GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Asya Verimlilik Teşkilatı Kuruluş Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:2
Tarih:02.10.2019

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben izninizle kanun teklifinin 1'inci maddesi konusunda konuşmak için söz almış olsam da bir iki kelimeyle buna değindikten sonra asıl gündemin birinci maddesine geçeceğim.

Tabii, bu kanun teklifine pek böyle "Hayırlı olsun." diyemeyeceğimizi belirtmek isterim. Bunun sebebi de gayet basit. Bir verimlilik anlaşmasından bahsediyoruz, Asya'daki bir örgütten bahsediyoruz. Ben Asya'ya kadar gitmeyeyim, Avrupa'ya doğru gideyim, OECD cetvellerine bakalım, verimlilikte Türkiye'nin sayfanın dibinde olduğunu görürsünüz. Sayfanın dibinde olan bir ülkenin geleceği açısından verimlilik oranlarını yakalamak için Uzak Doğu'ya gitmesinin anlamına da benim aklım ermiyor.

Bunu burada bırakayım. İzin verirseniz gündemin birinci maddesine döneyim. Biraz evvel Aytun Çıray'ın değindiği, gündemin birinci maddesi bizim için, ülkemiz için bugün Suriye'dir. İktidarın, dünyanın, bölgenin ve hayatın gerçeklerinden kopuk bir politika izlediğini görmek bizi kaygılandırmaktadır. Dış politikada yapılan hataların çokluğu da bize "pes" dedirtmiş olmaktadır. Hatta "Acaba bunlar hata değil de kime ve neye hizmet ettiği meçhul tercihler midir?" diye düşünmek durumundayız.

Ankara'da biliyorsunuz son bir haftadır havalarda yankılanan bir şarkı var "Bir gece ansızın gelebiliriz." diye. Geçen hafta New York'ta hangi şarkı yankılanıyordu semalarda? Ben size söyleyeyim, "Bekledim de gelmedin, hiç mi beni sevmedin?" Kimdi bizi sevmeyen? Trump. Kedi-fare oynadık, köşe kapmaca oynadık, lokanta kapılarında bekledik Trump'la görüşmek için, sonunda bir kapı aralığında bir fotoğraftan ibaret kaldı. Kiminle görüştü Sayın Cumhurbaşkanı? Ben size sıralayayım: Hırvatistan, Pakistan, Arnavutluk, Yunanistan, İtalya, Çekya, Somali, Almanya, Sudan, Irak, İngiltere, Libya, Katar ve Moldova. Bunun dışında Müslüman topluluk liderleri ve Yahudi toplumu liderleriyle görüştü.

Tamam mı? "A-Ka-Pe" sıralarına bakıyorum, Komisyona da bakıyorum. Tamam mı liste?

ATİLLA ÖDÜNÇ (Bursa) - Öyle bir sıra yok, "A-Ka-Pe" diye bir sıra yok.

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) - Hayır, eksik demenizi beklerdim ben. AK PARTİ diyeyim.

Cipriani Oteli'nde Sayın Cumhurbaşkanı kiminle konuştu? Siz bu Cipriani Oteli'ndeki konuşmayı hiç Türkiye'de gazetede, basında gördünüz mü? Görmediniz, siz de duymadınız. Orası duymuştur, orası duymuştur. Cumhurbaşkanı, Cipriani Oteli'nde Amerika Yunan Ortodoks Başpiskoposuyla görüştü.

Şimdi, Devlet Başkanı olarak bir papazı muhatap alıyorsanız bir gariplik vardır. İkinci gariplik, ne konuştunuz? Ben size söyleyeyim: Siz söyleyemediniz, açıklayamadınız, basına veremediniz ama Başpiskopos bunu basına verdi Amerika'da. Heybeliada Ruhban Okulunun açılmasını konuştunuz. Üstelik, Başpiskoposu Türkiye'ye davet ettiniz. Acaba Ruhban Okulunun açılışına mı davet ettiniz? Ben soruyorum, siz cevabını bulursunuz. Ayıp, ayıp, bir Devlet Başkanının bir Başpiskoposu muhatap alması, kapalı kapılar arkasında Cipriani Oteli'nde görüşmesi ayıp.

Devam edeyim buradan, biraz evvelki güvenli bölge hikâyesine geleyim. Hikâyesi diyorum çünkü gerçekle alakası yok. Bunun derinliği diye bir hesap yapmanın anlamı da yok çünkü ortada bölge diye bir şey yok. Ortada olan eve teslim tenezzül turu. Ne demek istiyorum? Eve teslim tenezzül turu... Sabahleyin saat sekizde Amerikalılar geliyorlar bizim hududa, bizim Türkiye Silahlı Kuvvetlerinin ciplerini, konvoyunu, neyse üç beş araba alıyorlar peşlerine, gezdiriyorlar, nereyi isterlerse orayı gezdiriyorlar, bir şey görmüyorlar, görmemeleri de sağlanıyor. Ola ki YPG'ye rastladınız, ne yapacaksınız, ateş mi açacaksınız? Mümkün değil, angajman kuralları yok çünkü. Dolayısıyla siz orada isteseniz de istemeseniz de Amerika'nın oyununa hizmet eden bir konuma düşmüş vaziyettesiniz. Şu şekilde söyleyeyim: Çünkü karşınızda PYD-YPG olmadığı için, sabah gidiyorsunuz dolaşıyorsunuz akşama kadar, gelip ne rapor veriyorsunuz Türk Silahlı Kuvvetleri olarak komutanınıza? "Hiçbir şeye rastlamadık." İkinci gün, "Hiçbir şeye rastlamadık..." Bir aydır bu böyle devam ediyor. Bunun sonucu nedir? Amerika'dan, dönecekler. "Gördünüz, hiç kimse yok burada kardeşim..." Bu duruma, bu tuzağa düştünüz. Buradan nasıl çıkacaksınız?

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - "Kandırıldık." derler.

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) - O "Kandırıldık." kısmını söylemek istemiyorum çünkü kandırıla kandırıla ne olduğunu herkes, maalesef, zaman içinde öğrendi.

İşin daha da garip bir tarafı var: Biz, teröristlerin peşinde orada devriye gezdiğimizi iddia ediyoruz ama PYD-YPG'yi Amerika terörist saymıyor, Rusya terörist saymıyor, İngiltere terörist saymıyor, hiçbir ülke terörist saymıyor; biz sayıyoruz, bir de kim sayıyor? Esad. Yani, ne demek istiyorum? Bizim doğal müttefikimiz olması gereken bir adam var orada veya bir rejim var, biz ona sırtımızı dönmüşüz ve maalesef Amerikalılar kendi istediklerini bize yaptırmakla meşguller şu anda. O güvenli bölge kısa zamanda bir tampon bölge olarak anılmaya başlayacak. Tampon bölgenin 36'ncı paralel olarak Irak'ta ne gibi sonuçlar verdiğini gördünüz. Burada hangi paraleldeyiz? 37'nci paraleldeyiz. Haritayı açın, bakın, 38'inci paralel nerede? Bu tehdit üzerimize geliyor, bunu fark edemediyseniz ben bu devletin yanlış ellerde yönetildiği kanısında olduğumu bu akşam bir kere daha söylüyorum.

Bir adım daha öteye gideyim: Güvenli bölgenin TOKİ'leştirilmesi projesi var ortada. Yetmedi Türkiye'deki TOKİ'leştirme, şimdi... İsmi "güvenli bölge" ama cismi güvenli olmayan bir araziyi TOKİ'leştirmeye çalışıyoruz. Ne yapacağız? Oraya Sünni Arapları yerleştireceğiz. Hesap kitap yapılmış: "Şu kadar milyar dolar..." O "şu kadar milyar dolar" hesabı da uçuk çünkü insanlara sadece ev vermeniz yetmez orada, orada insanların yaşamalarına da imkân verecek koşulları oluşturmanız lazım. Evi yaptınız, adam domates mi ekecek de satacak bahçesinde? Proje bu ama oradaki altyapı sorunlarını halletmeden, okul sorunlarını halletmeden, istihdam sorunlarını halletmeden orada bir çözüm üretmeniz maalesef mümkün değildir.

Bunun başka bir sonucu da var: Bizim hesaplarımıza göre -iktidar ne gibi hesaplar yapıyor, bilmiyorum ama- oradaki insanların yaşamsal ihtiyaçlarının karşılanmasını ve kapsamlı bir çözüm istiyorsanız o modelde, bulmanız gereken miktar 100 milyar dolardır. Bu projeyi ortalarda dolaştırdığınız bir müddette kimse de dönüp size "Al, 3 kuruş." demedi; siz de diyemediniz, siz de diyemediniz. Yani, Türkiye'nin bu proje konusunda bir başarı öyküsü olmasını istiyorsak ilk önce "Alın, ben masaya 10 milyar dolar koyuyorum, kalan 90 milyarı da siz tamamlayın." diyebilmiş olması gerekirdi. Bunu diyemeyen bir Türkiye'nin kimsenin nezdinde bir inandırıcılığı da olamaz. Burada da bitmiyor. Bizim eski dostlarımız veya ortaklarımız mı diyeceğim, kim olduğunu tahmin etmek mümkün, Tahrir el-Şam diye bir örgüt var. Tahrir el-Şam Türkiye'yi -tam kelimeyi söyleyeyim- hain olarak tanımladı. Kime hain dersiniz? Hain, geçmişteki dostlarınıza denilir genelde. Dostluk ettiğiniz insanlar bir gün size sırtını dönerlerse ve siz de onlara sırtınızı dönerseniz size hain derler ve Tahrir el-Şam şunu söylüyor şimdi: "Türkiye'yi kan gölüne çevireceğiz. Hâlihazırda Türkiye'nin birçok yerinde uyuyan hücrelerimiz var." Bu geçmiş ortaklıkların bizi ne gibi zorluklara ittiğini -maalesef- görmek ve buna karşı gerekli tedbirleri de almak durumundayız.

Son olarak, Doğu Türkistan'la bitireyim. Sayın Cumhurbaşkanı dün burada bir konuşma yaptı, çeşitli ufuklara bir tur attı "Kafkasya, Orta Asya" dedi, sonra "Türkistan" dedi. Ben dedim, hayırdır inşallah, Türkistan pek Sayın Cumhurbaşkanımızın ağzından duymaya alışmadığımız bir cümle. Niye Türkistan dedi baktım metin geldikten sonra ve bir daha ince okudum ve o Türkistan'ı bir coğrafi terim olarak kullandığını fark ettim. Hâlbuki sorun Doğu Türkistan sorunu. Doğu Türkistan sorunundan kaçmak ve bunu Türkistan diye geçiştirmeye çalışmak bence yine yakışmadı ve oradaki kardeşlerimize yakışmadı çünkü yine o "Bekledim de gelmedin, hiç mi beni sevmedin?" şarkısının söylendiği semaların altında 30 Batı Avrupa ülkesi -bunun içine Avustralya'yı da koyun, Yeni Zelanda'yı koyun- bir toplantı yaptılar ve bugün kamplarda bulunan Türkistanlı sayısının yani Uygur sayısının 1 milyonu aştığını söylediler. Nerede yeni Türkiye? Üzülmemek elde değil.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)