GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda ve 652 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:93
Tarih:25.06.2019

MHP GRUBU ADINA YAŞAR KARADAĞ (Iğdır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Kanunlarda ve 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine, Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına söz almış bulunuyorum. Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, malumunuz konuştuğumuz alan eğitim. Bu alan, insan gelişiminin biyolojik yapısından psikolojik yapısına, psikolojik yapısından sosyoekonomik yapısına, hatta ruh gelişimine dahi katkıda bulunan bir alandır. Zaman zaman "Beşikten mezara." dediğimiz bir süreçten bahsediyoruz.

Eğitim, bir toplumun gelişmesi ve uygar seviyelere ulaşması için gerekli en önemli yapı taşıdır. Eğitim politikası çökmüş bir millet, yok olmaya mahkûmdur.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi "Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlimin ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız, ilmin ve fennin, yaşadığımız her dakikadaki safhalarının sonuçlarını idrak etmek ve gelişimini zamanında takip etmek şarttır. Binlerce yıl önceki kuralları bugün aynen uygulamaya kalkışmak, elbette ki ilmin ve fennin içinde olmak değildir."

En önemli, en esaslı nokta, eğitim meselesidir. Eğitim politikamızın temel amacı, Türk milletine mensubiyetin gurur ve şuuruna sahip, manevi ve kültürel değerlerimizi özümsemiş, düşünme, algılama ve problem çözme yeteneği gelişmiş, sorumluluk duygusu ve toplumsal duyarlılığı yüksek, yeni gelişmelere açık, bilim ve teknoloji üretimine yatkın, girişimci, demokrat, kültürlü, erdemli ve inançlı nesillerin yetiştirilmesi olmalıdır.

Şimdi de komisyondan geçirilip Genel Kurula sunduğumuz kanun maddelerindeki değişiklikler hakkında bilgi vermek istiyorum. Getirilen kanunla birlikte yurtlarla ilgili bir düzenleme yapıldı. Gerçek ve tüzel kişiler tarafından yükseköğrenim öğrencilerine yemekli ve yemeksiz özel barınma hizmeti veren kurumların açılmasının, işletilmesinin, denetlenmesinin daha etkin yürütülmesinin sağlanması için Gençlik ve Spor Bakanlığının iznine bağlanması sağlanmıştır. Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğünün bu konudaki iş ve işlemlerinin yürütülmesine ilişkin tecrübelerine istinaden bu Genel Müdürlüğün bağlı olduğu Gençlik ve Spor Bakanlığınca yapılması uygun görülmüştür. Gerçek ve tüzel kişiler tarafından yemekli ve yemeksiz öğrenci yurtları ve buna benzer kurumların açılması ve işletilmesi, ortaokul ve ortaöğretim düzeyinde Millî Eğitim Bakanlığına, yükseköğretim düzeyinde ise Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlanmıştır. Yurtlarda ortaöğretim ve yükseköğretim arasında bir yetki kargaşası, bir ikilem söz konusuydu, şimdi ona belli bir nitelik geldiğine kanaat getiriyoruz. Yalnızca, yurtların açılmasının, işletilmesinin yanı sıra, özellikle denetlenmesi konusunda bu, çok önemlidir; gerekli hassasiyetin gösterilmesini beklemekteyiz.

Ayrıca, kanun teklifindeki diğer bir husus ise ilkokula başlama yaşıyla ilgili yeni bir düzenlemenin yapılmış olmasıdır. Bu düzenlemeyle, mecburi ilköğretim çağı, 6-14 yaş grupları arasındaki çocukları kapsayacaktır. İlkokula başlama yaşı, eylül sonu itibarıyla 69 aya çıkarılmıştır. Buradaki temel amaç, çocukların bilişsel, duygusal, sosyal ve psikomotor olgunluğa eriştikten sonra okula başlamasıdır.

Öncesinde Sayın Bakanımız Ziya Selçuk'un dediği gibi, 6, 7 yaş çağ nüfusu iç içe girdi. Okula erken yaşta giden çocukların duygusal ve sosyal gelişiminde ciddi problemler oluştu. Bu yüzden, bu düzenleme, çocukların yeterli olgunluğa eriştikten sonra okula başlamalarını sağlayacaktır.

Bir diğer husus ise çıraklık eğitiminin zorunlu eğitim kapsamına alınarak kalfalık ve ustalık eğitimlerinin dört yıllık "Mesleki Eğitim Merkezi Programı" adı altında birleştirilmesidir. Bu dört yıllık programı bitirenlere meslekî diploma verilecektir. Eğitim-istihdam bağlantılarının güçlendirilmesi, özel sektörün mesleki eğitime doğrudan katkı sağlaması ve nitelikli insan gücünün yetiştirilmesi amacıyla, meslekî eğitim merkezlerinin organize sanayi bölgeleri yönetimlerince ve özel sektör tarafından açılabilmesine olanak sağlanacaktır. Özel sektör, kendi iş gücünü kendi yetiştirebilecektir.

Ülkelerin gelişmesinde ve kalkınmasında sanayileşmenin temel unsuru olan bilgi, beceri ve iş alışkanlıklarına sahip, yüksek verimi gerçekleştirecek kalifiye insan gücünün yetiştirilmesi gerekmektedir. Kalifiye elemanların bilgi ve becerisi, ekonomik başarının temelidir. Ülke gelişiminde ara eleman faktörünün önemli bir role sahip olduğunu düşünürsek bu uygulamanın, ülkenin gelişimi noktasındaki geleceğine çok büyük katkı sağlayacağını görmek kaçınılmazdır.

Değerli milletvekilleri, ayrıca getirilen teklifle birlikte... Dershanelerin kapatılma süreciyle başlayan dönüşüm sürecinde temel liseler dört yıl süreyle taahhüt vermişlerdi. Bu dönüşüm süreci... 5580 sayılı Kanun'un ek 1'inci maddesinin yedinci fıkrasında yer alan "eğitim ve öğretim desteği" ibaresi, bu teklifle madde metninden çıkarılmıştır. Buna göre bu madde kapsamındaki öğrenciler için verilen eğitim ve öğretim desteğinin gereken şartları karşılayamayan kurumlardan tahsil edilmemesi sağlanmıştır. Şimdi, özellikle dershanelerin kapatılma sürecinde KHK'yle o malum yapıya ait veya suç işleyen kurumlar tespit edildi ve bu temel liseler, onlar ayrıştırıldıktan sonra açılan liselerdi, dört yıllık da eğitim öğretim hakkı tanınmıştı. Şimdi, bunun özellikle devamına yönelik bayağı bir talep olmasına rağmen de şu anda bu dört yıllık süre doldu. Bunların devam etmesiyle ilgili sanırım bir şey yok, eğitim öğretim desteği verilmişti, o eğitim öğretim desteği dört yıl sonunda dönüşümünü sağlamayan okullardan geri alınacaktı ama bu teklifle birlikte bundan vazgeçilmiş oldu.

Getirilen teklifle Diyanet İşleri Başkanlığında ve Sağlık Bakanlığında görev yapan sözleşmeli personelin kadroya atanabilmesi için gerekli zorunlu hizmet süresi dört yıla düşürülmüştür. Aynı Millî Eğitimdeki sözleşmeli öğretmenlerde olduğu gibi "3+1" kuralı esas alınmıştır.

Diğer ve önemli meselemiz, tabii ki öğretmenlik konusu. Şunu bir öğretmen olarak öncelikle belirtmek istiyorum: Öğretmenlik mesleği, özel bir ihtisas mesleğidir. Öğretmen, çocuklarımız için yeri gelmiş anne-baba olmuş, yeri gelmiş ağabey-abla olmuş, yeri gelmiş çocuklarımıza sığınacak kapı, onlara gelecek kötülüklere karşı duvar olmuş ama her şeyden önce bu vatanın geleceği evlatlarımız için gözünü kırpmamış "vatan" deyip şehit olmuş.

Diyarbakır'ın Çavuşlu köyünde babasıyla birlikte şehit edilen Neşe Alten'i, memleketi Maraş'ta okulu bırakıp gitmesi için, hain PKK terör örgütü üyelerine karşı direndiği için şehit edilen Hanifi öğretmenimizi, 29 yaşında Tunceli'de şehit edilen Rüstem Şen'i, Bitlis'in Düzyazı mezrasında okulları basılarak 1 yaşındaki kızlarıyla birlikte şehit edilen Yasemin ve Bayram Tekin çiftini, henüz sekiz aylık öğretmenken Batman'ın Kozluk ilçesinde PKK'lı hainlerin saldırısı sonucu şehit düşen Şenay Aybüke Yalçın'ı ve burada ismini sayamadığım, bölücü katillere karşı Türkiye'nin dört bir yanında vatan ve bayrak için destanlar yazarak şehadet şerbetini içen tüm öğretmenlerimizi saygı ve minnetle anıyorum, ruhları şad olsun.

Değerli milletvekilleri, bizler her zaman söylüyoruz, öğretmen, öğretmen, öğretmen. Daha önce de defalarca dile getirdiğimiz gibi, öğretmenliğin sözleşmelisi, ücretlisi olmaz fakat zorunluluklar bizleri birtakım yapılanmalara sürüklemiş olsa da öğretmenlerimiz açısından kolaylıkların, esnekliklerin getirilmesi ve şartların iyileştirilmesi esas olmalıdır.

Bilindiği üzere, "4+2" şeklinde çakılı atanan sözleşmeli öğretmenlerimiz vardı, bunların sıkıntıları da hepimiz tarafından malumdu; eş, sağlık mazeretleri, mazeret durumunda tayin hakları yoktu. Gazi Meclisimize getirilen bu kanun teklifiyle birlikte, sözleşmeli öğretmenlerimizin kadroya atanabilmeleri için zorunlu hizmet sürelerinin "3+1" şeklinde düzenlenmesi, o vefakâr öğretmenlerimiz açısından alınan önemli bir karardır ve tarafımızca da sonuna kadar desteklenmektedir.

Eğitim, bir ülkenin olmazsa olmazıdır. Eğitim ve eğitimci için atılan bu adımlar sonuna kadar desteklenen uygulamalar olsa da eğitimde hem sistem hem de öğrenci açısından mevcut başka sıkıntıların olduğunu da bilmekteyiz. Bu sıkıntıların giderilmesi, eğitimimizin ve eğitimcilerimizin refaha kavuşabilmeleri için bundan sonraki süreçlerde de gerekli adımların atılarak uygulamaya geçirilmesi, en asli görevimizdir çünkü bilmeliyiz ki eğitimden yoksun bir milletin bağımsız olması ve muasır medeniyetler seviyesine ulaşması imkânsızdır. Geleceğimizin yeni yetişen nesillerimize, bu nesillerimizin de fedakâr, cefakâr öğretmenlerimize emanet olduğu unutulmamalıdır.

Bu konudaki sözlerimi, yine Ulu Önder'imiz Mustafa Kemal Atatürk'ün bir sözüyle bitirmek istiyorum: "Milletleri kurtaranlar, yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğitimciden yoksun bir millet henüz 'millet' adını almak kabiliyetini kazanmamıştır. Ona 'basit bir kitle' denir, 'millet' denmez. Bir kitle 'millet' olabilmek için mutlaka eğitimcilere ve öğretmenlere muhtaçtır."

Saygıdeğer milletvekillerimiz, öğretmenler konusuna değinirken, bir de ayrıca, özellikle gerek sosyal medyada olsun gerekse Meclisteki büromuza gelerek sözlerini ileten, sıkıntılarını dile getiren onlarca, yüzlerce meslektaşımızı görüyoruz. Bu meslektaşlarımızın bir grubu ise bu 1.200 sözleşmeli öğretmenden, ücretli öğretmenden atanmayanlar. Öğretmenlerimizle ilgili, bir de bu 1.200 öğretmen hakkında konuşmak istiyorum. Fedakârca ve biraz da çaresiz, zor şartlarda ücretli öğretmenlik yapan arkadaşlarımıza, dönemin Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz tarafından, yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi için çalışma başlatılmış ve diğer kurumlarda olduğu gibi tecrübelerinden istifade etmek üzere, kanun hükmünde kararnameyle 5 bin kadro tahsis edilmiştir; toplamda beş yüz kırk gün SGK primi yatırmış olması, 2017-2018 yılında aktif çalışıyor olması ve KPSS üstünlüğü gibi şartlar aranmıştır. Hâlihazırda mülakata katılan 1.200 kadar öğretmen, bu şartları taşımasına rağmen açıkta kalmıştır. Bu öğretmenlerimizin iddiası -şu anda sayılarının 900-920 olduğu söyleniyor- o açılan 5 bin kadro da dolmamış. Bunlar, mülakata girmelerine rağmen, o hakkı hak etmelerine rağmen şu anda atanamamışlar ve bunun mücadelesini veriyor bu öğretmenlerimiz. Bunların da burada sesi olmak istedik. Bu öğretmenlerimizin mağduriyetlerinin giderilmesi için gerekli çalışmanın yapılmasını bekliyor, saygılarımı sunuyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, çıkacak, ilgili kanuna değindikten sonra, kalan sürem içerisinde de doğup büyüdüğüm memleketim olan Iğdır'a değinmek istiyorum. Iğdır, Türkiye'de başka bir örneği olmayan, dört ülkenin kesişim noktası. Türkiye'nin Orta Asya'ya, Türk dünyasına açılan kapısı. Kuzeyinde Ermenistan, doğusunda Azerbaycan'a bağlı Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ve yine, güneydoğusunda İran'la sınırı olan ve Dilucu dediğimiz kesimle Türkiye'nin doğudaki en son, uç noktasında bulunan şehrimiz.

Iğdır'ımızın ciddi anlamda çok büyük problemleri var. Tabii ki bu problemlerin başında işsizlik geliyor. Bunun dışında, bu kadar jeopolitik, jeostratejik bir öneme sahip olmasına rağmen -dediğim gibi- dört ülkenin kesişim noktasında olmasına rağmen ticaretimizin çok önemli sorunları var. Ermenistan'la ilişkilerimiz malum, sınır kapımız kapalı. Kapalı olmasını da hem Iğdır halkı hem de Türkiye olarak sonuna kadar destekliyoruz çünkü işgal etmiş oldukları Dağlık Karabağ'ı, Azerbaycan'ın yüzde 20'lik toprağını boşaltmadıkları müddetçe o kapının kapalı kalması en doğal hakkımızdır. Ama Nahçıvan'la ilgili sınır kapımız açık olmasına rağmen, Azerbaycan ve Nahçıvan'la uygulanan vize uygulamasından ve gümrükteki çalışmalardan dolayı, maalesef, sınır ticaretimiz sekteye uğramaktadır. Bu vize uygulaması, en son, Bakü'de yapılan bir platformda dile getirildi, Meclis başkan vekilimizle birlikte hem Meclis başkanlarına hem de Dışişleri Bakanlığına dile getirildi ve onlar, gerekli çalışmayı yapacaklarını söyledi. Buradan, bu kürsüden ben hem Dışişleri Bakanlığımıza tekrar seslenmek istiyorum bunun takibinin yapılması açısından hem de Iğdırlı hemşehrilerime sesleniyorum; inşallah, vize uygulaması kalktığında daha uygun şartlarda ticaret imkânlarına kavuşacaklar.

Iğdır'ın problemleri arasında bir de Boralan Sınır Kapısı var; İran'la sınır kapımız olmasına rağmen, kapalıdır. Bununla ilgili de çalışmaları Iğdır halkı özellikle, şiddetle beklemektedir.

Ayrıca, Iğdır'da en önemli problemlerden bir tanesi, tarım ve hayvancılıkla ilgili sıkıntılardır. Tarımdaki sulama probleminin hemen kuzeyimizdeki Aras Nehri üzerine kurulacak, ülkemiz sınırları içerisinde doğup Ermenistan'la sınırımızı çizerek ta Hazar Denizi'ne kadar ulaşan Aras Nehri üzerine kurulacak, kendi sınırlarımız içerisinde kurulacak barajlarla birlikte Iğdır'ın en önemli problemi olan sulama probleminin çözüleceği kanısındayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın Sayın Karadağ.

YAŞAR KARADAĞ (Devamla) - Bu konuda hem Ünlendi Barajı çalışmaları devam ediyor; maalesef, biraz yarım yamalak, ağır aksak devam ettiğini gözlemliyoruz. Bir de özellikle, kurulacak olan Tuzluca Barajı, Iğdır'daki sulama problemini çok büyük oranda ortadan kaldıracak ve tarıma çok büyük bir katkı sağlayacaktır. Hem ikliminin hem de toprağının bu kadar verimli, değerli olduğu bir ovada bugünkü vahşi sulama sistemiyle yapılan sulama yerine kurulacak barajlarla birlikte bugünkü verimin belki de en az 8-10 kat daha artırılacağı kanısındayız. Bu barajlarla ilgili çalışmalarla ilgili de özellikle buradan Tarım Bakanlığımıza ve DSİ Genel Müdürlüğümüze seslenmek istiyorum: Iğdırlı, sulama probleminin artık çözülmesini istiyor.

Galiba zamanım doldu.

Hepinize çok çok teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Karadağ.