| Konu: | Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 56 |
| Tarih: | 21.02.2019 |
CHP GRUBU ADINA KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (2/1579) esas numaralı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, bugün görüştüğümüz 43 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, adı sonradan değiştirilen Sosyal Hizmetler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına tümü üzerinde görüşlerimizi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum. Ne kadar zorlandım değil mi? 18 maddelik bir kanun teklifini görüşeceğiz. Ne kadar dolambaçlı yollardan adı değişti, içeriği değişti...
Bugün 21 Şubat Dünya Ana Dili Günü. Birleşmiş Milletlerin ifadesine göre dünyada 7 binden fazla dil konuşuluyor ve dillerin yüzde 40'ı yok olma tehlikesi altında. Her iki haftada bir dilin yok olduğu bir dünyada nereye gittiğimizi kafanızda hepinizin bir soru işareti olarak bırakmak istiyorum.
Aynı zamanda bugün -bugüne kadar sağlık sorunu nedeniyle- Genel Kurulumuzun huzurunda, milletin huzurunda milletvekili yeminini yerine getirmiş olan Antalya Milletvekilimiz, önceki Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanımız, Başbakan Yardımcılığı, bakanlıklar yapmış, akademik görevlerde bulunmuş duayen bir devlet adamı Sayın Deniz Baykal'a da özellikle acil şifa dileklerimi belirterek sözlerime başlamak istiyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar, kanun teklifine 52 milletvekili arkadaşımız imza atmış. Teklifi veren, teklifte adın geçen Sayın Adana Milletvekilimiz Tamer Dağlı ve Ankara Milletvekilimiz Yıldırım Tuğrul Türkeş; önce merak ediyorum, Genel Kurul salonundalar mı?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Efendim, artık komisyon metni oldu, onların teklifi olmaktan çıktı.
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) - Bu, sizin oradan müdahale etmenizi gerektirecek bir şey değil, izin verin ben konuşmamı yapayım, sonra varsa söyleyeceğiniz bir şey...
BAŞKAN - Buyurun, siz Genel Kurula hitap edin.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - İç Tüzük'te "Komisyona aittir." diye söylenmiyor.
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) - Sayın milletvekilleri, kanun teklifini veren milletvekili arkadaşlarımız, teklifin önünde adı geçen milletvekili arkadaşlarımız ne kadar ilgililer ki bu kanun teklifiyle, şu anda bu Genel Kurul salonunda değiller!
SALİH CORA (Trabzon) - Buradayız, ben imza attım, ben buradayım.
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) - İmza verenleri demiyorum, Sayın Tamer Dağlı ve Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş ile diğer milletvekili arkadaşlarımız...
SALİH CORA (Trabzon) - Tamer Bey buradaydı. Biz buradayız, sormak istediğiniz bir şey varsa hazırız yani.
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) - AK PARTİ'li milletvekili arkadaşlarıma baksam toplam 15 kişi falansınız. 52 imzacı milletvekili arkadaş...
Değerli arkadaşlar, şunu söylemeye çalışıyorum: Niye bunu, ben buradayım diyerek kendinizi aklamaya çalışıyorsunuz?
SALİH CORA (Trabzon) - Soracağınız bir şey varsa söyleyin, cevap verebiliriz.
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) - Hiç gerek yok.
Teklife imza veren arkadaşlarımız, hele hele bunu Komisyonda bizlere karşı savunan, maddeler üzerinde gerekçelerini bize sunan ve bunun Komisyondan geçirilmesi için gereken şeyleri yapan arkadaşlarımız yoklar.
SALİH CORA (Trabzon) - Tamer Bey geldi.
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) - Geldi şimdi. Herhâlde mesajım yerine ulaştı.
TAMER DAĞLI (Adana) - Hayır, buradaydım zaten, insanız yani ihtiyaçlarımız olabilir.
BAŞKAN - Sayın Sındır, siz devam edin Genel Kurula.
TAMER DAĞLI (Adana) - Buradaydım zaten.
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) - Biliyorum, biliyorum. Ben, bu salonu, bu kanun teklifi görüşülmeye başladığından beri sürekli gözetliyorum kim var, kim yok diye. Gayet iyi biliyorum Değerli Milletvekili Arkadaşım.
TAMER DAĞLI (Adana) - Tamam, biliyorsanız haksızlık yapıyorsunuz.
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) - Şimdi, 24 Haziran 2018 seçimlerinden sonra, bize göre ve ısrarla da altını çizerek vurguladığımız tek adam rejiminde -her ne kadar meşru olsa da meri olsa da gayrimeşru olduğunu söylediğimiz tek adam rejiminde- ve AK PARTİ'li milletvekili arkadaşlarımızın ve bazı diğer vekil arkadaşlarımızın, gruplarımızın "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" adını verdiği bu yeni dönemde, sekiz ay içerisinde Plan ve Bütçe Komisyonuna gelen kanun tekliflerinin hemen hemen tümü torba yasa olarak geldi değerli arkadaşlar.
Şimdi buradan şunu ifade etmeye çalışıyorum: Bu alışkanlık, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu döneminde kendini daha da göstermeye başladı. Şimdi, bu teklife baktığımızda, teklifin nasıl, hangi süreçten geçtiğini görebiliriz. Şöyle ki kanun teklifi 13 Şubat tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veriliyor, aynı tarihte esas komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna sevk ediliyor. 14 Şubat Perşembe günü saat 11.00'de Plan ve Bütçe Komisyonunun yapacağı toplantının gündemine alındığı Başkanlığın yazısıyla Komisyon üyelerine bildiriliyor. Aynı gün akşam saatlerinde söz konusu teklifin Komisyonda görüşülmesinin cumartesi gününe alındığı bildiriliyor ve daha sonra tekrar bir değişiklikle toplantının 19 Şubatta saat 11.00'de yapılacağı üyelere tekrar bildiriliyor.
Şimdi, burada, 18 maddeden oluşan kanun teklifinin adı da daha sonradan değişerek 3 maddesi çıkarılıyor, 4 tane yeni madde daha sonra ekleniyor, 19 maddeye çıkarılıyor. Yani böyle, gerçekten, 13 ayrı kanunda değişiklik yapan, 8 ihtisas komisyonunu ayrı ayrı ilgilendiren maddeler içeren bir kanun teklifi, torba yasa, bundan önceki torbalarda olduğu gibi huzurumuza geliyor, Komisyonumuza geliyor. STK'ler, meslek odaları ve diğer ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri alınmıyor. Alınamıyor zaten, mümkün değil; hangi sürede, ne kadar zaman içesinde bu görüşleri alacaksınız?
Burada "görüş alınılması" derken yeterince tartışılıyor mu? Tartışılmıyor. Etki analizi yapılmış mı yani "Bu teklifteki madde değişiklikleri üzerinde oluşan maliyet nedir, bu teklifin her bir maddesinin getirisi nedir, harcaması, götürüsü nedir," bunların bilinmesi gerekmiyor mu sizce?
Yani görünen o ki artık alışılagelmiş, ezbere bir iş yapılıyor. Bazı bakanlıklardan, daha doğrusu Cumhurbaşkanlığı üzerinden önerilen, düşünülen bazı kanun değişiklikleri, bir milletvekili, bir veya birden fazla milletvekili arkadaşımıza görev verilerek yasama organının önüne konuluyor, huzuruna getiriliyor. Aslında, torba kanunda yer alan kanunların ruhundan, kapsam ve içeriğinden uzak, bağımsız, yamalı bohça misali eklemeler, geçici düzenlemeler ve değişikliklerle yuvarlanıp gidiyoruz. Bu teklifin hazırlanışı, Komisyona apar topar geliş biçimi, Komisyona geliş süreci, içeriği birbiriyle alakasız konuları, aceleciliği, ısrarcılığı aslında ciddiyetten ne kadar uzak olunduğunun, nitelikten ne kadar uzak kalındığının, toplumun ihtiyaçlarından da ne kadar uzak kalındığının... Aslında şöyle demek belki daha doğru: "Bu komisyonlar da olmasa ne iyi olacak, geçinip gideriz. Komisyona girmesine de ne gerek var?" anlayışıyla geliyor.
Değerli arkadaşlar, bakın, Komisyonda -değerli milletvekili arkadaşımız, burada kendisi, teşekkür ediyoruz- teklif üzerinde, maddeler üzerinde görüşlerini ortaya koyarken, savunurken arkasında bu devletin bürokratları var. Bunu her seferinde söylüyorum, bir kez daha söyleyeceğim. Burada iktidar partisi tanımının olmadığını sayın AK PARTİ'li milletvekillerimiz söylüyorlar. Ana muhalefet partisi yok, muhalefet partileri demiyoruz; çoğunluğa sahip olan 1'inci parti, 2'nci sıradaki, 3'üncü sıradaki, 4'üncü sıradaki partiler olarak tanımlanıyor. Dolayısıyla, her bir siyasi parti yasama organında belli sandalye sayısıyla, milletvekiliyle temsil ediliyor, bu da sıralanmış. Şimdi, bir siyasi partideki bir milletvekili arkadaşımızın bu kanun teklifini doğal olarak kendisinin hazırlamadığını -en azından tahmin olarak ifade edeyim- düşünüyoruz. Dolayısıyla, aslında yürütmenin görevi olan, yürütme tarafından yapılması gereken söz konusu teklifin milletvekili arkadaşlarımız tarafından getirilmesi, onlara verilerek Meclise sunulması, arkasında da devletin bürokratlarıyla -sanki onun mahiyetindelermiş, onun emir ve komutası altındalarmış gibi- komisyonlarda görüşülmesi benim içimi acıtıyor. Devlet Memurları Kanunu'na göre böyle bir görev söz konusu değildir.
Bakın, televizyonlarda AK PARTİ'nin bir reklamını görüyoruz, Sayın Cumhurbaşkanının resmiyle ortaya çıkan bir itfaiye personeli -hangi görev de bilemiyorum- bir görev yapıyor, bu görev bir reklam hâline getirilmiş, televizyonlarda hepimizin huzurunda, izliyoruz. Acıyorum, üzülüyorum, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na tabi olan itfaiye memurlarının bir siyasi partinin reklamına alet edilmesine de birbirine çok benzer iki konu olarak dikkatinizi çekmek istiyorum.
Ben bakanlıkların ilgili genel müdürlerinden, ilgili bürokrat arkadaşlarımızdan bir ricada bulundum. Yürütme adına, daha doğrusu bakanlıkların ihtiyacı olan, toplumun ihtiyacı olan kanun değişiklikleri veya yeni kanunlar üzerine Meclisten, yasama organından talepleri varsa bunu bir gün diğer partilerden milletvekili arkadaşlarımıza da sunsunlar, biz de bakalım, inceleyelim; bunun üzerinde, bizim önerilerimiz doğrultusunda da teklifler Meclisin gündemine, komisyonların gündemine gelse ne iyi olur.
Değerli arkadaşlar, bu teklifin geneli üzerinde bu düşüncelerimi ifade ettikten sonra, 18 madde üzerinden -biri yürürlük maddesi olmak üzere- şöyle bir geçmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bakın, 1 ve 2'nci maddeleri burada aceleyle hazırlanmış. Tabii, asgari ücretin aylık net tutarının 2/3'ünden az olmamak şartıyla, bakıma ihtiyacı olan engellilerin desteklenmesine dair... Yani bu konu, grubumuzca olumlu gördüğümüz iki madde olmasına rağmen, bunun torba yasayla aceleyle Komisyona getirilmesi ve geçirilmesi ve sağlıklı bir görüşmeden, süzgeçten geçirilmeden getirilmesi yarın -bu torba yasada da karşılaştığımız- yeni değişikliklerle huzurumuza gelmesine neden olacaktır. Bu kaçınılmaz.
Daha sonraki 3 ve 4'üncü maddelerle Çevre Kanunu'nun ek 11'inci maddesine göre alınan geri kazanım katılım paylarının beyan edildikleri ayın son gününe kadar ödenmesinin sağlanması, 2019 yılının ilk iki ayına ilişkin olarak beyan ve ödeme dönemleriyle ilgili olarak özel geçici düzenleme yapıldığı ifade ediliyor. Burada belirtilen düzenleme, matrah tespiti, beyan, ödeme ve benzeri unsurları içermesine karşın Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeden, sadece Çevre Komisyonundaki tartışmalar ve değerlendirmelerle daha önce yasalaştığı bilinen bir gerçek. Yine, tüm ticari perakende sektörünü de ilgilendiren bu mevzuatla ilgili sektör temsilcilerinin görüşlerinin de mutlaka dikkate alınarak tüm boyutlarıyla tartışılması, ele alınması ve torba yasa mantığından uzak tutularak kanun teklifi metni içerisinde, ayrı bir metin içerisinde yasalaştırma gayretini uygun buluyoruz.
Bakın, sivil havacılıkla ilgili bir madde var idi. O madde üzerinde hemen size... Kanunun 6'ncı maddesi, ilk gelen kanun teklifinde 7'nci madde. Yani Türk Sivil Havacılık Kanunu'nun 98'inci maddesinin birinci fıkrasına eklenen cümle. Burada diyor ki: "Gerek bu Kanunda ve gerekse ilgili mevzuatta yer alan ve can ve mal güvenliğinin korunmasına yönelik kurallara aykırı davrandıkları iddiasıyla haklarında soruşturma veya kovuşturma başlatılmış bulunan sivil havacılık personelinin yeterlik belgelerini, soruşturma veya kovuşturma sonuçlanıncaya kadar geri almaya, Ulaştırma Bakanlığı yetkilidir." Kanun metni bu, buna ekleniyor: "Bu şekilde belgeleri alınan sivil havacılık personeli İçişleri Bakanlığına bildirilir." Neden diye sorduk? Nedeni açıklanamıyor. Yani buna ne gerek var? Bunu iki bakanlık kendi arasında idari bir iletişim kurarak isteyemez mi, kanunla gelmesinin ne gereği var? Yani yetki belgesi alınmış bir kişi İçişleri Bakanlığında pilotluk yapabilecek mi? Yapamayacak çünkü isteyecek yetki belgesini, almış Ulaştırma Bakanlığı. Yani böyle bir maddeye ne gerek olduğunun bile ne yazık ki sağlıklı, geçerli, yeterli bir açıklamasını duyamadık.
Teklifin 8'inci maddesinin gerekçesine göre, iş gücü maliyetlerinin azaltılması ve istihdamın artırılması amacıyla 2018 yılı içinde iş yerinden bildirilen en düşük sigortalı sayısına ilave olarak 1/2/2019 ila 30/4/2019 tarihleri arasında işe alınan sigortalılar için üç ay süreyle prim, vergi, ücret desteği sağlanması amaçlanmış. Böyle uygunsuz, seçim yatırımı olarak da niteleyebileceğimiz söz konusu düzenleme, son dönemlerde artan işsizliğin ve ekonomik krizin iktidar partisince de kabul edildiğinin resmî bir göstergesi değil mi sizce arkadaşlar? Şimdi, Türkiye'deki ekonomik kriz, bu krizi açıkça kabul etmeyen, adını koymayan ve bu yüzden de gerekli, gerçekçi tedbirleri almayan bir iktidar anlayışı nedeniyle her geçen gün derinleşiyor, bu da bunun doğal bir göstergesi.
Şimdi, bu işsizlik sigortası, adı üzerinde işsizlik sigortası... Buradan ödenek alma koşullarının ağırlığı, işsizlik ödeneği, verilen sürenin kısalığı, ödeneğe getirilen üst sınır nedeniyle bu fonda önemli miktarda para birikmiş. Aslında bu para birikmeyip de 7,5 milyona yakın işsize işsizlik sigortası üzerinden bir maaş bağlanması söz konusu olması gerekirken sosyal devlet adına, Mart 2002 tarihinden günümüze sadece 11 milyon kişi yararlanmış. Fonda biriken 128 milyar lira varken toplamda da 23 milyar 950... Yani bu fonun aslında işsizlik sigortası adına değil, devletin kasasında, devletin bütçesinde bir kaynak yaratılmak adına kullanıldığı da gayet açık, aşikâr.
Teklifin diğer maddelerine baktığımızda, burada özellikle İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'ndaki amaç yani bu kanunun amacı nedir değerli arkadaşlar? Bu kanunun amacı işçinin, çalışanın sağlığı, o iş yerinden hizmet alan vatandaşların güvenliği, sağlığı ve işin de güvenli ve sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi iken; burada, bu güvenliği ortadan kaldıracak, (A), (B(, (C) sınıfı iş sağlığı ve güvenliği uzmanlarının arasındaki ihtilaflı durumun, daha doğrusu (C) sınıfındaki birinin (B) sınıfında da iş görebilmesi, (B) sınıfındaki bir uzmanın (A) sınıfında iş görebilmesiyle biraz da güvenlikten uzaklaştıran bir düzenleme olarak görmek gerekir. Bu konuda birçok iş güvenliği uzmanının da rahatsız olduğunu belirtmek isterim.
Şimdi, değerli arkadaşlar, teklifin 17'nci maddesi tarım. Burada böyle bir maddenin gündeme gelmesi bile aslında tarımda büyük bir, derin bir sorunun olduğunun açık bir göstergesi. Değerli arkadaşlar, tanzim satışlar meselesi de aslında bu sorunun başka bir açıdan açık bir göstergesi. Fiyat, serbest piyasa ekonomisinde nasıl oluşur değerli arkadaşlar? Arz ve talebin dengesi, buluşmasıyla olur. Burada talebin ve arzın da fiyat esnekliğiyle fiyatta değişimler, dönüşümler olabilir. Bu, piyasa mekanizmalarından kaynaklanan bir durum.
Şimdi, ben buradan sesleniyorum. Bugüne kadar tanzim satışa neden olan işte "Yüksek sebze fiyatları var, tarım ürünleri, gıda ürünleri fiyatları çok fahiş, buna yönelik önlem alıyoruz." diyen siyasal iktidar... Aslında bundan önce fiyat istikrarını desteklemek ve enflasyondaki öngörülebilirliği artırmak amacıyla gıda ve tarım ürünlerindeki kısa ve uzun dönemli arz talep ve ihracat, ithalat değişimleri ile dağıtım zincirindeki gelişmelerin fiyatlara olası etkilerini izleme ve değerlendirme çalışmalarını sürdürecek, gıda piyasasında istikrarlı arz ve fiyat oluşumunu destekleyecek, veri bazlı izleme sistemleri kurulması, sektör dengesini gözeten dış ticaret önlemleri alınması amacıyla vesaire vesaire görevlendirilmiş Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasaları İzleme ve Değerlendirme Komitesi var. Bu komiteyi kuran bugünkü siyasal iktidar. Bu komite 2016 yılında kurulmuş, üç yıldır bu piyasaları hiç mi izlemedi, değerlendirmedi, denetlemedi, bu piyasalardaki bu fahiş fiyatların bugüne kadar gelişine neden önlem almadı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sındır, bir dakika ilave ediyorum, toparlayalım.
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) - Esasında bizim tanzim satışlar meselesini bu açıdan değerlendirmemiz...
Hâlen mazot desteği verilmedi biliyorsunuz, verilecek olan mazot desteği de öyle yarı yarıya destek değil, tam tersine ancak dörtte 1'i kadar. Tarımda destekleme, girdi fiyatlarını, girdi maliyetlerini düşürme ve destekleme üzerinden çiftçinin gelirini artırıcı... Bunlar, Hükûmetin ve iktidarın sorumluluğunda piyasaları da düzenleme yetkisinde olan, söz konusu komitenin görevini yapmamasından kaynaklanıyor.
Yani yine, yeni ve yeniden seçim öncesi, seçime beş kala bir seçim yatırımı, seçim rüşveti demeye dilim varmıyor ama öyle görünüyor. Bu teklif acaba sizlere kaç puan daha getirecek seçimde, bunu düşünüyorsunuz. Kanunlaşırsa kaç kişinin oyuna talipsiniz diye soruyorum. Bu milleti kandıramayacağınızı belirtiyorum. Bu millet yine bu seçimlerde gereğini yapacaktır.
Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)