| Konu: | Askeralma Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 87 |
| Tarih: | 11.06.2019 |
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemimizde yer alan Askeralma Kanunu Teklifi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlarken Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Türk milleti asker millet olarak tanımlanır. Türk askeri de kanları ve kahramanlıklarıyla, yazılan destanlara konu olmuş ve bu tanımı hak etmiş ender askerlerdendir. Kamu vicdanı askerimizi farklı bir yere oturtmuştur. Buna rağmen askere diş bileyenler, askeri önlerinde engel olarak görenler alçakça hakaret etse, iftiraya maruz bıraksa da Türk askeri asildir, vakurdur; haini, satılmışı, iş birlikçiyi umursamaz, görevine devam eder.
Son zamanlarda, değişik zeminlerde, Türk ordusunun rütbeli personeline hakaret eden meczuplar türemiş bulunmaktadır. Bu cesareti kimden aldıklarını ya da asıl maksatlarının ne olduğunu, Atatürk'ün Afyon'da subaylarla yaptığı bir görüşmenin satırları arasında dikkatlerinize sunmak istiyorum. Bu görüşmeden belli pasajları sizlere aktaracağım:
"Mütareke şartlarının tatbikatı ile silahlarımızı, cephanelerimizi, bütün müdafaa vasıtalarımızı elimizden almaya çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzetinefsini yok etmeye gayret ettiler. Ordumuzu tamamen lağvederek, milleti, bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum etmeye teşebbüs ettiler. Ordu, düşmanlarımızın birinci taarruz hedefi oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta engeller ve müşkülat kalmaz.
Milletimiz hür ve bağımsız yaşamak lüzumuna tam bir iman ile kani olmuş ve buna kati azim ile karar vermiştir. Zaman zaman, şurada burada üzüntü verici karaktersizliklerin görülmüş olması, hiçbir vakit milletimizin genel kanaatine, hakiki imanına sekte vurmamıştır ve vuramayacaktır." demektedir.
Ergenekon, Balyoz, casusluk vesaire kumpasları derken 15 Temmuz hain darbe girişimine giden yolu ve hainlerin özellikle mahkemede sarf ettiği sözleri birlikte değerlendirmek, fotoğrafın tüm parçalarını birlikte görmek, oradan neden sonuç ilişkisini çıkarmamız gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, tarih, milletlerin, dinî grupların ve devletler ile bu devletlerin oluşturdukları açık ya da kapalı menfaat ortaklıklarının diğerleri üzerinde engelleme, hâkimiyet kurma, egemen olma mücadelesi üzerine kuruludur. Bu mücadele, açık ya da gizli, sıcak ya da soğuk, askerî ya da siyasi, diplomatik, ekonomik, kültürel şekillerde cereyan edegelmiştir. Değişmeyen tek gerçek sürekli mücadelenin varlığıdır ve hak olarak görülmesidir. Bunun için her yol meşru görülmekte ve devletler arası hak ve menfaatlerin çatışması yaşanmaktadır.
Bilindiği üzere, genel hatlarıyla, devletlerin görevleri arasında iki konu öne çıkmaktadır: Bunlardan birincisi, egemenlik alanında yaşayanların refahının sağlanması; ikincisi ise yine egemenlik alanında güvenliğin sağlanmasıdır. Güvenliğin sağlanmasında, çoğu zaman, küresel belirleyici durumdaki devletlerin ilgi ve hedef alanına giren bölgelerdeki devletler üzerinde planlı uygulamaların yapıldığı, millî hak ve menfaatlerine göre şekillendirilmesi gereken güvenlik stratejilerinin etkilenerek yanlış yönlendirildikleri, koruma şemsiyesi altında olduğu hissiyle hareket etmesi sağlanarak ileride kapatılması imkânsız açıklara, hatalara itildiği bilinmektedir. Bunun için uygulanan en önemli taktiklerden birisi, doğrudan hedef alındığı hissettirilmeden, üçüncü unsurlar kullanılarak ülkelerin kendi iç işleriyle uğraşılır hâlde tutulmasıdır. Bunu yıllardır Türkiye yaşamaktadır ne yazık ki.
Bu şartları esas alarak Türkiye'ye bakacak olur isek şu manzara karşımıza çıkmaktadır: Türkiye, küresel anlamda oluşturulan iki kutupluluğun etkisinde kalmıştır. Bu kutuplardan birinin etki alanına hapsolmuş ve onun çizdiği alanın dışına çıkmasına izin verilmemiş, dolayısıyla soğuk savaş şartlarına göre güvenlik politikalarını oluşturmuştur. İç tehditlerle uğraştırıldığı için bunun dışına çıkamamıştır. Neoliberal yapılanmanın kendisi, bölgesi ve tarihî, kültürel bağı olan bölgeye yönelik hedeflediği riskleri görememiş ve bunları güvenlik öngörüleri arasına alamamış ya da öncelikler zincirinde geriye itmiştir. Dolayısıyla risk ve tehdit algılamasında dahi ileride tartışılacak tercihler yapma durumunda kalmıştır.
Bugün dile getirdiğimiz "Biz yetmiş yıl önce uçak bile yapıyorduk, mühimmat fabrikamız vardı. Bize bölgenin jandarmalığını, NATO'nun ileri karakolluğunu yaptırdılar. Fakir ülkemize NATO'nun en kalabalık 2'nci ordusunu beslettiler. İdeolojik kavgaya sokarak kardeşi kardeşe kırdırdılar, nesillerin yok olmasına sebep oldular. Darbelerin, rejim ve toprak bütünlüğümüze saldıran örgütlerin arkasında dost bildiklerimiz mi var?" endişeleri hep önceki izahım çerçevesinde değerlendirilmelidir. Tarihî süreci objektif olarak değerlendirmemiz ve neleri tehdit olarak algıladığımıza bakmamız, güvenlik politikalarımızın hangi somut şartların yönlendirilmesinde geliştiğini anlamamız, "intoksikasyon" "influence" ve "dezenformasyon" ajanlarının etkisinden kurtularak algılarımızı kendimiz yönetmemiz gerekmektedir. Bundan sonraki aşamada millî hak ve menfaatlerimizi gerçekçi olarak belirleyip tüm dünyaya deklare etmemiz zaruridir. Millî hak ve menfaatlerimizi kırmızı kaplı kitapçıkların sayfalarında saklayarak koruduğumuz yanılgısından kurtulmamız gerekmektedir. Millî hak ve menfaatlerimizin çiğnenmesine izin vermeyeceğimiz kırmızı çizgilerimiz olmalıdır.
Günümüz dünyasında artık gizli saklı bir şey kalmamıştır. Gölgesine sığınıp "Aman, husumetinden, hiddetinden korunalım. Aman ha, bize dokunulmasın da yaptıklarına, yapacaklarına göz yumalım, hatta katlanalım." dediğimiz küresel ve bölgesel aktörler ne yazık ki tüm mahremimize nüfuz edebilecek duruma gelmiş bulunmaktadırlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ordusuz devlet yoktur. Tarihin her döneminde devletler silahlı kuvvetlere sahip olmuşlardır. Lüksemburg'un ve bağlantısız ülkelerden İsviçre'nin dışarıdan gelebilecek askerî tehditlere karşı kara ve hava kuvvetleri, hatta İtalya'nın himayesi altındaki Vatikan'ın dahi sözde, Papa'yı korumakla görevli silahlı gücü bulunmaktadır. Korunma ve savunma zorunluluğundan hareketle, hiçbir tehdit altında olmayan ülkelerin bile değişik ihtimalleri esas alarak savunma sistemlerini oluşturdukları bilinmektedir. Almanya'nın 180 bin, Japonya'nın 250 bin, İran'ın 540 bin, Mısır'ın 455 bin, Rusya'nın 798 bin, ABD'nin 1 milyon 374 bin, Çin'in 2 milyon 260 bin kişilik silahlı kuvvetlere sahip oldukları bilinmektedir. Almanya ve Japonya'nın İkinci Dünya Savaşı sonrası özel durumları bir tarafa konulduğunda, ülkelerin nüfus oranlarıyla bağlantılı sayıda mevcut olan silahlı kuvvetlere sahip oldukları, özellikle asker sayısının teknolojik imkânlara sahip olan ülkelerde daha az olduğu görülmektedir. Dikkat çeken husus, sanayi ve teknolojik gelişimini sağlamış ülkeler ile iç güvenlik sıkıntısı yaşayan ya da başkası adına görev üstlenme ihtimali olan ülkelerin arasındaki farklılıklardır.
Türkiye tüm eksikliklere rağmen, coğrafyasının zorunlu kıldığı şartlar nedeniyle dünyanın en güçlü ordularından birine sahiptir. Aynı zamanda, NATO'nun 2'nci büyük askerî gücü Türk Silahlı Kuvvetleridir. Türkiye Cumhuriyeti'nin, bu bölgede yaşayacaksa olmazsa olmaz şartlarından biri güçlü bir orduya sahip olmasıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, 1111 sayılı Askerlik Kanunu 21 Haziran 1927 tarihlidir. Bu kanun o tarihten günümüze kadar İkinci Dünya Savaşı, NATO'ya girişimiz, Kıbrıs Barış Harekâtı gibi önemli gelişmelerin yanında, günün şartlarına uygun olarak değişikliklere tabi tutulmuştur. Bedelli askerlik, dövizli askerlik gibi konular bunlardan en fazla bilinenlerdir. Bugün gündemimizde yer alan yeni Askeralma Kanunu Teklifi de bu kapsamdadır. Gündemimizdeki kanun teklifiyle yapılan değişiklikler genel olarak; yükümlü erbaş ve erlerin temel eğitim ve kıta yükümlülük süresinin on iki aydan altı aya indirilmesi, ilk altı ayın sonunda gönüllü ve ücretli, ikinci altı ayın tercihe bırakılması, askerliğin ertelenmez sürelerine getirilen sınırlama ve kısıtlamalar, yedek subaylık uygulamasının getirilmesi, bedelli askerliğin sürekli kılınması, bedelli ve dövizli askerlik yapacakların ödeyecekleri miktarın sabitlenmesi, yedek astsubaylığın eğitim dâhil on iki ay olarak uygulanması, yükümlü erbaş ve erlerin temel eğitim sürelerinin bir ay, yedek astsubay ve yedek subay temel eğitim sürelerinin iki ay olarak uygulanması, başarı ve liyakat durumuna göre sözleşmeli erbaş ve erlerin astsubaylığa, astsubayların ise subaylığa geçişlerine ilişkin esaslar, öğretmenler, emniyet hizmetleri sınıfı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı mensupları ile tabiplerin askerlik hizmetlerine ilişkin yeni esaslar, terör örgütleriyle devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunanların silah altına alınmalarına ilişkin düzenleme, yükümlülere sağlanacak haklar, barışta, olağanüstü hâl ve seferberlik hâllerinde veya savaş hâlinde muaf tutulacaklara ilişkin Sayın Cumhurbaşkanının yetkilendirilmesi konularıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasında üstlendiği görevin ve oynadığı rolün öncelikli unsuru eğitilmiş, nitelikli, motivasyonu yüksek insan gücüdür. İçinde bulunduğumuz coğrafya ve İslam dünyasına yönelik oynanan küresel oyunlar Silahlı Kuvvetlerimizin hiçbir zaman zafiyet göstermeden kendisinden beklenen görevi yapacak şekilde hazır olmasını gerekli kılmaktadır çünkü ordunun yerine başka bir gücü ikame etme imkânı yoktur. Günümüz orduları konvansiyonel silahlardan kimyasal, biyolojik ve nükleer silahlara, hatta yakın bir süre içinde akıllı silaha ve mühimmata geçmiştir. Dolayısıyla silah gücü, sonucu belirlemede geçmiş yıllardan daha etkin hâle gelmiştir. Bu nedenle, profesyonelleşmiş ve vuruş gücü, sebep olacağı tahribat gücü yüksek silahlı kuvvetler daha etkili olma imkânını ele geçirmiştir. Robot teknolojisindeki gelişmeleri takip edenler bilecektir ki geliştirilen teknolojinin asıl kullanım alanı, yakın gelecekte, savaş alanları olacaktır. Bu gelişmelerin de yakinen takip edilmesi ve Silahlı Kuvvetlerimize robot ve akıllı silah, mühimmat dâhil, yeni teknolojik imkânların sağlanması özel önem arz etmektedir. Zira, tüm imkânlara ve dünyanın sayılı, NATO'nun 2'nci güçlü ordusu olmasına rağmen Türk Silahlı Kuvvetlerinin yeterli teknolojik silaha ve mühimmata sahip olmadığı ve temininde güçlük çekilen silah ve mühimmat ile yetişmiş personel sıkıntısını zaman zaman yaşadığı inkâr edilemeyecek bir gerçektir. Nitekim, F35 uçaklarının temini ve S400 hava savunma sisteminin tedariki konusunda yaşananlar ortadadır. Türkiye, ihtiyaç duyduğu silahları üretene kadar tek tedarikçi ve belirleyici konumunu muhafaza etmek isteyen ülkelerin tahakkümünden kurtulmak zorundadır. Bu nedenle, Sayın Cumhurbaşkanının ve sayın bakanların takındığı tavrın yerinde olduğu ve bugüne kadar izlenen politikanın ve tavrın sürdürülmesi gerektiği inancındayız. Bu konuda ortaya konulan iradeyi Milliyetçi Hareket Partisi olarak destekliyoruz ve ısrarla sürdürülmesini bekliyoruz.
Askeralma Kanunu Teklifi'nde yer alan askerlik süresinin kısaltılmasının doğuracağı bazı problemler olabilecektir. Temennimiz, terhislerle birlikte Silahlı Kuvvetlerimizde zafiyete sebep olmayacak şartların sağlanması ve bölgesel ve küresel şartların iyi okunarak sağlıklı bir değerlendirme yapılmış olmasıdır. Komisyonda ilgililerden aldığımız bilgiye göre askerlik çağına gelen 700 bin erkek nüfusa karşılık Türk Silahlı Kuvvetlerinin 400 bin ihtiyacı bulunmaktadır. Bu silah altına alınanların beşte 3'ü Kara Kuvvetleri, diğeri de Deniz ve Hava Kuvvetleri tarafından görevlendirilebilmektedir. Yükümlülerin askerliğe katılımı yıllar itibarıyla da değişiklik göstermektedir. Örneğin, 2014 yılında 460 bin civarında olan katılım, 2016 yılında 291 bine düşmüş, 2018 yılında ise 417 bine yükselmiştir. Yıllar arasında bile dengesizlik vardır. Yeni sistemle olası zafiyeti engellemek üzere bedelli askerlikten yararlandırılacakların sayısının zorunlu kadro sayısı karşılandıktan sonra belirlenmesi kuralının konulduğu görülmektedir. Buna rağmen, yeni kanunla mevcut yükümlü sayısının terhislerle birlikte yarı yarıya düşecek olmasının özellikle komando birlikleri ile sınır birliklerinde oluşturabileceği zafiyeti önleyici tedbirlerin alınması zaruridir.
İkinci altı aylık askerlik süresinin isteğe bağlı ve ücretli yapılması yararlı görülmekle birlikte, vatan görevinin paraya endekslenmesinin bu görevi geçimini temin etmek üzere yapmak zorunda kalanlar ile diğerleri arasında doğabilecek olumsuzlukları da dikkate almak zorundayız.
Personelin en düşük başarı gösterdiği yapılanmalar kast sistemine benzer uygulama yapan, dolayısıyla dikey geçirgenliğe izin vermeyen sistemlerdir. İnsanların eğitim, liyakat ve başarı durumlarına göre bir üst konum ya da statüye geçebilmeleri gerekir. Teklifte başarı ve liyakat durumuna göre sözleşmeli erbaş ve erlerin astsubaylığa, astsubayların ise subaylığa geçişlerine imkân sağlayan düzenlemenin Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin motivasyonunu, disiplinini ve başarı oranını artıracağını düşünüyoruz. Geçmiş yıllarda uygulaması yapılmış olan asker öğretmen modelinin bir benzerinin öğretmenlerimize uygulanmasının teklifte yer aldığı ve tarafımızdan yararlı görüldüğünü belirtmek isterim.
Teklifle birlikte tabiplerin askerlik hizmetlerine ilişkin yeni esaslar getirilmiş bulunmaktadır. Ancak bu tedbirlerin ihtiyacı karşılayamayacağı açıktır. Askerin olmazsa olmaz ihtiyaçlarının başında sağlık sistemi gelmektedir. Dünya ordularının tamamında kendilerine mahsus askerî sağlık sistemleri bulunmaktadır. Barış şartlarında ihtiyaçlar bir yolla karşılanabilir ancak seferberlik ve savaş şartlarında sağlık sistemine sahip olmayan orduların ihtiyacının tam karşılanacağını düşünmek hayalcilik olacaktır. Mermi yaralanması, şarapnelle parçalanmış bir vücud, kimyasal silahla yanmış bir insan ve benzerleriyle askerî hekim meslek hayatının her döneminde karşılaşır ve bu konuda uzmanlaşır. Ancak sivil bir hekimin bu konularda tecrübe sahibi olması mümkün değildir. O nedenle askerî sağlık sisteminin bir an önce kurulması gerektiğini düşünüyoruz.
Bir başka konu, teşvik edici mahiyetteki konulardır. Bunlara örnek vermemiz gerekecek olursa Terörle Mücadele Kanunu, Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Kanunu, Emekli Sandığı Kanunu'nun 45'inci mülga, 56'ncı mülga, 45 ve 64'üncü maddeleriyle şehit, gazi ve vazife malullerine sağlanan birtakım haklar bulunmaktadır bunların çocuklarının ilk ve orta dereceli okullarda okutulmasına dair. Bunun 34 bin kontenjanı kullanılmıştır, bunun 3.500'ü sadece doğrudan hak sahiplerine imkân olarak sunulmuştur.
Yine bir başka konu, terörle mücadele ederken vazife malulü olmuş personele aynı mevzuat gereği verilmesi gereken belge ve madalya Emniyet Genel Müdürlüğünce verilirken Jandarma Genel Komutanlığınca verilmemektedir. Bu iki teşkilat da bu konuda aynı mevzuata tabidir ve İçişleri Bakanlığına bağlıdır. Onun için, verilecek haklar "verilebilir" "yapılabilir" gibi muğlak, yorumlanabilir şekilde kişilerin inisiyatifine bırakılmamalıdır. Bu farklı uygulamalar süratli bir şekilde giderilmelidir.
Bunların yanında, Türk Silahlı Kuvvetlerinde hâlen istihdam edilen sözleşmeli subay ve astsubaylarımız bulunmaktadır. Bunlar, gerekli mesleki eğitimi almış, kıtaya çıkmış, orada başarı göstermiş, görev sürelerinin önemli bir bölümünü terörle mücadelede geçirmiş olan personeldir. Görüşmekte olduğumuz kanun teklifinde ordumuzun ihtiyacı olan astsubay ve subaylığa geçişle ilgili düzenlemelerin yapıldığını görüyoruz. Yetişmiş, kendilerini ispatlamış, 15 Temmuz sonunda yapılan incelemelerde temiz çıkmış bu personelin kazanılması gerekmektedir. Ayrıca, hâlen görevde bulundukları ve emsalleriyle aynı haklara sahip oldukları için muvazzaflığa getirilmeleri hâlinde devlete ekstradan bir mali yük getirmeleri de söz konusu değildir. Bu konuda da şahsım tarafından verilmiş kanun teklifi bulunmaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak Askeralma Kanunu Teklifi'ni olumlu olarak değerlendirdiğimizi ve desteklediğimizi belirtiyorum. Bu vesileyle, yurt içinde ve yurt dışında görev yapan, terörle mücadele eden kahraman asker, polis ve güvenlik görevlilerine başarılar diliyor, Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)