GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:49
Tarih:06.02.2019

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 41 sıra sayılı Maden Kanunu Teklifi üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de madencilik sektörü, orta ve büyük ölçekli kamu kuruluşlarından ve onların çevresinde küçük ölçekli özel sektör kuruluşlarından oluşan bir yapıya sahipti. Ancak, yakın zamana kadar devam eden bu yapı özellikle AKP iktidarıyla değişime uğramıştır. Başta Eti Maden İşletmelerine bağlı ortaklıkların özelleştirilmesi, Türkiye Kömür İşletmelerine bağlı şirketlerin özelleştirilmek üzere Elektrik Üretim Anonim Şirketine devredilmesi sonucunda sistem tamamen değişmiştir. Türkiye, sanayisinin gerek duyduğu, yurt içi kaynaklardan yeteri kadar üretilmeyen madenleri ithal etmek zorunda kalmaktadır. Kendi öz kaynağı olan madeni çıkarıp işletmeyen devletler ne yazık ki geri kalacaklardır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin acilen enerji ve maden sahaları yapılanmasını gözden geçirmesi gerekmektedir. Son verilere göre, ülkemizin enerjide dışa bağımlığı yüzde 73'tür. Bununla birlikte Türkiye, enerji ham maddesinde büyük oranda yurt dışı firmalara bağımlı durumdadır.

Bugün tartıştığımız Maden Kanunu yetersizdir. Enerji alanında birçok temel hususun çağın gereklerine göre yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Enerji politikaları tüm dünyada gelecek yüzyılın en önemli yatırımları hâline gelmişken ülkemizde ne yazık ki maden sahaları -iktidara yakın olduğu için- ruhsatsız çalışmaya devam ediyor. Madenlerde çöküntü yaşanırsa iktidarın ilk işi televizyonlara yayın yasağı koymak oluyor.

Bugün ülkemizde asgari ücretli maden emekçisi otuz altı saat çalışmak zorunda kalıyorsa sorumlusu on altı yıllık AKP iktidarlarıdır. Maalesef "Kazayı nasıl önleriz, madenleri daha verimli nasıl çalıştırırız, dışa bağımlı maden politikasından nasıl vazgeçeriz"i düşünmeyen bir iktidar anlayışı var. Tüm bu çağın gerisindeki madencilik anlayışı, hafızalarımıza yer eden talihsiz olaylar, iktidarınızın maden sahalarında doğru ve kararlı uygulamalar yapmaması, yandaşlara göre yasaları esnetmesi sebebiyle gerçekleşmektedir.

Değerli milletvekilleri, defalarca dile getirdik, kanun yaparken kaliteli, çözüm üretecek, günübirlik değil uzun soluklu, sağlam temeller üzerine kurulmuş yasalar yapmak gerekmektedir. Eğer Maden Kanunu yapılacaksa öncelikle maden emekçisini koruyacak odaların, sendikaların, sektör bileşenlerinin görüşleri alınarak yapılması gerekirdi. Ne yazık ki yıllardır devam eden "Ben yaptım oldu." anlayışı bu kanun teklifinde de karşımıza çıktı. Ekonomik krizin her geçen gün etkisini gösterdiği bu dönemde hazırlanan kanun teklifi, hiç kimseye danışılmadan, sektörün görüşleri alınmadan, ceza kanununa dönüştürülmüş bir metin olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yeni sistemde artık kanun tasarıları bakanlıklar eliyle değil doğrudan milletvekilleri eliyle teklif olarak hazırlanacak ve görüşülecek. "Bu durum vatandaşın ihtiyaçlarına daha net çözümler üretecek." deniyordu ancak bu durumu ne yazık ki görmüyoruz. Sahanın sorunları bürokrasinin işleyişine teslim ediliyor, sektörün değil bürokratların talepleri dinleniyor.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin birçok maddesi kabul edilebilir değil. Özellikle 10'uncu maddede düzenlenen teknik eleman ve daimî nezaretçiye verilecek para cezasının Komisyon aşamasında 5 bin TL'den bin TL'ye indirilmiş olması doğru bir karar olmakla birlikte, bu unvanla çalışan emekçilere mutlaka iş güvencesi de verilmelidir. Komisyon Başkanı olarak görüşmeler sırasında iş güvencesi için Genel Kurulda düzenleme yapılacağına dair söz vermiştiniz Sayın Başkan, şimdi gereğini yapmanızı bekliyoruz.

Yine, kanun teklifinin 18'inci maddesi maden sahalarını ihale edilmeksizin devlet kuruluşlarına Bakanlık onayıyla verebilmeyi düzenlemektedir. İhale edilmeden sahaların Bakanlık onayıyla verilebilmesi talanın önünü açabileceği gibi, Varlık Fonu devreye sokularak tamamen usulsüz durumlar da ortaya çıkarabilir. Böyle bir düzenleme bir yandan Anayasa'nın "Çalışma ve sözleşme hürriyeti" başlıklı 48'inci maddesine, öte yandan planlama ilkelerini düzenleyen 160'ıncı maddesine aykırıdır. Kanun teklifinin maddeleriyle ortaya çıkan devlet hakkındaki artışın, ruhsat harçları ve cezaların, idari yaptırımların madencilik sektörüne nefes aldırmayacağı kesindir. Sektörü ayağa kaldırıp çağ atlatacak düzenlemelere ihtiyaç vardır.

Teklifin 45'inci maddesi doğaya ve çevreye zarar verecektir. Ömrünü tamamlamış santrallerin iki sene daha bulunduğu şehrin havasını, doğasını, çevresini, çocuklarını zehirlemesine izin vermek Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, son olarak, sürekli yerli ve millî söylemlerine sığınanlar için bir konuyu hatırlatmak istiyorum. Türkiye'de yaklaşık 6 bin maden sahasında üretim yapılıyor. Bu sahaları işletenlerin büyük bir kısmı yerli sermaye, küçük ve orta ölçekli işletmeler. Peki, Türkiye'deki maden sahalarının hangilerinin yabancılara ait olduğunu biliyor musunuz? Altın ve değerli metal çıkarımı yapan maden ocakları. Yani millî sermaye kömürün karasıyla uğraşırken yabancı sermaye altının ışıltısıyla uğraşıyor. Madenlerin yabancılara satılması kimin zamanında gerçekleşti? Millî kaynaklarımızı, zenginliklerimizi yabancılara kim teslim etti? Bu sorunun cevabını hepimiz çok iyi biliyoruz. Canını tehlikeye atan maden emekçisini değil, cebi tehlikeye giren maden işletmecisini kolladığınız sürece Türkiye madenciliği gelişmeyecektir. Bir avuç kömür için bir ömür verenleri sömürü düzenine mahkûm edenler maden emekçisinin yüzündeki karanın sorumlusudur.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)