GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:43
Tarih:09.01.2019

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlarım.

Toprağına, havasına, suyuna, yaşam hakkına sahip çıkan, evlerinin 50 metre uzağına kurulmak istenen jeotermal elektrik santraline "hayır" diyen, direnen Salihli halkına, Salihli Çevre Derneğine ve bilhassa Hacıbektaşlı Mahallesi sakinlerine selamlarımı ileterek sözlerime başlamak istiyorum.

Gediz Ovası, ülkemizin hatta dünyanın en verimli, bereketli topraklarına sahiptir. Üzümün, zeytinin, pamuğun en önemli üretim merkezi olan, milyonlarca dolarlık tarımsal hasılaya sahip bu topraklar, aynı zamanda ülkenin önemli jeotermal bölgelerinden biridir.

Enerjide dışa bağımlılık, jeotermal enerjinin ucuz olması ve bölgedeki potansiyel, devletin ve sermayenin dikkatini Gediz Ovası'na çekmesine neden oldu ve bu durum yüzlerce jeotermal sondaj kuyusunu ve onlarca elektrik santralini beraberinde getirdi. Evet, jeotermal önemli bir yer altı kaynağımız; evet, jeotermalden elde edilen enerji ucuz bir kaynak; evet, ne yazık ki enerjide dışa bağımlıyız ve kapatmamız gereken bir cari açığımız var. Ancak JES'ler söylenildiği kadar temiz mi veya ülkemizdeki uygulamaları yeterince temiz mi?

Değerli milletvekilleri, JES'lerin ruhsat sahiplerine yüksek kârlar getirdiği şüphesiz. Ancak birbiri ardına dikilen sondaj kuleleri, ardı ardına yapılan elektrik santralleri ve bu santrallerin duman tüten bacaları birtakım çevre sorunlarını, hatta çevre felaketlerini beraberinde getirdi. İlk etkilenen yer Aydın oldu. Zeytinlikler, incir bahçeleri kurumaya başladı. Toprak, Aydınlı çiftçilerimize artık eskisi kadar cömert davranmıyor ve Aydın'da yaşayan yurttaşlarımız eskisi kadar sağlıklı değil ne yazık ki. "Temiz enerji" diye lanse edilen JES'lerin ülkemizdeki uygulamalarında ciddi sıkıntıların olduğunu Aydın'da yaşadığımız tecrübelerden biliyoruz. Aydın'daki sondaj çalışmaları sırasında önce ekosistemde tahribatlar meydana geldi, ardından elde edilen jeotermal sıvı, suyumuzu ve toprağımızı kirletmeye başladı. Santrallerin bacalarından çıkan karbondioksit ve hidrojen sülfürse beraberinde sera etkisini, ısınmayı, asit yağmurlarını getirdi. Yüksek kâr hırsı ve denetimsizlik, tüm bu olumsuzlukların belki de en önemli nedenidir.

Şimdi sıra Manisa'ya geldi. İlk olarak Sarıgöl ve Alaşehir ilçelerimiz jeotermal sondaj kuyularıyla tanıştı. Bu tanışmanın ardından, ekonomisi üzüme ve üzüm ihracatına bağlı olan bölgedeki ürünün yani üzümün kalitesi ve verimi düştü. Bağlardaki zararlı sayısı ve çeşidi arttı ve biz bu zararlılarla mücadele etmek için daha fazla zirai ilaç kullanmaya başladık. Daha fazla tarım ilacı, daha fazla kalıntı demekti. Ürünlerdeki kalıntı, ihracat kapılarının birer birer yüzümüze kapanmasına ve bu da fakirliğe, yoksulluğa neden oldu. Toprakta bor miktarı arttı, yer altı sularında ise arsenik ve ağır metaller; koku, gürültü, asit yağmurları ve kirlilik.

Şimdi sırada Salihli var, bir sonraki durak ise Turgutlu olacak. İşin tuhafı, devlet kurumları bu olumsuzlukların farkında. O günkü adıyla Orman ve Su İşleri Bakanlığı, İzmir ve Manisa Valiliğine 2017 yılının Ağustos ayında bir yazı gönderiyor. Yazıda Gediz havzasındaki yer altı sularının arsenik oranının olması gerekenin tam 300 katına kadar çıktığından bahsediyor, tam 300 kat ve Bakanlık bu kadar yüksek değerlerin jeotermal ve madencilik faaliyetlerinden kaynaklandığının altını çiziyor ve çok önemli bir hususa dikkat çekiyor, milyonlarca insanın hayatını ilgilendiren bir uyarı yapıyor. Aynen rapordan okuyorum: "Malumunuz olduğu üzere, Manisa ili içme suyunun tamamını, İzmir ili ise yüzde 40 oranında içme suyunu Gediz havzası yer altı suyu kütlelerinden temin etmekte, özellikle içme suyu temin edilen yer altı suyu kütlelerinde arsenik seviyelerinin yüksek olması insan sağlığını ciddi şekilde tehdit etmektedir. Havzada yer altı sularından temin edilen içme sularında arsenik seviyesinin yüksek olması cilt kanseri, sinir sistemi rahatsızlıkları, dolaşım sisteminde kansızlık, kalp yetmezliği, kan kanseri ve lenf sistemi kanseri gibi hastalıklara sebep olmaktadır." Aynı yazının sonunda ise "Havzadaki yer altı suyu kütlelerinde jeotermal ve madencilik faaliyetlerine yeni izin ve ruhsatların verilmemesi gerekmektedir." yazıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, devam edin.

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Devamla) - Orman ve Su İşlerine bağlı Su Yönetimi Genel Müdürlüğünün İzmir Valiliğine ve Manisa Valiliğine yazdığı yazıdan bahsediyorum.

Şimdi soruyorum: Milyonlarca insanın hayatı tehdit altındayken, tarım tehdit altındayken ve bu tehdit, Orman Bakanlığı tarafından 2017 yılında Manisa Valiliğine bildirilmişken Valiliğe bağlı Çevre İl Müdürlüğü, nasıl olur da bu kuyular için "ÇED Gerekli Değildir" raporu verir? Valilik ve Bakanlık, böylesi bir tehlikeye rağmen dikilen yüzlerce termal sondaj kuyusuna nasıl seyirci kalır? Bundan sonra da sessiz kalacak mıdır?

Değerli milletvekilleri, ya biz, biz bu duruma daha ne kadar seyirci kalacağız? Bir daha yerine koyamayacağımız bu bereketli ovalarımızın, yer altı sularımızın, havamızın, toprağımızın kirlenmesine daha ne kadar seyirci kalacağız?

Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)