GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:96
Tarih:02.07.2019

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, sözlerime başlarken... Bugün 2 Temmuz 2019. Yirmi altı yıl önce bugün, 2 Temmuz 1993 günü Sivas Madımak'ta aydınlarımız, yazarlarımız katledildi. 2 Temmuz 1993, Türkiye için bir utanç günüdür. Ama en az bu utanç kadar, daha büyük bir utancımız daha var arkadaşlar: 2 Temmuz 1993'ün adaletini yirmi altı yıldır sağlayamadık. Bu Meclis de az önce verdiğimiz önergeyi 26'ncı kez reddetti. Katiller hâlâ hesap vermedi. Hesap verilmeyen her suç tekrarlar arkadaşlar ve yirmi altı yıldır, hatta çok daha uzun süredir suçlular tekrarlıyor. Gelin, büyük katliamları, büyük suçları, adaletle o yaraları iyileştirelim derim.

Değerli arkadaşlar, yasaya gelirsem: Cumhurbaşkanlığından bir ferman daha gelmiş arkadaşlar. Hani deniyordu ya Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi olunca yasaları Meclis yapacak. Şükür ki bir yıl geçti daha tek bir yasa yapmadık, daha tek bir kez milletvekillerinin kendi hazırladığı bir yasayı görüşmedik.

Yine, bir kez daha saraydan gelen bir fermanı görüşüyoruz arkadaşlar. Ne için? Müteahhitler zorda. Rant çarkı işlemiyor, kırıldı. Müteahhitler zorda. Kentsel dönüşüme hız vereceğiz, müteahhitlere can vereceğiz, bürokrasiye hız vereceğiz amacıyla bir yasa önergesiyle karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlar, bürokrasiyi kolaylaştırmak tabii ki önemlidir ama hız bazen felakettir. Düşünün Cumhurbaşkanı bir yeri kentsel dönüşüm bölgesi ilan edecek, muhtara askıya çıkaracak; vatandaşın üç gün itiraz hakkı var, üç gün. İşte bu felakettir; bu bürokraside kolaylık değildir, vatandaşın mülkiyet hakkının gasbedilmesidir. Bu gasplar da defalarca yaşandı, yıllardır yaşandı. AKP'nin rant çarkında yıllardır vatandaşlarımız mağdur oluyor.

Bakın, AKP döneminde, on yedi yıldır Türkiye 500 milyar dolarlık cari açık verdi ve Türkiye'ye 500 milyar dolar girdi ama borç olarak girdi büyük oranda. Ne yaptık biz bu 500 milyar dolarla arkadaşlar? Şehirlere beton döktük. Hani uçakta uçarken bakarsınız İstanbul'a inerken kalkarken, İstanbul gıpgri oldu, beton oldu, betona gömüldü; İzmir, Ankara, Bursa betona gömüldü; Mersin, Adana betona gömüldü. 500 milyar doları betona gömdük ve bir rant çarkı yarattık, yandaşlar yarattık, bir canavar yarattık arkadaşlar. Üretime ayıracağımız kaynakları, maalesef, müteahhitlerin ceplerini, banka hesaplarını büyütmek için kullandık ve nihayetinde yarattığımız canavar bugün teklemiş durumda, tekrar can istiyor, tekrar kaynak istiyor; işte bu yasa onu getirecek arkadaşlar.

Hani Sayın Cumhurbaşkanının çok önemli veciz bir lafı var "Şehirlerimize ihanet ettik." dedi. Belki Hükûmeti döneminde ettiği en doğru lafı dedi, bir öz eleştiri cümlesiydi, "İstanbul'a ihanet ettik." dedi. Evet, ettiler, ettiniz ama bu yasayla bu ihaneti daha da genişleteceksiniz arkadaşlar.

"Yandaş müteahhitlere bir rant çarkı kurdunuz." dedik, "Şehirlere ihanet ettiniz." dedik ama arkadaşlar, bakın, şehirler hafıza mekânımızdır, her şeyden önce hafıza mekânımızdır. Gidin Avrupa'da şehirlere bakın, o şehrin bir penceresini, bir taşını herhangi bir şekilde değiştiremezsiniz çünkü hafıza mekânlarıdır onlar. Oysa ülkemizde, bir bakıyorsunuz, bazı yerler dümdüz ediliyor, hafıza yok ediliyor, orada yaşayanların hakkı hukuku yok ediliyor. "Kentsel dönüşüm" adında, "soylulaştırma" adında projeler yapılıyor ve yoksullar yaşadıkları yerlerden ediliyorlar, kentler -sözüm ona- soylulaştırılıyor ve maalesef, hafıza yok ediliyor.

Planlama yok arkadaşlar. Allah'ınızı severseniz "Şehirlerimizle ilgili bir planlama var." diyebilir miyiz? Şehirlerin planlamasını yerel yönetimler yapar ama her şeye merkezden karar veren bir anlayış var. Merkezden alınan ruhsatlar, imar yükseltmeleri şehirlerimize ihanet ediyor.

Evet arkadaşlar, bir canavar yarattınız ve "kentsel dönüşüm" adı altında şehirlerimize ihanet edildi. Bakın, size fotoğraflar göstereceğim. Burada Bursa vekillerimiz vardır; Bursa bu, Bursa'daki kentsel dönüşüm arkadaşlar, lütfen şu fotoğrafa bir bakın. Bursa'daki kentsel dönüşümde Bursa'ya surlar yapılmış, surlar. Bursa şehri havası kirli olan şehirlerimizden, hava akımını kıracak surlar yapılmış. Hani yüksek yapılaşmaya karşıydı ya Sayın Cumhurbaşkanı, yoksul mahalleye 50 katlı binalar yapılmış ve arkadaşlar, o 50 katlı binalarda maalesef vatandaşlarımız muhabbetini kaybetti. Bakın, yoksul mahallelere gidin, sokakta insanlar oturur biliyor musunuz, muhabbet eder; kahveleri vardır, kahvelerinde muhabbet ederler; çocuklar sokaklarda oynar, bir arsa bulur o arsada top koştururlar ama şu TOKİ binalarında ne muhabbet vardır ne çocuk vardır ne kahve vardır. Varsa yoksa kime iş çıkarırsınız biliyor musunuz burada? Psikologlara iş çıkarırsınız. Arkadaşlar, bu binalarda oturanlar depresyona girer; psikologlara, psikiyatristlere iş çıkarırsınız. İşte bunu yapıyorsunuz, muhabbeti yok ediyorsunuz, şehirlerimizi yok ediyorsunuz, hafızayı yok ediyorsunuz. İşte bu en büyük ihanettir, TOKİ kafası en büyük ihanettir. TOKİ kafası tek tipleştirir arkadaşlar yani memlekette nereye gitsek aynı binaları görüyoruz, tek tip binalar. O şehrin dokusuna, coğrafyasına, iklimine uygun mu bakmıyoruz; tek tip binalarla, maalesef işte o hastalıklı binalarla insanlarımızı ve şehirlerimizi hastalandırıyoruz.

Bakın burası İstanbul, şahane bir kentsel dönüşüm yapmış Fikirtepe! Yahu lütfen İstanbul Fikirtepe'ye bir gidin yapılan ihaneti görün; işte AKP kafası bu, TOKİ kafası bu arkadaşlar. "Kentsel dönüşüm" adı altında şehirlerimize ihanet edildi. İşte Fikirtepe de muhabbetin olduğu bir yerdi, esnafları vardı, kahveleri vardı, çocukların top koşturduğu top alanları vardı. Şimdi bakın "Metrekaresini 10 bin dolara satacağız." dediğiniz yerler bile bitmiyor, müteahhitler battı, vatandaşlarımızın hepsi davalık, vatandaşlarımız yerinden yurdundan edildi. Bu da Fikirtepe arkadaşlar.

Bakın "ihanet" dediğim şey, bir yerden kentin hafızası... Ben Diyarbakır, Amed milletvekiliyim, Ermenice adı da Digranakert'tir. Binlerce yıldır halklar orada medeniyetleri oluşturdular. Diyarbakır Sur da Diyarbakır'ın kalbidir. Ermeni'si, Kürt'ü, Süryani'si, Türk'ü bir arada medeniyet yarattık. O her bir sokağın her bir taşında atalarımızın emeği var. Her bir taşını, Diyarbakır'ın o taşını atalarımız ilmek ilmek yontmuş, evlerimizi yapmış ama arkadaşlar, Diyarbakır Sur yerle bir edildi. Yerine ne geldi? TOKİ geldi. Diyarbakır Sur'un o canım taşları kepçelerle kamyonlara doldurulup götürülüp bilinmeyen bir yere boşaltıldı arkadaşlar. O binlerce yıllık taşlar boşaltıldı, Diyarbakır tarla hâline getirildi ve yerine beton döküldü arkadaşlar, beton döküldü, beton.

Bakın, bunlar Diyarbakır'ın tarihî evleriymiş. Bunlar mı Diyarbakır'ın tarihî evleri olacak yahu? Binlerce yıllık taşları alıp bilinmeyen bir yere döküp yerine beton dökmek mi kentsel dönüşüm oluyor? O şehirde Dikran Efendi'nin hafızası var, Ohannes Amca'nın hafızası var, Ali Rıza Efendi'nin hafızası var, hepimizin hafızası var ama o hafızaya ihanet edildi arkadaşlar ve şimdi yerine beton dökülüyor. İşte, arkadaşlar, ihanet buralarda. Gelin bu ihanete dur diyecek yasalar çıkaralım. O canavar müteahhitlerin eline vatandaşlarımızın evlerini, yurtlarını, hafızalarını daha fazla vermeyelim.

Bakın, yoksulların hakları gasbediliyor arkadaşlar bu yasalarla. Bakın, hız veriyorsunuz ama emin olun vatandaşlarımızı bir cenderede bırakıyorsunuz. Bakın "deprem güvenliği" adı altında vatandaşlarımızı korkutuyorsunuz. Eyvallah, elbette depreme dayanıklı evlerde yaşamalı ama vatandaşımız evinde tenceresini kaynatamıyor ya. Diyorsunuz ki: "Sen 80 metrekarelik evde yaşıyorsun, ben senin evini yıkacağım, yerle bir edeceğim, yerine lüks rezidans yapacağım, sana da 40 metrekarelik rezidans vereceğim." Ya, ne yapsın o vatandaşımız rezidansta? Vatandaşımızın kültürüne uygun değil ki rezidans. Siz oturabilir misiniz rezidansta? Düşünün, kent kültürünün olduğu, kahvesinin, bahçesinin, sokağının olduğu bir yerden çıkıp rezidansta oturabilir misiniz? Yetmiyor, 80 metrekarelik evinin yerine 40 metrekarelik o ucube rezidansı veriyorsunuz, bir de "300 bin lira da borçlusun, 400 bin lira da borçlusun, bunu ödeyeceksin." diyorsunuz. Yahu, vatandaş tenceresini kaynatamıyor gariban mahallelerde. "Soylulaştırma" adı altında vatandaşlarımızı yerinden ediyorsunuz. Yapmayalım bunu. Bunu tartışalım arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, bakın, AKP döneminde benim hesaplamalarıma göre, 1 trilyon dolarlık rant yaratıldı ama bu ranttan 1 liralık vergi alınmadı, tek 1 liralık vergi alınmadı. Eğer ki bu yaratılan ranttan yüzde 20, yüzde 30, yüzde 40 vergi alınsaydı yüz milyarlarca dolarlık vergi alınırdı ve bu kaynaklarla da işte o yoksullara yerinde kentsel dönüşüm yapılırdı. Yıllardır aynı şeyi öneriyoruz "Gelin bu rantı vergilendirelim." diyoruz. Rant vergilendiği zaman zenginlerden alınıp, rant yaratılan alanlardan alınıp işte o yoksulların evi yenilenebilir diyoruz. Bu teklifte böyle bir cümle var mı arkadaşlar ya? Bu teklifte varsa yoksa o canavar müteahhitlerin eline bırakılan yoksul vatandaşlarımız var.

Bakın, bu teklifin ruhunda merkezîleşme var arkadaşlar. AK PARTİ kurulduğu zaman "Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nı tanıyacağız, yetkiyi yerele devredeceğiz." dedi. Ne oldu on yedi yılın sonunda? Her şeyi merkeze taşıyor. Yetmiyor, her şeyi saraya taşıyor. Bu teklifin ruhunda da maalesef merkezîleşme var, bütün maddelerinde merkezîleşme var arkadaşlar. Yerel yönetimlerden yetkiyi alıp maalesef saraya devrediyoruz.

Bakın, HDP yerel yönetimi savunuyor İzmir için de, Trabzon için de, Ankara için de, Diyarbakır için de, Van için de; bütün şehirlerimizde söz, yetki, karar yerelde olsun diyoruz. Biz bunu dedik, siz "merkezîleşme" dediniz. Sonucunda ne oldu? Adana, Mersin, İzmir, Ankara, İstanbul ve pek çok büyük şehir merkezîleşmeye "hayır" dedi, hem 31 Martta "hayır" dedi hem de 23 Haziranda "Hayır." dedi ama siz, buna inat, tekrar merkezîleştirici yasa teklifleri getiriyorsunuz. Müteahhitlerin talepleri yansımış bu yasa teklifine arkadaşlar ama inanın, vatandaşın hakları yansımamış.

Bakın, mülkiyet hakkı anayasal bir haktır, öyle değil mi? Ama "mülkiyet hakkı" dediğimiz şeye bu yasa teklifi, inanın, halel getirecek maddelerle donatılmış durumunda. Talebimiz vatandaşın talebidir; bakın, yoksulun yanında dursun. Bu Meclisin görevi müteahhidin yanında durmak değildir, yoksul vatandaşımızın yanında durmaktır. Bu anlamda yasa teklifinin ruhuna mülkiyet hakkı yansımalı; mülkiyet hakkı bu yasa teklifinde yok. Yerinde kentsel dönüşüm yansımalı; bu yok. Dediğim gibi, ne var? Borçlandırma var, müteahhidin hakları var.

Maddelere biraz geçersem, bakın, tekrar hatırlatayım, şehirlerimize yükseklerden baktığımızda hep beton görüyoruz arkadaşlar. Betonların arasında küçük yeşil alanlar görürüz, biliyor musunuz; öyle değil mi, küçük yeşil alanlar görürüz, oralar planlamada okul, hastane, oyun alanı olarak ayrılmıştır. Veya komşu bir arsa boş kalmıştır, özel mülkiyettir ama yeşil alan olarak ayrılmıştır. Şimdi, bu yasa teklifi ne diyor biliyor musunuz? Hani o uçaktan bakarken gördüğümüz son yeşil alanlara ne yapabilirsin diyor biliyor musunuz? "Çakıl dök, su geçirsin yeter ki, otopark yap." diyor, arkadaşlar.

Bakın, ben size bir şey söyleyeyim mi, eğer bu yasa teklifi geçerse yüz binlerce çocuğumuzun ahını alacaksınız. Çünkü o arsalarda... Ben de çocukluğumda öyle büyüdüm, mahallemiz beton doluydu, bir tane arsamız vardı, hani o yeşil alan olarak ayrılmış, orada biz top koşturduk arkadaşlar, çamurun içinde top koşturduk. Eminim ki bu Mecliste pek çok arkadaşımız da top koşturmuştur o çamurlu arsalarda.

Şimdi, o çamurlu arsaları -hani, diğer alanları betona gömdüğümüz gibi- arabalara emanet edeceğiz. Bakın, bir merkezî yönetimin de, yerel yönetimin de görevi çocukların hakkını savunmaktır önce, yaşamın hakkını savunmaktır. Biz "daha çok araba" diyemeyiz, "daha çok merkezî taşıma, toplu taşıma" demeliyiz. Arabaları çoğaltacak düzenlemeye izin vermemeliyiz, çocukların top koşturacağı arazileri yeniden betona gömemeyiz arkadaşlar.

Diğer bir madde ne diyor? Bakın, şehirleşmede plan niye yapılır arkadaşlar, şehir mühendisleri vardır aramızda, niye yapılır? Şunun için yapılır: Yapı alanları belirlenir; ibadethane, okul, hastane, yeşil alan, kültür alanı gibi alanlar belirlenir, kreş alanları belirlenir. Bunun için planlama yapılır. Şimdi yasa teklifi diyor ki: "Kreş alanı, spor alanı, oyun alanı, kültür merkezi olacak o alanlar eğer özel mülkiyetteyse buraya özel hastane yapabilirsin, okul yapabilirsin."

Ya, değerli arkadaşlar, bakın, bir devletin görevi nedir? Anayasa'mıza göre, biz bir sosyal hukuk devleti değil miyiz? Devletin görevi nedir? Vatandaşına hizmet götürmek, eğitim götürmek, sağlık götürmek. Her mahalleye kreş yapmaktır devletin görevi. Biz ne yapıyoruz? Bu alanları kamulaştırıp bu hizmetleri götüreceğimize diyoruz ki özel sektöre: "Sen oraya kreş yap, sen oraya hastane yap, sen oraya spor alanı yap." Özel sektör de babasının hayrına yapmayacak ya, paralı yapacak buraları arkadaşlar, paralı yapacak, paralı. Yani devletin görevini siz özel sektöre veriyorsunuz. Kim kullanacak bu alanları? Ya, bir kreşe ayda bin lira, 2 bin lira vererek çocuğunu kim gönderebiliyor? Zenginler gönderebiliyor arkadaşlar, yoksul gönderemiyor ki. Devletin görevi kreş yapmaktır, hastane, okul yapmaktır ve bütün bu hizmetleri ücretsiz yapmaktır. Bu hizmetler özel sektöre devredilemez. Bu yasayla bütün bunlar özel sektöre devrediliyor arkadaşlar. Buna yol vermemeliyiz.

Bakın, yerel yönetimler kır-kent ilişkisini sağlamakla yükümlüler ama maalesef bu yasanın büyük bir handikabı daha var arkadaşlar. Tarım Bakanlığına diyor ki: "Şehrin çeperinde seralar kurabilirsin, kurdurabilirsin. Belediyeden ruhsat almana gerek yok." Neden? Neden belediye bunu yapmasın? Neden büyükşehir belediyelerimiz, diğer belediyelerimiz bu seralara ruhsat vermesin arkadaşlar? Ya, o şehirde ne kadar domatese ihtiyaç var, ne kadar soğana ihtiyaç var, Ankara mı bilir, Ankara'da Tarım Bakanlığının bürokratları mı bilir; yoksa yerel yönetici mi bilir arkadaşlar? Niye soğan 10 lira oldu, niye patates 10 lira oldu, niye domates 10 lira oldu arkadaşlar, soralım. Çünkü, merkezî planlama yüzünden. Eğer kır-kent ilişkisi sağlanabilmiş olsaydı her yerel yönetim ihtiyaç kadar serayı şehrin çeperlerine kurardı, hem kırın gelişmesi anlamında hem de kırda nüfusun kalması anlamında planlamayı yapardı. Ama bütün bunları Ankara'ya bağlarsanız burada bir çözüm olmaz arkadaşlar. Bu da yerel yönetimlerin hakkını gasbetmektir. Gelin, bu maddelere yol vermeyelim arkadaşlar.

Şimdi "tehlike arz eden binaların yıkılması" deniyor. Hani masumane gibi gözükebilir ama şehirlerimize bakalım, yüz yıl önce yaptığımız o güzide binalara bakalım, eski tarihî binalara bakalım, hepsi yıkılmaya terk edildi arkadaşlar ve yıkılıyorlar. Bilerek yıktırılıyor onlar, biliyor musunuz? Sahip çıkılmıyor. Niye? Yerine 5 katlı, 10 katlı apartman yapılacak. Oysa o binalar bizim hafızamız, biliyor musunuz; hepsi bizim hafızamız. Onlara sahip çıkmalıyız, onları yıkmak değil... Ne deniyor? İşte, yıkılmaya terk ediliyor, çatısı bacası çöküyor, yağmur altında, kar altında kalıyor "Çöksün de yerine apartman yapalım." deniyor. Şimdi, biz onları restore edeceğiz demiyoruz, hafızamız olan o binaları restore edelim demiyoruz, o binaları bir an önce yıkalım diyoruz. Ya, bu, kabul edilemez arkadaşlar. İşte, bu, büyük bir vicdansızlıktır. Riskli alan belirlemede Sayın Cumhurbaşkanına yetki veriliyor. Ya, bu kadar yetkiyi niye veriyoruz arkadaşlar? Niye yerellere bu yetkileri dağıtmıyoruz?

Diğer bir konu: Orman vasfını kaybetmiş arazilerle ilgili 2/B yasası bir kez daha geliyor. Vallahi, ben dört buçuk yıldır milletvekiliyim, herhâlde 5'inci, 6'ncı kez aynı konuyu görüşüyoruz. Şimdi, arkadaşlar, 2/B arazileri büyük oranda rant arazileri. Şehrin çeperindeki arazilerde rant projeleri yapılmak isteniyor. Bu olaya karşıyız; orman arazilerinin orman arazisi olarak kalmasını savunuyoruz ve rant projelerine dönüşmemesini savunuyoruz. Ancak orman köylüleri var arkadaşlar. Bakın, bu yasa teklifinde onlar korunmamış. Orman köylüleri yıllardır borçlanıyorlar 2/B'yle ilgili ama arkadaşlar, orman köylüleri Türkiye toplumunun en yoksul kesimi, en yoksulları, bunu biliyor musunuz ve onlara çıkan borcu ödeyemiyorlar. Beş yıldır 5'inci kez bunların borçlarını yapılandırıyoruz, beş yıldır ödeyemiyorlar. Bu Meclis eğer vicdanlı bir Meclisse, yapması gereken, bu arazileri gerçek orman köylüsüne bilabedel, ücretsiz olarak devretmektir. Ama bu yasa teklifinin ruhunda maalesef bu da yok.

Değerli arkadaşlar, ezcümle, bu yasa teklifinde vicdan yok, adalet yok, insan yok, yaşam yok, hafıza yok, tarih yok. Ne var? Rant var, müteahhit var, merkezîleşme var. Bakmayın siz bürokratik işlemlerin kolaylaştığını söyleyenlere. Lütfen, sizden istirhamım, rantçılara yol vermeyin; gelin, insanlarımız için adil bir yasa yapalım.

Hepinize saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)