018 yılları arasında izlenen yanlış fiyat politikaları nedeniyle 1 milyon hektar arazide artık arpa ekimi yapılamıyor, dışarıdan yem ithal eder durumdayız. Son on beş yılda baklagillerde, nohutta, kırmızı mercimekte, yeşil mercimekte üretimde yüzde 30'dan daha fazla azalma var, düşüş var. Türkiye artık baklagilleri, nohudu ve kırmızı mercimeği ithal eder duruma geldi. 2002'de 7 milyon 200 bin hektar alanda pamuk üretiliyorken bugün bu üretim 5 milyon dekarın altına düşmüş durumda. 2002'de tütün sektöründe üretici sayısı 405 bindi, bugün tütün üreticisi sayısı 56 binlere düşmüş durumda.

Peki, Hükûmet ne diyor? "Et fiyatları çok yüksek, biz vatandaşa daha ucuz et sunabilmek için et ithal ediyoruz, tarımsal ürünlerde de aynı politikayı sürdürüyoruz." diyor. Asıl sorun şu: Gerek tarımda gerek hayvancılıkta ana girdilerdeki fiyat çok yüksek; mazot fiyatı çok yüksek, elektrik fiyatı çok yüksek, gübre fiyatı çok yüksek, tohum fiyatı çok yüksek. Aslında biz et aldığımızda ete değil, elektriğe, mazota, gübreye, tohuma, ilaca para veriyoruz. Mesele, burada, doğru bir tarımsal ve hayvansal ekonomi açısından doğru politikalar üretmekte. Yoksa bu sorunu çözemezsek tarımsal ve hayvansal ürünlerde çok daha fazla dışa bağımlı duruma geleceğiz. Bu nedenle bu uluslararası sözleşmenin Türkiye ekonomisine bir katkı sunacağı kanısında değiliz. Sözleşmenin aleyhine oy kullanacağız.

Şimdi, konuşmamın başında söyledim, gerçekten, her sabah uyanıyoruz, bir dizi yeni antidemokratik uygulamayla karşı karşıyayız. Dün sabah 2 Parti Meclisi üyemiz Antalya'da gözaltına alındı. Haklarındaki suçlama, Antalya ve civarında sarı yelekliler eyleminin benzerini örgütlemek yani Parti Meclisi üyelerimiz Antalya'ya sarı yelekliler eylemini örgütlemeye gitmişler. Bugün, bu sabah, 1'i Parti Meclisi üyemiz, 20'ye yakın üye ve yöneticimiz Ankara'da gözaltına alındı. Bunların içerisinde 2 karı koca çift var; çocuklar bırakıldı, eşler gözaltına alındı; bu sabah oldu, Ankara'da oldu. Yani siyasi faaliyet yürütmemizin engellenmesi için her gün, her sabah ülkenin bir yerinde İçişleri Bakanlığının emriyle bir dizi yöneticimizi gözaltına alıyorsunuz ve siyasi faaliyetleri yürütmemizi engelliyorsunuz.

Bir başka şey daha yapılıyor. Bakın, Yüksek Seçim Kurulu çok kötü bir karar aldı, dedi ki: "Cezaevlerinde tutuklu olanlar ve taksirli suçlardan hükümlü olanlar adres kayıtları neredeyse orada oy kullanabilecekler." Bu ne demek? Siz Diyarbakır'dasınız, gözaltına alındınız, hakkınızda bir suç isnadı var, Adalet Bakanlığı karar verdi, sizi Silivri Cezaevine gönderdi veya siz Balıkesir'desiniz, gözaltına alındınız, tutuklandınız, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü sizi Balıkesir'den aldı, Ankara'daki bir cezaevine gönderdi; Yüksek Seçim Kurulu diyor ki: "Adresinin kayıtlı olduğu yer neresiyse orada oy kullanabilir." Bakın, kimin nerede, hangi cezaevinde kalacağına Adalet Bakanlığı karar veriyor fakat Yüksek Seçim Kurulu diyor ki: "Bu beni ilgilendirmez, senin adresinin kayıtlı olduğu yer neresiyse gidip orada oy kullanabilirsin." Bu ne demek? On binlerce kişinin 31 Mart tarihindeki seçimlerde oy kullanamaması demek. Üstelik bu konuda herhangi bir yasa değişikliği yapmadı Türkiye Büyük Millet Meclisi. 2005 yılında, 2009 yılında ve 2014 yılındaki mahallî idare seçimlerinde tutuklular ve taksirli suçlardan hükümlü olanlar bulundukları cezaevinde oy kullanabilmişti. Biz diyoruz ki: Bu, doğrudan HDP'yi hedef almış bir karardır. Neden? Çünkü cezaevlerinde 1'inci parti olmuştu HDP. Kadrolarının büyük bir bölümü cezaevinde; yargılanıyorlar, tutuklular, oy kullanma hakları vardı ve bu kararla oy kullanma hakları ellerinden alındı.

Yalnız bunu yapmıyor Yüksek Seçim Kurulu. Hükûmetiniz de boş durmuyor. Bakın, binlerce seçmen taşındı, binlerce seçmen. Bir ilçenin seçim sonuçlarına etki edecekse yakın köylerde, AKP'ye daha fazla oy çıkmış yakın köylerde plebisit yapılarak ilçe merkezlerine bağlanıyor. Neden? Seçimin kaderini değiştirmek için hileli yollara başvuruluyor.

Başka neler yapılıyor? Bakın, biz, askerlerin, polislerin, oy kullanma hakkı olan insanların oy kullanma hakkını savunduk. Ben, Yüksek Seçim Kurulunda partimin temsilcisi olarak görev yaptığım dönemde, yurt dışında görevli askerlerin yurt dışı seçmeni olarak kaydedilmesine karşı çıkmadık biz "Onların oy kullanma hakkı var." dedik. Peki, Hükûmetiniz ne yapıyor? Kent merkezlerinde, ilçe merkezlerinde görevli olmayan askerlerin, polislerin -oy kullanma hakkı olan subaylardan ve güvenlik görevlilerinden bahsediyorum- tamamını ilçe ve kent merkezlerine getirdiniz. Neden? Oy kullanabilsinler diye, yerel seçimlerde sonuçlara etki etsinler diye. Biz "Onların oy kullanma hakkı yok." demiyoruz fakat bir yandan, tutukluların oy kullanma haklarını elinden alırken, diğer yandan, bulundukları yerde oy kullanma hakkı olmayan kişileri kent ve ilçe merkezlerine taşıyarak onlara oy kullandırmak açıkça hiledir. Seçimlere bu şekilde hile karıştırıyorsunuz.

Bir başka şey de şu: Şimdi, bir öğrenci düşünün; Balıkesir'de öğrenci, Aydın'da öğrenci, Samsun'da öğrenci; Hakkâri nüfusuna kayıtlı, gidip adresini ailesinin yanına almak istiyor. Nüfus müdürlüğüne gidiyor, nüfus müdürlüğü diyor ki: "İçişleri Bakanlığı emri var, kaydınızı alamayız." Bakın, bu kararı söyleyen kişilerle konuştum bizzat. İçişleri Bakanlığı gizli emir vermiş nüfus müdürlüklerine "Kayıtları alınmasın." diye. Bunu yapan İçişleri Bakanlığı ve Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü bunun karşısında ne yapıyor biliyor musunuz? Binlerce seçmeni köylerden il ve ilçe merkezlerine haberi olmadan taşıyor. Birileri ellerinde TC kimlik numaraları ve adres bilgileriyle... Şırnak'ta, Hakkâri'de, Siirt'te, Diyarbakır'da il ve ilçe merkezlerine seçmen taşıyorsunuz seçim sonuçlarına etki edemeyeceğiniz için. Kayyumlar atayarak bu belediyeleri elimizden alabildiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tiryaki, bir dakika vereyim, toparlayalım.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Son sözlerimi söyleyeceğim.

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Kayyumlar eliyle ancak belediyeleri elimizden alabildiniz. Şimdi de seçimleri kaybedeceğinizi biliyorsunuz, adınız gibi eminsiniz, ancak hileyle kazanacağınızı düşünüyorsunuz, bu yüzden bu yollara tevessül ediyorsunuz. Koskoca bir partidir Adalet ve Kalkınma Partisi. Yüzde 30'un üzerinde, yüzde 40'ın üzerinde oy almış bir parti eğer buna tevessül ediyorsa yazıklar olsun diyorum, başka bir şey demiyorum.

Çok teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)