GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AFET RİSKİ ALTINDAKİ ALANLARIN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ HAKKINDA KANUN TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:78
Tarih:14.03.2012

MHP GRUBU ADINA İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tamamına yakını deprem kuşağında yer alan ülkemizde, başta deprem ve seller olmak üzere yapı stokumuzun önemli bir bölümünün afetler açısından risk taşıdığı, var olan riskin ortadan kaldırılmasına yönelik önlemlerin alınması gerektiği bir gerçektir. Bununla birlikte, mevcut yapıların büyük bir kısmının muhtemel afetlere karşı dayanıklı olmadıkları ve orta şiddetteki bir depremde bile ağır derecede hasar görüp yıkıldıkları, bundan dolayı sosyoekonomik problemlerin yaşandığı ve devletin beklenmedik bir anda büyük mali külfetler ile karşı karşıya kaldığı bilinmektedir.

Diğer yandan, yeni yapılaşmaların afetlere karşı duyarlı hazırlanmış plan kararlarına dayalı, yeterli mühendislik hizmeti almış, ruhsatlı ve kamusal denetimden geçmiş yapılardan oluşması icap etmektedir. On binlerce insanın ölümüne ve çok yüksek mali kayıplara sebebiyet veren ve 1999 yılında Marmara Bölgesi'nde vuku bulan büyük deprem felaketleri, müteakip depremler ve en son olarak 2011 yılında Van'da meydana gelen deprem ile bu gerçek acı bir şekilde ortaya çıkmıştır. 19 Mayıs 2011 tarihinde Simav'da yaşadığımız 5,9 büyüklüğündeki orta şiddetli bir depremde dahi yapı stokumuzun gerekli direnci gösterememiş olması da acı gerçeğimizdir. Ülkemizin bazı yerleri ve yerleşim merkezleri hâlen çok yüksek deprem riski altındadır. Örneğin Bursa'da üç yüz bin civarında yapı olduğu tahmin edilmektedir ancak tam olarak kaç adet mevcut yapı olduğunun kesin bir envanteri yapılmamıştır. Bu yapıların da yüzde 60-70 kadarı kaçak yapıdan oluşmaktadır. Her türlü denetimden uzak ve depreme dayanıksız bu mevcut yapı stoku, kentimiz ve insanlarımızın geleceğini hayati olarak ipotek altına almaktadır. Sağlıklı ve yaşanabilir kentler, gelecek kuşaklara bırakacağımız en önemli mirasımız olacaktır. Bu mirasa sahip çıkmanın ve gelecek kuşaklara aktarmanın ilk adımı, günümüz ihtiyaçları ve geleceğin projeksiyonu göz önüne alınarak hazırlanmış gerçekçi, uygulanabilir, herkesin katılımı ve katkısıyla yapılacak planlama çalışmaları ışığında bir yasayla mümkün olacaktır.

Saygıdeğer milletvekilleri, ülkemiz açısından büyük acılara sebep olan Van depreminin deprem öncesi izlenen politikalardan daha farklı bir çizgide yeni arayışları gündeme getirmiş olması, bu yanıyla olumlu bir gelişme olarak nitelendirilebilir. Ancak, riskli yapıların ve riskli alanların yenilenmesine yönelik gerekçenin, hazırlanan tasarıda yerel yönetimlere ait yetkilere Bakanlık tarafından sınırsız biçimde el konulmasının yanı sıra kentsel toprak rantlarının merkezi olarak dilediğince yönetilmesinin önünün açılması amacıyla kullanılması kabul edilemez bir yaklaşımdır.

Tasarıyla Bakanlığa tanınan yetkiler, belediyeleri kentlerinde yetkisiz bırakacak, görevlerini yerine getirmesini engelleyecek, halk ile belediye, belediye ile Bakanlık karşı karşıya gelecektir. Tasarının yasalaşması sonrasında riskli alanların ve riskli yapıların belirlenmesiyle ülkenin tüm afet riskli alanlarında var olan yapıların iyileştirilmesi, tasfiyesi ve yenilenmesi konularında yetki genel olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığına verilmekte, bu yerleşmelerin asıl sorumlusu olan yerel yönetim birimleri devre dışı bırakılmaktadır. Tasarıda bu yetkilerin ancak Bakanlık tarafından görevlendirilmeleri hâlinde yerel yönetimlerce ya da TOKİ tarafından kullanılabileceği düzenlenmiştir. Diğer bir ifadeyle, yerel yönetimlerin kanunlarla verilmiş yetkilerini kullanması Bakanlık görevlendirmesine bağlanmakta, yerel yönetimler sınırsız biçimde Bakanlığın doğrudan vesayeti altına alınmaktadır.

Değerli milletvekilleri, tasarının gelirleri arasında en büyük pay 2/B orman alanlarından elde edilecek gelir olarak belirlenmiştir. 2/B gelirleri yanında çevre vergisi olarak bilinen vergi ve idari para cezalarının yüzde 50'si, İller Bankasının yıllık safi kâr tutarının yüzde 49'u, Bakanlığın el koyduğu taşınmazlarda imar uygulanmasına tabi tutulanların satışından elde edilecek gelirler, dönüşüm projelerinden elde edilecek kredilerin geri ödemeleri ve gecikme zamları, faizler, genel bütçeden ayrılan paylar ve sair gelirlerden oluşmaktadır. Büyük yetki ve bütçeyle donatılan Bakanlık ve TOKİ, hem ülke toprağı hem de emlak piyasasını yönlendiren tek aktör olarak karşımıza çıkmaktadır.

Tasarı bu hâliyle geçerse, İller Bankası belediyelere dönük hiçbir faaliyeti yerine getiremez ve kısa vadede, çalışanların ücretlerini dahi ödeyemez duruma gelecektir. Oysa Banka, belediye paylarından kesilen ödeneklerle kurulmuştur ve ortakları olan belediyelere hibe dahil kredi desteği sağlayamayacaktır. Hâlen devam eden belediyelere ait onlarca altyapı işi yarım kalacak, belediyeler âdeta felç olacaktır. Bu para alınacaksa karşılığının mutlaka ödenmesi gerekmektedir. Bu yasa böyle geçerse, İller Bankası kısa sürede kapatılma noktasına gelecektir.

Saygıdeğer milletvekilleri, tasarının yasalaşmasıyla, kamunun elinde kalan son araziler de elden çıkarılacak, kamusal fakirleşme yeni bir boyut kazanacaktır. Tasarı içine özenle yerleştirilen düzenlemelerle, kentlerimizin rantı yükselen merkezî bölgelerindeki kamu tesislerine yönelik talan süreci de hızlandırılmış olacaktır. Tasarı, riskli yapıların yenilenmesi gerekçesi kullanılarak, mera alanlarının talan edilmesini kolaylaştırıcı düzenlemeleri yasalaştırmayı amaçlamaktadır. Gerektiğinde sağlam yapılara da kanun hükümlerinin uygulanmasına ilişkin düzenleme açıkça Anayasa'ya aykırıdır. Böylesi bir düzenleme, güvenli, risk taşımayan yapılarda oturan, "Benim yapım risk taşımıyor, güvendeyim." düşüncesine sahip olan kişilerin hukuki güvencelerini, barınma haklarını, konut dokunulmazlığını, belirsizlik taşıyan uygulama bütünlüğü kavramı ardına gizlenerek ortadan kaldıran yanlarıyla Anayasa'ya aykırıdır.

Tasarıda yer verilen mülkiyet hakkının kullanımının kısıtlanmasına ilişkin tanımlanan yetkiler de açıkça Anayasa'ya aykırıdır. Riskli alanlardaki yapılara verilen kamu hizmetlerinin durdurulmasına ilişkin düzenleme, barınma sorunlarının çözümüne ilişkin kararlarla desteklenmediği sürece bu alanlarda yaşayanlar açısından kabul edilemez bir niteliğe sahiptir. Elektrik, su, doğal gaz gibi hizmetlerin bir anda kesilmesi bu tür yapılarda yaşamayı imkânsız hâle getirecek, bu yapılarda yaşayanlar açısından önemli sağlık ve güvenlik sorunlarının ortaya çıkmasına neden olabilecektir. Sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmayan bu düzenleme, barınma hakkını güvence altına alacak kararlarla desteklenmediği sürece kabul edilemez bir niteliğe sahiptir.

Riskli yapıların tahliyesine ve yıktırılmasına ilişkin düzenlemeler, uygulamada ayrımcılık yapılmasına neden olabilecek belirsizlikler taşımaktadır. Sosyal donatı ve altyapı maliyetinin konutlarını yıktıranlara ödetilmesi yoksul kesimlerin borç miktarlarını büyütecek, Anayasa'nın hukuk devleti ve sosyal devlet ilkeleriyle çelişen bir düzenlemedir.

Planlama kararlarına yönelik özel standart belirleme yetkisi, sosyal ve teknik altyapı standartlarının düşürülmesinin önünü açan, yenilenen alanların yaşanabilir alanlar olmaktan uzaklaşmasına neden olabilecek bir düzenlemedir.

Riskli yapı olduğu iddia edilen yapılara ilişkin yargıya başvurma hakkının kısıtlanması, Anayasa'nın hak arama hürriyetiyle ilgili 36'ncı maddesine aykırıdır. Orman Kanunu'nun 2/B maddesine tabi olan arazilerin satışından elde edilen gelirlerin dönüşüme aktarılmasına ilişkin düzenleme, afet riskinden kaynaklanan korkunun Anayasa'ya aykırı bir talana gerekçe yapılması anlamına gelmektedir. Kamu İhale Kanunu'nu devre dışı bırakan düzenlemeler, yapım firmaları arasında eşitlikçi yarışma imkânını ortadan kaldıracak, ihalelerde suistimal algılamasının oluşmasına neden olacaktır.

Tasarı ile ülkemizin tüm kıyılarında, tarım alanlarında, zeytin alanlarında, meralarında, orman alanlarında ve hatta sit alanlarında yaygın bir talanın önü açılmaktadır. Tasarı ile diğer mevzuatta yapılan değişiklikler de kamu yararından oldukça uzaktır. Bu kapsamda Orman Kanunu'na eklenmek istenen ek madde 13, orman alanlarında önemli bozulmalara ve yeniden orman kaybının yaşanmasına neden olacaktır.

Ayrıca, tasarıda Ankara Atatürk Kültür Merkezi alanı ile ilgili yapılan düzenlemeler kabul edilemez açık bir talan girişimidir. Yasa tasarısının 18'inci maddesinin (n) fıkrası ve 21'inci maddesiyle 2302 sayılı Atatürk'ün Doğumunun 100'üncü Yılının Kutlanması, Atatürk Kültür Merkezi Kurulması Hakkındaki Kanun'un 3'üncü maddesi yürürlükten kaldırılarak bu alana ilişkin alınmış tüm koruma kararları ortadan kaldırılmakta, tasarruf yetkisi Çevre ve Şehircilik Bakanlığına verilmektedir. Anılan yasanın 3'üncü maddesinde, açıkça "Bu alan içerisinde; Milli Mücadele tarihini, Türk Halk Kültürünü ve sanatlarını tanıtan yerler ve çeşitli müzeler, çeşitli sahneler ve toplantı salonları, sergi alanları, arşiv ve kitaplıklar, atölyeler ve benzeri yerlerden meydana gelen Atatürk Kültür Merkezi ile Milli Komitece saptanacak tesis ve alanlar bulunur. Bunların dışında Atatürk Kültür Merkezi alanına hiçbir yapı yapılamaz." denilmiştir. Bu maddenin ortadan kaldırılması, Ankara'nın ender açık alanlarından birinin daha yok edilmesinin önünün açılması, alanın korumasız bırakılması anlamına gelecektir. Atatürk Kültür Merkezi alanı, Ankara'nın akciğerleri olarak da ifade edilen Atatürk Orman Çiftliği'nin bir parçasıdır. Ankara kentinin tarihi açısından önemi kadar, coğrafi olarak da önemi olan bu bölgenin yapılaşmaya açılması kentin açık ve yeşil alan sistemi içinde son kalan bütüncül açık alanlarından birisinin daha yok edilmesi anlamını taşımaktadır.

Tasarının 22'nci maddesiyle 2981 sayılı imar affı içerikli 1984 tarihli Kanun yürürlükten kaldırılmaktadır. Yürürlüğe girdiği 1984 öncesinde yapılmış olan kaçak yapılar ve gecekondular için af çıkarılmasını amaçlayan söz konusu Kanun'un günümüzde kaçak yapıların affedilmesi açısından herhangi bir işlevi kalmamıştır. Diğer yandan, Kanun'un kaldırılması her ne kadar etkisiz bir girişim gibi görünse de özellikle kentsel sit niteliğindeki korunması gereken alanlarımız açısından önemli sorunların ortaya çıkmasına neden olabilecektir.

Kanunla birlikte yürürlükten kalkacak olan geçici 2'nci madde, özellikle kentsel sit niteliğine sahip tarihî kent merkezlerinde var olan, henüz tescil edilmemiş kültür varlığı yapıların ruhsatlı biçimde onarılmasına imkân sağlayan bir düzenlemedir. Düzenlemenin iptali ile önemli bir boşluk ortaya çıkacak, tescilli olmayan ancak korunması gereken yapıların onarımları imkânsız hâle gelecektir. Bu nedenle, 2981 sayılı Kanun'un iptali sonrasında ortaya çıkacak olası boşluğun giderilmesi için yasal düzenleme yapılması zorunludur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı, öncelikli olarak en baştan itibaren konuyla doğrudan ve dolaylı ilgili kesimlerin de görüş ve önerileri geniş bir perspektifte alınarak yeniden gözden geçirilmeli ve düzenlenmelidir. Bu alanda yapılacak bir kanun mutlak surette kenti sadece fiziki değil, sosyal, kültürel, ekonomik ve diğer boyutlarını da kapsayacak şekilde bütüncül bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Bu bütünlük, söz konusu yasa tasarısı genişletilerek sağlanabileceği gibi, "kentsel yenilenme ve kentsel yaşam kalitesinin yükseltilmesi" adlı bir yasa ile de ele alınabilir. Kent olgusu bu yasa tasarısındaki çerçevede ele alınsa dahi alt ve üstyapı bütünlüğünde daha sistematik ve işlevsel bir içeriğin metne hâkim olması beklenir. Sosyal bilimcilerin ve uzmanların bu konudaki birikim ve önerilerinden yararlanılması icap etmektedir. Afet yönetiminde yapılması gereken yeni düzenlemelerle uyumlu ve entegre bir metnin daha kalıcı ve işlevsel olacağı kuşkusuzdur.

Yeni Anayasa'da kentsel yenilenme, kentlerin sağlıklı büyümesi ve gelişmesi, kentlerde afet risklerinden korunma ve kentsel yaşam kalitesine ilişkin temel ve belirleyici hükümlerin yer alması, bu hükümler ekseninde bu alanlardaki yasaların düzenlenmesi, Anayasa'nın üstün hukuk normu vasfından ötürü önceliklidir. Afet yönetimi, kentsel politikalar, imar düzenlemeleri, yapı denetimleri gibi konulardaki yasal düzenlemelerin öz ve içerik boyutlarıyla birbiriyle uyumlu olması, birbirini desteklemesi ve uygulamaya dönük düzenlenmemiş konuların bırakılmaması özellikle dikkate alınmalıdır. Konuya sadece güvenli konut açısından değil, ulaşım, kent güvenliği, tarihî dokuyu koruma, mimari estetik, kullanıma elverişlilik, kent ekonomisi, kent sosyolojisi, doğal çevreyi koruma, sürdürülebilir kentleşme, tarım, orman ve su havzalarını ve alanlarını koruma ve geliştirme, çevre kirliliğini önleme, kentsel demografi, kent kimliği, yönetime katılım, geleneksel yerleşim karakterimizin çağa uydurularak yaşatılması gibi açılardan da yaklaşılması son derece önemlidir. Kentsel yenilenme, bu tasarıda olduğu üzere, afet boyutu ekseninde olsa bile mekânsal gelişim, sosyokültürel gelişim ve ekonomik gelişim şeklinde kentsel düzenlemeler için üç önemli konuyu içermelidir. Yerleşim, insan odaklı anlayışla planlanmalı ve uygulanmalıdır.

TOKİ politikaları ve uygulamaları, yukarıda anlatılan esaslar da dikkate alınarak yeniden yapılandırılmalıdır. TOKİ yönetiminde yeterli sayıda ve kalifiyede kent bilimciler, sosyologlar, psikologlar, yönetim bilimciler, siyaset bilimciler, eğitimciler, kent tarihçileri gibi uzmanlıklara mutlaka yer verilmelidir.

Kamu meslek odalarının merkezî ve illerdeki birimleri bu süreçlere daha müdahil olmalı ve görüşleri her aşamada ayrıntılı alınıp dikkatlice değerlendirilmelidir. Üniversitelerimizin de bu alanlarla alakalı öğretim üyelerinin görüş ve önerilerine başvurulmalı, onların bilgi birikimi ve deneyimlerinden mutlaka yararlanılmalıdır. Kamu meslek odalarının söz konusu süreçlerde denetim ve düzeltme yetkileri genişletilmeli, etkin kılınmalıdır. Kentsel alanların dönüştürülmesi kaynakların ve toprağın yeniden dağıtımını esas aldığından, tek kamu otoritesi yetkili kılınmamalı, çok aktörlü, şeffaf ve katılımcı yöntemler belirlenmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının bu hâliyle yasalaşması, ülkemizde kentleşme konusunda izlenen ikiyüzlü politikanın sürdürülmesi, bir yandan riskli yapı ilan edilen yapıların yıkıldığı, diğer yandan yeni riskli yapıların üretiminin sürdüğü, afet riski gerekçe gösterilerek tüm kentlerimizin bir rant aktarım alanı hâline dönüştürüldüğü, hukuk devleti ilkesinin yerle bir edildiği bir gerçekliğe doğru yol almaktadır. Bu tasarının yasalaşması durumunda?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

İSMET BÜYÜKATAMAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Afet riskinin azaltılması gerekçesiyle hazırlanan tasarıda var olan, yaşamın gerçek sigortası olan ormanlar, meralar, sulak alanlar, kıyılar, tarım alanları gibi doğal varlıkların talanına imkân sağlayacak, yeni afetlerin oluşmasına neden olacak yaklaşımlardan mutlaka vazgeçilmelidir temennisi ile sözlerimi tamamlıyor, yüce heyetinizi bir kez daha en derin saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Büyükataman.