GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: On Birinci Kalkınma Planı'nın (2019-2023) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sunulduğuna Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:105
Tarih:18.07.2019

MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) - Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; On Birinci Kalkınma Planı'nın özellikle eğitim ve uluslararası ilişkiler konularına ilişkin düşüncelerimi ifade etmek üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bu kalkınma planında, özellikle "Amaç" kısmında çok kısaca özetlendiği üzere, gerçekten millî eğitim mevzuatı söz konusu olduğunda çok kısa ve öz bir öngörü sahibi olmak zorundayız ve bunu hayata geçirmek için de elimizden gelen tüm paydaşlarla gayret gösterme sorumluluğumuz söz konusudur. Tüm bireylerin kapsayıcı ve nitelikli bir eğitime ve hayat boyu öğrenme imkânlarına erişimi sağlanarak düşünme, algılama ve problem çözme yeteneği gelişmiş, özgüven ve sorumluluk duygusu ile girişimcilik ve yenilikçilik özelliklerine sahip, demokratik değerleri ve millî kültürü özümsemiş, paylaşıma ve iletişime açık, sanat ve estetik duyguları güçlü, teknoloji kullanımına yatkın, üretken ve mutlu birey yetiştirme temel amaç edinilmektedir. Şimdi, bu amaca matuf olarak gerçekten, Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili mevzuata baktığımızda, burada böyle bir vizyona, böyle bir öngörüye eğitimin muhatap aldığı bütün paydaşların, bir kere, zihinsel olarak hazırlanması gerekir. Yani öğrencinin de buna zihinsel olarak bir katkı sağlayıp bunu kabullenmesi, böyle bir vizyonu üstlenmesi; velinin de aynı şekilde, böyle bir vizyonu üstlenmesi; yine okulun da sistemin de böyle bir vizyona matuf hareketlerde bulunması lazım. Niye? Çünkü metinde "hayat boyu" diyor; bizim, kendi kültürümüzde de eğitimi "beşikten mezara" olarak aynı anlamda ifade ettiğimiz çok veciz söylemler söz konusu. O zaman, hayat boyu ya da beşikten mezara süregelen bir etkinlik söz konusu ise buna herkesin inanması, herkesin katkıda bulunması gerekir. Yoksa eğer böyle bir katkı, böyle bir zihinsel hazırlık söz konusu değilse hangi programa alırsak alalım, hangi öngörüyü sağlarsak sağlayalım, hangi tedbiri ya da metodu uygularsak uygulayalım, sonuç bazen hayal kırıklığına dönüşebilir.

Şimdi, evet, dünyada karşılıkları var; zorunlu eğitim bazı Batılı ülkelerde 2 yaşa kadar indirildi. Biz de bu sürece katkıda bulunma adına, çocuklarımızın daha sağlıklı eğitim almaları adına zorunlu eğitimi 5 yaşa kadar çektik. Bunu da esnek bir zamanlamayı söz konusu kılarak yapmak zorundayız; aksi takdirde, gerçekten eğitim, zevkle takip edileceği, herkesin kabulleneceği ya da çocuğun bir an önce buluşmaya çalışacağı bir etkinlikten ziyade sıkıcı bir yapıya dönüşür.

Yine, bunun dışında, öğretmen yetiştirme konusunda bütün hassasiyetimizle biz, öğretmenlik mesleğinin, gerçekten bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olunduğu özdeyişinden hareketle, çok anlamlı, çok önemli bir meslek olduğunu ifade ettik, dile getirdik; yeniden yapılandırarak, yeniden bu imajı kazandırarak sağlamak zorunluluğu hasıl olmuştur. Bu bağlamda da inşallah -zannediyorum, On Birinci Kalkınma Planı'na da dercedilmiş- öğretmenlik mesleği daha saygın bir hâle getirilmeye çalışılacaktır.

Bu bağlamda, diğer önemli bir mesele de tabii, tekli eğitimin bir an önce hayata geçirilmesi gerekir. Tabii, bunun bir külfeti var, bunun bir maliyeti var ama eğitimdeki maliyetler, külfetler herhâlde çok fazla mesele edilmemeli diye hepimiz hemfikiriz bu bağlamda. Bir an önce tekli eğitime ve kalabalık sınıflardan kurtulmaya yönelik birtakım adımların atılması da elzemdir diye biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak düşüncelerimizi ifade etmek istiyoruz.

Çocukların okullara devamlılığı, sürekliliği, okulu bir yaşam tarzına dönüştürmesi de yine hassasiyetle üzerinde durduğumuz önemli bir husustur.

Yine, yükseköğretime geçişte özellikle istihdam odaklı bir düşüncenin hâkim kılınması ve buna matuf birtakım önlemlerin alınmasında hep birlikte ortak bir duygu ve düşünceyi ifade etmemiz gerekir.

Öte yandan, evet, bir bakıma devlet üniversitelerinin sayısını çoğaltıyoruz ama öte yandan vakıf üniversiteleri de kendi mecralarında gelişiyor, çoğalıyor. Burada da bir ıslahat çalışması gerekliydi, bu konuda da yine özellikle hem ücretlendirme konusunda hem de kalite konusunda birtakım önlemlerin alınması kaçınılmazdır.

Saygıdeğer milletvekilleri, tabii, bunların gerçekleşmesi için çok önemli bir kaynağa ihtiyaç vardır, o da insan kaynağıdır. Yetişkin ve yetkin insan kaynağı olmaksızın, inanın, bu projeleri, bu planları, bu amaçları gerçekleştirmede zorlanırız. Buradan, bu ifadeyle ben sadece millî eğitim bağlamını kastetmiyorum çünkü millî eğitimde, sırası gelmişken şunu da ifade etmekte yarar vardır: Elbette ki uzun vadeli, orta vadeli bir plandan bahsediyoruz, 2023'ü hedefleyen bir plandan bahsediyoruz ama hâlâ millî eğitimin içinde bulunduğu birtakım sıkıntılar da söz konusu. Sizlere de bu tür şikâyetler, bu tür sorunlar çeşitli yollarla ulaşmaktadır bize ulaştığı gibi. Behemehâl, bir taraftan, tabii ki bu uzun vadeli programın gerçekleşmesine katkıda bulunmaya çalışırken öte yandan da acilen, çok acil ve çok basit birtakım hamlelerle çözülebilecek birtakım sorunları da dikkate alıp gündemimize sokup ve çözüme tabi tutma zorunluluğumuz vardır. Bunların başında, hepimiz programlarımıza almıştık 3600 ek göstergeyi. Ben inanıyorum ki bugüne kadar eğitim adına yaptığımız o güzelliklerin devamı gelecektir, bu da en yakın zamanda gerçekleşecektir. Bunu bu kürsüden özelikle paylaşmak istiyoruz, ifade etmek istiyoruz; bunu bir dilek, temenni ve arzu edilen bir program olarak söylüyoruz.

Öte yandan, mütemadiyen, engelli öğretmen kardeşlerimiz, adaylarımız ve ücretli öğretmen kardeşlerimizin de bugüne kadar büyük bir çoğunluğu atandı; çok kısa, çok küçük bir oranda, sayıda kardeşimiz kaldı. Bunlara da bir an önce, kısa vadede bir kadro tahsisi yapılarak atamalarının gerçekleştirilmesi çok rahat bir şekilde sağlanabilir.

"İnsan kaynağı" dedik. Evet, yetişkin ve yetkin insan kaynağı olmaksızın bu programların gerçekleşmesi imkânsızdır. Bunu niye söylüyorum? Buradan biraz da uluslararası ilişkiler bağlamında bir iki şey ifade etme zorunluluğu hasıl olduğu için söylüyoruz.

Biraz önce, bu Mecliste gerçekten çoğunluğun mutabık olduğu bir bildiri, deklarasyon ifade edildi. Bu, bizler adına çok sevindirici. Aylardır biz bunu uluslararası platformlarda sürekli ifade ettik, dile getirdik ülkemiz adına. Dedik ki: "Efendim, Doğu Akdeniz'de Rum kesiminin doğal hakkı olduğunu iddia ettiği kadar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adına garantör devlet olarak, onların talepleri üzerine, bizim de Doğu Akdeniz'de hidrokarbon kaynak arama hakkımız vardır." Bugün burada, bunun açık bir şekilde tescil edilmesi de Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu ali makamında gurur duyulacak bir tabloydu. Ben katkıda bulunanlara teşekkür ediyorum Milliyetçi Hareket Partisi adına.

Diğer önemli bir mesele, malumunuz, S400 tartışmaları. Bunları gündeme getirerek Türkiye'yi bir oldubittiye, bir köşeye sıkıştırma girişimlerine muhatap olmaktayız. Hatta bu öyle bir şekle büründü ki dün, Irak'ın kuzey bölgesinde, Erbil'de bir Dışişleri mensubumuzun şehit edilmesi buna tuz biber ekti maalesef.

Şimdi, bakınız, olayın doğasına, yapılış şekline baktığımızda, bizi 1980'lere götürdü çünkü sanki Türkiye üzerinde hain emeller besleyen ve birilerinin de zamanla altmış beş yıllık bizim müttefiklik hukukumuzu bir kenara bırakıp kendilerine bir NATO ülkesi olarak Türkiye'nin açıkça, aleni "terör örgütü" dediği yapılarla müttefiklik hukuku kurarak bunları o bölgede birtakım kanun dışı faaliyetlere sevk etmelerine tanıklık ediyoruz. Bunun iki gün önce çok somut bir örneği, 200 küsur kamyonluk, 200 küsur tırlık yeni bir silah sevkiyatı yapılması. Bu da yetmemiş gibi dünkü olay gerçekleşti. Bu bize, ASALA'nın 1980'li yıllarda Türkiye'yi bir yere götürme, köşeye sıkıştırma, zorlama maksatlı büyükelçilerimize, konsolosluk mensuplarımıza düzenlediği saldırıları anımsattı. Bize yabancı değil bunlar ama bizim kararlılığımız vardır, terörizmle mücadele içeride ve dışarıda son terörist yok edilinceye kadar devam edecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın Sayın Aydın.

KAMİL AYDIN (Devamla) - Özür diliyorum.

Öte yandan, gerçekten, yine 1980'lere götüren, diğer bir terörü -çok kısaca- okuma şeklini daha hatırlattı bize: Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla önce bölge halkı zapturapt altına alınmıştı, hatırlayın; çocuklar, bebekler, yaşlılar, kadın, çoluk çocuk, masum insanlar hedef gösterilmiş ve yok edilmişti. Neydi amaç? Amaç, önce o bölge insanını zapturapt altına alıp teslim olmasını sağlamaktı. İşte son, Şırnak'taki çoban cinayetleri ve Tunceli'de 2 yavrumuzun katledilmesine vesile olmalar, yine o dönemde -bugünlerdeki gibi- kaybedilen bölgedeki otoritenin yeniden temin edilmesi adına yapılan hamlelerdir. Bu bağlamda, ben bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bu bilinçle düşüneceğine kanaat getiriyorum.

Ben bu vesileyle On Birinci Kalkınma Planı'nın ülkemize, milletimize, devletimize hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)