| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Arasında Suçluların İadesi Andlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 75 |
| Tarih: | 08.05.2019 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında konumuz uluslararası anlaşmalar. Anlaşma kavramı, akittir, taahhüttür, güven demektir, öngörülebilirlik demektir. Güven ve istikrarı yansıttığınız ve yaydığınız ölçüde uluslararası planda saygın olursunuz, taahhütlerinize uyduğunuz nispette itibarınız olur. Öngörülebilirliğiniz sizin dengeli, ciddi ülke olma referansınızdır. Maalesef Türkiye'nin dış âlemde, bu vasıfları, bu iktidarla aşınmaktadır. Cumhuriyeti Dönemi boyunca biriktirdiği ve büyüklüğüne yakışır şekilde inşa ettiği saygınlık ve itibara gölge düşmektedir. Bu sadece iktidarın dış ilişkilerimizdeki -dış politika ifadesini kullanmıyorum çünkü yok- hatalarından, sakarlıklarından, hoyratlıklarından, acemiliklerinden, diklenip dik duramama alışkanlığından gerçekleştiremeyeceği, gerçekleştirmeyeceği iddiaları öne sürme yanlışlığından kaynaklanmıyor; demokrasiden, hukuktan uzaklaşmamız, tek adam iktidarını perçinlemek için tutarsız hamleler bizi itibarlı ülkeler âleminin dışına çıkarmıştır. Çıkıyoruz demiyorum, çıkarmıştır diyorum. İstanbul yerel seçimleriyle ilgili olarak iktidarın açık dayatmasıyla alınan karar -buna "karar" demeye aslında dilim varmıyor, aleni millî irade gasbı- bu itibar kaybına maalesef daha güçlü bir ivme vermektedir. Artık, Yüksek Seçim Kurulunun ne yüksekliği ne de mahkemeliği kalmıştır, aldığı kararın hukukiliğine kimse inanmamaktadır; kararı savunmak, savrulmaktır.
Değerli arkadaşlar, yaklaşık iki yüz yıllık süreç içinde millî iradeyi ve demokrasiyi yaşayan, yaşatan, biriktiren, geliştiren büyük bir tecrübemiz oluşmuştur. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü, iktidar istese de istemese de ulusal kültürümüzün ve siyasal birikimimizin bir parçası hâline gelmiştir. Türkiye 1949 yılında Avrupa'nın hukuk ve demokrasi normlarının belirleyicisi ve bekçisi olan Avrupa Konseyinin kurucu üyesi olmuş, bu siyasi iradeyi şekillendirmiş ve uygulamıştır. Biz bugün samimi ve sevdalı demokratlar olarak, Avrupa Konseyi normlarını, iktidarın ihlal ettiği kıstasları güçlü şekilde vurgulamayı sürdüreceğiz.
Dünkü konuşmamda da dikkat çektiğim gibi, Çin diktatörü Xi Jinping 4 Mayıs günü yaptığı konuşmada vatanseverliğin erdemlerinden söz ederken vatanseverliğin Çin Komünist Partisi aşkından bağımsız olamayacağını ifade etmiştir. Bu, iktidara mutlak itaatin şart koşulması demektir. Türkiye'de de iktidar, farklı düşüneni, farklı hissedeni, kendisini eleştireni "hain" "taklitçi" "illet" "zillet" ilan etmektedir. Bu suçlamalara rağmen, biz vatanseverliği ve demokratlığı bir arada yaşamaya ve yaşatmaya devam edeceğiz. Millî siyaset tecrübemizin, ulusal demokrasi ahlakımızın bir uzantısı, bir manzumesi olan Avrupa Konseyi değerlerine ve kıstaslarına bağlılığımızı da Türkiye'nin egemenlik normlarına sadakat içinde sürdüreceğiz. İktidarın hatalarıyla mücadele edeceğiz.
Sayın milletvekilleri, Avrupa Birliğine yanlışları için yüklenelim ama Kopenhag Kriterlerinin çok ama çok gerisine düştüğümüzü de unutmayalım. Evet, Avrupa Birliği Türkiye'ye karşı hata yapmıştır, kendi içinde de yanlışları çoktur; bunları ifade edelim, birlikte söyleyelim ama kendi durumumuza da bakalım. Ne oldu Ankara sürecine? Bunu dürüstçe soralım, iktidarı sorgulayalım.
Sayın Millî Savunma Bakanı Plan ve Bütçe Komisyonu toplantıları sırasında sorduğum bir suale cevaben, NATO'nun Türkiye'nin uluslararası kimliğinin bir parçası olduğunu bildirmişti, Dışişleri Bakanı da Dışişleri Komisyonunda sorduğum suale cevaben bu hususu teyit etmişti.
Türkiye'nin NATO'ya ve NATO operasyonlarına katkısını biliyoruz. Peki, nasıl oluyor da birkaç yıldan beri, kendi uluslararası kimliğinin bir parçasıyla bu denli didişme içinde olabiliyor ülkemiz? Genel Sekreter Stoltenberg'in son ziyareti sırasında dile getirilen kadife formülleri bir tarafa bırakalım. S400 öncesi de vardı bu içten içe didişme, S400 olayıyla da sürüyor. Bu, acaba iktidarın kendi içinde yaşıyor olabileceği kimlik sarsıntılarından mı kaynaklanıyor? Kurucusu olduğumuz Avrupa Konseyinde denetim altındayız. Sayın Dışişleri Bakanı yakın zamanda yeniden, bir defa daha, Avrupa Birliğinin bir cumhuriyet projesi olduğunu, stratejik hedef olduğunu söylemişti. Yarın, Avrupa Günü vesilesiyle eminim, içi boş, büyük laflar edilecektir ama gerçek odur ki iktidar, ülkemizin, cumhuriyetimizin hedefleri, dokusu, taşıyıcı sütunları hakkında sürekli kararsızlıklar ve git geller yaşamaktadır. Bunlar uluslararası ilişkilerimize de yansımaktadır. Acaba bu kimlik buhranı, millî çıkarlardan bizi uzaklaştıran İhvan, Müslüman Kardeşler politikası ile NATO üyeliğini, Avrupa kurumlarındaki mevcudiyetimizi bağdaştırmaktaki güçlüklerden mi neşet ediyor?
Geçtiğimiz aralık ayında bu kürsüden yaptığım bir konuşmada S400'lerle ilgili sorunlara değinmiş, bu sistemin satın alınıp atıl tutulma ihtimalinden söz etmiştim; soruna bir an önce diplomatik, siyasi çözüm bulma gereğini belirtmiştim. S400 olayının Türkiye üzerindeki maliyeti her geçen gün artmaktadır. Bu proje, kamuoyumuzda da başından itibaren iyi hesaplanmamış, gerektiği gibi planlanmamış, her yönüyle öngörülememiş bir proje olarak algılanmaktadır. Rusya, en iyi ilişkilere sahip olmamız gereken ve saygıyı hak eden bir ülkedir. Evet, ikili ilişkilerimize azami özen gösterilmelidir ama Rusya dışında hiçbir partnerimiz bize "S400 projesinde çok başarılı bir hamle yapıyorsunuz." dememektedir. Projenin gerçekleştirilmesinin nihai maliyetinin iktidarın afaki tahmininin çok ötesine geçme ihtimali varittir. Böyle bir olası maliyetin getiri götürü tablosunun hesabını sormak da hakkımız ve vazifemiz olacaktır.
Dün, ABD'nin Orta Doğu planıyla ilgili bazı bilgiler basına sızdı. Bu plan kardeş Filistin halkının koşullarını daha da zorlaştıracak hususlar ima etmekte, kabullenilmesi çok zor dayatmalar içermektedir. Umarım, basına sızan 10 nokta nabız yoklamak için öne çıkarılmış yanlış bilgilerdir. Her hâlükârda Filistinlileri zorlu günlerin beklediği bir gerçektir. Biz bu kürsüden de defalarca söyledik, defalarca tekrarladık, son on yedi yıl boyunca Filistinlilerin koşulları ve hukuku, Türkiye'de iktidarın bu meseleye dair ve uluslararası ilişkiler alanındaki hatalarını artırdığı ölçüde gerilemiştir, kötüleşmiştir. Özellikle 2010 tarihinden bugüne kadar geldiğimiz yere bakın, çok hazindir. Ülkemiz de uluslararası ilişkilerinde daha da derin krizlerin arifesinde gözükmektedir. Son dönemde Ege Denizi'nden Hürmüz Boğazı'na kadar tüm fay hatları hareketlenmiş, dış politika gündemi ısınmıştır. Doğu Akdeniz'de çok ciddi sorunlar bizi beklemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Son cümlelerinizi alayım.
Buyurun.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) - Suriye ve iktidarın Suriye'yle ilgili hataları, meselelerimizin ana merkezi konumundadır. İdlib çok büyük bir sorundur. Bugün Türkiye'nin uluslararası ilişkilerinde karşı karşıya kaldığı devasa sorunlar sadece rakip güçlerin stratejileriyle açıklanamaz, komplo teorileriyle izah edilemez. İktidarın yanlış bakışı, yanlış yaklaşımı, yanlış uygulamaları Türkiye'nin başına bu belaları sarmıştır; alametifarikası vizyonsuzluk ve günü kurtarmaktır. Birileri Dışişleri Bakanlığının ve Bakanlığın yapısının, çok iyi yetişmiş personelinin itilip kakılmasına, tahrip edilmesine imkân sağlamış, ona öncülük etmiş ve bununla bir yerlere varmak istemiştir. Sonuç, bugünkü sorunlar yumağı olmuştur.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)