GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:85
Tarih:29.05.2019

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de kadına yönelik erkek şiddeti ile sistematik ayrımcılığı önlemekte ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamakta yargının hayati bir sorumluluğu bulunuyor ama maalesef genel olarak her alanda rastladığımız erkek egemenliğinden yargı da azade değil ve yargıda cinsiyetçiliğin pek çok örneğine rastlıyoruz. Kadına yönelik şiddete karşı cezasızlık içeren kararlar, etkin bir koruma mekanizmasının yokluğuna rağmen tutuksuz yargılanan erkekler ve bunun dışında, örneğin yerel mahkemenin sistematik cinsel saldırı suçunun varlığını kanıtlayacak delilleri soruşturmaktan kaçınıp başkalarının dedikodularına itibar ettiği son Nevin Yıldırım kararı gibi, bunun bir meşru müdafaa mı ya da bu olayda haksız tahrik indirimi söz konusu olmalı mı gibi şeylere bakmadan -ki bir kadın üye o konuda muhalefet etti ve "Haksız tahrik olmalı." şeklinde bir karar verdi- kadınların aleyhine olan kararlar; diğer tarafta kravat takan ve o yargının karşısında usturuplu bir şekilde duran -o ne demekse- erkekleri koruyan bir sistemi aslında yeniden yeniden üretiyor yani erkek egemen yargı aslında kadınlara adalet getirmiyor ne yazık ki.

Ve biz çoğu zaman şununla da karşılaşıyoruz: Yani sadece kadınlara adalet getirmezken diğer yandan kadınların yaşam biçimleriyle, ne giydikleriyle, nasıl davrandıklarıyla ilgili de mahkemelerde sorgulanabiliyor kadınlar. Âdeta kendileri değil mağdur olan, bu mağduriyeti yaşatan onlarmış gibi davranılabiliyor ve örneğin Şule Çet davasında olduğu gibi, bir sanık, bir şüpheli kalkıp fütursuzca "Kızınıza sahip çıksaydınız." diyebiliyor oradaki acılı bir babaya ya da başka birisi, aslında bir kadının cinsel hayatını ya da geçmişini, neler yaşadığını, o günkü mağduriyetinden tamamen ayrı olarak sorgulayabiliyor ve sorgulanan şey, orada yaşam hakkının ihlal edilmesi, yaşadığı şiddet veya başka mağduriyetler değil, kadının yaşam biçimi oluyor.

Şimdi, evet, Türkiye'deki şok olaylar bitmiyor gerçekten. Bugün elimde bir tutanak var, mahkeme tutanağı. Kartal'da İstanbul Anadolu 2. İş Mahkemesinde Hâkim Mehmet Yoylu'nun şöyle bir duruşma tutanağı var: Duruşmada bir avukatın, davacı vekilinin eteğine bakıyor ve eteğinin diz boyundan yaklaşık 15 santim yukarıda olması nedeniyle orada dinleyici olarak bulunan avukata -lütfen dikkatle dinleyin, bir yargılamadan bahsediyorum, bir tutanaktan bahsediyorum, elimde bir tutanak var- diyor ki: "Etek boyunuz diz boyunuzdan 15 santim kısa. Bu, örf, âdet ve avukatlık geleneklerine aykırı." Yetinmiyor, orada dinleyici olarak bulunan avukatlara soruyor: "Uygun mudur etek boyu?" diyor. Avukat: "Evet, uygundur." diyor. Diğer bir avukata soruyor "Uygun mudur etek boyu?" diyor. "Bu, özgürlüklerle ilgilidir, uygun olup olmadığını ben sorgulayamam." diyor. Yetmiyor, gidiyor içeriden mahkeme kâtibini çağırıyor, "Cep telefonunu al, bunu baroya göndermemiz lazım." diyor ve etek boyunun fotoğrafını çekmek istiyor ve avukat bunu reddediyor, bu muameleyi ve tabii ki "Hayır, etek boyumun fotoğrafını çekemezsiniz." diyor; böyleleriyle yargılama yapılıyor.

Biz bunları 1986 yılında -hatırlayacaksınız belki- "Kadının karnını sıpasız, sırtını sopasız bırakmamak gerek derler." diyen Çorum Asliye Hukuk Mahkemesi -o zaman aile mahkemeleri yoktu- kararına karşı, dayağa karşı kampanyayı yürüttük ve Türkiye'de kadına yönelik şiddete karşı yılların mücadelesi böyle başladı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın Sayın Kerestecioğlu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Şimdi, bu tarz kararlara sadece ceza davalarında rastlamıyoruz, iş hukuku davalarında da rastlıyoruz; mobbing, cinsel taciz, bu tarz vakalarda da aslında davalarda kadınlara ayrımcılık yapıldığını görüyoruz ve bunun dışında, aile hukuku davalarında, şu son zamanda çok moda olan nafakayı sorgulama hikâyesi de aynı şekilde benim meslek hayatımda çokça karşılaştığım şeylerden birisi. Hâkimler âdeta o paralar kendi ceplerinden çıkıyormuş gibi, 200 lirayı, 300 lirayı kadınlara vermekte zorlanıyorlar. Oysa, Türkiye'de yapılması gereken, uluslararası sözleşmelerin uygulanmasıdır, bunlar birer iç hukuk metnidir, kadınların yoksulluğunun sorgulanmasıdır, onları yoksullaştıran etmenlerin sorgulanmasıdır ve bunların ortadan kaldırılmasıdır.

İşte, bunun için bir araştırma önergesi sunuyoruz sizlere ve özellikle kadın milletvekillerine "Reddetmeyin." çağrısı yapıyorum.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)