| Konu: | Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 47 |
| Tarih: | 17.01.2019 |
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 9'uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Tabii, bu sözüme önce sorularla başlamak istiyorum. Birinci sorum şu değerli arkadaşlar: Türkiye Cumhuriyeti, Anayasa'nın 2'nci maddesinde de belirtildiği şekliyle acaba gerçekten demokratik, gerçekten laik, gerçekten sosyal ve gerçekten bir hukuk devleti midir? Demokrasiyi, laikliği ve sosyal devleti tartışmayacağım burada ama hukuk devleti üzerine birkaç sözüm var. Örneğin, Sayın Cumhurbaşkanı Anayasa'nın 103'üncü maddesi uyarınca hepimizin önünde, milletin önünde bir ant içiyor, tarafsızlık yemini ediyor; uyuyor mu? Bu sorunun yanıtı hepimiz tarafından gayet iyi biliniyor aslında. Kimimiz açıkça "Hayır." diyebiliyor, kimimiz "Hayır." derse başına ne iş geleceğini düşündüğünden bu konuda düşüncelerini kendine saklıyor.
Bir başka soru: Örneğin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Anayasa'nın 94'üncü maddesinde belirtildiği gibi "Meclis Başkanı, Başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasî partinin veya parti grubunun Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine katılamazlar." hükmüne uyuyor mu? Gidip İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için bir siyasi faaliyet gerçekleştirirken, aynı gün gelip Meclis çatısı altında, hepimizin bir Başkanı olarak bu göreve devam ediyor mu, bu görevini sürdürüyor mu?
Şimdi, değerli arkadaşlar, örneğin, seçimlerde mühürsüz oy pusulası, mühürsüz zarflarla kullanılan oylarla ilgili kanun emretmesine rağmen, Yüksek Seçim Kurulu tarafından -ki bir yargı organı olarak, yüksek yargı organı olarak- yetkisini de aşarak tam kanunsuzluk yapıldı mı, bu oylar geçerli sayıldı mı? Bunun daha nicelerini sayabiliriz.
Bizim Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Anayasa Mahkemesine -Anayasa'ya aykırılık olduğunu iddia ettiğimiz- sunduğumuz birçok metin henüz daha görüşülmedi veya bir sonuç alabildik mi?
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu hukuksuzluğun sonu, en son geldiğimiz örneği Komisyonumuzda hukuk dışı bir uygulama; İç Tüzük'ümüzün 26'ncı maddesi "Komisyonların toplantıya çağrılması" başlıklı maddesi, "Zorunluluk olmadıkça komisyon toplantısı için çağrı, en az iki gün önceden yapılır." diyor. Peki, bu torba kanun teklifinin Komisyonda görüşülmesi için yapılan çağrı acaba ne zaman yapıldı? 9 Ocak 2019, saat 18.30'da, hani mesai de bitmiş. Hani çeşitli kamu kurumlarına, kuruluşlarına veya özel sektörde bazı çalışanlara bir soru, görüş sormaya kalksak bulamayacağız.
Hemen ertesi gün, 10 Ocakta, sabah saat 11.00'de Komisyon toplantıya çağırılıyor ve bu 18'di, 1 madde çıkarıldı ki aslında Plan ve Bütçe Komisyonunu da ilgilendiren bir maddeydi. Çıkarılmış olan... Bu Komisyon toplantısı hemen ertesi gün sabah yapılıyor. Peki, biz 11 farklı kanun içeren böyle bir kanun teklifinin üzerinde görüşlerimizi oluşturabiliyor muyuz? Bu, İç Tüzük ihlali değil midir? Söz konusu, yapılan İç Tüzük ihlali bu kadar kolayca geçiştirilebilecek mi? Bu kanun teklifi hazırlanırken tali komisyonlara, meslek kuruluşlarına kanun teklifini hazırlayan arkadaşlarımız, milletvekili arkadaşlarımız sormuşlar mıdır? Onlar sormuş, bilgi almış olabilirler kamu kurumlarından. Peki, biz Komisyon üyeleri olarak bu maddeler üzerinde kendi bilgimizi geliştirecek, artıracak, fikir üretecek zamana sahip olabildik mi? Olamadık. Peki, bu Komisyon ne iş yapar, bu Komisyon neden toplanır, bu Komisyon alelacele neden toplanır da buraya -gündeme- bu kanun teklifi, torba kanun gelir? Ne yazık ki bu konu anlaşılabilir değil.
Ben ilk soruma geri dönmek istiyorum. Gerçekten bir hukuk devleti miyiz? Bu sorunun yanıtını sözlerin arasında, sizin kendi zihninizde gayet açık ve net verdiğinizi biliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Sındır.