| Konu: | Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 52 |
| Tarih: | 13.02.2019 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğrusunu isterseniz, Maden Kanunu'nun gerçekten gereği kadar ilgi alabilmiş bir kanun olmadığı kanaatindeyim yani önümüze gelen bu metin, eğer tutanaklara bakarsanız, gerçekten, bu metinde söz konusu olan kesimlerin hemen hemen hiçbirinin doğru dürüst temsil olunmadığı bir komisyondan geçerek buraya geldi ve öyle anlaşılıyor ki Genel Kurulda da sizlerin oylarınızın çoğunluğuyla geçecek. Ama arkadaşlar, küçük bir uyarı: Bu kanun yanlış bir kanun içeriği itibarıyla -bilmiyorum, herhâlde daha sonraki saatlerde konuşacağız- özellikle petrol ürünleri sektörüyle ilgili olarak burada yazılanlar gerçekten çok vahim. Ben, doğrusunu isterseniz, bu beş dakikalık sürede bu vahim kanunla ilgili konuşmayacağım çünkü biliyorsunuz ne olacağını ama başka bir şeyi konuşmak istiyorum arkadaşlar, konuşmak istediğim konu da aşağı yukarı şu: Sayın Cumhurbaşkanımız, sanıyorum son günlerde çok veciz bir söz söyledi Sivas'ta konuşmasında. Bence bir itiraftı ama yeteri kadar anlaşıldı mı, çok emin değilim. Aynen okuyayım, dedi ki: "Ne diyorlar: 'Domates, patlıcan, patates...' Ya, düşünün be, bir merminin fiyatı nedir?" Yani Sayın Cumhurbaşkanı şunu söylüyor, diyor ki: "Biz kıt olan kaynaklarımızı silaha ayırdık dolayısıyla da patates üretmeye, domates üretmeye kaynaklarımız yetmedi, yeteri kadar üretemedik, o nedenle onların fiyatı yükseliyor." Ama uyardı toplumu, dedi ki: "Ama bu da hani millî bir meseledir, silah ve mermi önemlidir." diyerek, esasında uyguladığı politikanın da ne anlama geldiğini açık ve seçik olarak söyledi. Arkadaşlar, bu da şudur: Şu anda Hükûmetin uyguladığı politikalar, şiddetin yaygınlaşması üzerine kurulmuş olan ve kaynakları da sürekli olarak buraya yöneltmiş olan bir uygulama içinde ve o nedenle de ekonomik kriz oluyor ve o nedenle de patatesin, soğanın, domatesin fiyatı yükseliyor arkadaşlar. Dolayısıyla da kabul edin veya etmeyin ama açık olan bir şey var değerli arkadaşlar, ülkede bir kriz var ve bu kriz öyle böyle bir kriz değil. Yani bunu tanzim satışlarla falan düzenleyemezsiniz, olmaz böyle bir şey. İktisat teorisi diye bir şey var, iktisat teorisi ki biliyorum Adalet ve Kalkınma Partisinde de birçok bu işlerle uğraşan arkadaş var ama bu kadar, affedersiniz, cahilane bir uygulamayı yürürlüğe koymuş olmanız gerçekten çok şaşırtıcı.
Şimdi, arkadaşlar, demin ifade etmeye çalıştığım gibi, çatışmacı siyasi ortamı çözemeyen bu Hükûmet, askerin giyim kuşamına ayırdığı paralar, mermiye, silaha ayırdığı paralardan dolayı bu noktaya geldiğimizi söyleyerek esasında ihtiyacımız olan ya da başka biçimde söyleyecek olursam, bu sorunun çözülmesiyle ilgili olarak da bir ipucu taşıyor. Çünkü arkadaşlar, eğer bir ülkede siyasi süreçler gerginse, çatışmacıysa güvenlik meseleleri öne çıkıyor doğal olarak. Ama şu soruyu sormamız lazım: Niye böyle oluyor ki? Pekâlâ 2015 yılında, çözüm sürecini yaşadığımız yıllarda bu sorunlar yoktu, ekonomi de çok iyi gidiyordu, insanlarımız da gayet mutluydu. Dolayısıyla da arkadaşlar, Hükûmetinizin uyguladığı politikaların Türkiye'nin ihtiyacı olan politikalar olmadığını söylemek istiyorum.
Çok az zamanım kaldı ama birkaç dakika da izin verirse Sayın Başkan bir başka derdimi daha anlatmaya çalışacağım.
Şimdi, arkadaşlar, bizler aylardır burada, sizin karşınıza Leyla Güven arkadaşımızı konuşmak üzere geliyoruz ya da Leyla Güven arkadaşımızı anarak konuşuyoruz. Leyla Güven arkadaşımızın açlık grevine girmesinin sebebinin de tecrit olduğunu söylüyoruz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Neyin tecridi? Tam söyleyin, tam söyleyin.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Bir dakika, müsaade edin.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Müsaade ediyoruz zaten canım.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Ama o zaman söze girme, bir dakika.
Arkadaşlar, burada, bu cümlenin altında yatan şey şudur: Biz tecritle Türkiye'de Kürt sorununun çözülmesiyle ilgili yeniden görüşmelere başlanması gerektiğini söylemeye çalışıyoruz yani yeniden barış konuşmalarının gerçekleşmesi gerektiğini söylemeye çalışıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ŞAHİN TİN (Denizli) - Teröristlerle ne barışı görüşeceğiz?
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Bir dakika arkadaşım.
BAŞKAN - Bir dakika veriyorum, buyurun tamamlayalım lütfen.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Burada öyle şeyler söyleniyor ki Sayın Cumhurbaşkanı da bunu yapıyor ve sizler de sesinizi çıkarmıyorsunuz; arkadaşlar, burada oturan insanların hiçbiri terörist değildir. Eğer teröristsek biz, o zaman kapatın, elinizde yasalar, kapatın. Bunu yapmıyorsunuz, yapamıyorsunuz çünkü biz terörist falan değiliz. Biz, başta Kürt halkı olmak üzere, Türkiye'de sorunu olan bütün yurttaşlarımızın sorunlarını buraya çözüm önerileriyle getirmeye çalışıyoruz ve sizler, Sayın Cumhurbaşkanı bizi terörle iltisaklı hâle getiren cümleler kurup duruyorsunuz. Bu gerçekten kabul edilemez bir yanlıştır. Eğer böyle konuşmaya devam ederseniz ben de şimdi size şunu sorayım: "Siz de FETÖ'yle iltisaklısınız." dersem ne olmuş olacak arkadaşlar?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Öyleler, realite olacak.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Doğru bir şey söylememiş olursunuz.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Doğru olacak herhâlde. Çünkü ben de hesap ettim "Google"a girdim, 45 vekiliniz -isim isim çıkardım- FETÖ'yle ilgili çok övücü laflar etmiş geçmişte. Şimdi, buradan giderek "Siz FETÖ'cüsünüz." dersek biz doğru mu yapmış oluruz?
ŞAHİN TİN (Denizli) - Ne alakası var?
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Evet, doğru yapmış olmayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım, bir dakika lütfen.
BAŞKAN - Buyurun.
Tabii, bunlar emsal olmasın arkadaşlar lütfen.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Biliyorum ama bu sürelerde derdimi anlatamıyorum, kusura bakmayın.
Şimdi, arkadaşlar, hakikaten elinizi vicdanınıza koyun, Türkiye'de bir sorun var, bu sorunun adı "Kürt sorunu"dur; ne kadar "Yok." derseniz deyin, vardır. Kürt sorunu esasında demokrasi sorunudur. Bizlerin yapması gereken, demokrasinin çıtasını yükseltmektir. Yoksa birbirimize düşerek, birbirimizi yok etmeye çalışarak bir yere varılamaz. O sebeple de bu lafları çok kullanmanıza hakikaten sizler adına üzülüyorum. Efendim, PKK'ya bilmem ne de falan, bunlarla olmaz arkadaşlar, biz ciddi bir iş yapmak istiyoruz burada. Bu sözleriniz ciddiye alınacak sözler değil, kusura bakmayın.
Şimdi, Sayın Soylu'nun ettiği laflara biriniz bir laf söylediniz mi Allah aşkına? "Yürütürsem adam değilim." lafı bir bakana yakışır mı arkadaşlar, bir devlete yakışır mı? Bunu nasıl kabul edebiliyorsunuz sizler?
MEHMET UĞUR GÖKGÖZ (Isparta) - Helal olsun.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Kime helal olsun? Soylu'ya mı olsun, bana mı olsun?
MEHMET UĞUR GÖKGÖZ (Isparta) - Soylu'ya olsun.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Soylu'ya olsun, öyle mi? Peki, bu lafınızı hatırlatacağım size.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Arkadaşlar, buradayız, bir yere gitmiyoruz, hep beraber yaşayacağız bu süreci ama yaptığınız, her seferinde çıkıp konuştuğum gibi, yanlıştır. Yanlış yapmaya devam ediyorsunuz.
Saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.