| Konu: | Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun, 9 Ekim 2019 tarihinde başlatılan Barış Pınarı Harekâtı ve uluslararası gelişmelere ilişkin yürütme adına gündem dışı açıklaması nedeniyle İYİ PARTİ Grubu adına konuşması |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 7 |
| Tarih: | 16.10.2019 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakanım; öncelikle, kaybettiğimiz şehitlerimizin ruhları şad, mekânları cennet olsun. Allah Mehmetçik'imizin yâr ve yardımcısı olsun. Yaralanan asker evlatlarımıza da acil şifalar dileriz.
Üzüntülerimiz sadece kaybettiğimiz veya yaralanan evlatlarımızla sınırlı değil. Zira, ülkemizi yönetenlerin aldatılmaktan yılmadıkları, hata yapmaktan bıkmadıklarını gözlemlemenin de rahatsızlığını duyuyoruz. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Operasyonlarında olduğu gibi, şimdi de Barış Pınarı Operasyonu'nda Türk Silahlı Kuvvetleri müdahalesinin gerekli hâle gelmiş olması, onun öncesinde yapılmış olması gereken siyasi ve diplomatik çabaların ya eksik ya geç ya yetersiz ya da beceriksizlikle yapıldığının ifşa edilmesinden başka bir şey değildir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin güvenli bölgede başarılı olmasından başka bir temennimiz yoktur. M4 Kara Yolu'nun kuzey kaldırımına geldiğinizde "Operasyon başarıyla tamamlandı." diyecek olsanız bile, ben size "Kara yolunun güney kaldırımındaki 65 bin kişilik PYD/YPG ordusu ne olacak?" diye sorarım. Her harekâtın siyasi sonuçlarının da düşünülmesi gerekir. Bugün söyleyemiyor olsanız dahi sonunda maalesef kabullenmek durumunda olacağınız başka siyasi gerçekler de olacak, bunun da hesabını vatandaş size sandıkta soracaktır. Keşke, ismi, Özerk Suriye Ordusu veya Suriye Millî Ordusu olarak adlandırılan birlikleri bu operasyonda hiç kullanmasaydınız. Bu birliklerde yer alan askerlerin zafer işareti olarak kullandıkları sembolün ne olduğunu herhâlde benden daha iyi biliyorsunuzdur. Medyaya yansıyan video ve fotoğraflardaki sol işaret parmağı hareketini maalesef biz Rusya Federasyonu Büyükelçisi Karlov'u vuran poliste de gördük. Biz bunu biliyorsak dünya âlem de biliyordur. "Bir gece ansızın gelebiliriz." demek bir caydırma ifadesi olsa da karşınızdakiler de bu şarkıyı dinlemekten bıkmışlardır. Bekledikleriniz de gelmemişler ama sizi 13 Kasımda ayaklarına davet etmişlerdir. Keşke, Sayın Dışişleri Bakanı bugün değil, Suriye meselesinin görüşüldüğü her oturumda burada veya Dışişleri Komisyonunda olabilseydi ve bizim söylediklerimize kulak verilmiş olsaydı. Bize kulak vermiyorsanız dahi bari tarihe kulak verin. Benim Dışişleri Bakanlığına girdiğim yıllarda Bakan olan İhsan Sabri Çağlayangil'i hatırlayan var mıdır bilmem. Rahmetlinin bir devlet adamı olduğundan şüphe yoktur, ondan bir cümle okuyacağım. "Orta Doğu'da önemli bir yemeğe davetli olduğunuz hâlde davetliler listesinde adınız yoksa bir de menüye bakın. Adınız menüde olabilir!" Biz bu durumu maalesef geçen hafta yaşadık. Bazı AB ülkelerinin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine sundukları ve Türkiye'yi kınamayı hedefleyen bir karar tasarısı Rusya ve ABD'nin vetolarıyla akamete uğradı. Aslında o, Orta Doğu konusunun ele alındığı bir yemekti, siz de davetliler listesinde yoktunuz. Rusya ve ABD'nin vetosundan memnuniyet duydunuz "Çok şükür atlattık." dediniz, oysa okuyamadınız durumu. "Suriye'deki ortak çıkarlarımız konusunda istişarelerde bulunuyoruz." diye müteaddit defalar açıklamalarda bulunmuş olan Rusya ve ABD, AB ülkelerine şöyle bir mesaj vermişlerdi: "Türkiye'yi size yedirmeyiz. Konuya müdahil olmayın. Türkiye'yi biz halledeceğiz." demişlerdi. Bugün o noktadalar.
Adını ne koyayım bilmiyorum ama dış politikadaki hatalar serisini siz "değerli yalnızlık" adlı bir politikaya dönüştürdünüz, aslında buna "değersiz yalnızlık" demek lazım bugün. İçinde bulunduğumuz izolasyonu da âdeta bir başarı öyküsü olarak dillendirmektesiniz. Bu söylemlerle kimseyi inandıramazsınız. Bu noktada, aslında Mussolini'den de bir satır okuyacaktım ama kendimi yine tutuyorum.
Duyduğumuza göre bir de IŞİD'çilere hapishane yapacakmışsınız. Yine müteahhitlere fırsat doğdu. Niye yapıyorsunuz hapishaneleri? Kimsenin onları geri almayacağını bildiğiniz için mi? Biz bu hapishanelerin yapılacağını şimdi değil, altı ay önce duyduk. O zaman sormak gerekiyor: Trump'ın taleplerini kabullendiniz mi?
Teröristlerle ateşkes olmayacağı doğrudur. Esad rejimiyle de olmaz, zira onlarla bir savaş hâlinde değiliz. O zaman sormak durumundayız: Niye ateşkesi yarın ülkeye gelecek ABD Başkan Yardımcısı Pence'le görüşeceksiniz? Üstelik adamlar niye geldiklerini de açıklamış durumdalar. Öyle ise ismini koyun ve kimin kim olduğunu siz de bilin biz de. Döne döne başımız döndüğü için bugün iktidardan duyduklarımızdan da dönüleceğinden kendimiz gibi eminiz maalesef.
Öte yandan "Yaptırımları koyanlar teröristler mi yoksa Suriye devleti mi?" diye de soralım. Sayın Erdoğan'ın şahsı ve aile fertlerinin mal varlıklarının miktarının ne olduğu, nereden ve nasıl elde edildiklerinin yüz yirmi gün içinde belirlenmesine yönelik bir araştırmanın yürütülmesini isteyenler kimler? PYD/YPG mi yoksa Esad mı?
Yapılmaması gereken ama yaptıklarınızı özetledikten sonra asıl yapılması gerekenlere geçmeden bir hususa daha değinmek isterim. Dışişleri Bakanlığının bir dışişleri bakanına değil bir içişleri bakanına ihtiyacı vardır. Bu kurumun kariyerden gelen mensupları vatanperverlikte rakip tanımazlar. Mesai kavramı yoktur Dışişleri Bakanlığı memurlarının, saat kaçta işe başlayıp kaçta bitirdiklerini kimse sormaz onlara, soramaz onlara. Dolayısıyla, hoyrat davranmayın bu kardeşlerime, şakaya almayın söylediklerimi. "En başarılı büyükelçiler Bakanlık dışından atananlar." şeklindeki cümlenizin Bakanlık içinde yarattığı tahribatı tahmin edemezsiniz. Bakanlık dışından atadıklarınızın ise marifetleri maalesef gazetelere başlık olmaktadır. Vazgeçin kırıcı olmaktan. Bunu sizi korumak için değil, meslekten olan kardeşlerime sabır dilemek için söylüyorum.
Bu noktadan Suriye meselesinin geleceği ve çözümüne bakacak olursak yapılması gerekenleri kısaca "AK PARTİ'nin iktidarının yaptıklarının tersini yapmak" olarak özetlemek mümkündür.
Suriye'de ihtiyacımız olan hızlı, kapsamlı ve kalıcı bir çözümün temel hususlarını ise şu şekilde özetlemek isterim: Suriye'nin egemenliğine, toprak bütünlüğüne ve siyasal birliğine saygı gösterilecek, Anayasa Komisyonundan çıkacak sonuçlar ve ardından yapılacak demokratik seçimler ve Suriye halkının özgür iradesiyle iktidara gelecek yönetimle samimi, yapıcı iyi komşuluk ilişkileri geliştirilmelidir.
Sorunun uluslararası çözüm süreci sadece yakından izlenmemeli, sürece aktif şekilde katılmak suretiyle sonuçlarının sadece Suriye için değil, bu ülkeyle olan ikili ilişkilerimiz ve bölge açısından da olumlu yansımaları olması için çalışılmalıdır.
Bu ara dönemde Suriye'deki iktidar gücüyle, her türlü hamaseti bırakarak, herhangi bir ön şart ileri sürülmeden diplomatik ilişkiler yeniden tesis edilmeli, gündemdeki acil konular için aracısız bir diyalog kurulması imkânları yaratılmalıdır.
Hiçbir ülkenin iç işlerine karışılmayarak, Suriye'nin özelinde her türlü terörist grupla mücadele konusunda hem Adana Mutabakatı hem de 21 Aralık 2010 tarihinde imzalanmış olan Terör ve Terör Örgütlerine Karşı Ortak İşbirliği Anlaşması tahtında koşulsuz bir iş birliği geliştirilmelidir. Zaten günün birinde Esad'la masaya oturduğunuzda siz "Adana Mutabakatı" derseniz, Esad size "21 Aralık 2010 tarihli Anlaşma" diyecektir. O anlaşmayı da başka bir iktidar değil siz yaptınız. O metnin altında selefinizin imzası var.
Üçüncü ülkelerin bölgeye ilişkin millî menfaatlerimizle uyuşmayan proje ve tasavvurlarının kuvveden fiile çıkmaması için öngörülen politikalar uygulanmalı ve Suriye'yi de içine alacak şekilde, örneğin Doğu Akdeniz'i kapsayacak bölgesel iş birliği modelleri üzerinde çalışılmalıdır.
Suriye'nin tüm vatandaşlarını, terörizmle ilintili olmamaları kaydıyla, din, mezhep veya etnik kimlik farkı gözetmeksizin kardeşlerimiz olarak kabul etmeli, onlara karşı hiçbir ayrıştırıcı tavır sergilememeliyiz. Hâl böyle olmakla birlikte, özümüz olan Türkmen kardeşlerimize göstereceğimiz pozitif ayırımcılığın da anlayışla karşılanacağını umarız.
Ülkemizdeki Suriyeli ve diğer sığınmacıların beş yıl içinde ülkelerine dönüşlerini kolaylaştıracak ve hatta teşvik edecek ekonomik ve sosyal destek paketleri, Suriye'yle ikili ve ayrıca uluslararası düzeyde süratle uygulamaya konulmalıdır. AB'nin sağladığı mali imkânların kullanıldığı alanlar da bu anlayışla gözden geçirilmelidir.
Her türlü terör örgütü için kuluçkalık durumdaki Suriye'ye dünyanın dört bucağından ve çoğu Türkiye üzerinden gelmiş terörist örgüt mensupları ve yakınlarının geldikleri ülkelere dönüşleri sağlanamıyorsa bunlar için üretilecek çözümler Suriye toprakları içinde bulunmalıdır.
Bizden söylemesi. İnşallah, sadece bugün değil, önümüzdeki dönemde de söylemeye devam edeceğimiz hususlara kulak verirsiniz.
Hepinizi saygıyla selamlarım. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)