GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:86
Tarih:30.05.2019

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Buraya gelirken, konuşmamı hazırlarken aslında madde üzerinde çeşitli konuları da görüşecektim. Burada yaşanan kimi tartışmalar üzerine bazı değişiklikler yaptım.

Şimdi, ben HDP'de siyaset yapan, ana dili Türkçe olan, soyunu sopunu, atasını belgeli olarak 1300'lere kadar götüren bir Türk'üm, HDP'de de onurla, gururla siyaset yapıyorum, partimi de politikasını da benimsiyorum, seviyorum.

Şimdi, bu bölücülük, terör meselesi üzerinden bir tartışma yapılıyor, çok kez umudumun kırıldığı zamanlar olmuştu. En son, kayyumların bölgede yapmış olduğu işlerin durumu benim çok ciddi bir şekilde hayal kırıklığına uğramama sebep oldu. Yani, hakikaten Türkiye Cumhuriyeti devleti, hakikaten Türkiye Cumhuriyeti devletini yönetenler bu Misakımillî sınırlarının tamamını kendi vatanı, kendi yurdu olarak görüyorlar mı endişeye düştüm. Neden? Şimdi, bakıyorsunuz, kayyumlar geçici bir süre için orada bulunduklarını biliyorlar yani kendileri bizden daha iyi biliyorlardı, ilk seçimde gideceklerini kendileri çok daha iyi biliyorlardı fakat bütün buna rağmen yani öyle fütursuzca bir yağmalamaya girişmişler -bunun başka bir adı yok, bulamıyorum başka bir ad- yağmalamışlar yani bölgeyi, bütün o ili yağmalamışlar.

ERKAN AKÇAY (Manisa)- İftira bu, ne yapmışlar?

ALİ KENANOĞLU (Devamla) - Şimdi, bu nasıl bir durumdur Allah aşkına? Şimdi, sadece belediyenin bütçesinin gelirlerini değil, aynı zamanda binalarını da başka yerlere bağışlamışlar; kaymakamlığa, Emniyete. Yani belediyenin hizmet edecek biriminin kendi binasını dahi bağışlayıp öyle gidiyorlar.

Şimdi, Cizre kayyumu aynı zamanda şu anda Cizre'de de kaymakam olarak görev yapıyor. Belediyeyi aldığında 36 milyon, belediyenin parası var kasasında, devrettiğinde 220 milyon borçla devrediyor, yetmiyor diyor ki belediyeye: "Benim on beş günlük maaşım var, maaşımı ödeyin." Ya, belediye diyor ki: "Ödeyemiyoruz, para yok." Haciz gönderiyor. Ya, böyle bir utanmazlık olur mu ya, bu nasıl bir zihniyettir? Şimdi, bu zihniyet nasıl bir mantıktır ki bölge halkına nasıl bir bakış açısıdır? Yani oradaki vatandaş şunu düşünmeyecek mi o zaman: Siz, buraya atanan kayyumlar, buraya devletin görevlendirerek gönderdiği yetkililer, siz bölge halkının gelirlerini yağmalamak için geliyorsunuz. Böyle düşünürüm ben olsam yani.

Şimdi, bu bakış açısını bizim sorgulamamız gerekiyor. Eğer Misakımillî sınırları içerisinde bulunan her karış toprak bizim vatanımızsa ve bunların hepsine aynı derecede, değerde, önemde bakıyorsak, o zaman bunu yapan kişinin hâlâ orada kaymakam olarak görev yapmaması gerekir. Diyarbakır Belediyesinin içerisindeki o saray odasının hesabının sorulması gerekir ki o halka hakikaten samimiyetle baktığınıza herkes inansın ve görsün. Şunu diyebilirsiniz: "O kişinin oradaki fütursuzluğudur, aymazlığıdır, kendi beceriksizliği ya da yağmacılığıdır." Ama devletin hiçbir birimi bu konuda harekete geçmiyorsa, bütün bunlara rağmen hâlâ o kişiler orada kaymakam, vali ya da benzeri görevlerde devam ediyorsa, o zaman ben bir Türk olarak kuşkulanıyorum bu devletin hakikaten o bölgeye öyle bakıp bakmadığına. Hakikaten, oradaki insanları yurttaş olarak görüp görmediğinden endişe duyuyorum. Ben böyle duyuyorsam, oradaki yurttaş hâliyle, benden çok daha fazla, bu devletle, bu Hükûmetle bu ülkeyi yönetenlerle olan ilişkisini gözden geçirmek durumunda kalacaktır. Bu, yaşanılan bir durumdur, kendisidir durumun yani. Bu, böyle bir politikle, bir ideolojik bakış açısıyla oluşan bir şey değildir.

Şimdi, bütün bu kayyumların tamamının, hepsinin bölgedeki durumları bellidir ve belediyeleri ne hâle getirdikleri bellidir. Bunlardan hesap sorulması gerekir, devletin sorması gerekiyor, bu ülkenin savcılarının sorması gerekiyor. Bu savcılar o kayyumlardan bu hesabı sormadığı sürece, o bölge halkıyla bu ilişkiyi sağlayamazsınız. Ondan sonra, o bizim Misakımillî, "hepimiz kardeşiz" filan, bunların hepsi hikâyeden, masaldan ibaret kalır.

Konuşmamın önemli bölümünü Çorum katliamına ayırmıştım aslında, bütün bunlar alıkoydu beni ama bir iki şey söylemek isterim.

Bundan otuz dokuz yıl önce bugünlerde, 28 Mayısta başlayan, 10 Temmuzda biten bir Çorum katliamı yaşandı. Hani tarihimizle yüzleşelim mi yüzleşmeyelim mi meselesi tartışılıyor ya. Çorum katliamında 57 kişi orada katlediliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın Sayın Kenanoğlu.

ALİ KENANOĞLU (Devamla) - Katliam sırasında yüzlerce dükkân ve ev yağmalanıyor. İnsanlar, fırınlarda yakılarak, tarlalarda ekin yığınlarının arasında yakılarak, derileri yüzülerek, vücutları şişlenerek, kurşuna dizilerek katlediliyorlar. Bunun akabinde bir dava açılmıyor, sadece şahsi sorumluluklar üzerinden şahsi davalar açılıyor, toplu bir dava bile açılmıyor. Ben şunu biliyorum yani hemen hemen herkes şunu biliyor ki devletin, devletin yetkililerinin, yetkili organların istemediği hiçbir olay katliama dönüşmez; bu çok nettir, devletin bunu engelleyecek gücü vardır. Olaylar olabilir, sizin isteminiz dışında olabilir, kendiliğinden gelişmiş olabilir, tahrikle gelişmiş olabilir, olaylar gelişir ama bu olayların katliama dönüşmesi oradaki devletin sorumlularının buna müsaade etmesiyle oluşur ve Çorum'da yaşanan da maalesef budur. Çorum'da katliamı lanetlediğim gibi, orada yaşamını yitiren tüm canları da saygıyla anıyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)