| Konu: | Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 46 |
| Tarih: | 16.01.2019 |
MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 37 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin üçüncü bölümü üzerinde partim Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, adına "süper güç" diyelim, "emperyal güçler" diyelim, "gelişmiş ülkeler" diyelim, ne dersek diyelim, gerçekten bu bağlamda şu anda dahi yapılan mücadelelerde konjonktürel olarak mücadele alanlarının, mücadele enstrüman ve yöntemlerinin hızlı bir değişime uğradığına tanıklık etmekteyiz. Yani İkinci Dünya Harbi'nden bu tarafa soğuk savaş yıllarında çok etkin olan o konvansiyonel alan mücadeleleri yerini yavaş yavaş kimyasal silahlanmalara, biyolojik silahlanmalara ve bugün geldiğimiz nokta itibarıyla, maalesef söylüyorum, nükleer silahlanmalara kadar uzanmıştır.
Şimdi, tabii, bu, bir yönüyle böyle ama bu mücadele, değişim ve dönüşümün, maalesef, olumsuz bir yansıması olarak yeni alanlar, yeni enstrümanları da devreye sokmuştur. Bunları çok kısaca ifade etmek gerekirse, özellikle bilişim teknolojilerinin ve iletişim ağının gelişmesiyle medya üzerinden ya da sosyal medya üzerinden -daha sınırlandırarak söylemek gerekirse- yeni bir yapay mücadeleler ve siber saldırılar sürecine de girmiş bulunmaktayız. Öte yandan, yine, bu bilişim teknolojilerine bağlı olarak bir algı operasyonu da çok azımsanmayacak, çok küçümsenmeyecek bir mücadele alanına dönüşmüştür. Bunu atfen, somut bir örnekle ifade etmek gerekirse, son dönemde özellikle Avrupa'daki seçimlerde, hatta Amerika Birleşik Devletleri'ndeki 2016 seçimlerinde de müdahil bir etken olduğuna tanıklık ettik, bugün bütün dünya medyası bu konular üzerinde yoğunluklu olarak tartışmalar yapmaktadır.
Efendim, diğer etkin bir mücadele alanı ise özellikle sosyal hareketlilik, kaos ve sokak hareketlerine yönelik varlığını bulmaktadır. Öte yandan, küreselleşen terör faaliyetleri ve beraberinde büyük çapta artık gündemde varlığını kabul ettiren bir vekâlet savaşlarından bahsetmekteyiz. Yine bunlara paralel olarak hepsiyle beraber bir finans kaynağı oluşturma adına özellikle uyuşturucu ve insan trafiği de çok küçümsenmeyecek farklı bir sorunsal alandır.
Bütün bunları bir arada düşündüğümüzde, gerçekten çok boyutlu bir savaş, çok boyutlu bir yöntem, çok boyutlu bir alan söz konusu. Bunları, tabii, söylerken, özellikle alan konusunda Orta Doğu'nun çok spesifik olarak bir paranteze ihtiyacı olduğunu hepimiz biliyoruz. Şimdi, son zamanlarda bu değişkenlik arz eden savaş alanları, savaş yöntemleri bağlamında bir şey daha ilave edildi; "tweet" savaşları başladı. Efendim, bu "tweet" savaşları bağlamında da bunu en ustaca, hızlı bir şekilde kullanan Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump dikkatleri çekmekte.
Şimdi, tabii, bunu söylerken aslında konuya dikkatinizi çekme adına, biraz da kinaye yaparak, biraz da esprili bir şekilde, gerçekten gündemin ne kadar ciddi olduğunu belirtmeye çalışıyorum. Niye? Gerçekte, aslında "tweet" üzerinden ya da sosyal medya üzerinden ya da algı oluşturma adına sürekli basın-yayın, medya üzerinden uluslararası birtakım rekabet içinde olduğu uluslara mesajlar atmasını biraz ciddiye almakta yarar var diyorum. Niye? Çünkü Koca Ragıp Paşa'nın bir beytine atfen söylenilmiş, dilimize de pelesenk olmuş çok güzel bir özdeyiş var: "Şecaat arz ederken merdikıpti sirkatin söyler." Yani son zamanlarda Türkiye gündeminde olduğu gibi Amerika Birleşik Devletleri'nin kendi iç gündeminde de olan ve dünyanın birçok yerinde gündem oluşturan, ülkelere, milletlere, devletlere, hatta topluluklara birtakım dayatmalarda bulunan Sayın Trump'ın "tweet"leri çok ehemmiyet taşımaktadır. Bunu dikkate almak zorundayız. En son bize yönelik "tweet"inde ne demişti? "Ekonomik olarak sizi yerle bir ederiz." Şimdi, bunu gerçekten böyle ciddiye almazsak sanki altı boş, boşuna söylenmiş bir laf gibi algılanır. Hâlbuki şu anda Amerika Birleşik Devletleri'nde yönetime hâkim şahin ekibin doğasını birazcık irdelediğimiz zaman bu "tweet"in altının çok da boş olmadığını görürüz. Bu mesaj sadece biz odaklı bir mesaj değil, aynı zamanda daha önce bunun benzerlerini gerçekten kendine potansiyel rakip ya da düşman gördüğü diğer uluslara da yaptığına tanıklık ettik. Bunu daha önce Çin'e de yaptı, özellikle gümrük vergilerinin artırılması noktasında. İran'a zaten sürekli yapıyor. Öte yandan, Avrupa Birliği ülkelerine tek tek aba altından sopa göstererek yine mesajlar üzerinden aynı tehditkâr üslubunu gösterdi. Tabii, neydi bunlar? Efendim, Almanya'nın Rusya'yla bir Kuzey Akım Projesi imzalamasıydı, Fransa'nın yavaş yavaş NATO içerisindeki varlıktan rahatsız olup Avrupa'ya özgü bir güç oluşturma noktasında attığı adımları dikkate alarak Fransa'ya bir gözdağı vermek vardı. Ne demişti? "NATO içerisinde artık biz kimsenin polisi değiliz, sizin güvenliğinizi sağlamakla mükellef değiliz. Herkes, oranında maddi katkıda bulunacak." Bunun da rayiç bedelini belirlemişti, "Gayrisafi millî hasılanın yüzde 2'si civarında bir oranını herkes savunmaya ayıracak." dedi ve Macron'un buna küçük bir itirazı olunca da hakaretamiz bir cümleyle cevap aldı maalesef.
Şimdi, tabii, bunları unutmadık. Bunların gerçekten çok net bir şekilde kullanıldığına tanıklık ediyoruz. Daha seçimlerden önce Meksika'ya aynı ayarı çekti, dedi ki: "Sizin sınırınıza bir duvar çekeceğiz ve maliyetini de siz ödeyeceksiniz." Ve bugün Amerikan iç kamuoyunda da en çok tartışılan meselelerden bir tanesi, hatta şu anda hükûmet yani yürütme tamamen kilitlenmiş bu mesele üzerine.
Şimdi bunları niye söyledik? Saygıdeğer milletvekilleri, gerçekten, bunlar hafife alınacak, şaka babında kabul edilecek birtakım şeyler değil. Niye? Çünkü son günlerde özellikle bizi de ilgilendirmesi hasebiyle bölgede yaşananları birazcık dikkate aldığımızda, çok ciddi sonuçlara matuf birtakım gelişmeleri gözden kaçırmamalıyız.
Efendim, Amerika Birleşik Devletleri'nin Suriye'den çekilme kararından sonra, aralık ayı ortalarında, bir anda bölgede bir hareketlilik oldu ve Türkiye dışında bu karara hiç kimse olumlu bakmadı. İnanın, Suudi Arabistan başta olmak üzere, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Kuveyt dâhil hepsi: "Nereye gidiyorsunuz?" Aslında verilen bir ayardı ve karşılığında ne vardı? Karşılığında, işte o meşhur, uluslararası ilişkilerde çok klişe olarak kullanılan, birazcık havuç birazcık sopa gösterilmesiydi. Karşılığında o zaman, "Çekilmeyeceksek bunun bir bedeli var." dendi ve cep harçlığı babından birtakım paralar alındı bir dönem. Bunun tekrarı tekrar söz konusu oldu. Bu defa daha ciddi bir karşılık, daha ciddi bir, Türkiye'ye muhaliflik bölgede gelişti ama Allah'a şükür, bu, Orta Doğu coğrafyasında bu tür aba altından sopalar ya da dayatmalar bin yıllık Anadolu coğrafyasında sıklıkla karşılaştığımız bir şeydi. Yüz yıl önce de bununla net bir şekilde karşılaşmıştık, görmüştük ama teslimiyetçi, kabullenici bir yapıda olmadığımız için, Allah'a şükür, dün olduğu gibi bugün de kararlılıkla kendi dinamiklerimizi kullanarak buna gerekli cevabı bütün Türk milleti adına yetkili organlar vermiştir.
Biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu bağlamda, Genel Başkanımız çok net bir tavır koyarak... Artık bu aba altından sopa göstermeler, tehditkâr ifadeler bizim için çok da kıymetiharbiyesi olmayan ifadelerdir. Dolayısıyla bugün içinde bulunduğumuz şartları göz önünde bulundurduğumuzda, Allah'a şükür, bu, Orta Doğu coğrafyasında "Lübnan'laştırma projesi" adı altında bizim gerçekten değer saydığımız, bizim birlikteliğimizin harcı saydığımız birtakım zenginlikleri bir ayrışma unsuru gibi göstererek, buraları kaşıyarak, buraları tetikleyerek bir sonuç alınamayacağı kanaatini ısrarla taşıyoruz ve bu kanaatimizin de arkasında güçlü, dimdik bir şekilde, birlik beraberlik içerisinde, kardeşlik hukukumuza halel getirmeden gerekli atılımları da gerekli hamleleri de yapacağımızdan herkes emin olsun. Bunu yaparken artık, savunma stratejilerinin içeride değil, tehlikenin ilk defa hissedildiği yerde başladığı noktasından hareketle biz de bir millî devlet refleksiyle tehlikenin ileride daha büyük sorunlara yol açmaması adına nerede tezahür ettiyse orada mücadeleyle, müdahaleyle üstesinden gelineceği kanaatini taşımaktayız. Çünkü, evet, biraz önce şecaatini arz eden bir "tweet"ten hareketle söylediğimiz bir şeyin altının dolu olduğunu ifade ettik. Kimdi? Bakın, geçen The New York Times'ta yayınlanan bir makalesi geçti Sayın Amerika Birleşik Devletleri Güvenlik Başdanışmanı Bolton'un. Türkiye ziyareti öncesi İsrail ziyareti ayrı bir mesajdı ama o makalede asıl ifade edilen şey -daha Obama'ya güvenlik konusunda birtakım mesajlar verirken- Amerika Birleşik Devletleri adına Sayın Bolton'un kafasındaki plan şu... Daha sonra Pompeo'ya da geçti bu, Sayın Dışişleri Bakanı da aynı ekolden geldiği için. Onun da yine, Mısır'daki Kahire Amerikan Üniversitesinde yaptığı konuşmada da satır aralarında çok net görüyoruz. Ne diyorlar saygıdeğer milletvekilleri? Diyorlar ki: "Artık Orta Doğu'da en büyük tehdit İran'dır. Efendim, biz evanjelistler olarak... Beni Tanrı bir evanjelist Hristiyan olarak, bir temsilci olarak o coğrafyaya gönderdi, biz de gereğini yapmak zorundayız. Efendim, İsa yeniden gelecek, bir 'armageddon' savaşı gerçekleşecek, dolayısıyla ondan önceki bütün sıkıntıların bertaraf edilmesi lazım." İnanın, böyle bir makale yayınlanması esef verici bir şey. Böyle bir inanç olabilir ama bunu bir makale hâline getirmek çok ürkütücü, çok korkutucu bir şey ve şunu söylüyorlar... Eylül ayında hatırlarsanız, Bağdat'ta Amerikan Büyükelçiliğine yakın boş bir araziye atılan bir füze için diyorlar ki: "Mazeretimiz de hazır, bu füzeyi bahane ederek İran'ı bir oldubittiye getirip o bölgedeki bizim evanjelist çıkarlarımız yararına yeni bir oluşuma ön ayak olmak zorundayız." Aynı tavrı maalesef "Neocon" adı altında yine bir sürü kadroyu yok sayıp Amerika'da bir Pence'le, Pompeo'yla ve Bolton'la devam eden bir zincirin halkaları babından Dışişleri Bakanı da Kahire'de aynı cümleleri kuruyor. İlginçtir, yine o da bölgede İran merkezli bir istikrarsızlık, bir tehdit söz konusu olduğunu, bunun da bir an önce bertaraf edilmesi gerektiğini söylüyor. Tabii, bunu yapınca da bir sonraki durak elbette ki Türkiye olacaktır. Bugün bölgede olanları biraz da böyle okumaya çalıştım. Dolayısıyla, böyle de okuyup böyle de tavır alma noktasında kararlılığımızı ifade etme adına inşallah biz o bölgede her zamanki gibi, diplomasi başta olmak üzere, ne tür önlemler alacaksak bunu metanetle, sabırla güvenli bir şekilde alıp gereğini yapma mükellefiyeti...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Aydın.
Buyurun.
KAMİL AYDIN (Devamla) - ...bunun bütün artısı eksisi hesaplanarak gerekli tavırların takınılması noktasında azim ve kararlılığımızın olabildiğince üst düzeye çıkarılması ve bu anlamdaki, ilgili kurumlarımızın da moral motivasyonunun yüksek tutulması adına yüce Mecliste de bu bağlamda tek vücut, tek yürek, tek ağız birlikteliği içerisinde gerekli kamusal desteği, lojistik desteği sağlamalıyız diyorum, bu duygularla yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)