| Konu: | Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 4 |
| Tarih: | 09.10.2019 |
MHP GRUBU ADINA MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Genel Kurulda görüşülmeye başlanan (2/2215) esas sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Mezkûr kanun teklifi 30 Mayıs 2019 tarihinde kamuoyuyla paylaşılan Yargı Reformu Strateji Belgesi çerçevesinde oluşmuş ve oluşacak kanun teklifi paketlerinin birincisi olarak ifade edilmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Meclise sunulmuş olan mevcut kanun düzenlemesinin Yargı Reformu Strateji Belgesi'nde ifade edilmiş olan hedeflere ulaşmak yönüyle önemli değişiklikleri ihtiva ettiğini düşünmekteyiz.
Güçlü devlet, güçlü yönetim ve demokratik istikrar anlayışı çerçevesinde temellenmiş olan Cumhurbaşkanlığı hükûmet etme sistemi 24 Haziran seçimleri sonrasında 9 Temmuz 2018 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanının yemin etmesiyle hayata geçmiş bulunmaktadır. Türk demokrasisisin üçüncü fazı olarak değerlendirdiğimiz bu sistem Türk devlet geleneğine, yönetim felsefesine uygun bir sistemdir. Uygulamada ikinci yılına girmiş olduğumuz Cumhurbaşkanlığı hükûmet etme sisteminin kökleşerek kurumsallaşması büyük önem taşımaktadır. Kuvvetler ayrılığını daha belirgin hâle getirmiş olan yeni anayasal düzenin ruhuna uygun olarak yasamada, yürütmede ve yargıda köklü değişikliklerin yapılması kaçınılmazdır. Bu değişiklikler Türkiye'yi daha güçlü, daha müreffeh ve daha demokratik bir ülke hâline getirecektir.
Dünyada hiçbir sistem yürürlüğe girdiği anda kusursuz bir şekilde işleyemez, mutlaka süreç içerisinde görülecek eksikliklerin giderilmesiyle birlikte her sistem zaman içerisinde tekemmül eder. Biz bunu sistemin kurum ve kurallarıyla kökleşmesi ve yerleşmesi olarak ifade etmekteyiz. Bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu süreç böyle bir süreçtir. Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi hakkında yapılan yapıcı eleştirileri bir yana bırakırsak sistemi tahkir eden ve doğmadan öldürmeye çalışan anlayışların bugüne kadar yeni yönetim sistemi aleyhine söylediklerinin gerçeklikten uzak ve çarpıtılmış değerlendirmeler olduğunu ifade etmek gerekmektedir.
Bugün yürütme bizzat milletten yetkiyi almaktadır. 24 Haziran seçimleri sonrasında yaşananlara baktığımızda yürütmenin sandıktan çıkmasının ne kadar değerli olduğunu bir defa daha anlamış olmamız gerekir. 24 Haziran seçimleri sonrasında ve 31 Mart seçim sürecinde Türkiye, ekonomisinde mevcut olan kırılganlıkların üzerine, küresel güçlerin ekonomik saldırılarına muhatap olmuştur. Doların yükselmesi, Türk lirasının değer kaybetmesine sebep olan bu saldırılardan sonra Türk devleti, hızlı bir şekilde tedbir almaya yönelmiş, karşı hamlelerini gecikmeden yürürlüğe koymuştur. Türk siyasi tarihine bakıldığında bu ölçekte büyük ekonomik saldırıların ve sıkıntıların hemen ardından siyasi krizlerin ortaya çıktığı görülmektedir. Bu krizler çoğu zaman hükûmet değişikliklerine ve erken seçimlere sebep olmuştur. Yeni dönemde böyle bir gelişmenin olmayışının arkasında Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemiyle gelen güçlü yönetim anlayışının olduğunu ifade etmek gerekmektedir. Yine, güçlü yönetim anlayışı ve imkânları sayesinde Türkiye Cumhuriyeti devleti bekasına yönelen tehdit ve tehlikelere karşı çok daha etkili karar alabilme ve uygulayabilme kabiliyetine erişmiş bulunmaktadır. Milletimiz gün geçtikçe istikrarlı bir yönetim sisteminin ne tür faydalar sağladığını daha somut bir şekilde görecektir.
Aynı şekilde yasamada da temsilde adalet anlayışı çerçevesinde vatandaşın siyasi tercihlerinin daha fazla Meclise yansıdığını görmekteyiz. Türkiye Büyük Millet Meclisi uzun zamandır bu kadar çok siyasi parti ve parti grubunun bulunduğuna şahitlik etmemiştir. Şu anda Meclisimizde 9 siyasi parti ve 5 siyasi parti grubu bulunmaktadır. Bu şartlar altında Meclisimizin demokratik olarak temsil gücünün en üst seviyede olduğunu söyleyebiliriz.
Yeni sistemde Meclisin etkisizleştiği, yok sayıldığı, herhangi bir anlam taşımadığı yönünde yapılan eleştirileri de samimi bulmadığımızı ifade etmek istiyoruz. Geçtiğimiz yıl içerisinde birçok kanun teklifinde gerek komisyon gerekse Genel Kurul süreçlerinde muhalefetin eleştirileri ve değerlendirmeleri çerçevesinde çok sayıda önemli değişikliğin gerçekleştiğini biliyoruz. Bu değişiklikleri görmezden gelmemek gerektiği kanaatindeyiz. Örnek vermek gerekirse en son görüştüğümüz, temmuz ayı itibarıyla görüştüğümüz Askeralma Kanunu ve özellikle Turizm Tanıtım Ajansına ilişkin verilen kanun tekliflerinde özellikle komisyon ve Genel Kurul süreçlerinde ne tür değişikliklerin olduğunu ve tekliflerin nasıl yasalaştığını hepimiz çok iyi bilmekteyiz. Bu değişiklikler kozmetik birtakım değişiklikler değildi, aksine bizzat kanunun esasına yönelik çok önemli değişikliklerdi. Gerçekleşen değişiklikler muhalefet partilerinin eleştiri ve değerlendirmeleri neticesinde ortaya çıkmıştır. Yani yüce Meclis kanun tekliflerine doğrudan ağırlığını koymuş, önemli bir etki oluşturmuştur.
Sırası gelmişken, geçtiğimiz yasama yılında geniş bir uzlaşmayla gerçekleşen İç Tüzük değişikliğinden sonra yeni yönetim sisteminin ruhuna ve muradına uygun bir İç Tüzük değişikliğinin daha yapılmasının gerekli olduğunu değerlendiriyoruz. Bu sayede Meclisin yasama ve denetim kapasitesi artarken yasama ve yürütme arasındaki ilişki daha sıhhatli bir zeminde gerçekleşmiş olacaktır. Yeni dönemde tabii ki yürütmede, yasamada bu değişikliklerin olduğu bir süreçte, bağımsız ve tarafsız olarak ifade ettiğimiz yargımızda da birtakım önemli değişikliklerin yapılması beklenmelidir. Bu beklenti inşallah ortaya konulan yargı reformuyla birlikte de gerçekleşmiş olacaktır.
Toplumda yargıya olan güvenin artması, yargı süreçlerinin hızlandırılması ve mahkemelerin iş yükünün azaltılmasıyla adaletin daha doğru bir şekilde tecelli etmesinin sağlanmasını amaçlayan Yargı Reformu Strateji Belgesi'ni ve şu anda birincisi ortaya konulan yargı paketini önemsediğimizi ifade etmek istiyoruz.
Görüşmekte olduğumuz birinci yargı paketinde yer alan düzenlemeleri genel olarak olumlu bulduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Bu paketteki maddelerin ve teklifteki hususların genel anlamda, bütün partilerce değerlendirilmesinde pozitif bir bakışın olmasını da ayrıca önemsiyoruz. Kamuoyuna yansıyan bazı değerlendirmelerde, birinci yargı paketiyle ilgili olarak "Bu paket reform değil, bu nasıl reform? Bunu biz reform olarak kabul etmiyoruz." şeklinde yapılan değerlendirmeleri de daha birinci paket olarak ifade edilen ve sadece 39 maddeden ibaret olan bu kanun teklifinin görüşüldüğü süreçte doğru bulmadığımızı ifade etmek istiyoruz. Yargı paketlerinin devamının geleceği biliniyor olmasına rağmen sanki yargı reformu bundan ibaretmiş gibi bu maddeler üzerinden bir değerlendirme yapılıp hüküm cümlelerinin bu şekilde kurulmuş olması toplumumuzu yanıltmaktan başka bir neticeye sebep olmayacaktır.
Yargı reformu olarak ifade edilen strateji belgesinde ifade edilen hususların bu süreç içerisinde paketler hâlinde ne şekilde ortaya çıkacağını hep birlikte değerlendireceğiz. Bu paketlerin tamamı ortaya çıkıp Meclise sunulduktan sonra bunun Türk adalet sistemine yönelik olarak doğurduğu neticeleri hep beraber göreceğiz. O zaman bunun reform olup olmadığı konusu da hep birlikte tartışılır. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu değişikliklerin beraberinde ciddi bir reformu getirmesini ve Türkiye'de adalet anlayışına, adalete olan güvene önemli katkılar sağlamasını temenni ediyoruz.
Yargı Reformu Strateji Belgesi çerçevesinde ortaya çıkan birinci pakette hapis cezası beş yıla kadar olan belirli suçların bölge adliye mahkemesinden sonra Yargıtaya temyiz imkânının verilmesi ve bu sayede bir içtihat birliğinin temin edilmesi, yeknesak bir uygulamanın ortaya çıkması önemlidir.
Tutukluluk süreleri kanun teklifinde sınırlandırılmaktadır. Soruşturma evresinde ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işler bakımından altı ayı, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde ise bir yılı geçemeyecektir.
Türk Ceza Kanunu'nda yer alan devletin güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzenin işleyişine karşı suçlar ve Terörle Mücadele Kanunu'na giren suçlarda bu süre bir yıl altı ay olmuş, gerekçesi gösterilerek altı ay uzatılabileceği düzenlenmiştir.
Tutuklama sürelerinin soruşturma süresince ciddi bir şekilde sınırlanmaya tabi tutulması, savcılarımızın soruşturmayı çok daha iyi bir şekilde, hızlı bir şekilde yapmasını ve tutuklamanın âdeta bir cezalandırma olmaktan çıkıp gerçek manada bir koruma tedbiri hâlinde, kanunda murat edildiği, hedeflendiği şekilde bir uygulama alanı içerisinde olmasını önemli bir değişiklik olarak değerlendiriyoruz.
Yine, uzlaştırmanın, ön ödemenin, basit yargılama usulünün ve seri yargılama usulünün getirilmesini yargı süreçlerini hızlandıracak, mahkemelerimizdeki dosya yükünü azaltacak önemli bir gelişme olarak değerlendiriyoruz.
Kuşkusuz her yargılama usulünde olduğu gibi bu yargılama usulünün de uygulamaya geçildikten sonra tespit edilebilecek birtakım eksik yönleri olabilir. Bunların zaman içerisinde tekrar değerlendirmeye tabi tutulacağını da gözden uzak tutmamak gerektiği kanaatindeyiz.
Yine, Adalet Akademisinin yeniden teşekkül ettirilmesini olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz. Hukuk mesleklerine giriş sınavının Türkiye'de her zaman kamuoyunda tartışılan bir mesele olduğunu biliyoruz. Yargı paketinde hukuk mesleklerine giriş sınavının gelmiş olması isabetli olmuştur. Bunun tek bir sınav altında, bir çatı sınav içerisinde olmasını; noterlik, hâkimlik, savcılık açısından da olumlu değerlendirdiğimizi ifade etmek istiyoruz.
2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nda öngörülen değişiklikle idari yargı hâkim adayı alımlarında hukuk fakültesi mezunu olmayan adaylara oransal bir kontenjan belirlenmiştir. Toplam aday sayısının yüzde 20'sini geçmeyecek şekilde, adayların, üniversitelerin siyasal bilgiler, idari bilimler, iktisat ve maliye alanlarından mezun olanlardan olabileceği hususu teklifte yer almıştır.
4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun'da her adliyede oluşacak uzman psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacılardan mahkemelerin yararlanması temin edilecektir. Bu sayede, yargılamalarda, sayılan uzman personelden daha etkin ve verimli bir şekilde faydalanılmış olunacaktır.
Türk Ceza Kanunu'nda öngörülen değişiklikle, çocukların istismarı suçunun soruşturulmasında alınan beyanların ve görüntülerin hukuka aykırı olarak yayılması durumunda verilecek cezanın 1 katı oranında artırılmasını da yerinde bir düzenleme olarak görüyoruz.
Ceza Muhakemeleri Kanunu'nda teklif edilen değişiklikle, Türk Ceza Kanunu'nda yer alan çocuk istismarı suçunun işlenmesi durumunda mağdur çocukların beyan ve görüntülerinin soruşturma aşamasında cumhuriyet savcısının nezaretinde, kovuşturma aşamasında ise görevlendirilecek naip hâkim tarafından özel merkezlerde uzman eşliğinde alınmasına yönelik düzenlemeyi de gerekli bir değişiklik olarak değerlendiriyoruz.
Yine, meslekte on beş yılını tamamlayan avukatlara yeşil pasaport verilmesi, internet sitelerine erişimin engellenmesine yönelik düzenlemeler gibi burada değinmediğim diğer düzenlemelerin Türkiye'de yargıya olan güveni artırmasını, adaletin hızlı ve doğru bir şekilde tecelli etmesine hizmet etmesini temenni ediyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak görüşülmekte olan kanun teklifini desteklediğimizi ifade ediyor, yasalaşması hâlinde Türkiye'ye, adalet sistemimize hayırlar getirmesini, faydalı işler görmesini temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyoruz. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)