| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Arasında Suçluların İadesi Andlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 75 |
| Tarih: | 08.05.2019 |
MHP GRUBU ADINA YAŞAR KARADAĞ (Iğdır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası anlaşmalar kapsamında, 19 sıra sayılı Kanun Teklifi hakkında parti grubum adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, Sayın Başkanım, yeni görevinizde başarılar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, bildiğimiz gibi, Özbekistan Orta Asya coğrafyasının tam ortasında yer almaktadır; Orta Asya devletlerini oluşturan Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan ve Tacikistan'la sınırı olan ve onların tam ortasında önemli bir coğrafyayı kapsayan konuma sahiptir. Orta Asya'nın en kalabalık ülkesi olan Özbekistan'ın Orta Asya'da tüm ülkelerle ortak sınırı bulunmasının yanı sıra bu ülkelerde de Özbek uyruklu vatandaşların yaşaması bölgede Özbekistan'ın etkili olmasını sağlıyor. Özbekistan, Orta Asya'nın kalbinde, kuzeyden Rusya, güneyden İslam dünyası, doğudan Çin, batıdan ise Avrupa'nın kesiştiği noktada bulunmasından dolayı önemli jeopolitik ve jeostratejik konuma sahiptir. Yüzyıllar boyu, Orta Asya'da kurulan Timurlular, Harzemşahlar, Şeybaniler, Babürlüler devletleri ile 19'uncu yüzyılda Çar Rusya'sı tarafından devrilen Buhara Emirliği, Kokand ve Hive Hanlıklarına ev sahipliği yapan Özbekistan, Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla 31 Ağustos 1991'de bağımsızlığını ilan etti. Orta Asya Türk devletleri çeşitli coğrafi, ekonomik, kültürel ve tarihî kalkınmışlıklarının yanı sıra yer altı kaynakları ve dinsel özelliklerinden dolayı birbirleriyle ve dünyayla olan münasebetlerinde farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda Özbekistan'ın özelliklerine bakacak olursak, Özbekistan Orta Asya'nın kalbinde, kuzeyden Rusya, güneyden İslam dünyası, doğuda Çin, batıda ise Avrupa'nın kesiştiği noktada bulunmasından dolayı önemli bir jeopolitiğe sahiptir. Ülkenin doğrudan doğruya açık denizlerle sınırlı bulunmamasından dolayı bu ülkenin de diğer Orta Asya devletleri gibi yalnızca güney komşuları aracılığıyla açık denizlere açılma şansı bulunmaktadır. Özbekistan'da önemli miktarda gaz ve petrol, altın ve taş kömürü madenleri bulunmaktadır. Ayrıca ülke toprakları en kaliteli pamuğun yetişmesine, yine diğer tarım ürünlerinin yetişmesine müsaittir. Ülke toprakları su ve iklim bakımından her türlü tarım ürününün yetişmesine elverişlidir. Özbekistan, dünyanın 3'üncü en önemli pamuk üreticisi ve yine 7'nci en önemli altın üreticisidir. Bütün bu nedenlerden dolayı Özbekistan'ın önemi ortaya çıkmaktadır. Genç iş gücüne ve zengin doğal kaynaklara sahip Özbekistan'ın son on yılda yüzde 7 büyümesi dikkat çeken bir durumdur.
Türkiye, 16 Aralık 1991 tarihinde Özbekistan'ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülke olmuştur. 4 Mart 1992 tarihinde ise iki ülke arasında diplomatik ilişkiler tesis edilmiştir. Bu tarihten sonra da iki ülke arasındaki ilişkiler hızla gelişmiştir. Özbekistan'da hâlihazırda başta tekstil, gıda, otelcilik, inşaat malzemeleri, plastik, ilaç ve hizmet sektörlerinde faaliyet gösteren 100'ü temsilcilik olmak üzere toplam 500 kadar Türk sermayeli firma bulunmaktadır. Özbekistan'a gönderilen Türkiye yatırımlarının hacmi 1 milyar doların üzerindedir. İki ülkenin ortak özellikleri tarih, kültür, sanat, Türk boylarından olmaları ve dillerindeki benzerliklerden kaynaklanmaktadır.
22-24 Aralık 1991 tarihleri arasında Özbekistan'ın ilk Cumhurbaşkanı İslam Kerimov Türkiye'yi ziyaret ettiğinde yaptığı açıklamalarında Özbekistan'ın izleyeceği yol hakkında bazı açıklamalarda bulunurken "Eğer Türkiye bize destek olursa Özbekleri bundan sonra kimse boyunduruk altına alamaz." demişti. Bu, çeşitli alanlarda ikili ilişkilerin geliştirilmesine yönelik söylemdir.
İki ülke arasında yapılan anlaşmalar çerçevesinde Türkiye ve Özbekistan arasında sadece ticari ve ekonomik ilişkilerden başka aynı zamanda kültürel ve sanatsal ilişkiler de gelişmektedir. Türkiye'nin de ortak kültürü olan Özbekistan'ın Mamun Akademisinin 1'inci yılı, Semerkant'ın 2750'nci, Margilan'ın 2000'inci kuruluş yıl dönümleri, İmam Maturidî, Emir Timur, Ali Şir Nevaî gibi Türk ve İslam büyükleri Türkiye'de çeşitli etkinliklerle anılmış, özellikle Özbekistan'ın bağımsızlığından sonra Türkiye'de yüzlerce Özbekistan konulu etkinliklere ev sahipliği yapılmıştır.
Kültürel, sanat ve insani alanda karşılıklı yarar sağlayan ikili ilişkilerin, özellikle ticari, ekonomik, kültürel ve insani yardım ilişkilerinin geliştirilmesi için tüm çabaları göstermek gerekmektedir. İlişkilerin daha da sıcak bir şekilde gelişmesini sağlayacak iki ülke de gereken kaynaklara ve büyük potansiyele sahip ülkelerdir. Tarihsel bağımız olarak toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan maddi ve manevi değerler ile sonraki nesillere iletimde bağımsızlığın ve egemenliğin ölçüsünü gösteren bu soyut araçların bütünü olan kültür ve sanat ilişkilerimiz ülkelerimiz arasında bir köprü olmaya devam edecektir.
Türkiye, kardeş Özbekistan'la arasındaki iş birliğinin her alanda gelişmesine büyük önem vermektedir ve Türk ve Özbek vatandaşları arasındaki yakın bağlardan güç alan ilişkilerin ilerletilmesi yönünde adımları kararlılıkla atacaktır. Bu kapsamda, ilişkilerin hukuki temelini oluşturmak amacıyla bu iki ülke arasında 2017 yılına kadar 90'ın üzerinde ikili anlaşma ve protokol imzalanmıştır, karşılıklı çok sayıda üst düzey ziyaret gerçekleşmiştir. Söz konusu anlaşmayla Özbekistan'ın kendi iç tehditleriyle mücadele edebilmesi ve Jandarma Teşkilatının, Özbekistan Muhafızlar Komutanlığının eğitilmesi ve ülkemizdekine benzer bir jandarma teşkilatı oluşturulmasına yardımcı olması amaçlanmaktadır. Bu bağlamda, çıkacak bu yasayı grubumuz adına desteklemekteyiz.
Saygıdeğer milletvekilleri, Özbekistan'ı konuşurken ayrıca bir de 19 Nisan 2019 Cuma Berat Kandili günü Hakkâri Çukurca'da şehit olan 4 askerimiz ve yaralanan 6 kahraman askerimizle ilgili bir konuşma yapmak istiyorum. Nitekim bu kahramanlarımızdan şehit piyade sözleşmeli er Erhan Çiyapul'un -Iğdırlı olması hasebiyle benim de hemşehrimdir- sosyal medyadaki bir paylaşımını okumak istiyorum. "Yıllarca doğuda ömür tüketiyorsun, sonunda tayinin batıya çıkıyor, sonra birlik kaydırması ya da geçici görevle kendini yine başladığın yerde buluyorsun. Aileni sadece birkaç kez görerek geçen yıllar. Bazen de yeni doğan bebeğini daha göremeden şehadete yürüyorsun. Çatışmada, operasyonda ön safta olmana rağmen bir kadron bile yok. Adın sözleşmeli. Bir şey olduğunda ilk gözden çıkarılan adam oluyorsun, yine de vatan sağ olsun, millet sağ olsun diyorsun. Herkes oturduğu yerden ahkâm keserken sen olayın içinde olmana rağmen susuyorsun çünkü uzaktan davulun sesi hoş gelenlere laf anlatmaktan bıkıyorsun. Hâlinden, hatırından çok, maaşını, tazminatını merak edenlere vatan savunmasını, kelle koltukta hainlere karşı yapılan mücadeleyi anlatamazsın, anlayamazlar. Sadece yaşayanlar bilir, yaşayıp da kara toprağa giren, bayrağa rengini verenler bilir."
Saygıdeğer milletvekilleri, 20 Nisan günü sabah saat dokuz civarı memleketimizde, evimizde uyurken bir haber aldık, Berat Kandili gecesi hain bir terör saldırısı. Bunlar tesadüf değil. Kudüs'e saldırdıklarında da kutsal günlerimizde saldırıyorlar, Irak bombalandığında da öyle yapılıyordu. Bu hain terörün kökünün, zihniyetinin nereden geldiği belli, kime uşaklık ettiği de belli ve nitekim Berat Kandili günü şehit edilen o 4 şehidimizin ateşinin 1'isi Giresun'a, 1'isi Kırıkkale'ye, 1'isi Ankara'ya ve 1'isi de Iğdır'daki Ahmet Çiyapul'un ocağına düştü. Haberi aldıktan sonra direkt şehit ailesinin evine, taziye çadırına gittiğimizde, bir Kürt kökenli vatandaşımız olan Ahmet Çiyapul -yirmi yıl koruculuk yapmış bir korucu emeklisi- ilk gördüğümde, elini tuttuğumda, elini öpmeye çalıştığımda, "Vatan sağ olsun Sayın Vekilim, ben yirmi yıl mücadele ettim, bu şehitlik bana nasip olmadı ama çok şükür ki oğluma nasip oldu." dedi. İşte, bu ruhtur, bu şehitlik ruhu, bu memleketi ayakta tutan da budur. Emin olun, şehidin cenazesinin defnedileceği saate gelene kadar üç dört saat boyunca şehit babasının elinden tuttuğumuzda tir tir titriyordu; bir insanın bu kadar uzun süre titreyip ayakta kalabilmesi imkânsız gibi bir şey. Ve anlattı, şehit babası Ahmet Çiyapul diyordu ki: "Ben gece oğlumla konuştuktan sonra uyuyamadım, sabaha kadar uyuyamadım, içim daralıyordu. Ve nitekim, sabah namazını kıldıktan sonra da koltukta oturup üstüm elbiseli bir şekilde bekledim ve sabah haber geldiğinde, zil çaldığında ben oğlumun şehit olacağını biliyordum." İşte, bu ruhtur; Kürt'üyle, Türk'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle Çanakkale'deki ruhtur; o Güneydoğu'da yapılan mücadele ruhu da odur. Bunu başka boyutlara çekip başka başka adlandıranlar, emin olun, hezimet içerisindedir ve zaman içerisinde bu şanlı tarihimiz, bu milletin, bu devletin şanlı tarihi bu hezimetin sonunu er ya da geç bu yanılgı içerisinde olanlara gösterecektir. Bizim anmamız gereken bu şehitlerimizdir, bizim değer vermemiz gereken bu şehitlerimizdir çünkü bunlar bu Gazi Meclisin de ruhudur, bunlar bu Türkiye Cumhuriyeti devletinin de tapusudur.
Ben buradan Iğdırlı aziz şehidimi ve bu ülke için, bu vatan için, bu millet için canını siper edip kanını döken tüm şehitlerimizi minnetle anıyor ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP, AK PARTİ ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)