GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:84
Tarih:28.05.2019

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzdeki torba kanundaki tekliflerden biri, yeni bir vakıf üniversitesi açılması. Bir üniversitenin açılması, normalde çok önemli bir adımdır aslında. Bu ülkenin köklü üniversitelerinin -işte, Ankara, İstanbul üniversiteleri ve bazı köklü üniversiteler gibi- bu ülke için yetiştirdiği akademisyenlere ve öğrencilere baktığımızda, gerçekten, yeni bir akademik kurumun açılmasını heyecanla karşılamamız gerekir ama maalesef, bu mümkün olmuyor. Çünkü siz, değerli arkadaşlar, en nitelikli binlerce akademisyeni üniversitelerden ihraç ettiniz. Üniversiteler özerkliğini yitirmiş; özgür, bağımsız, bilim üretmesi gereken bütün kurumlar da baskı altında.

Son dört yılda kurulan 21 devlet üniversitesinin öğretim elemanı başına düşen makale sayısı toplam 0,10 arkadaşlar; 0,10 akademik makale sayısı. Önemli uluslararası akademik dergilerde yayımlanan makale ise yok denilecek kadar az. "Her şehre bir üniversite" projesi bitti, 2'nci üniversiteler ve sayısız vakıf üniversiteleri kuruldu. Söylemekten üzüntü duyuyorum ama "Artan genç işsizliği karşısında nasıl vakit kazanırız?" demekten başka bir şey değil bu yeni üniversiteler. 14-24 yaş grubundaki genç nüfustaki işsizlik oranı 23,6. Sorarlarsa "Onlar işsiz değiller, öğrenciler." mi diyeceksiniz?

Gençleri en verimli çağlarında, yeni kurulmuş üniversitelerde diploma umuduyla oyalıyoruz. Mezun olunca ise yine işsizlik. Bugün 4 işsizden 1'i üniversite mezunu. Sonra da "Her üniversite mezunu, iş bulacak diye bir şey yok." deriz ve hiçbir sorumluluk almayız, ne olacak. Böyle olmaz arkadaşlar. İşsizlik, iş bulamayan yurttaşların yetersizliği veya beceriksizliği değil, ekonomi yönetiminde söz sahibi olanların beceriksizliği ve yeteneksizliğidir ki bu beceriksizlik de en fazla gençleri etkiliyor maalesef.

Teklifte yer alan bir başka konuyla ilgili bir soru sormak istiyorum, cevabı çoktandır unutulmuş bir soru bu. "Tarafsız kamu yayıncılığı" ne demektir? Halk tarafından finanse edilen bir yayın organının halka, doğru, bağımsız, tarafsız bilgi vermeyi hedefleyen bir yayın politikasının, halk tarafından denetlenmeye açık, şeffaf ve hesap verebilir bir yapısının olması; tarafsız kamu yayıncılığı bu demek. Mesela, seçim döneminde tüm siyasi partilere, tüm adaylara dengeli bir şekilde yer verilmesi yani TRT'nin yaptığının tam tersi. AKP'ye 146 saat -bunu iyi dinleyin arkadaşlar- MHP'ye 18 saat lehte yer verirken CHP'ye 21 saat lehte, 17 saat aleyhte; İYİ PARTİ'ye 4 saat lehte, 3 saat aleyhte ve şok şok şok, HDP'ye ise 36 saniye lehte, 3 saat aleyhte yer verdiğinde buna, tarafsız kamu yayıncılığı değil, yandaş yayıncılık diyoruz.

Burada TRT'nin yanlı yayıncılık anlayışına son vermek üzere aslında bir araya gelmemiz gerekirdi. Oysa bir buçuk yıldır, bir disiplin yönetmeliği olmaksızın, her şeyin genel müdürün iki dudağının arasında olduğu bir düzen sürüyor TRT'de ve şimdi, bu yeni düzenlemeyle de işler kılıfına uyduruluyor. Bu teklif, Temmuz 2018'de çıkarılan 703 no.lu KHK'yle TRT'de başlayan siyasi kadrolaşma sürecinin bir parçasıdır; sürgün, disiplin cezaları, soruşturmalar ve istihdam fazlası personel uygulaması. Yıllardır TRT'de tecrübe kazanmış, birikimli ve üretken personelin "istihdam fazlası personel" uygulamasıyla mesleğini icra etme hakkı yok sayılıyor, nitelikli personel niteliksizleştiriliyor. Soruyoruz: Bunun nesi kamu yararına?

Yine bir şok haber daha: Bakın, TRT'de Çince masasına bakan kişi istihdam fazlası listesine alınınca yerine atanan kişi Çince bilmiyor. Nece konuşturmayı düşünüyorsunuz Çince bilmeyen bu arkadaşı, bilmiyoruz ama Çince bilen personel "istihdam fazlası" diye açığa alınmış.

Arkadaşlar, kendi personelini fazlalık olarak gözden çıkarırken şirketler aracılığıyla yüzlerce kişiyi işe alarak, güvencesiz çalışmayı dayatarak sadece TRT'de değil, tüm kamu kurumlarında tek adam rejimi, siyasi kadrolaşma ve biat kültürü işte böyle inşa ediliyor. Al gülüm, ver gülüm göründüğünüz ekranlarda size oy veren insanlar bile artık sadece sizi görmekten bıkmış durumdalar -inanın böyle bu durum- ve sizin yandaş politikalarınızdan da usanmış durumdalar.

Teklifteki bir başka facia, madenle ilgili maddeler. Madenlerde bunca facia, bunca cinayet yaşadık, Soma'da 301 insanımızı kaybettik bu katliamda. Defalarca dile getirdik hem ülke kaynakları açısından kritik hem de çok fazla iş cinayetinin yaşandığı maden iş kolu, kamu tarafından işletilmelidir. Madenlerin küçük parçalar hâlinde özelleştirilmesi, redevans ve taşeron sistemi daha fazla yaygınlaştırılırsa bu ancak iş cinayetlerini artırır. Daha geçen yıl 3 bine yakın maden işçisi, redevansa karşı maden ocağından çıkmama eylemi yaptılar ama siz yine bu teklifte aynı yanlışta ısrarcısınız maalesef.

Bu ülkede hiçbir para, hiçbir fon, amacı için kullanılmıyor arkadaşlar. Savunma Sanayii Fonu, savunma teknolojisi denilen savaş teknolojisi araştırmaları için oluşturulmuş bir fon. Bu fon şimdi zorunlu olmayan hâllerde de Emniyet Genel Müdürlüğüne aktarılabilecek. Sözüm ona toplumsal düzeni korumak için var Emniyet Genel Müdürlüğü. Peki, neden savaş yatırımları için ayrılan bütçeyi Emniyet Genel Müdürlüğüne aktarıyorsunuz? Toplumla, yurttaşla mı savaşıyorsunuz? Emniyet Genel Müdürlüğü bir zahmet her gün öldürülen kadınlara şiddeti önlemek için uğraş versin mesela, asıl uğraşı bu olmalı.

Ayrıca Türkiye'nin her yerinden kadınlar savaş travmasıyla eve dönen erkeklerden de şiddet gördüler arkadaşlar. Savaşla kışkırtılan erkeklikle de yaşamak zorunda kaldılar ve bu yüzden de ölüyorlar. Artık savaşın değil, barışın sözünü etmek istiyoruz, bunu duymak istiyoruz. Bugün "barış" üzerine konuşurken bir müjdeden, Türkiye'de yaşayan herkese umut olacak bir değişimden değil de sanki kötü bir haberden bahsediliyormuş gibi. "Barış" dediğiniz zaman böyle oluyor. Oysa 1980'den bugüne 6.904 sivil faili meçhul cinayetler, işkence ve zorla kaybedilerek öldü. Meclisin resmî rakamları bile 1984-2012 yılları arasında toplam can kaybının bu ülkede 35.576 kişi olduğunu söylüyor. Bu savaş hâli, yalnızca Kürtleri yoksul bırakmadı, Türkiye'nin eğitime, sağlığa, yatırıma aktaracağı parayı acımasızca heba etti.

Barış, elbet devletle olur ama o barış topluma yayılmadan da hakiki bir barış tesis edilemez. Barış açık kapılarla yapılır, sonuna kadar açık kapılarla yapılır ki akademisyenler çıkıp "Bu suça ortak olmayacağız." diyebilsinler. Ardından örneğin bir AK PARTİ seçmeni çıkıp "Ben artık ne savaşa para harcansın ne canlar yitirilsin istiyorum." diyebilir. Bir öğretmen "Çocuklar ölmesin." diyebilsin ve sağduyudan yana eller de korkmadan onu alkışlayabilsinler.

Artık kim kiminle anlaştı, hangi pazarlıktı, bunları duymak istemiyoruz arkadaşlar.

Sayın Başkan, bitireceğim müsaade ederseniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun toparlayın.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Topluma yayılacak vesayetsiz, kapsayıcı, adil, şeffaf ve kadınların eşit yer bulduğu bir barışı istiyoruz. Daha demokratik, daha huzurlu, daha barışçıl bir toplum için yani gelecek için artık bir adım atmalıyız hem de kapıları sonuna kadar açarak. Bunu tüm partiler, tüm toplum birlikte yapmalıyız. Artık "Sen şununla görüştün, sen bununla anlaştın." lafları bitmeli ve son bulmalı bu Mecliste. Herkesin aynı noktada durup geçmişe ve geleceğe aynı gözlerle bakması gerekmez belki ama eğer birlikte yaşıyoruz diyorsak, hâlen bizi toplum yapan ortaklıklarımız varsa acıları birlikte iyileştirip barış için birlikte sevinebilmeliyiz. Artık bayramlarda birbirimizin yaralarını sarıp derman olabilmeliyiz.

Konuşmama son verirken teklifin 12'nci maddesinde Bahşili ilçesinin adı "Bahşılı" olarak değiştiriliyor, gerekçesi de çok güzel.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - "Vatandaşlar arasında öyle kullanılıyor." deniyor gerekçesinde tıpkı Dersim'in adının Dersim olduğu gibi. Herkes için demokrasi, herkes için adalet diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)