GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:47
Tarih:17.01.2019

MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 40 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gecenin bu saatinde yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında -terminolojiye uygun bir başlangıç yapayım- kendimi çok uzun metrajlı hazırlamıştım ama kısa metrajlı bir konuşma olacak. Dolayısıyla, artık özetin özeti şeklinde ifade etmeye çalışacağız.

Efendim, malumunuz, Batı'da "şarkiyatçılık" adı altında bir disiplin gelişti. Bu, 1800 ile 1950 yılları arasında, özellikle Doğu'nun Batı tarafından tanımlanması ön çalışmasının yapılması şeklinde, sanki bilimsel bir ekolmüş gibi bize dayatılan şey, aslında sonradan gördük ki bir kontrol mekanizmasının ön hazırlığı şeklinde yapılan bir şeydi ve 1950 yılına kadar yazılı ağırlıklıydı. Bölge çok iyi araştırılmıştı, yer altı, yer üstü, topografya, coğrafya, antropoloji, insan ve coğrafi kaynaklar itibarıyla, her yönüyle çok iyi etüt edilmişti. Daha sonra, 1950'lerden sonra... Özellikle Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrası değişen haritalar... 1950'ler sonrası tabii, algının olguya galip gelmesiyle, görselliğin ön plana çıkmasıyla bu, sinemaya aktarıldı, televizyona aktarıldı, radyoya aktarıldı. Tabii, bu süreci de takip ettik. Burada da yine, istenirse, oluşturulan imajla, çok rahat bir şekilde, siyah, beyaz; beyaz, siyah gösterilebilir; haklı, haksız; haksız, haklı gösterilebilir bir duruma dönüştü.

Tabii, bunu birkaç örnekle belirtmek gerekirse, 20'nci yüzyılın başlarında, bu bilim dalının temsilcilerinden, işte en tipik örneklerinden birisi, Arap Yarımadası'nı şekillendiren, dönüştüren ve sosyal bilimci olarak gelen, hepimizin bildiği T. E. Lawrence, diğeri ise yine Irak'ın bu bağlamda Osmanlı'dan kopuşunun ön çalışmasını yapan Gertrude Bell'dir, bir arkeolog sıfatıyla.

Bunları niye söyledik? Tabii, sinema çok önemli, görsel sanatlar, bütün sanat dalları gibi. Ama sinemanın ayrı bir özelliği var çünkü bilimsel olarak kanıtlanmış ki görüntü, izlenim ve etki bırakma açısından hemen hemen diğer sanat dallarından daha etkin, daha etkili. Dolayısıyla bizim Türk sanatı genelinde, özellikle sinema bağlamında, gerçekten bugüne kadar istatistikleri -gerekçelerde zaten belirtilmiş- ötelenen, çok dikkate alınmayan bir yapıdan, gerek seyirci sayısı açısından gerek ayrılan kaynak açısından ve yerli film üretimi açısından belirli bir noktaya gelinmiştir. Bunu inkâr edemeyiz, bunu yadsıyamayız. Bununla beraber, gerçekten özellikle tanıtım bağlamlı, özellikle kendi değerlerimizin bir yerlere taşınması noktasında da çok ileri ve çok faydalı hedefler konulmuştur.

Şimdi, bunu çok fazla yadırgamamak lazım, bazen bu tür eleştiriler alıyoruz. Sanat, sinema adına ille de değerlerle kavga yaratmanın bir anlamı yok, tam tersine bugün dünya sinema tekelini elinde bulunduran Hollywood'a baktığımız zaman... İşte, bir çırpıda bir kitap elime geçti, onu getirdim örnek olarak göstermek için, "Küreselleşen stratejinin üç aktörü: Hollywood, Pentagon ve Washington" diye yabancı bir basım, bir eser elimizde. Bunu niye söylüyorum? Bunu, hani "Sinema, tamamen sanatsal kriterleri ön plana alarak her şeyi istediği şekilde ifade etme öngörüsüyle hareket eden bir daldır." gibi iddialarda bulunanlara hiç de öyle olmadığını söylemek adına söylüyorum.

Bunu bir iki filmle de somutlaştırmak istiyorum. Malumunuz, Amerikalılar, karakter, kahramanlar üretirken çok sanal hareket eder ama bu kahramanlar onların sanki birer kültür elçisiymiş gibi, işte Terminator'ler, Rambo'lar, Rocky'ler, Örümcek Adamlar, uçan adamlar, Superman'ler gibi karakterler üretirler ve bu, hem dünya ticari sektörüne nüfuz etme hem de o hegemonik Amerikan üstünlüğünün de bir bakıma satılması, aktarılması şeklinde telakki edilebilir. Bunu, yine bireysel bir filmden, "Pearl Harbour" diye bir filmden yola çıkarak ifade etmek istiyorum. Bu, büyük askerî harcamalarla desteklenen bir film. Malumunuz, hepiniz biliyorsunuz, 1941'in Aralık ayındaki bir saldırıda Amerika'nın İkinci Dünya Savaşı'na girmesine neden olan bir olay aslında. Ama öyle bir kurgu yapılmış ki, öyle bir senaryo ve öyle bir sunuş söz konusu ki 6'ncı Filoda galası yapılmış, uçakların yanına kırmızı halılar konulmuş ve dünya piyasasına büyük bir yapıt olarak aktarılmıştır.

Tabii, bunu Türkiye ölçeğine çektiğimizde, sinemanın ne kadar önemli olduğunu vurgulamak zorundayız. Bizde ise sanat ya da sinema adına -genelde kapsayıcı kavram olduğu için "sanat"ı kullanıyorum- baktığımızda, böyle bir değerleriyle çatışma, sanki efendim, eleştirmek ya da olmayanı olmuş gibi ifade etmek, bunu da sanatsal platformlara taşımak bir meziyetmiş gibi ifade ediyoruz, hatta ödül alma adına bazen ipe sapa gelmez iddialarda bile bulunabiliyoruz, sanatçı kimlikleriyle. İşte bunları Nobel ödüllerinde çok rahat bir şekilde görüyoruz.

Efendim, yazdıklarımızla, söylediklerimizle, çektiklerimizle değil, politik ifadelerle bir pozisyon alma adına birtakım örnekler yaşadık geçmişte. Benim aklıma bir çırpıda, işte "Türkiye, 1 milyon Ermeni'yi katletti, binlerce Kürt'ü katletti." ifadeleriyle bir Nobel alma süreci ama öte taraftan da bilimsel kriterleriyle, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kıt kanaat imkânlarıyla bir bilimsel insiyakla gidip, çok açık bir şekilde değerleriyle barışık Nobel ödülü alan değerlerimiz geliyor. Tabii, aslolan, kalıcı olan ikincisidir.

Şimdi, bunu, tabii, sinema bağlamında da söyleyebiliriz, gerçekten benim çok etkilendiğim bir örneği paylaşmak istiyorum. Süremiz dar. Şimdi, efendim, "Nuri Bilge Ceylan" diye bir kardeşimiz, biliyorsunuz, 26 Mayıs 2008'de 61'inci Cannes Film Festivali'nde en iyi yönetmen ödülünü Üç Maymun filmiyle almıştı. Şimdi, bu sanatçı arkadaşımız, kardeşimiz ödülü alırken çok veciz, çok öz bir konuşma yaptı; özeti budur aslında. Konuşmasında şöyle dedi: "Bu ödülü tutkuyla sevdiğim yalnız ve güzel ülkeme adıyorum." Şimdi, gerçekten, işte bu tür sinema ürünlerinin ne ürettiği tamamen apolitik ne yaptığı tamamen sanatsal bir üretim ama bunun arkasındaki o duruş çok önemli.

Dolayısıyla bugün baktığımızda efendim, Salkım Hanımın Taneleri gibi çok masumane bir romandan esinlenerek onu özünden koparıp farklı mecralara götürüp sinema üretimi yapmak değil aslolan; aslolan, sanatsal kriterlere bağlı kalıp olabildiğince objektif ve sanatsal bir üretim sunmak. Bunu yapmakta yarar var diye düşünüyoruz.

Biz, bu bağlamda, gerçekten bu kanunun çok önemli olduğu kanaatindeyiz. Bugüne kadar da Milliyetçi Hareket Partisinin bu kanunla ilgili hassasiyeti şudur çünkü biz, siyaseten, gerçekten, artık, önce ülke ve millet dediğimiz bir hareketin temsilcileriyiz ve aynı zamanda, ben, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir vatandaşı olarak da sorumlu bir vatandaşı olarak da aynı şeyi netlikle ifade ediyorum: Efendim, kendi imkânlarımızla, kendi desteklerimizle, kendi değerlerimizle mücadele edilmesine, savaş hâlinde olunmasına, en ufak bir fırsat bulunduğunda bunu uluslararası platformlara taşıyarak birilerine mesaj ya da şikâyet bağlamında götürülmesine, hele hele sanatın buna alet edilmesine tamamen karşıyız.

Dolayısıyla biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak şunu dedik: Bu sektörün üç boyutlu karşılığı var. Bir: Seyircisi var en çok mağdur edilen, bugüne kadar ötelenen. İki: Üreten, bu üretim içerisinde, yapımcıların içerisinde senaristi, oyuncusu, teknik elemanı ve kurgucusu, kameramanı; bir de üçüncü boyutu, bunu piyasaya sunan işletmeci sıfatıyla bulunanlardır. Şimdi, bu üç sektörün de bu bağlamda şikâyetleri var. Efendim, işte biz bunu da fırsat bilerek böyle üç boyutu da memnun edecek, birinin birine sömürüsünü önleyecek birtakım kararlar alınsın dedik ve hummalı bir şekilde böyle bir şey hazırlandı, biz de düşüncelerimizi aktardık; itirazlarımız vardı, onları çok uyumlu bir şekilde telafi ettik ve gerçekten ortaya üç boyutu da üç sektörü de çok memnun, mutlu edecek bir şey çıktı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın Sayın Aydın.

KAMİL AYDIN (Devamla) - Bu çıkarılan kanunla gerek teşvikler noktasında gerek sanatçıların korunması, sosyal imkânlarının sağlanması konusunda gerekse seyircinin sömürüye matuf birtakım uygulamalara kurban edilmemesi noktasında böyle bir hazırlık yapıldı.

Bu konuda, bu kanunun hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kanunu çok net bir şekilde destekliyoruz diyorum. Gecenin bu saatinde sabırlarınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Aydın.