| Konu: | Bazı Kanunlarda ve 652 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 94 |
| Tarih: | 26.06.2019 |
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hatırlayacaksınız, 2012 yılında eğitimde Dünya Bankasının özelleştirme planlarına uygun, eğitimi tamamen ticarileştiren bir tasarı, toplumsal ve siyasi muhalefetin tüm itirazlarına rağmen Meclisten jet hızıyla geçti. Adı "4+4+4". Eğitimciler, veliler, EĞİTİM SEN gibi önemli meslek kuruluşları, herkes ama herkes bu yasaya yekten karşı çıkmışlardı. Ne var ki okula başlama yaşını 5'e düşüren, eğitimi ticarileştiren ve 5 yaşındaki çocuklara dinî eğitim vermeyi hedefleyen bu sisteme kim karşı çıktıysa iktidarın şiddetine muhatap oldu. Veliler çocuklarını okula uygun bir yaşta başlatmak için rapor almak zorunda kaldılar fakat rapor alan veliler bile dönemin Başbakanı tarafından çocuklara ihanetle suçlandılar. Uzman eğitimcilerin tüm itirazlarına rağmen 60 aylık çocukların okula başlamalarının bilimsel olduğu öne sürüldü. Sonuç ne oldu? "Seçmeli" denilen din dersleri seçmeli ders açılmadığından zorunlu hâle geldi. 8'inci sınıfın ardından açık öğretim zorunlu eğitim kapsamına alındığından binlerce kız çocuğu daha 13-14 yaşında okulu bırakıp evde okumaya başladı, 10 yaşında çocuklar imam-hatip okullarına gittiler. Özel okullar ve imam-hatip okullarının sayısındaki olağanüstü artışın da etkisiyle yüz binlerce çocuğun eşit ve parasız eğitim hakkı açıkça ihlal edildi. Devlet okullarının başarısındaki düşüşten bahsetmiyorum bile.
Değerli milletvekilleri, 5 yaşında çocuklardan bahsediyoruz. Bu çocuklar kaliteli, yaşlarına uygun bir okul öncesi eğitim almalıdır, yaşıtlarıyla birlikte ve oyunla öğrenmelidir. Bu kadar erken yaşta okula başladıkları için çocuklarımız öğrenme zorluklarıyla karşılaştı. Çocuklar okul öncesi eğitim yerine gelişimlerine uygun olmayan bir eğitime itildiler. Şimdi bu sistemin eğitimde yarattığı tahribat ortaya çıkınca bir kez daha okula başlama yaşı değiştiriliyor. Tartışmasız, açık ve net; ne 5 yaş ne 5,5 yaş, uzmanlar okula başlama yaşının 72 ay olması gerektiğini söylüyorlar ama şu anda 69 ay öngörüyorsunuz. Neden? Çünkü 72 ay yapılırsa 2012 yılındaki sistemle aynı olacak ve hatanızı kabul etmiş olacaksınız. Yedi yıl boyunca öğrencilere, velilere, öğretmenlere boşu boşuna hatalı bir sistemin dayatıldığı, çocukların boşuna örselendiği ortaya çıkacak. Ve yine aynı nedenle, çocukların gelişimlerine göre okula başlama yaşının 72 aya uzatılabileceği ifadesi, sorunu daha da karışık hâle getiriyor. Hatada ısrarla sorunu çözemeyiz. 72 ay olarak düzenlenmesi gerektiğini ifade etmek isterim.
Değerli arkadaşlar, duruşması yeni sonuçlanmış Gezi davası münasebetiyle, öncelikle sevgili Osman Kavala'ya bir kez daha geçmiş olsun diyorum ve değerli dostum Sırrı Süreyya'yı, ağaçları canı gibi koruyan, orada bulunan sevgili dostumu selamlıyorum ve kızının paylaşımını size aktarmak istiyorum. "Ben babama yazlık gömlek, ince çorap götüreceğim. Kara kış günü girdiği Kandıra'da yazı karşılayan, dün yaşadığımız hisleri daha önce yaşayalım diye denemediği çözüm, gitmediği yol, çalmadığı kapı, duymadığı küfür, almadığı tehdit kalmayan, haftada bir saatten fazla göremediğim, kendimi bildim bileli bir tatile çıkmamış, bir mülk almamış, kendinden başka her yere koşan, yedi aydır Kandıra'da tek başına hapis yatan babama. Neden orada, biliyorsunuz. 12 Eylülde tüm gençliğini neden yıllarca hapiste tükettiyse ondan.
Niyetim keyif kaçırmak değil. Hepimiz umutla doluyuz, ne güzel. Gülistanı kabristana çeviren, okunan mektupları istediği zaman suç, istediği zaman oy unsuru yapan ve hepimizin çok alıştığı o zifirî karanlıkla savaşını da aynı umutla verdi babam, ömrü yettikçe de verecektir; gururluyuz. Dediğim gibi, borcumuz var, bizim hep borcumuz var. Babamdan en çok duyduğum cümle 'Mutlunun mutsuza borcu var.' oldu hayatım boyunca."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kerestecioğlu.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - "Biz yıllardır bu mutsuz, sevmek nedir, hiç tanımadığı birinin hakkı için mücadele etmek nedir bilmeyen, hiç çıkar yokken verilen emeği anlamayan, zalim, sağır, kör karanlığa umudumuzla, mutluluğumuzla, beraberliğimizle borcumuzu ödüyoruz. Şu özlem olmasa..."
Sırrı Süreyya'yı selamlıyorum. Kendisinin de hoşuna gidecektir, armut dibine düşermiş diyorum, kızının kalemi de gerçekten çok güçlü.
Değerli milletvekilleri, ben son olarak biraz da halkımıza seslenmek istiyorum. İstanbul seçimlerini kazanan Ekrem İmamoğlu'nu tebrik ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Ama halkımıza şöyle seslenmek istiyorum: Lütfen, lütfen tekçiliğe prim vermeyin, kimse için "Bu iyi çocuktur." demeyin, "Ben hakkımı herkese karşı savunmak zorundayım, benim hakkımı da kurumlar gözetmek zorunda." deyin. Biz parmağında tek yüzük gelip sonra dolarları kutulara, odalara sığdıramayanları, halka yoksulluk, kendisine altın tahtları layık görenleri gördük.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bağlayın sözlerinizi lütfen.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Bunlardan yenilerini yaratmayın çünkü bu, sadece o kişinin karakterine, iyiliğine, kötülüğüne bağlı bir şey değil; iktidar ve güç zehirler, siz tekçiliğe prim verdikçe, siz kendi gücünüze inanmayıp hep kurtarıcılar aradıkça daha da zehirler. Oysa en büyük güç, halkın gücü; en gerekli denetim, halkın ve bağımsız kurumların denetimi. Derim ki sevgili halkımız: Hep birlikte buna inanalım ve çoğulculuktan hiç ama hiçbir birey için vazgeçmeyelim. İstanbul seçimlerini biz kazandık, hep birlikte; daha demokratik ve barış içinde yaşadığımız bir ülkeyi de sevgili halkımız, hep birlikte kuracağız.
Saygılar sunarım. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)