| Konu: | Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 10 |
| Tarih: | 24.10.2019 |
FARUK SARIASLAN (Nevşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilim ve eğitim üzerine beş dakikalık kısa bir konuşma yapacağım.
Bilim, otoritelerin gerçeğine değil, gerçeğin otoritesine hizmet etmektir. Bilimin reddettiği otorite sadece şahıslarınkini değil, ideolojilerin otoritesini de kabul etmez. Sosyalist bilim, kapitalist bilim, İslam ve Hristiyan bilimi olmaz. Bilim ön yargılardan uzak olmaktır. Hele ülke yönetimi bilimin, aklın dışına çıkmışsa o ülke felakete gidiyor demektir. Tarihte de, günümüzde de bunun örnekleri var. Nazi Almanyasının "İngilizler de Aryan'dır, bizimle savaşmaz." deyip ülkeyi felakete sürükledikleri gibi ya da yeni yaşadığımız, bizim de "Bütün Müslümanların desteğini alırız." deyip Birleşmiş Milletlerde boyumuzun ölçüsünü aldığımız gibi.
Sayın milletvekilleri, bilime ulaşmanın yolu elbet eğitimden geçer. Türkiye OECD ülkeleri arasında öğrenci başına en az para harcayan 2'nci ülkedir. Türkiye gibi nüfus artışı ve genç nüfus oranı OECD ortalamasının çok üstünde olan bir ülke eğer doğan çocuklarına dünyayla rekabet edebilecek becerileri kazandırmak istiyorsa OECD ortalamasının çok üstünde bir kaynağı eğitime ayırmak zorundadır. Yani yüzde 5 harcama, öğrenci oranı bizden düşük ülkeler için yetiyor olabilir ama bizim için yetmez. Finlandiya'nın eğitim başarısının kökeninde 1990'larda diğer bütçe kalemlerini kısıp eğitim bütçesini 2 katına çıkarmış olması gerçeği yatmaktadır. Unutulmamalıdır ki hiçbir mucize kendi başına ortaya çıkmaz.
Eğitim araştırmalarının ortaya çıkardığı tartışmasız gerçek şudur ki: Eğitimde başarıyı belirleyen temel girdi öğretmen kalitesidir; önemli olan, mesleğine tutkuyla bağlanmış öğretmenlerden oluşan bir kadro kurmak. Türkiye, öğretmen kadrosu en genç 2'nci ülkedir. Bu kendi başına bir avantaj değil ama ciddi bir potansiyeldir. Bilginin ve bilgiye ulaşma yönteminin bu kadar hızla değiştiği bir dünyada yeni yetişmiş genç öğretmen kadrosu doğru yönlendirmeyle çok ciddi bir reformun dinamosu olabilir.
Bugün, açılan okullara gelen 19 milyon çocuğumuza dünyayla rekabet edecek becerileri kazandırmaktan çok uzak bir eğitim sistemimiz var. Eğitimde acil olarak yapılması gereken, siyasetin günlük akışına göre değil, veriye dayalı bir reform programı üzerinde toplumsal bir uzlaşma aramaktır. "Çocuklarımızı dünyayla rekabete nasıl daha iyi bir şekilde hazırlarız?" sorusuna hep beraber cevap vermemiz gerekir. Türkiye'nin önünde iki seçenek var; ya "akıl ve bilim" diyeceğiz ya da olduğumuz yerde debeleneceğiz. Tarih bize iklim ya da coğrafya ile ekonomik başarı arasında basit ya da kalıcı bir başarı olmadığını göstermiştir. Dünyada bütün araştırmalar göstermiştir ki eğitimde başarının sırrı okul öncesi eğitimden geçmektedir. Bugün Türkiye'de okul öncesi eğitim sayısı azdır. Her mahallede belediye ve milletin iş birliğiyle beraber bu konu çözülebilir. Bunun dünyada da örnekleri vardır.
Bugünkü iktidarın önceliği üniversite sayısını artırmak olmuştur. Ne yazık ki sayı arttıkça eğitimde nitelik düşmüştür. Bu nedenledir ki üniversiteli işsiz sayısı artmıştır. Yurt dışına master, doktora yapmak için giden gençlerimizin yüzde 77'si ülkesine dönmek istememektedir. Bu ülkenin geleceği yetişmiş insan gücünün artmasıyla orantılıdır.
Değerli milletvekilleri, Mecliste konuşma yapacağımı duyan hemşehrim sağ olsun bize bir belge göndermiş. Ben aslında Nevşehir konusunu bundan üç beş saat önceki yaptığım konuşmada dile getirmiştim, Nevşehir konusuna girmek istemiyordum ama ancak önemli bulduğum için... Hani şair de diyor ya: "Şikâyetim var cümle yasaktan/Dillerimi hâkim bey bağlasan durmaz." Şimdi, şu an elimde bir belge var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK SARIASLAN (Devamla) - Başkanım, bir dakika daha...
BAŞKAN - Buyurun.
FARUK SARIASLAN (Devamla) - Şu an, FETÖ/PDY terör örgütü şüphesiyle pasaportuna el konulmuş bir şahıs, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde dekanlık yapıyor. Şimdi bizi hep FETÖ'yle mücadele etmemekle, sizi desteklememekle suçluyorsunuz ya, ismini vereyim size Mehmet Öcal, siz bu şahsın "FETÖ'cüdür" diye pasaportuna el koymuşsunuz. Şimdi ben diyorum ki eğer bu FETÖ'cüyse bunu orada dekan yapmayın, eğer bu FETÖ'cü değilse pasaportundaki tahdidi kaldırın. O zaman da başkalarını suçlamak yerine önce kendinizi suçlayın.
Dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)