| Konu: | Askeralma Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 87 |
| Tarih: | 11.06.2019 |
CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir ve öyle de kalacaktır; bu konuşmanın özü de budur.
Şimdi, kanun teklifiyle eski sisteme hangi yenilikler getirilmektedir?
1) Tek tip askerlikle "kısa dönem-uzun dönem" ayrımı kalkmakta; tek tip altı aylık olmaktadır. Bu sayede ilkokul, ortaokul, lise mezunlarına on iki ay olan askerlik, altı aya inmektedir.
2) Bedelli askerlik, sistemin ayrılmaz bir parçası hâline gelmektedir.
3) Meslek yüksekokulu mezunları için yedek astsubaylık statüsü gelmektedir.
Birincisi, tek tip askerlik. Şimdi "tek tip askerlik" diye yola çıkıyoruz, çok tipe varıyoruz. Şimdi, altı aylık ve on iki aylık, kısa ve uzun dönemler vardı. Yeni sistemde ne var? Altı aylıklar var, "6+6" yani "Altı ay askerlik yaptıktan sonra ben askerliğe devam etmek istiyorum." diyenler de var, yedek astsubaylar var, yedek subaylar var, bedelliler, dövizliler var. Çok tip... Tek tiple yola çıktık ama çok tipe vardık.
Bu uygulama aslında özü itibarıyla doğrudur, çıkış noktası doğru. Zaten Işık Koşaner Paşa'mız döneminden beri de çalışılan bir projedir. Doğrudur çıkış noktası. Toplumsal beklentiler, teknolojik gelişmeler, insan kaynağının etkin kullanımının hedeflenmesi bakımından ortaya çıkmış tarihsel bir sonuçtur. Yani toplumsal, ekonomik ve askerî açıdan bir gereklilik vardır, bu doğrudur.
Bakınız, 1935 yılında piyadeler on sekiz ay, diğer sınıflar iki yıl askerlik yapıyor; 1999'da herkese on sekiz ay yapılıyor; 2003'te herkese on beş ay -bakın, üç ay düşmüş- 2014'te on iki aya -yine üç ay- düşürülüyor. Yani aslında bunun gelişimine baktığımızda, paldır küldür altı aylık bir düşüş cumhuriyet tarihinde asla olmamış, kademeli gitmiş ve en fazla da üç ay olmuş. Buna dikkat çekmek istiyorum.
Şimdi, burada temel soru şu: On iki ay zorunlu olarak yaptığımızda dahi karşılanamayan erbaş ve er mevcudu, askerliğin altı aya düşmesiyle birlikte zafiyet yaratacak seviyeye düşecek midir? Temel soru bu. Bu da matematiğin konusu, siyasetin konusu değil. İsterseniz üç aya düşürelim, ama beka sorunu yaratıyor mu yaratmıyor mu, biz buna bakıyoruz, biz matematik hesabına bakıyoruz.
Şimdi, yükümlü erbaş ve er açısından mevcut 250 bin kişilik kadromuz var. Şu an bile, on iki ay askerlik yapıldığında bile yüzde 70'i dolu; bakın, şu an yüzde 30 eksiğimiz var. Bir senede normalde 1 asker tahsis ediyorduk, altı aya düştüğünde bir senede 2 asker tahsis etmemiz gerekecek, kaynakları oraya aktarmamız gerekecek. Dolayısıyla altı aya düşürdüğünüz anda bu yüzde 70 seviyesi yüzde 30 seviyesine düşüyor, yükümlü erbaş ve er oranı; bu beka sorunu demek, bunun başka bir tarifi yoktur, bu beka sorunudur.
Neden basamaklar atlanarak buraya geliniyor, bizim derdimiz bir de bu. Eğer çevremizdeki tehditler azaldıysa buyurun Millî Güvenlik Kurulu toplansın, Millî Güvenlik Siyaset Belgesi değiştirilsin, ona göre de askerî stratejik belge oluşturulsun ve sonrasında da bölgesel tertiplenme yeniden düşünülsün. Oradan başlayalım işe, MGK'den başlayalım. MGK bunları yaptıktan sonra Silahlı Kuvvetler de teşkilat, teçhizat, personel, malzeme durumlarını oluşturacak, okullar ve birlikler manzumesini oluşturacak, sözleşmeli erinden subayına kadar okullarında nasıl eğitim vereceğini oluşturacak; oradan başlamamız gerekiyor.
Soru şu: Çevremizde tehditler azalmış mıdır? Millî Güvenlik Siyaset Belgesi'ni değiştirmeyi düşünüyor musunuz?
İkinci konu, bundan sonra yapılacak işlem şu: "Kadrolar şişkin." deniliyorsa neresi şişkin? Ben size desem ki şu an Meclisteki kadroyu yüzde 30'a indireyim diye, burası ayağa kalkar. Şunu sorarım: Kimler fazlalık burada? Bana bunu söyleyin. Hangi birlikte, hangi fazlalık var? Ona göre de razı olabilirim. Bunları söylemeniz gerekiyor.
Şimdi, ikinci soru -aslında ben akıllarımızdaki sorulara katkı koymaya geldim buraya, akıllardaki sorulara cevap veriyorum- teknoloji var, askere ihtiyaç yok mu? Bir soru da bu. Hatay'daki sınır komutanına, hudut komutanına soralım; oraya biz fiziki güvenlik sistemi kurduk, kameraları yerleştirdik, oraya açıp soralım, diyelim ki: Mevcut askerler azaldı mı, çoğaldı mı veya aynı mı? Emin olun, aynı askerler duruyor. Çünkü adamlar betonu delen sıvılar yapmışlar, betonun altından da geçiyorlar. O kameraları koruyacak, kameraları tamir edecek, kameralara yazılım yükleyecek adam da lazım. Dolayısıyla siz oraya kamera koyarak sayıları azaltamadınız.
Dönelim, Edirne Karaağaç'a bakalım. Çift sıra tel çekildi. Bu, asker sayısını azalttı mı, azaltmadı mı? Bunu soralım. Azaltmadı. Çünkü telleri kesip giriyorlar, asker yine gerekiyor. İnsana her zaman ihtiyaç var.
Karakollara bakalım, karakolda asgari, aşçı gerekiyor, santralci gerekiyor, devriye şoförü gerekiyor, ikmal, hasta için idari araç gerekiyor, termalci gerekiyor, jeneratörcü gerekiyor, kazancı gerekiyor. Tahliye ettiğimizde bunları kim yapacak? Robot mu yapacak? İnsana her zaman ihtiyaç var. Bunları bir gün robot yapacak ama o gün bugün değil, ona hazır değiliz henüz. Teknolojiyi tam yerleştiremedik Silahlı Kuvvetlere.
Üç: Yükümlüden biz ne bekliyoruz? "Yükümlü" dediğimiz kimdir? Yükümlü sizce sadece o hudutta nöbet tutan, patates soyan veya garajın önünde şarjörsüz nöbet tutan adam mıdır? Hayır, değildir. Yükümlüden ne bekliyoruz biliyor musunuz? Bakın, şu an muharip kuvvetlerimizin en az 80 bini yükümlülerden oluşuyor; muharebe destek değil bakın, muharebe hizmet destek de değil, muharip. Bu sayılar yanlışsa, burada Komisyonumuz var, bizi bilgilendirsin. Manga komutanı, tim komutanı, avcı eri, hücum elemanı, keskin nişancı yardımcısı, nişancı, nişancı yardımcısı, tank mürettebatı, hafif makineli tüfek; bunlar muharip unsurlar ve yükümlülerden oluşuyor bunlar. Artı, uzman erbaş ve sözleşmeli er kadroları... Bakın, şu an yüzde 30'unun boş olduğunu Millî Savunma Bakanımız açıkladı. Eğer bir kadroda uzman erbaş veya sözleşmeli er yoksa onu kim dolduruyor? Yükümlüler dolduruyor. Şu an boş olan kadroyu kim dolduruyor? İşte, muharip unsur bunlar yani yükümlülerle dolduruyorsunuz zaten hâlihazırda. Diyoruz ki "Bunları terhis edelim." Olmaz. Terörle mücadele harekâtlarının ve hudut birliklerinin yüzde 120'yle desteklenmesi gerekiyor. Ne demek bu? Kadroda 100 gözüküyor ama siz oraya 120 kişi koymak zorundasınız git gellerde sorun yaşamamak için. Yani Silahlı Kuvvetler kadroları yükümlü erbaş ve er açısından şu an 250 bindir fakat asıl ihtiyaç 300 bindir şu an. Çünkü terörle mücadele ve hudut birliklerini destekliyorsunuz; artı, sözleşmeli erbaş, er ve uzman erbaş kadrolarını da tamamlıyorsunuz. Biz bunlardan nasıl vazgeçeceğiz? Yani şu an bir senelik ihtiyacımız, bir senede verdiğimiz sayı 300 bin, biz bunu altı aya düşürürsek 600 bin kişi lazım; matematik, matematik bu. 600 bin kişiyi nasıl bulacağız? Bize bunu izah ettiğiniz an biz razıyız, kaynak sıkıntısı yoksa razıyız; beka sorunu yaşamayalım, derdimiz bu.
Bakınız "Yükümlüden ne bekliyoruz?"a devam ediyorum. Tank şoförleri, tank... Kaç tank var bilmiyorum, bayağı bir tankımız var -sayı da vermeyelim- şu an bunlar uzman erbaş kadrosu, profesyonel kadro ama en az yarısı yükümlüler, biliyor musunuz. Yani siz bu adamları gönderdiğinizde tanklar da atıl kalıyor şu an. Kalmıyorsa bilgisini bekliyoruz. Sayı vermeyelim; ZMA, ZPT yani zırhlı muharebe araçları ve zırhlı personel taşıyıcıları. Bunların da en az üçte 1'i yükümlü er. Bunları nasıl sağlayacaksınız? Bize bunlarla ilgili güvence vermeniz gerekiyor. Bunlar beka sorunu yaratır gerçekten. Yani tanklar, zırhlı araçlar atıl kalacak mı kalmayacak mı, derdimiz bu.
Şimdi sistemin çelişkisine gelelim. Şu an kısa dönem ve uzun dönemler var, biraz önce söylemiştim. Peki, biz bu kısa dönem erlere hangi görevleri vermiyoruz? Bazı görevleri vermiyoruz. Hangileri, biliyor musunuz? Terörle mücadele harekâtında görev yapan komando kollarında, keşif ve hudut mangalarında, zırhlı ve tekerlekli araçlarda, mürettebatla kullanılan silahlarda -yani top, obüs, havan- yeni nesil tekerlekli araçlarda, silah üstü ve personel teçhizatında biz bunlara şu an görev vermiyoruz. Yeni yasa ne diyor, biliyor musunuz? Şimdi bunlara görev verelim. Yani sistem birbiriyle çatışıyor. Şimdi vermiyorum. Niye vermiyorum, biliyor musunuz? Adamı yetiştiremiyorum, yetişmiyor. Eğitim süresi yönünden sıkıntılar var, kısa dönemlere vermiyorum, o yüzden uzun dönemlere veriyorum. Yani topun başına şimdi verdiğimde bu sistem bana zafiyet olacağını söylüyor, hâlihazırdaki sistem; kendisi söylüyor çünkü kısa dönemler ihtisas eğitimi almıyorlar, üç hafta temel eğitim alıyorlar, o şekilde gidiyorlar. Bu da bir beka sorunu yaratır, ona özellikle değinmek istiyorum.
Eğitim süreleri açısından baktığımızda da mesela, bir tank mürettebatı eğitimi. Eğitim süresi sekiz hafta, git gel üç ayı buluyor. Eğitimini alacak üç ay, nizamiyeden girecek, nizamiye kapısına bakacak "Üç ayım kaldı." diye. Şu an sistem bu. Kafa üç ay orada olacak dolayısıyla başka mahzurlar da ortaya çıkacak.
Bakın, eğitim süreleri açısından bir değerlendirme daha. Havan mangasını ele alıyorum, havan mangası. Nişancısı var, nişancı yardımcısı var, manga komutanı var, cephanecisi var. Bunun temel eğitimi altı hafta ama bunun bir de harbe hazır hâle gelme seviyesi var. Yani "Altı hafta ferdî eğitim verdim." diye bu, harbe hazır hâle gelmiyor. Ne olması gerekiyor? Ferdî eğitimini yaptı, diğer mangalarla ayrı bir eğitime çıkacak. Sonra bölük timi tatbikatına gidecek, bölük içerisinde koordinasyonu öğrenecek. Sonra tabur görev kuvvetiyle birlikte çalışması lazım çünkü tankı nasıl destekleyecek, piyadeyi nasıl destekleyecek, bunu öğrenmesi lazım. Oradan da tugayla tatbikata çıkması lazım. Bu ne kadar sürüyor? En az on iki ay. Belki daha da düşürülebilir, o ayrı mesele ama bunu dikkate almamız gerekiyor.
Mali boyutuna bakalım biraz da. Komando birliğine aşçı koyacağız. Bakın, çünkü o söyleniyor yani "Bunların yerine profesyonelleri yerleştirebiliriz." deniyor, onun maliyetinden biraz bahsetmek istiyorum. Sivil aşçı olursa aylık 3.500 lira vereceksiniz -onlar da gelmiyor, oraya gitmiyorlar- işçi olursa 4.350 lira vereceksiniz, sözleşmeli er koyarsanız 6 bin liraya yakın vereceksiniz, uzman koyarsanız -koyuyorsunuz da, aşçı da koyuyorsunuz- 9 bin liraya yakın vereceksiniz ama yükümlü er olduğunda, erbaş olduğunda hem yirmi dört saat çalışıyor hem de 2 bin lira veriyorsunuz. Bu ciddi bir yük getirecek ekonomiye, bunun hesabını yapmamız lazım. Yani mevcut on iki aylık sistemde 1 sözleşmeli ere harcanan parayla 3 erin masrafını karşılıyorsunuz, 1 uzman erbaşa harcadığınızla da 4 erin masrafını karşılıyorsunuz hâlihazırda.
Peki, terhis olanların yerine sözleşmeli er ve uzman erbaş koymak isterseniz 100 bin kişiyi nereden bulacaksınız? Şimdi, 100 bin kişi terhis olacak. Bunun yetişme süresi zaten bir sene -başvurusundan başladığınızda, harbe hazır hâle gelene kadar- bir sene ne yapacağız orada bir tehdit olsa? Dolayısıyla bu maliyetleri ve beka sorununu değerlendirerek hareket etmemiz lazım.
Yani tek tip askerlik felsefesi doğrudur ancak mevcut şartlarda tereddütlerimiz bulunmaktadır. Bu tereddütler Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları tarafından bizzat ağızlarından duyacağımız şekilde ve matematiksel olarak bize izah edilmelidir yoksa beka sorunu yaratacağı aşikârdır. Millî Güvenlik Kurulu bu konuda tehdit algılamalarını değiştirmelidir önce. Sonra hangi kadrolar revize edilecek, hangi tugaylar kapatılacak? Kapatılmayacağı söylendi, kapatılacaksa kapatılacağı bize bildirilsin, ona göre şişmeler varsa bilelim, biz de ona göre tepkimizi verelim. Yani altı ayla ilgili bir sıkıntımız yok, matematiksel mevzularla ilgili sıkıntımız var.
Şimdi, kaynak sıkıntısını önlemek için -bir kaynak sıkıntısı var, bunu önlemek için- yasada bazı tedbirler alınmış. Güzel tedbirler de var. Mesela erteleme yaş sınırını düşürme yaklaşımı. Hâlihazırda askerliğini erteleyen 1,6 milyon kişi var. Şimdi, bunlardan maksimum fayda elde etmek için bir yaklaşım geliştirilmiş, lise mezunlarında erteleme sınırı 29'dan 22'ye çekilmiş. Bence güzel bir uygulama, neredeyse 1 milyona yakın kaynak gelecek, bu güzel bir uygulama ve bu aynı zamanda yüzde 30 eksik olan sözleşmeli erbaş, er, uzman erbaş kadrolarını tamamlamak için de zaman kazandırabilir.
İkinci yaklaşım -aslında merkeze, buraya oturtmuş yasayı yasa yapıcılar- yükümlü erbaş ve erliği cazip kılma yaklaşımı. Cazip kılalım demişler yani altı ay yapsın, daha sonraki altı ayı da cazip kılalım, kalsın. Hedef de -bize söylenen- üçte 1, üçte 1'ini tutmayı hedefliyoruz. Ne yapılıyor burada? Asgari ücret kadar harçlık veriliyor, TOKİ'den öncelikli ev hakkı veriliyor, profesyonel kadrolara alımda ilave puanlar veriliyor, ücretsiz toplu taşıma, müze, ören yerlerine ücretsiz giriş, muhtaç asker ailelerine yardım; güzel. Burada sorun şu: Altı ay askerlik yapacaklara veriliyor -konuştuk zaten grup başkan vekillerimizle ve komutanlarımızla- "6+6" yapanlara verilmesi daha mantıklı. Altı ay yapan zaten vatan hizmeti yapmaya gelmiş, onlara verilmesinden ziyade "6+6" daha mantıklı olacaktır, o şekilde daha uygun olabilir. Bir de TOKİ'den öncelikli ev hakkını veriyoruz da sırf vatani hizmetini yapsın diye Mehmetçik'e ama bu memleket için peşinen ölüm tercihi yapmış, yıllarını dağlarda geçiren sözleşmeli erlerimize, uzman erbaşlarımıza, subayımıza, astsubayımıza neden böyle bir hak vermiyoruz? Onlar zaten daha da riskli bölgelerde bu işi yapıyorlar. Gelecek olanları daha çok muharebe desteğe atayacağız. Dolayısıyla bunu da düşünmekte fayda var. Subay, astsubayın böyle bir hakkı olduğuna dair bilgi verilmişti, doğruysa sorun yok, doğru değilse eklenmelidir. Şimdi, biraz önce söylediğim gibi, uzman çavuşlara, sözleşmeli erlere de bu hakkı vermemiz gerekiyor.
Diğer bir konu, ilave puan meselesi. Yani "Sen '6+6' yaparsan ben sana ilave puan vereyim, sen uzman erbaş, sözleşmeli er, subay, astsubay alımlarında 20 puan, 25 puan al." gibi bir yaklaşım geliştirilmiş. Burada bu puan oranı çok yüksek, bunun 5'e, 10 seviyesine çekilmesini biz öneriyoruz, altı ay yapanlara verilmesine gerek olmadığını değerlendiriyoruz. "6+6" yapanlara verilirse bence daha uygun olacaktır. Burada sorun olan şu bir de: İlave puan verme kriterleri belirsiz, esnek bırakıldığı için bir ayrımcılığa yol açabilir, bunun da düzeltilmesi gerekiyor. Ve ilave puanın kaç sınavda verileceğine dair net hüküm yok. Yani uzman erbaş olurken verdiğimizi düşünelim, o kişiye tekrar astsubay olduğunda verilecek mi verilmeyecek mi? Verilmeyeceği söylendi bize ama tekrar burada ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, bu puandan 28 ve 45'inci maddelerde izinli ve muaf tutulacak kişiler yararlanmamalı. Yani Cumhurbaşkanına bir yetki verilmiş 28'inci maddede, izinli sayabiliyor, izinli saydığını da askerlik hizmetini yerine getirmiş kabul edebiliyor. Bakın, tehlikeli bir madde. Bunu da alır. Yani şöyle bir durum olabilir: "İzin verdim sana, gitme, askerlik hizmetinden saydım; git, subaylığa başvur, al sana 20 puan." Buna engel bir şey yok, bunu düzeltmemiz gerekiyor. 45'inci maddeye zaten, ona ayrıca birazdan değineceğiz.
Muhtaç asker ailelerine yapılacak yardım... Burada asgari ücretin yarısı söyleniyor fakat şöyle düşünmemiz gerekiyor: O çocuk zaten ailesini geçindiren çocuk, askere geliyor -asgari ücret alıyor normalde dışarıda, öyle geçindiriyor- biz diyoruz ki: "Bin lira verelim." 2 bin vermek lazım, asgari ücret kadar vermek lazım; şu an yarısı, mümkünse bunun tam olması gerekiyor.
Bir de askerliği cazip kılma yaklaşımı... Bu, birliklere soruldu; yeteri kadar, birliklerde şu an kalmak isteyen yok yani yüzde 30 falan bekliyorduk ama yüzde 10 bile değil şu an, bilginiz olsun; şu an tutmamış durumda bu iş. Onun başka sebepleri var, onu da başka konuşmalarda söyleyeceğim.
Bedelli askerliğe geldiğimizde, cumhuriyet tarihinde 10'dan fazla kez uygulanmış. Amaçları var; bakaya konumundaki yükümlüleri eritmek amaçlı, deprem sonrası bozulan ekonomiyi düzeltmek, savunma teknolojisi ihtiyacını karşılamak gibi gibi... Bedellinin de şöyle olması gerekiyor: Bir, ihtiyaç fazlası yükümlülerin bedelliden yararlanması gerekiyor. Önce kadroları tamamlayacağız, beka sorunu yaşamayacağız, fazlası bedelliden faydalanabilir yoksa bu sabit bedelli sayısı işin ranta çevrilmesi demek olur. Ayrıca öğrenim durumuna göre ve yaş durumuna göre de öncelik belirlenmelidir. 40 yaşındaki adama askerlik yaptıramıyorsunuz; doktora yapmış, geliyor, olmuyor. Ve burada şu an hâlâ 15 bin lira verip alacak olanlar varken direkt keskin bir şekilde 31 bin liraya çekilmesi de toplumsal adalet duygusunu zedelemiştir.
Burada şöyle bir önerim var: Bir ay zorunlu askerliğin kaldırılması düşünülmelidir bana göre -bir asker olarak söylüyorum- çünkü burada gereksiz israf, bot, elbise giydir, yatak, yemek, kayıt kuyudat derken değmiyor, değmiyor. Bunun yerine alternatif olarak mesela afetlerde sivil savunma görevi verebiliriz. Hepsi bulundukları illerde bu eğitimleri alırlar. Afet anında haberleşme, ulaşım, trafiğin düzenlenmesi, arama kurtarma, sıhhi ilk yardım, hasta ve yaralı tahliyesi, yangın söndürme, emniyet, asayiş, yedirme, giydirme, ısıtma, aydınlatma, çadır kurma, bunlar hep bize lazım. Kartal'da bir bina çöktü, müdahale edemedik, bir bina sadece. Gölcük'te yaşananları biliyoruz, müdahale edemedik. Bunlar bize lazım.
Eğer yirmi bir günlük eğitimi kaldırırsak ne oluyor? Gereksiz israf, masraf ve iş yükünü kaldırmış oluyoruz. Orada 5 bin lira harcıyoruz biz. Onu alalım, savunma harcamalarına gönderelim. O "6+6" kalacak kişilerin maddi şeylerini karşılayalım, başka haklar verelim onlara. Bence çok daha faydalı kullanılabilir.
Şu an 2020 Şubata kadar eğitim birlikleri dolu. Yeni gelecek bedelliler 2020 Şubat ayının sonrasında gelecek. Bu sayede eğitim birliklerini de rahatlatmış olacağız. Elbette ki havasını, suyunu, onu alması, teneffüs etmesi önemli ama bizim amacımız orada harbe hazır adam yetiştirmek, nostaljik askerlik yaptırmaya gerek yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Devam edin.
MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) - Orada harbi öğrenmesi gerekiyor. Biz, sekiz sene eğitim gördük, sekiz senede subay olarak yetiştik. Bu işler öyle kolay değil, bir ayda olmuyor.
Şimdi, bu sayede 1 milyona yakın, afet ve seferberlikte kullanılmak üzere sivil savunma ordusu bile kurabiliriz. Afet anında "G günü şurada olacaksın." diye AFAD bunu planlayabilir. Bu, gerçekten ciddi bir yükü atacaktır. Ve mevcut 460 bin yoklama kaçağı var biliyorsunuz. Şimdi bunlar kuraya girecek, kurada bunun 50 bini çıktı diyelim, öbür 400 bini ne olacak? Tekrar Meclisin gündemi, tekrar karışıklık, tekrar başımıza gelecek. Dolayısıyla bunu kaldırdığımız zaman bu işi de çözebiliyoruz. Bu yoklama kaçağı ve bakaya kalanları da eritmemiz gerekiyor, 1994'lüler de aynı şekilde öyle.
Yedek astsubaylık konusuna geldiğimizde, diğer ordularda uygulanmayan bir model. Bu kadar statü artması insan kaynakları yönetiminde başarı getirmeyecektir bana göre, zaten 2020 sonrasında da astsubay kadroları doluluk oranı neredeyse yakalanacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım Sayın Çelebi.
MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) - Ama meslek yüksekokullarının cazibesini artırma yönünden doğru, oralara katılım çoğalacaktır, amaç oysa söyleyeceğimiz bir şey yok.
45'inci madde "1111 sayılı Kanun'da da var." denildi, doğru var ama KHK'yle değiştirdiniz, değiştirdiğiniz bölümü söylemediniz. 24 Haziran seçimlerinden sonra, temmuz ayında şöyle bir değişiklik getirdiniz, o da şuydu: "Genelkurmay Başkanlığının lüzumu üzerine." ibaresi kaldırıldı oradan. Dolayısıyla bu madde şu an bana göre de gerekmemektedir, Mukavemet Teşkilatı zamanında, Kıbrıs Harekâtı zamanında kullanılmış bir şey. İhtiyaç olursa Meclis toplanır, gereğini yapar, böyle bir maddeye gerek yoktur.
Son söz Mustafa Kemal'den olsun. O diyor ki "Medeni Bilgiler"de: "Orduların sınırlandırılmasından, orduların tamamen kaldırılmasından genellikle bahsedilmektedir. Bunu çok duyacaksınız. Bu, parlak bir ideal olarak kalacaktır çünkü dünyanın düzenini, güvenliğini, dengesini kuran ve tutan kuvvettir. Ordu istemeyen ve ordunun yüklediği maddi, manevi özveriyi göze alamayan bir millet esaret zincirini kendi eliyle boynuna geçirir." (CHP sıralarından alkışlar)
Saygıyla selamlıyorum yüce Meclisi.
Başkanım, teşekkür ederim.