GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Askeralma Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:87
Tarih:11.06.2019

İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında, geçtiğimiz günler içerisinde hayatını kaybeden Denizli Milletvekilimiz Sayın Kazım Arslan'a Cenab-ı Allah'tan rahmet, kederli ailesine, Cumhuriyet Halk Partisine ve yüce Meclise başsağlığı dileklerimi iletmek istiyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisine, görüşülmek üzere, iktidar tarafından gönderilen kanun teklifiyle ilgili olarak İYİ PARTİ Grubunun görüş ve düşüncelerini paylaşmak üzere huzurunuzdayım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Kanun teklifinin gerekçesinde dile getirilen önceliklerle maddeler arasında kendini gösteren çelişkiler konuyu derinlemesine sorgulamamızı ve bu reform ihtiyacının acilen neden ve nereden kaynaklandığını araştırmamızı zorunlu hâle getiriyor. Böylesine önemli ve teknik bir konunun alelacele ele alınması, sorumlu kurumlarca kamuoyuna bir açıklama yapılmaması hâli ayrıca değerlendirilmeye muhtaç bir husustur. Bugün yüce Meclisimize gelen Askeralma Kanunu Teklifi bilindiği üzere 1111 sayılı Askerlik Kanunu'nun yerine geliyor. Bu teklifle Anayasa'nın 72'nci maddesinde "Vatan hizmeti" başlığı altında "Vatan hizmeti, her Türk'ün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir." ibaresi yer alıyor.

Bütün bunlara rağmen konunun direkt muhataplarının yani Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıklarının henüz bir açıklamada bulunmayışları, reform ihtiyacının kaynağına değinmemeleri ve gerekçelerini ortaya koyup yasayı sahiplenecek adımlar atmamaları dikkat çekicidir. Doksan iki yıllık Askerlik Yasası değiştirilmek istenirken konunun asli muhatabı Genelkurmay Başkanlığının görüşünün ne olduğunu öğrenmeyi murat etmek hem bizim hem de aziz milletimizin hakkıdır. Bu kanun Mecliste görüşülürken Genelkurmay Başkanlığımızı açıklama yapmaya ve konuyla ilgili, kamuoyunu aydınlatmaya davet ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilga edilmek istenen 1111 sayılı Kanun 1927 yılında yürürlüğe girmiş, bu yıldan itibaren Kore Savaşı, Barış Harekâtı ve kırk yıldır süregelen terörle mücadele destanları bu ordu tarafından, şanlı Türk ordusu tarafından gerçekleştirilmiştir. 1040 yılında Dandanakan Meydan Muharebesi'nde Gaznelileri yenerek bağımsızlığa kavuşan, 26 Ağustos 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi'nde ise Bizanslıları yenerek Anadolu'yu vatan yapan ordumuz, Mete Han'la milattan önce 209 yılında tarih sahnesine çıkmış, dünyanın sayılı ordularından biri olarak anılmıştır. Bu ordu, devlet kurmuştur, vatan kurmuştur ve defalarca vatan kurtarmıştır. Şimdi, böyle bir ordunun statüsüyle, hiyerarşisiyle ve temel yapısıyla oynuyoruz. Bunu yaparken yaşadığımız coğrafyanın taşıdığı riskleri ve karşı karşıya bulunduğumuz tehlikeleri göz ardı edemeyiz yani demek istiyorum ki çok ince eleyip çok sık dokumalıyız. Böyle temel bir konuyu tesadüflere ve ani kararlara bırakamayız, oldubittiye de getiremeyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere tarihî bir hatırlatmada bulunmak istiyorum: Balkan Harbi'nin hemen öncesiydi, Osmanlı'nın Dışişleri Bakanı da bir gayrimüslimdi. Millî hassasiyetler yerine siyasi tercihlerin öne çıkarılmasıyla birlikte ordunun temel disiplini, eğitimi, emir-komuta hiyerarşisi altüst edilerek bozulmuştu. Askerler subaylarını, subaylar da komutanlarını tanımamaya başlamışlardı. 1908'den Balkan Harbi başlayıncaya kadar orduya sadece 2 sefer tatbikat yaptırılabilmişti. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Trakya ve Makedonya'daki askerî kuvvetlerimiz düşmanlarımızın 2 katıydı. Fakat ne oldu? Sıradan gerekçelerle dönemin en hassas bölgesinden yani Rumeli'den 75 bin askeri birden terhis ettiler. Ne zaman? Seferberliğin ilanından hemen önce. Hangi gerekçeyle? Harp tehlikesinin olmayışı ve hasat zamanının yaklaşmış olması gibi gafilce gerekçelerle. Terhisten önce Osmanlı'nın barış zamanı kuvvetleri 280 bin kişiydi. Daha önce de siyasi saiklerden ötürü, görüntüde ise orduyu gençleştirmek adına Rumeli'yi çok iyi bilen, oranın stratejisini ve jeopolitiğini özümsemiş bin kadar tecrübeli subay ordudan zorla emekli edilmişti. Bu terhis edilen 75 bin kişi öyle önemliydi ki seferliğin ilanından sonra zar zor toplanabilen seferberlik ordusunun dörtte 1'ine tekabül ediyordu. Ordunun tecrübeli subaylarını emekli, usta askerlerini de terhis ettiler. Ve neticede ne oldu biliyor musunuz? Bütün Balkanları sadece üç ayda kaybettik, Rumeli'deki beş asırlık Türk varlığı da böylece sona erdi; Balkanlar ise bugün hâlâ kaynayan kazan durumunda.

Şimdi gelelim günümüze, AK PARTİ ittifak yaparak iktidara geldiği günden, çıkar ve güç çatışmasıyla ayrılık yaşadığı 17-25 Aralık sürecine kadar FETÖ'yle iş birliği yapmak suretiyle ve askerî vesayeti kaldırma aldatmacasıyla Türk Silahlı Kuvvetlerine kurulan hain bir kumpasın maalesef ve maatteessüf bir parçası durumuna düşmüştür. Türk ordusuna karşı gerçekleştirilen Ergenekon ve Balyoz gibi yargı kumpaslarının savcısı olmuş, Türk ordusuna cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş ağır darbelerin indirilmesine zemin hazırlamıştır. Subaylık yeminine sadık kalan milliyetçi ve Atatürkçü subayları tasfiye etmek suretiyle FETÖ'cü subayların, generallerin ve amirallerin önünü açmıştır. Genelkurmay başkanlarının sanık, PKK'lıların gizli tanık ve FETÖ'cülerin hâkim, savcı sıfatıyla karar verici kılındığı bir süreci hep birlikte yaşadık. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Gerçek hakkındaki hükmü, hiçbir şüpheye yer yoktur ki, geçici siyasi otoriteler değil tarih verecektir ve tarih şu gerçeği er ya da geç bir gün ihdas edecektir: FETÖ'yle iş birliği yaparak Türk Silahlı Kuvvetlerindeki vatansever subayları tasfiye eden ve onun yerine FETÖ'cü subay ve generallerin atanmasına seyirci kalan Adalet ve Kalkınma Partisi 15 Temmuz darbe girişiminin birincil müsebbibi, yani sorumlusudur. 15 Temmuz darbe emrini veren generallerin atamalarının altında iktidarın imzası vardır, 15 Temmuz gecesi başımızdan aşağı bomba atan hainlerin atamalarının altında da iktidarın imzası vardır. Bakanlıkları, istihbarat teşkilatlarını, bürokrasiyi, ülkenin bütün bilişim ve telekomünikasyon ağını bu darbeci terör örgütüne pay eden iktidar partisi devletin taşıyıcı kolonlarına da çok büyük zararlar vermiştir. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra orduda en büyük darbeyi de komuta kademesi almıştır. Ordunun komuta yapısı, disiplini ve hiyerarşisi yerle bir edilmiştir. Silah arkadaşlığı sona ermiş ve güven tamamen ortadan kaldırılmıştır. Bu olumsuz ortama dayanamayan birçok tecrübeli subay, astsubay, general emekli olarak ordudan ayrılmayı tercih etti. Askerî okullar kapatıldı. Şimdiye kadar nizami harplerde de önemli görevler üstlenen Jandarma, organik olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinden koparıldı. Askerî liseler ve sınıf okulları bomboş vaziyette çürümeye terk edildi; şu anda sınıf eğitimlerinin nasıl verildiği ise tam bir muamma. Harp akademileri kapatıldı, ordunun stratejisini belirleyen kurmaylık sistemi artık yok gibi. Şimdi de sıra askerlik sistemine geldi. Eğer bu teklif kanunlaşırsa bedelli askerlik daimî hâle gelirken askerlik süresi de altı aya indirilecek. Bu ne demek? Silah altındaki birçok Mehmetçik derhâl terhis edilecek, kışlalar ise neredeyse yarı yarıya boşaltılmış olacak; yani, aynı Balkan Harbi öncesinde olduğu gibi tecrübeli komutanlar emekli, usta askerler de terhis olacak. İyi de neden? Irak'ın durumu ortada; Suriye'deki işler her geçen gün daha kötüye gidiyor; Amerika güneyimize iyice yerleşmeye devam ediyor; siyasal bölücülük, PKK/PYD, Barzani konuları ortada; Yunanistan ise her zamanki gibi pusuda. Etrafında bu kadar çok düşmanı olan bir devlet askerî kadrolarını bu kadar çok boşaltır mı? Hani beka meselesi vardı? Beka meselesi olan bir devlet, ordusunu bu kadar zayıflatır, niteliksiz hâle getirir mi? Akıl ve mantık tabii ki bu soruya "Hayır." cevabı veriyor. İYİ PARTİ olarak bu konuda Genelkurmaydan görüş istememizin temel sebebi de esasen sorduğumuz bu soruya cevap arama arzumuzdan kaynaklanıyor. İhtiyaç fazlamız olabilir, yasa gündeme geldiği andan itibaren bir erken terhis beklentisi de oluşmuş olabilir. Ayrıca, altı aylık hizmetlerini tamamlayan bu evlatlarımızın tezkere almalarını mümkün kılabilecek bir hukuki düzenleme yapmaya da mâni bir hâl yoktur. Onların bir an evvel evlerine kavuşmaları bizim de ortak isteğimiz ve temennimizdir. Temel mesele, askerliğin sosyolojisine aykırı adımların atılmaması ve telafisi mümkün olmayan hatalara düşülmemesidir. Çabamız da budur, kaygımız da budur.

Bugün görüşülen kanun teklifiyle ordu yeniden dizayn edilmekte ve zorunlu askerlik hükümlerine dair bazı değişiklikler yapılması hedeflenmektedir. Cumhurbaşkanlığı makamına 1111 sayılı Kanun'la tanınan bazı yetkiler ve bu yeni kanun teklifinde de mevcudiyetini koruyan birtakım ayrıcalıklar görünen odur ki Hükûmetin yakın tarihten ders çıkarmaması yüzünden yeniden tekrarlanıyor. Kanun teklifinin 43'üncü maddesinde yer alan sonradan vatandaş olanların askerlik yükümlülüklerini düzenleyen madde doksan iki yıl önce hazırlanmıştı ancak o dönemde Türkiye şartlarında bir sığınmacı sorunu yoktu. Bugün Türkiye'deki Suriyeli sığınmacı sorununu göz ardı ederek bu hükmün korunması doğrusunu isterseniz iyi niyetli bir bakış değildir. Açık sınır politikası ve Suriyeli sığınmacıların Türkiye'de kalmasına yönelik AK PARTİ politikaları sonucunda Türkiye'de bulunan Suriyeli sığınmacı sayısı da 4 milyona yaklaşmıştır. Arap devletleri Suriyelileri kendi toplumlarına entegre etmeden Suriye'ye geri gönderme amacı güderken biz onları asker yapacak düzenlemeleri hayata geçiriyoruz.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu 7 Ocak 2019 günü "Bugüne kadar 76.443 Suriyeliye vatandaşlık verdik. Bu işin reçetesi Müslümanlık ve kardeşlik. Ülkeler ve devletler avantajlarıyla üstünlük sağlar. Bu, bazen coğrafi avantaj olur bazen de nüfus avantajı olur. Şu anda elde ettiğimiz bu büyük avantajla dünyaya karşı üstünüz." açıklamasında bulunmuştu. Bakar mısınız, bu ülkede bir İçişleri Bakanı milyonlarca Suriyeli sığınmacıyı nüfus avantajı olarak telakki ediyor ve Suriyelilere vatandaşlık verilmesini defaten ifade ediyor.

Suriyelilere kademeli olarak vatandaşlık vererek Türkiye'nin millî, kültürel, demografik yapısını değiştirme politikası ancak bir kabile devletinde avantaj olarak görülebilir ve şimdi, söz konusu kanun teklifinin 43'üncü maddesinde 1111 sayılı Kanun'daki ilgili maddenin muhafaza edildiğini görüyoruz. Bu maddeyle yeni sistemde sonradan Türk vatandaşlığına geçirilen ve geçirilmesi hedeflenen çok sayıda Suriyeli sığınmacının Türk Silahlı Kuvvetlerinin bünyesine dâhil edilebileceği açıkça görülmektedir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifesi Anayasa ve yasalarla belirlenmiş olup, yurt dışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, cumhuriyeti ve demokrasiyi muhafaza etmektir. Bu görev bilinci ve iradesi Gazi Mustafa Kemal'in kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin temel değerlerini içselleştirmiş Türk evlatlarıyla mümkün kılınabilir.

Bugün kendi vatanlarını terk ederek savaştan kaçmış ve Türkiye'de ikamet eden askerlik çağındaki Suriyeli sığınmacı sayısı 1 milyona yakındır. Söz konusu maddenin ilga edilmesiyle birlikte kendi memleketine faydası olmamış savaş kaçkını bu güruhun Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde muhtemel görevler almasının önüne geçilmesini yüce Meclisten talep ediyoruz. Milyonlarca Suriyeli sığınmacıya vatandaşlık payesi vererek onları Türk Silahlı Kuvvetlerinin içine yerleştirebilecek, cumhuriyetin muhafazası görevini üstlenmiş ordumuzu selefi çizgiden gelmiş Suriyelilerle yozlaştırmak ve tahrip etmek söz konusu bile olamaz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Böyle bir niyet, ister gizli ister açık olsun, bunu kabul etmemiz, kabul edebilmemiz asla ve kata mümkün değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'yi otoriter bir AK PARTİ rejimine sürükleyecek bir diğer madde de kanun teklifinin 45'inci maddesinin (2)'nci fıkrasındadır. Fıkra hükmünde Cumhurbaşkanınca gerekli görülen sahalarda özel olarak gönüllülerin görevlendirilmesinden ve gönüllülerin de askerlikten muaf tutulabilmesinden bahsedilmektedir. Bu, son derece tehlikeli bir durumdur. Teklifin bu maddesi, Anayasa'mıza birçok yönüyle aykırı olmasının yanında Cumhurbaşkanının imtiyazlı bir sınıf oluşturmasına ve paramiliter bir yapılanmayı hayata geçirmesine dayanak teşkil etmektedir. 1111 sayılı Kanun'da da benzer bir madde mevcuttur ancak 2017 Anayasa değişikliği referandumuyla Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilmiş ve Cumhurbaşkanlığı makamının tarafsızlığının ortadan kalkmasıyla partili Cumhurbaşkanlığı dönemi başlamıştır. Bu haklar doksan iki yıl önce çok ince nakşedilerek Cumhurbaşkanına tanınmıştır. Unutmayın, bu yetkiyi yalnızca Cumhurbaşkanına vermiyorsunuz, aynı zamanda bir siyasi partinin de genel başkanına veriyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım.

Buyurun.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Herhangi bir tartışmaya mahal verilmeden, spekülasyona konu edilmeden bu maddenin tekliften çıkarılmasının yerinde olacağı kanaatini taşıyor ve yüce Meclisin konunun gereğini yerine getireceğine inanıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Meclis Genel Kuruluna sunulan kanun teklifiyle görüyoruz ki devlete ve orduya zarar veren, elim hatalara yeniden sebep olabilecek bazı maddeler konulmuştur. Devlete ve orduya zarar veren, elim hatalara yeniden sebep olabilecek bu maddeler, bugünkü Hükûmet sisteminde geri dönüşü olmayan tehlikeler arz etmektedir. Şimdi, kendi çıkarı olarak gördüğü maddeleri muhafaza edip diğerlerini değiştirmeye "reform" diyorlar. Keza, kanun teklifinin 28'inci maddesinin (2)'nci fıkrasında da 45'inci maddeyle iltisaklı olarak, yine Cumhurbaşkanının inisiyatifine keyfî muafiyet yetkileri tevdi edilmiştir. İlgili maddenin (8)'inci fıkrasında "Yazılı izinlerin dışında izin vermeye Cumhurbaşkanı yetkilidir." ibaresi yer almaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım Sayın Dervişoğlu.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Hemen bitiriyorum.

Bu madde şahsa ya da kişilere özel bir işlem yapılması olasılığını akla getirmektedir ve "kanunilik" ilkesiyle de ters düşmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ordumuzun her bir mensubu iki bin yılık tarih boyunca askerlik hizmetini millî bilinç üzerine bina etmiştir. Ancak önümüze getirilen kanun teklifinin 40'ıncı maddesinde görüyoruz ki askerlik hizmeti tam AK PARTİ Hükûmetine uygun hâle getirilmiştir. Askerlik hizmetinde devam etmek isteyen er ve erbaşlara TOKİ'den daire, ücretsiz toplu taşıma gibi haklar tanınarak vatani hizmet millî şuurdan koparılmış ve bir kampanya mantığına indirgenmiştir.

Türk ordusu dünyanın en şanlı ve şerefli ordusudur. Hiçbir mensubunun silah altında kalmak için kampanya mantığıyla verilen vaatlere ihtiyacı yoktur. Türk milleti tarih sahnesinde basit roller üstlenmiş sıradan bir millet değil, tarih yazan, tarih yapan büyük bir millettir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Selamlamak için söz veriyorum, artık toparlayalım, bitirelim.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Bu özelliğini ordu-millet olma vasfına borçludur. Yasa bu hâliyle geçerse "Bizans 200 bin kişiyle üzerimize geliyor." denildiğinde "Rahat olun, biz de 50 bin kişiyle onların üzerine gideriz." diyen Sultan Alparslanların, gemileri karadan yürüten Fatih Sultan Mehmetlerin nesillerini kurutursunuz. Yasayı bu hâliyle kabul ederseniz, bu devleti kuran Mustafa Kemal Atatürklerin ve onun silah arkadaşlarının iradesini yok edersiniz. Sizleri yüreğinizden gelen sese kulak vermeye davet ediyorum. Sözümüz, şuuruna ve ferasetine inandığımız yüce Meclisimizedir, tarih şuurundan nasibini almamış olanlara ise söylenecek lafımız yoktur.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)