GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı Arasında OECD İstanbul Merkezi Kurulmasına İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:8
Tarih:22.10.2019

MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı Arasında OECD İstanbul Merkezi Kurulmasına İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulanmaktayım.

İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı İstanbul Merkezi kurulmasına ilişkin mutabakat zaptı 31 Mayıs 2018 tarihinde Paris'te imzalanmıştır. Söz konusu mutabakat zaptıyla ilk etapta OECD İstanbul Merkezi için beş yıllık bir sürenin öngörüldüğü ancak yine tarafların mutabakatı kapsamında faaliyet süresinin gerektiğinde uzatılmasının da mümkün olabileceği ifade edilmektedir.

OECD İstanbul Merkezinin çalışma ve faaliyetlerini Türkiye tarafından sağlanacak olan yıllık 1 milyon avro tutarındaki gönüllü katkıyla yürüteceği kararlaştırılmıştır.

Yine, bu Merkezin çalışmaları çerçevesinde rekabetçilik, girişimcilik, ticaret, yönetişim, inovasyon, beşerî sermayenin harekete geçmesi, altyapının geliştirilmesi ve yeşil büyüme gibi alanlara odaklanarak paydaşlar arasında diyalog ortamı sağlanması ve bu alanlarda yine politikaların geliştirilmesinin amaçlandığı da mutabakatta belirtilmektedir.

Türkiye'nin kurucularından olduğu OECD'yle ilişkilerini daha ileriye taşıyacak olan OECD İstanbul Merkezinin sadece Türkiye ve yakın coğrafyasının kalkınma yolundaki adımlarını desteklemekle kalmayacağı, aynı zamanda ülkemizin bölgesel ve uluslararası saygınlığına da katkıda bulunacağı ve Merkezin çalışmalarından başta Balkanlar, Orta Doğu ve Kuzey Afrika olmak üzere yakın coğrafya ülkelerinin de faydalanmasının beklendiği ifade edilmektedir. Dolayısıyla bu Merkezin İstanbul'da kurulacak olması ve Türkiye'nin ev sahipliğinde bu manada faaliyet gösterecek olması ülkemizin saygınlığına uluslararası arenada da katkı sağlayacaktır.

Şimdiye kadar ülkemizde çok sayıda uluslararası kuruluşun -başta Birleşmiş Milletler olmak üzere- temsilciliğinin de açıldığını yeri gelmişken ifade etmek isterim ki zaten bizler de Dışişleri Komisyonunda bu anlaşma görüşülürken yine bu anlaşmayla ilgili olarak bu kuruluşların hangileri olduğuyla alakalı Dışişleri Bakanlığına yönelttiğimiz soruda Bakanlığımız bu uluslararası kuruluşların hangileri olduğu ve ülkemizde hangi illerde faaliyet gösterdiğine dair bilgileri bizle paylaşmıştır. Çok sayıda uluslararası kuruluş var ancak ben Genel Kurula şu kadarını ifade etmek isterim: Toplamda 44 uluslararası kuruluşun ülkemizin çeşitli yerlerinde faaliyet gösterdiği anlaşılmakta ve bu kuruluşların 27 tanesinin merkezi Ankara'da bulunurken, İstanbul'da 24, Gaziantep'te 9, İzmir'de 3, Hatay'da 2, Mersin, Van ve Gebze'de de 1'er ofisi bulunmaktadır. Dolayısıyla, ülkemizde 44 uluslararası kuruluşun temsilciliği varken, bu temsilciliklerin illerimize yayılmış ofis sayısının da 71 olduğunu görmekteyiz. Temennimiz, bu anlamda ülkemizin yumuşak gücünün ve diplomasideki ağırlığının artırılmasına yönelik faaliyetlerin de artması ve geliştirilmesidir ve Türkiye'nin hakikaten bu anlamda yine uluslararası çabalarda yürütülen faaliyetlerde öncü bir rol oynaması ve bu öncü rolü diğer politikalarla desteklemesidir. İnşallah bu anlaşmanın hayırlara vesile olmasını diliyor dolayısıyla desteğimizi de yeri gelmişken bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 9 Ekim 2019 günü Türkiye Cumhuriyeti devleti Suriye'de bulunan Tel Abyad ve Resulayn arasındaki 120 kilometrelik alanı kapsayan bir sahaya yönelik "Barış Pınarı" adını verdiği askerî harekâtı başlatmıştır ve bu harekâtla birlikte esasta Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunmasıyla beraber yine Fırat Nehri'nin doğu yakasında yer alan, Türkiye sınırı boyunca uzanan 30-35 kilometre derinlikteki alanın terör örgütü PKK/PYD'den temizlenmesi hedeflenmektedir. İlave olarak, iç savaş sebebiyle, bu amaçlar başarıya ulaştıktan sonra, Suriyeli sığınmacıların, ülkemizde yer alan misafirlerin güvenli bir şekilde kendi topraklarına dönmesi de hiç şüphe yok ki hedefler arasındadır ve böylelikle bölgenin barış ve istikrarının tesis edilmesi arzu edilmektedir. Bu kapsamda başlayan harekât başarılı bir şekilde ilerlemiş ve Türkiye'nin yine hem saha koşullarını hem de diplomasi noktasındaki ağırlığını koymasıyla hakikaten uluslararası camiada da ses getirmiştir. Bu gelen ses, memnuniyet verdiği kadar hiç şüphe yok ki bölgemizde ve aynı zamanda yüz yıllık hesapları bulunan bu bölgede sınırları değiştirip yeniden harita çizmeye koyulanlar nezdinde de rahatsızlık uyandırmıştır çünkü nasıl ki 19 Mayıs 1919'da Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Samsun'a çıkmasıyla beraber küresel emperyal projelerin, Anadolu topraklarında, Türk milletinin bağrından çıkardığı o kutlu iradeyle amacına ulaşamayacağı tescil edilmişse yine aynı senaryolar bugün yüz yıl sonra karşımıza getirilmişken bu milletin iradesinin bir kez daha tecelli ederek Suriye merkezli olsun veyahut başka bir yer olsun, ancak Türkiye'yi içerisine alan karanlık hesaplarda da bu amaçları boşa çıkaracağımızın tescil edilmesi bakımından da hakikaten önemli olmuştur.

Tabii harekât ilerlerken Amerika Birleşik Devletleri'yle varılan bir mutabakat oldu. Bu mutabakatın da son saatlerine geldiğimiz süre içerisindeyiz. Millî Savunma Bakanlığımızdan yapılan açıklamaya göre, bugün yapılan basınla alakalı bilgilendirme toplantısında verilen ifadelere göre şimdiye kadar harekât alanı içerisinde 160 yerleşim birimi kontrol altına alınmış ve yine 2.200 kilometrekarelik alan da terör unsurlarından tamamıyla arındırılmıştır. Bununla beraber 7 kahraman askerimiz de bu harekât sırasında şehit düşmüştür. Bu vesileyle de kahramanlarımıza, şehitlerimize yeri gelmişken Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyorum.

Tabii, Türkiye'nin sadece takip edilen sahadaki gayretleri ve çabaları olmadı bu süreç içerisinde, bu yakın süreç içerisinde. 9 Ekimden itibaren sürekli görüyoruz, uluslararası medya kuruluşları olsun veyahut diğer ikinci ya da üçüncü taraflar olsun her birinin gündemi Türkiye'ydi. Türkiye'nin kendi iradesiyle ve kendi kararıyla beraber meşru gerekçesini dayandırdığı Birleşmiş Milletler Şartı'nın 51'inci maddesi uyarınca ve yine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin terörle mücadeleye ilişkin almış olduğu diğer kararlar uyarınca ortaya koymuş olduğu bu iradenin rahatsızlık yaratması kadar bahse konu olan çevrelerde hiçbir şey herhâlde doğal karşılanamazdı. Ancak millî iradenin tesisi ve birlik ve beraberlik şuurunun ortaya konulması anlamında hakikaten hem Hükûmetimizin hem de Meclisimizin sergilemiş olduğu duruşun da önemli olduğunu, tarihe önemli bir kayıt düşüldüğünü de ifade etmemiz lazım.

Ve Suriye'de millî bekamıza yönelen böylesine önemli bir terör tehdidi karşısında Millî Savunma Bakanımızın siyasi partileri ziyaretiyle beraber Dışişleri Bakanımızın da Mecliste yapmış olduğu bilgilendirme son derece yerindedir ve böylesine önemli bir çabanın sergilendiğini burada da ifade etmek gerekir.

Harekâtın meşruluğu ve haklılığımız ortadayken kimi ülkelerin Türkiye karşıtlığında buluşmaları ve son derece temelsiz gerekçeler öne sürmeleri dikkatlerimizden kaçmamıştır. Yeter ki millî konularda bir ve beraber olalım, Türkiye kaygısı ve sevgisiyle omuz omuza duralım, Allah'ın izniyle bileğimizi bu şartlar altında kimse bükemeyecek, kimse elbette Türkiye'ye diz çöktüremeyecektir.

Bu yüce Meclis, en zor şartlarda, Türk milleti tarihin en ağır imtihanlarından geçerken bir ve beraber olma erdemini göstermiş, yürekler toplu vurmuştur. Bugün aynı tarihî sorumluluğu bir kez daha gösterebilmenin vaktidir. Gerekirse tüm zorluklara göğüs gereriz, gerekirse ve icap ederse, bizden önceki cumhuriyetimizi kuran kadrolar da dâhil olmak üzere, ecdadımızın yaptığı gibi hayatımızı ortaya koyarız ancak bağımsızlığımızdan, millî birlik ve bütünlüğümüzden de asla taviz vermeyiz, veremeyiz. Ve bu şartlar altında zaten Türkiye'nin sergilemiş olduğu duruşun da netice vermeye başlamış olduğunu hep beraber gözlemliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suriye'de hiç kuşku yok ki Türkiye'nin 2011 yılından bu yana sergilemiş olduğu çabalar, iç savaşın sonlandırılması ve krizin aşılmasıyla alakalı, uluslararası camianın da yetersiz kaldığı noktalarda, yine bölgemize huzur, barış ve istikrarın getirilmesi anlamında kayda değer gelişmelere sebebiyet vermiştir. Defalarca ifade olundu, özellikle Astana sürecinin başlatılması, Rusya ve İran'la beraber girişmiş olduğumuz bu süreç Halep'te başlamak üzere pek çok alanda netice vermiştir. Bugün de yine bu çabaların Birleşmiş Milletler nezdinde, özellikle Cenevre'de başlayacak olan siyasi müzakerelerde başarılı bir netice vermesi en öncelikli temennilerimiz arasındadır. Çünkü giderek bu sürecin de zaten nihayete varmaya başladığı veya varması noktasında ilk defa bu derecede önemli gelişmelerin olduğunu hep beraber gözlemliyoruz.

Birleşmiş Milletlerden yapılan açıklamaya göre, 30 Ekimde Cenevre'de toplanacak olan Anayasa Komitesinin kimlerden oluşacağı, hatta bunların mevcudiyeti ve gündemleriyle alakalı konu başlıkları zaten uluslararası kamuoyuyla paylaşılmıştı. Ancak, bu gündemle toplanacak olan Suriye Anayasa Komitesinin çalışmalarında kararı elbette ki Suriyeliler kendi ülkeleriyle beraber verecektir. Fakat uluslararası toplumun da üzerinde hassasiyetle durması gereken 3 temel başlığının olduğunu Genel Kurula arz etmek isterim. Bunlardan ilki Suriye'nin, herkesin ifade ettiği gibi, toprak bütünlüğünün korunmasıdır. İnşallah her çevre, sözle ifade edildiği kadar kolay olduğu gibi eylem anlamında da Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunmasına yönelik faaliyetlerde samimi bir yaklaşımı sergilerler.

İkinci husussa, yine iç savaşın başladığı günden beri sürekli, Suriye'de sorunlara sebebiyet veren ve pek çok krizin de deşilmesine sebep olan ana başlıklardan bir tanesi demografik yapının değiştirilmesi faaliyetleridir. Başta PKK/PYD terör örgütü olmak üzere, Suriye'de var olan çok sayıda diğer silahlı grup yahut terör örgütü de yine bu anlamda bazı faaliyetlere ne yazık ki girişmiştir. Özellikle Türkmen yerleşim yerleri ve Arap yerleşim yerlerinin giderek farklı nüfuslarla takviye edilmesi ve hatta Irak'tan yani Suriye'den, Suriyelilerden oluşmayan bir kitleden bu alanlara nüfusun taşınması son derece olumsuz bir etki doğurmuştur. İşte, şimdi, bu siyasi sürece geçiş çabalarında bütün bunların elzem ve öncelikli bir şekilde dikkate alınması da gerekiyor.

Üçüncü ve en önemli husussa hiç kuşku yok ki terör örgütlerinin meşruiyet bulma çabasının önüne geçilmesi ve engel olunmasıdır. İşte, bakınız, bugün bizler Birleşmiş Milletler Şartı'nın 51'inci maddesi uyarınca gerek Suriye'de gerekse Irak'ta bazı askerî harekâtlar düzenleyerek kendi topraklarımıza yönelmiş bulunan, kendi vatandaşımıza yönelmiş bulunan terör tehdidi ve diğer tehditlerin bertaraf edilmesine yönelik kendi uluslararası hakkımızı kullanıyoruz. Ancak 30 kilometre derinliğin altında da, başta PKK/PYD terör örgütü olmak üzere, Türkiye'nin millî birlik ve bütünlüğüne yönelik tehdit oluşturabilecek diğer terör örgütlerinin ve gruplarının varlığına da şimdiden kanaat getirmemiz lazım. 30 kilometrenin üzerinde bizim açımızdan problem olan bu terör grupları hiç kuşku yok ki 30 kilometrenin altında da problemdir. Bu anlamda da zaten... İşte, bugün, son dakika bilgileri düştü, Sayın Cumhurbaşkanımızın Rusya'da Rusya Devlet Başkanı Putin'le yapmış olduğu görüşmede de Suriye'deki ayrılıkçı grupların faaliyetlerine engel olunmasıyla alakalı tarihe düşülen, mutabakata geçirilen konu başlığını da önemsediğimizi ifade etmek istiyorum. İnşallah Suriye'de var olan, birilerine göre fiilî durumu hukuki boyuta taşıma çabalarının önüne geçilmiş olur. İşte, bu şartlar altında zamanlama itibarıyla da ülkemizin Barış Pınarı Harekâtı'nı başlatmış olmasının anlamı bir kez daha karşımıza çıkıyor.

Temennimiz, Suriye'ye bir an evvel barışın ve istikrarın gelmesidir. Elbette bunun olabilmesi için Suriye'de öncelikli olarak koşulların yerli yerine oturabilmesi lazım. Zannederim bugünden sonra daha sık konuşulacaktır, özellikle Esad rejimiyle alakalı olan konu başlıkları ki zaten yavaş yavaş uluslararası kamuoyunun da gündemine geliyor. Ancak, unutulmaması gereken bir konu var: Yaklaşık 4 milyon Suriyeli bizde yaşıyor. Yine, milyonlarca Suriyeli Suriye topraklarının dışında yaşıyor ki bunların hemen hemen hepsi Esad zulmünden kaçmış olan Suriyelilerdir. Dolayısıyla bu insanlara bir noktadan sonra rejimin güvence vereceği veyahut vermesi hususuyla alakalı ortaya çıkabilecek sorunlarla alakalı da şimdiden kafa yormak gerekiyor.

İşte, biz Suriye'de 30 kilometre derinlikte bir güvenli bölge, güvenli hat oluşturduk. Fırat Kalkanı Harekâtı'yla, Zeytin Dalı Harekâtı'yla önemli girişimlerimiz oldu ki buraya, ülkemizde yaşayarak o bölgeye tekrar yerleşim sağlayan 350 bin civarında Suriyeli kardeşimiz gitti. Açık bir gerçeklik: Şartlar sadece bu anlamda, Esad'ın kontrol ettiği bir alan olmuş olsaydı, bu Suriyeliler oraya gider miydi? Elbette ki bu soruya makul bir cevap verebilmek mümkün gözükmüyor, mevcut durum için söylüyorum. İlerleyen aşamalarda da anayasa yapım sürecinde de ve özellikle Türkiye'de de Türkiye gündeminde de rejimle olan ilişkilerin geliştirilmesiyle alakalı konularda hassasiyet arz eden ve dikkatli olunması gereken bir gündemin içerisine girdiğimizi ifade etmek isterim. Çünkü bu alanda hesapların da örtülü hesapların da yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladığı gerçeğini düşünmemiz lazım.

Bir örnek vermek isterim: Suriye'de bir yerleşim yerinden PKK/PYD terör örgütü çıkıyor, çekiliyor; onu orada destekleyen bir başka ülkenin askerî unsurları, güçleri o terör örgütüyle beraber çekiliyor, ancak ne yazık ki normal şartlar altında hem uluslararası sistem içerisinde hem de Suriye sahasında birbiriyle karşıt saflarda bulunan ülkelerden bir başkası işte o yerleşim yerine kolayca girebiliyor. O zaman, Türkiye olarak üzerinde dikkatle durmamız gereken husus, bizim bilgimiz dâhilinde olmadan diğer ülkelerin de Suriye kriziyle alakalı yürütmüş olduğu veyahut yürütebileceği örtülü bazı gündemlerinin olabileceği gerçekliğidir. İşte bunun için Milliyetçi Hareket Partisi ve Sayın Genel Başkanımız uzun süreden bu yana Türkiye'nin dış politikası ve dış siyasetiyle alakalı bir tavır ortaya koyarken mutlak suretle Ankara merkezli bakış açısını geliştirmemiz gerektiğini ifade etmiştir. Bizler diğer başkentlerde ne olup bitiyorsa ona bakarak pozisyon alabilecek seviyede artık değiliz, olamayız. Türkiye, önemli hedefleri olan, kendi bünyesindeki istikrarını tesis etmek isterken bölgesine de istikrar vadeden bir anlayışı getirmeye çalışan ve inşallah da bunda muktedir olacak olan bir ülkedir. Bu anlamdaki çabaların da yerine ulaşmasını, başarılı olmasını her şeyden evvel temenni ettiğimizi ifade etmek isterim ki zaten Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarına Milliyetçi Hareket Partisinin gerek terörle mücadelede gerekse dış politikamız anlamında vermiş olduğu destek de ortadadır.

Yine, 2012 yılında Sayın Genel Başkanımızın ifade buyurdukları gibi, batı ucu Afrin'i, doğu ucu Kandil'i içerisine alacak şekilde hilal biçimindeki güvenlik kuşağının, adım adım da olsa bugün gelinen aşamada tesis edilmeye başlanmasını görmek de hem bizi mutlu etmektedir hem de bunun hakikaten zaten Türkiye'ye yönelmiş bulunan tehdidin azaldığını ifade etme anlamında da son derece önemli olduğu karşımızda durmaktadır.

Terörle mücadele anlamında Türkiye başarılı bir evrede. Allah'a çok şükür, inşallah tekrarını yaşamayız, yenilerini görmeyiz ancak bir zamanlar bizler kendi sınırlarımız içerisindeki terör belasını konuşurken bugün yerinde izlenen siyaset, politikalar ve alınan tedbirlerle artık Türkiye terörü kaynağında kurutacak bir iradeyi ve kararlılığı ortaya koymuştur. İnşallah bu kararlılık, ülkemizi, 21'inci yüzyılda hem bölgesinde hem de küresel siyaset sahnesinde daha fazla söz sahibi olabilecek, ağırlığını daha fazla ortaya koyabilecek, tarihimize yakışır, güçlü geleceğimizle bizleri buluşturacak bir anlayışla birleştirir diyorum.

Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)