| Konu: | Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 7 |
| Tarih: | 16.10.2019 |
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, sözlerime başlamadan önce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Kanun teklifinin 29'uncu maddesi üzerine söz aldım ancak ben öncelikli olarak paketin geneli üzerinde görüşlerimi ifade edeceğim.
Genel Kurula gelen bu teklif, bazı eksiklik ve noksanlarına rağmen aslında özü itibarıyla olumlu düzenlemeler içermektedir. Öncelikle bu teklifte emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum.
Ancak her ne kadar bu teklif, olumlu olmuş olsa da yargıda böyle reform yapıyoruz, şöyle müthiş bir yargı olacak gibi söylemlerle kamuoyuna sunulmuştur ve kamuoyu büyük bir beklenti içerisine girmiştir. Oysa bakıyoruz ki dağ fare doğurmuştur. Yargı paketi kamuoyu beklentilerini karşılayamamıştır. Bu paket reformdan ziyade teknik bir düzenlemeyle sınırlı kalmıştır.
Değerli milletvekilleri, teklifin ilk paragrafında "güven veren ve erişilebilir yargı" hedefi ortaya konulmuştur. Bu aslında bir itiraftır. Neyin itirafıdır bu? On yedi yılın sonunda Türkiye'de güven veren ve erişilebilir bir yargının olmadığının itirafıdır. Bugün mevcut olan, güven vermeyen ve erişilemeyen yargı aslında 2007 yılından itibaren Ergenekon ve Balyoz davalarıyla birlikte başlamıştır. Yargıdaki en önemli kırılma noktası da 12 Eylül 2010 referandumu olmuştur. Ne olmuştur 2010'da? FETÖ elebaşı ve -maalesef üzülüyorum- AK PARTİ Hükûmeti birlikte bir yargı paketi çıkarmaya çalışmışlardır. Ve bu referandumda ne demiştir FETÖ? "Ölüler bile oy kullanmalıdır." Referandum geçmiştir ve 2010 referandumu yargıda bir kırılma noktası olmuştur, yargıda bir milat olmuştur. İşte bundan sonra Türkiye de büyük bir yargı krizi içine girmiştir. Yargıda birçok önemli taş yerinden oynamış ve yeni bir yapı ortaya çıkmıştır ve yargı maalesef tamamen siyasallaşmıştır. Hain FETÖ darbesinden sonra ise yargıdan FETÖ'cüler temizlenmeye çalışılmıştır. Elbette bunu takdirle karşılıyoruz, bu mücadelenin devam etmesi gerektiğini düşünüyoruz ancak maalesef, FETÖ'cüler temizlendikten sonra gelenler ise gidenlere rahmet okutur hâle gelmiştir. Ne olmuştur? FETÖ'cülerin yerine maalesef başka cemaatlere teslim edilmiştir, maalesef AK PARTİ'li avukatlar hâkim, savcı yapılmıştır.
Değerli milletvekilleri, tek adam rejimi gömleğin ilk düğmesidir ve ilk düğme yanlış iliklenmiştir. İlk düğme yanlış iliklendiği içindir ki bugün yargının iki yakası bir araya gelmemektedir. Yargı böyle düzelmez değerli arkadaşlar. Paket paket, parça parça adalet olmaz değerli arkadaşlar, adalet bir bütündür. Gelin, bütün partilerden oluşan bir komisyon oluşturalım; altı ay içerisinde Türkiye'ye yakışan, toplumun tüm kesimlerinin kabul edebileceği, güvenilen ve erişilen bir yargı sistemini hep beraber kuralım.
Değerli milletvekilleri, Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı'nın getirilmesini de son derece olumlu karşılıyorum ancak 6'ncı maddede düzenlenen yürürlük maddesinin beş yıl ötelenmesi ise son derece yanlış olmuştur. Bugün barolara kayıtlı olan yaklaşık 127 bin avukat vardır, 23 bin civarında da stajyer vardır ve sınav yapılıncaya kadar da 80 bin avukata yeniden ruhsat verileceği ifade edilmektedir. Bu da ne demektir? Beş yıl sonra 200 bin avukatın serbest meslek yürütmesi demektir. Değerli arkadaşlar, bu durum avukatlık mesleğinin temelinden sarsılmasına yol açabilecek bir rakamdır. Eğer avukatlık mesleği de temelinden sarsılırsa yargı da temelinden sarsılır. Bu düzenlemenin derhâl yürürlüğe girmesi gerektiğini düşünüyorum.
Evet, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 286'ncı maddesinde belirtilen hakaret suçu, suçu ve suçluyu övme, halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılamak, Cumhurbaşkanına hakaret gibi suçlar bakımından istinaf mahkemesinin vermiş olduğu kararlara karşı temyiz yolu kapatılmıştı ama bu 29'uncu maddeyle bu genişletilmektedir. Bu suçlardan ilk derece mahkemelerince verilen cezalar bağımsız ve tarafsız yargı olmadığı için onaylanmaktaydı ve maalesef, vatandaşlarımız da Yargıtaya temyize gidemedikleri için Anayasa Mahkemesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiyorlardı ve bu şeklide dava sayısı yükseliyordu. İşte bu maddeyle, Yargıtaya başvurulacak suçlar yönünden kapsam genişletilmektedir. Dolayısıyla bu madde son derece doğru bir düzenlemedir ancak her ne kadar doğru bir düzenleme olmuş olsa da bazı yönleriyle eksik bir düzenlemedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÜNAL DEMİRTAŞ (Devamla) - Bir dakika daha verebilirseniz Sayın Başkanım memnun olurum.
BAŞKAN - Toparlayın Sayın Milletvekili.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu maddenin kapsamında olan cezalar aslında demokratik ülkelerde çok da rastlamadığımız cezalardır; genelde Türkiye'de düşünce ve ifade özgürlüğünün, basın özgürlüğünün önünde engel olan cezalardır. Bu sebeple hemen hemen her gün ülke gündemini meşgul eden cezalardır. İşte bunlardan bir tanesi Cumhurbaşkanına hakaret davaları, sürekli ülke gündemindedir. Sayın Cumhurbaşkanı maalesef, dünyada vatandaşlarına karşı en fazla dava açan Cumhurbaşkanı konumundadır. Dört yılda on binlerce kişiye soruşturma açılmış, on binlerce kişiye bu suçtan dolayı cezalar verilmiştir. Oysa demokratik ülkelerde böyle bir suç tipi yoktur. Cumhurbaşkanına hakaret suçunun tamamen kaldırılması gerekir diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'ye tam anlamıyla yargının, adaletin gelmesini istiyorsak öncelikli olarak güçlendirilmiş parlamenter rejime geri dönmemiz gerekiyor, kuvvetler ayrılığını tesis etmemiz gerekiyor ve yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını sağlamalıyız diye düşünüyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)