| Konu: | Cumhurbaşkanlığının, Türkiye'nin millî güvenliğine yönelik ayrılıkçı hareketler, terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye'deki tüm terör örgütlerinden ülkemize bundan sonra da yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı millî güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak, Türkiye'nin güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan ve hiçbir meşruiyeti olmayan tek taraflı bölücü girişimler ve bunlarla ilgili olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye'nin menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 3 |
| Tarih: | 08.10.2019 |
CHP GRUBU ADINA ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Emperyalist ülkelerin açlığı, Büyük Ortadoğu Projesi, eş başkanlık, Arap Baharı, savaş, yaklaşık 3 milyon 750 bin Müslümanın katledilmesi, Avrupa ülkelerinin ganimet paylaşımı, parçalanmış Orta Doğu, gözyaşı, ölüm, açlık, sefalet, katliam ne için? Bunların hepsi demokrasi için mi? Hayır. İnsan hakları için mi? Hayır. Ne için? Emperyalist ülkelerin çıkarı için, Amerika için. Ben size Amerikan dış politikasını bir cümleyle özetleyeyim: Amerika'nın menfaatine olanlar, Amerika'nın menfaatine olmayanlar.
Peki, biz bu kirli savaşın neresinde durduk Türkiye olarak? Tam da yanında durduk. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan şöyle açıkladı: "Bana bir görev verdiler, ben Büyük Ortadoğu Projesi'nin Eş Başkanıyım." dedi. Bu, Amerika'nın ve bizim Orta Doğu'ya yönelik dış siyasetimizi oluşturdu. Peki, bizim asıl dış siyasetimiz ne olmalıydı? Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk bunu şöyle söylüyor: "Yurtta barış, cihanda barış." diyor. Bu şiar kuruluşumuzda böyleydi, yakın bir zamana kadar, cumhuriyet tarihimiz boyunca da hep böyle oldu. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde soydaşlarımız katledilirken Amerika Birleşik Devletleri "Uzak dur." deyip bize ambargo uygulayacağını söylediğinde, tehditler savuran ABD Başkanına, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit "Gölge etme, başka ihsan istemez." diyerek haddini bildirmiştir. (CHP sıralarından alkışlar) Kıbrıs'ta ülkemizin çizdiği dış politikaya sadık kalınmıştır.
Peki, Orta Doğu savaşında Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz ne yaptık? Biz de cumhuriyet mirasımıza, barışa, diplomasiye, vatan onuruna Cumhuriyet Halk Partisi olarak sadık kaldık. Öncelikle, Irak'ta, Suriye'de, Mısır'da, Libya'da Büyük Ortadoğu Projesi'nin fitilinin ateşlendiği zamanlarda Cumhuriyet Halk Partisi olarak "Bu bataklıktan uzak durun." dedik, "Ülkelerin iç işlerine, iç dinamiklerine karışmayın." dedik, "Hele hele emperyal devletlerin peşinde, komşularımızın katline, sürgününe, yoksulluğuna neden olacak bir oyunun parçası asla olmayın." dedik, "Savaşın değil, çözümün parçası olun." dedik ve çözüm için atılması gereken uluslararası ve ulusal tüm adımları attık. Suriye'de savaş patlak verdiğinde bir Cumhuriyet Halk Partisi heyetini Suriye'ye Esad'a gönderdik, diplomasiyi kurmaya çalıştık, Suriye Tutum Belgesi'ni yayımladık 29 Kasım 2011'de. Bu belgeyle ortaya koyduğumuz ana çerçeveden hiç vazgeçmedik, tutarlılıkla aynı çizgide hep barışı savunduk. 2012'de ortada ne Astana ne Soçi varken "Bölge ülkeleriyle masaya oturalım, uluslararası konferans düzenleyelim, Orta Doğu barış ve iş birliği teşkilatını yani OBİD'i kuralım." dedik. Hükûmet nezdinde girişimlerimizin hiçbiri, bu söylediklerimiz de karşılık bulmadı. Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine çağrı yaptık, Suriye sorununun çözümüne yönelik yol haritası yayımladık. Sığınmacılarla ilgili çalışma yaptık ve son olarak İstanbul'da 28 Eylül 2019'da Uluslararası Suriye Konferansı'nı düzenledik ve 5 maddeyi ortaya koyduk.
"Bir: Ankara ile Şam arasındaki yolun barışa giden en kestirme yol olduğunu ve Suriye'nin geleceğine ancak Suriye halkının karar vereceğini hiç unutmamalıyız.
İki: ABD ve Rusya'nın çıkarları arasında savrulmamak için toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlık, egemenlik ve iyi komşuluk ilişkileri ilkelerine dayanan, bütünlüklü ve uyumlu bir tek Suriye politikası izlemeliyiz.
Üç: Suriye yönetimi başta olmak üzere, uluslararası hukuka ve ilişkilere dayalı, meşruluğu olan bütün aktörlerle, tıpkı burada olduğu gibi konuşarak diplomasiyi etkin kılmalıyız.
Dört: Bugüne kadar, uluslararası hukuk ve meşruiyete aykırı bütün hamlelerimizi yeniden gözden geçirmeliyiz.
Beş: Suriye yeniden güvenli ülke olduktan sonra ülkemizdeki sığınmacıların gönüllü geri dönüşlerini teşvik etmeli ve bu amaca uygun politikaları geliştirmeliyiz." dedik.
Bizim Suriye politikamız budur, komşularımıza ve dünyaya bakışımızın esası budur; diplomasidir, çetelerle iş tutmak, terör örgütleriyle gizli pazarlıklar içerisinde olmak değildir. Bir ülkenin muhatabı başka bir ülke olmalıdır. Bizim muhatabımız terör örgütleri olamaz. Onlarla iş birliği kuramayız. Bize kimse ama kimse, Amerika Birleşik Devletleri dâhil ne yapacağımızı söyleyemez. (CHP sıralarından alkışlar) Ne yapacağımızı, yüzyıllara dayanan devlet kültürümüzle, tarihî birikimimizle biz biliriz. Bunun için "Aklı ortaya koyalım." dedik, bunun için "Birlikte düşünelim." dedik ama dinlemediniz. Ortak aklı değil, hırslarınızı ortaya koydunuz. Birlikte düşünmediniz, ayrıştırdınız. Unuttuğunuz bir şey varsa o da ne kadar farklı düşünürsek düşünelim, biz hepimiz bu ülkenin çocuklarıyız. Bizim yolumuz emperyalistlerin yolu olamaz. Biz ülkemizin çıkarlarını bütün değerlerimizle birlikte korumalıyız. Cumhuriyet Halk Partisi lideri Kılıçdaroğlu, hem içeride hem dışarıda, söz konusu vatan olunca, millet olunca, bayrak olunca siyaseti bir tarafa bırakarak elini size uzattı fakat siz bu eli her seferinde geri ittiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi önümüze bir tezkere koydunuz. Önceki tezkerenin hemen hemen aynısı ancak irade olarak Hükûmeti çıkartıp bizzat Cumhurbaşkanını koydunuz, güvenli bölgeyi de ilave ettiniz. Torba yasa gibi torba tezkere getirdiniz. Her ülke kendine özgü koşulları taşır. Birine "evet" diğerine "hayır" deme tercihini Meclisin elinden aldınız. Sınırlarımızı korumak zorundayız, doğru fakat Amerika'nın taşeronluğunu yapmayı asla kabul etmemeliyiz, bu yanlış. (CHP sıralarından alkışlar) Orta Doğu eş başkanlığını Müslüman dünyasına karşı kabul ettiniz, hâlâ devam ediyorsunuz, bu yanlış. Türkiye'de IŞİD'in 70 ilde örgütlü olduğunu emniyet belgeleriyle açıkladınız. Siz Amerika'nın pisliği olan IŞİD'in sorumluluğunu almaya kalkıyorsunuz, bu da yanlış. Amerika, Rusya, Avrupa savaşın ganimetini toplarken siz 4 milyon mülteciyi kabul ederek Türkiye'nin güvenliğini tehlikeye attınız, bu da yanlış. Filistin için yola çıkan, Mavi Marmara'da İsrail tarafından katledilen insanlarımızı İsrail'in parasını kabul ederek nasıl aşağıladıysanız, şimdi de Suriyeli mültecileri öne sürmeniz o denli yanlış ve küçültücüdür. (CHP sıralarından alkışlar) Suriye'nin kuzeydoğusunda IŞİD militanları ve aileleri büyük oranda El Hol ve Roj kamplarında barınıyorlar. El Hol'un nüfusu Birleşmiş Milletler verilerine göre 70 binden fazla. Avrupa ülkeleri vatandaşı olan IŞİD militanları ve eşleri bu bölgede konuşlanmış durumda. Fakat El Hol kampı Türkiye'nin ilan ettiği 30 kilometre derinliğin dışında, bunu da göz önünde bulundurmanız gerekiyor.
Siz yine kandırıldınız. Amerika eş başkanlık konusunda sizi kandırdı, güvenli bölge konusunda sizi kandırdı. Türkiye'nin güvenliğini tehdit altında bulunduran terör örgütlerine silah ve mühimmat desteği veriyor, bunu kabullendiniz. "Trump'la anlaştık." dediniz. Trump hava sahasını kapattı ve bilgi akışını durdurdu. Siz hâlâ onunla görüşerek bir yol arıyorsunuz, ülkemizi küçük düşürüyorsunuz. Sizin birlikte çözüm aradığınız ABD lideri dün bilgisayarın başında, tüm dünya nezdinde Türkiye'ye "Benim eşsiz ve yüce bilgeliğimle çizdiğim sınırları aşmayacaksınız." diye size ültimatom verdi. "Aşarsan ekonomik olarak yok ederim seni." dedi. "Daha önce de yaptım." dedi, tehdit bile değil, yekten Türkiye'yi aşağıladı. Ben cumhuriyet çocuğuyum, bu ülkenin evladıyım, benim ağırıma gidiyor, sizin ağırınıza gitmiyor mu? (CHP sıralarından alkışlar) Talimatlar yağdırdı Twitter üzerinden. "IŞİD'i besledim, büyüttüm, artık çaresine Türkiye bakacak." dedi. "Savaşın maliyeti yükseldi, vatandaşlarımı yük altına sokmam, sen Türkleri daha fazla ez." dedi. "Conilerin canı kıymetli, sizin Mehmetçiklerin canı hiçtir, onları gönder." dedi. Bakalım, eş başkanlık talimatların gereğini mi yerine getirecek yoksa vatanımızın, Mehmetçik'imizin, insanlarımızın onuruna sahip mi çıkacak, göreceğiz.
Biz Suriye'de ABD'nin arkasını temizlemek zorunda mıyız? Cihatçı örgütler, IŞİD kimin eseri; bunu herkes biliyor. Suriye parçalandı, Libya parçalandı, Mısır allak bullak oldu, biz Orta Doğu'daki ilişkilerimizi, itibarımızı kaybettik. Bu kirli oyuna bir son verilmesi gerekiyor. Savaşmadan kazanmanın olanaklarını tüketen bir siyasi kadro bizi Orta Doğu bataklığına itti. Defalarca söyledik, yine söylüyoruz, Türkiye, yönetmiyor, savruluyor.
Bu aşamada sarayı üç konuda uyarıyoruz. Bir: Bütün görüşmelerde Suriye'nin toprak bütünlüğüne duyulan saygıyı tekrarlamalıyız. Harekâtın sonuçlarının toprak bütünlüğüne zarar vereceğini net bir şekilde ortaya koymalıyız. Harekâtın amacını, süresini ve öngörülen sonuçlarını açıklamalıyız. Suriye'yle, Şam'la, Esad'la aracısız konuşmayı başarmalıyız. Savaşlar geçicidir ve öyle olmak zorundadır; barış esastır ve kalıcıdır. O nedenle, savaş bittikten sonra Yunanistan'la ve diğer ülkelerle dost olmayı başaran büyük siyasetçi Mustafa Kemal Atatürk'ün sözünü hatırlamalıyız: "Yurtta barış, cihanda barış." (CHP sırlarından alkışlar)
İki: Irak, İran, Suriye, Rusya, Amerika ve Avrupa Birliğiyle sürekli istişare içerisinde olmalıyız. Amerikan Başkanının büyük bir ustalıkla yürüttüğü Türkiye'yi yalnızlaştırma ve çevreleme siyasetinden mutlaka kurtulmalıyız.
Üç: PKK, IŞİD ve tüm terör örgütlerine karşı sınır güvenliğimiz önemlidir, korumalıyız. Bölge halkını da mutlak korumalıyız. Onların can ve mal güvencesini vermeliyiz, bunları garanti etmeliyiz. Adaletli olacağımızı, Türk askerinin adalet dışında bir zulme asla alet olmayacağını bölge halkına iyi anlatmalıyız. Kimseye karşı etnik, mezhepsel ayrım yapmayacağımızın sözünü vermeliyiz ve arkasında durmalıyız. İç politikada savaştan çıkar sağlayan tutumu bir kenara bırakmalıyız. Türkiye'nin çıkarlarını ve risklerini görmeniz gerekiyor. Çocuklarımızın kanı üzerinden siyasi hatalarınızı asla temizlemeye kalkmamalısınız. Türkiye'nin ekonomi, eğitim, toplumsal barış, demokrasi, dış politika olmak üzere beş temel sorununu bugüne kadar çözemediniz. Bu karanlık günleri kullanarak sakın bunları kanla, karanlıkla örtmeye kalkışmayınız; buna Cumhuriyet Halk Partisi olarak asla izin vermeyeceğiz. Sorunları savaşarak kapatamazsınız. Savaş, Büyük Atatürk'ün çok doğru saptadığı gibi meşru müdafaa yapılmazsa cinayettir, unutmayınız. Size tavsiye ederim, egemenler istiyor diye savaşmayın, şehit kanı üzerinden siyaset yapmayın, sonunu görmediğiniz harekâtlarda erken davranmayın, bütün tuzakları görün çünkü ordumuzu çok yordunuz; Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalarla, tasfiyelerle de çok sıkıntı verdiniz. Türk ordusu vatanın ve cumhuriyetin bekçisidir. Ordumuzu sakın ola daha fazla yıpratmayınız. Onlar bizim çocuklarımız, onlar bizim göz bebeğimizdir. Şimdi yetki istiyorsunuz, "TSK gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunabilsin." diyorsunuz. Yanlış dış politikanız nedeniyle bugüne kadar karşı karşıya kaldığımız bir gerçek var: Bizim askerlerimiz maalesef oradalar.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - "Maalesef" mi?
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Onların can güvenliği ve hayatı bizim her şeyimizdir. "Hayır" demememizin evlatlarımız için olduğunu gayet iyi bilin, vatanımızın onuru için olduğunu gayet iyi bilin, bölgenin barışı için olduğunu gayet iyi bilin. Biz, vatanımızın, milletimizin, ordumuzun, bayrağımızın yanında durmaya devam edeceğiz. Siz de artık gerçekleri görün ve emperyalistlerin eş başkanlığını yapmaktan vazgeçin.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)