GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:49
Tarih:06.02.2019

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

10'uncu madde üzerinde grubumuzun verdiği önerge üzerine söz aldım. Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AKP iktidarının rant kıskacındaki madencilik anlayışı yaşanan maden facialarıyla su yüzüne çıkmış bulunmaktadır. Yurttaş, güvencesiz bir şekilde, tarım alanları yok edildiği için, orman alanları yok edildiği için madenciliğe mahkûm edilmiş durumdadır.

Yaşanan facialar göz önüne getirildiğinde, iktidarın madencilik alanındaki denetleyici ve düzenleyici rolü askıya alınmış gibi görünmektedir. Madencilik alanı gibi bir alan, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin korunması yönünde devletin düzenleyici ve denetleyici rolünün en ileri düzeyde olması gereken bir alandır.

Kamu düzeninin önceliği en temelde, bu sahalarda çalışan emekçinin can güvenliğini ve menfaatini korumaya yönelik olmalıdır. Maden sahalarında gerçekleştirilecek denetimin işverene bağlı daimî nezaretçilere devredilmesi ise Soma'da yaşanan faciadan hiç ders alınmadığını göstermektedir.

Türkiye'de rant anlayışının bir sonucu olarak, bütün sektörlerde olduğu gibi, özellikle madencilik politikasının temelinde yatan ucuz maliyetle servet edinme anlayışı, dikkatle irdelenmesi ve izlenmekte olan politikanın gözden geçirilmesini gerektiren uyarıcı göstergelerdir.

Soma'da, Şırnak'ta, Ermenek'te, Zonguldak'ta, Siirt Şirvan'da yaşadığımız ve iş cinayetlerine dönüşen bu madenci ölümlerinin asıl sorumlusu, kamusal varlıklarımızı ve hizmetleri özele ve talana açan, emekçiyi güvencesiz çalışmaya ve daha fazla ölüme zorlayan politikalardır. Bu politikaları uygulayan ise siyasi iktidardır.

Yaşamı, emeği ve tarihi hiçe sayan, salt ekonomi endeksli yaklaşımın faturasını maden işçilerinin katledilmesinde sıkça görüyoruz. Neoliberal sistemin ekonomik ve politik organizasyonunun icracısı olan AKP Hükûmetinin neoliberalizmde ve vahşi kapitalizmde ustalığa erişmesinin adı Soma, Ermenek ve Şirvan katliamları olmuştur.

Değerli arkadaşlar, 10'uncu maddeyle, işverene bağlı çalışan daimî nezaretçilere ruhsat sahasındaki faaliyetleri denetleme yükümlülüğü verilmektedir ancak "ruhsat sahası" tabiri çok geniş bir tabir olup daimî nezaretçilere ruhsat sahası içerisinde bulunan tüm tesis ve yolların dahi sorumluluğu verilmektedir. Oysaki daimî nezaretçinin asıl sorumluluğu, kanunun 31'inci maddesinde açıklandığı üzere, maden ruhsat sahalarındaki işletme faaliyetlerine nezaret etmektir. Yapılması öngörülen değişiklikle birlikte, işverene bağlı çalışmalarından ötürü, daimî nezaretçilerin işletme faaliyetlerini denetleme girişimlerinin, bağlı bulunduğu işverenin ceza almamak adına oluşturacağı baskıdan ötürü sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi pek mümkün görülmemektedir. Böyle olduğu ölçüde, maden sahalarındaki yeni iş cinayetlerinin ortaya çıkması ise maalesef kaçınılmaz görünmektedir.

Maddenin (ı) bendine göre, mali işleri takip etmekle mükellef olan yetkilendirilmiş tüzel kişiliklere güvence verilmeden mali işleri denetlemeleri açısından sorumluluk yüklenmektedir. Projenin uygun yapılıp yapılmadığı yönündeki denetimin devlet tarafından MİGEM eliyle yapılması gerekirken yetkilendirilmiş tüzel kişiliklere devredilerek özelleştirilmektedir. İşveren karşısında herhangi bir yetki ve güvencesi olmayan yetkilendirilmiş tüzel kişilikler işlerini kaybetmemek amacıyla, işveren baskısı sonucunda vergiyi az göstermek için zorunlu olarak kendisini böyle bir baskı altında hissedecektir fakat hukuki açıdan ise sorumluluk işverende değil, tamamen yetkilendirilmiş tüzel kişiliklerde olacaktır.

Değerli arkadaşlar, sınırlı yetkiye sahip olan ve gelir düzeyi görece düşük olan teknik çalışanın ya da daimî nezaretçilerin teklifteki cezalarla karşılaşması meslekten uzaklaşmalarına, sahada sorumluluk almaktan geri durmalarına neden olacaktır. Değerli arkadaşlar, bu yönüyle bakıldığında devlet görevini özele terk etmektedir.

Burada ayrıca özellikle vurgulamakta ısrar etmekten vazgeçmeyeceğimiz, bu Meclisin bir üyesi olan ve bugün itibarıyla doksan bir gündür açlık grevinde olan Leyla Güven'i dile getirmekten siz kulaklarınızı tıkasanız da biz asla vazgeçmeyeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Toparlayın Sayın Milletvekili.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Güven'in kendi hayatını ortaya koyması, âdeta kendi taleplerini değil toplumun barışını kendi geleceğinin ana belirleyicisi olarak ortaya koymuş olması Türkiye'nin barışı ve demokratikleşmesi açısından aslında tarihî bir fırsattır. Leyla Güven'in taleplerine kulak tıkamak, tüm Türkiye'de barış isteyenlerin cezalandırılması anlamına gelmektedir. Leyla Güven'in talebi çok özel bir talep değil değerli arkadaşlar; bu ülkenin kendi iç hukukuna uyması, altına imza koyduğu uluslararası hukuka uyması çağrısıdır. Bu çağrıyı dillendirmekten vazgeçmeyeceğimizi, Leyla'nın sesine ses olmak zorunda olduğumuzu bir kez daha belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)