| Konu: | Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 12 |
| Tarih: | 31.10.2019 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, birkaç konu var, beş dakika içinde nasıl anlatacağımı ben de bilmiyorum ama bir kere şunu söyleyeyim: Bu yasayı da yani su ürünleriyle ilgili bu yasayı da bence olması gerektiği gibi tartışmıyoruz gördüğünüz gibi çünkü su ürünlerinden başka her şeyi konuşuyoruz ve ülkenin çok önemli konularına, fay hatlarına dokunan konulara girip çıkıyoruz. Fakat bir yandan da "su ürünleri" diye bir yasa getirildi ve bu yasada esasında, benim anladığım kadarıyla Adalet ve Kalkınma Partisinin... Daha doğrusu "Adalet ve Kalkınma Partisi" dememek lazım belki "yürütmenin" demek daha doğru olur çünkü farklı bir ortamdayız. Bu yasada, yürütmenin yasa yapma konusunda ve Türkiye'ye, Türkiye ekonomisine, Türk toplumuna bakışıyla ilgili olarak sıkıntılı bir durum olduğunu gösteren işaretler var.
Ben bunları şöyle ifade etmeyi tercih ediyorum: Bu Hükûmet, esas itibarıyla serbest piyasaya bağlı olduğunu defalarca ifade etmiş olan bir hükûmet. Dolayısıyla da bazı alanlarda yasalar hazırlarken daha çok serbest rekabetin artması veya ticarileşmenin belki artması biçiminde konular gündeme getiriyor fakat öte yandan da serbest rekabet konusundaki bu tavrına uygun olmayan bir biçimde de iradi yani bir anlamda Hükûmet kararlarıyla ekonomiye yön vermeye çalışıyor.
Şimdi, esas itibarıyla baktığımızda, benim anladığım kadarıyla yasadan, su ürünleri piyasası diye düşünürseniz veya alanı olarak düşünürseniz, bu yasa, bir tür ticarileşme ve bir anlamda serbest piyasanın bir formunun buraya girmesi biçiminde bir çerçeveye sahip. Fakat aynı zamanda okuyoruz ki ve muhalefet şerhlerinden de görülüyor ki bu yasa hazırlanırken çok fazla kimseye de sorulmamış. Arkadaşlar, çok fazla kişiye sorulmadan yasa yapılmaması lazım. Dolayısıyla da bu kanun da bence, tıpkı geçen gün basına düştüğü gibi... Boğaz yönetimiyle ilgili olarak yeni bir kanunun, yeni bir teklifin, en azından içerik itibarıyla Cumhurbaşkanlığına bağlı bir biçimde, bir yeni yönetim yani İstanbul Belediyesinin elinden alınarak yeni bir yönetim çerçevesi içine sokulmaya çalışıldığını görüyoruz.
Arkadaşlar, bunlar, benim anladığım kadarıyla, ne yaptığını bilmeyen, biraz el yordamıyla, biraz etrafındaki çıkar gruplarının etkileriyle alınmış kararlar. Dolayısıyla da ben bu kanunun ima ettiği sonuçların Türkiye'nin çevresine de, su ürünleri piyasasına da olumsuz etki edeceğini düşünüyorum.
İki dakikam var, aslında bir başka konuya da geçmek istiyorum.
Arkadaşlar, burada Türkiye'de bir zamandan beri uygulanan bir kutuplaşma siyasetinin sonucunda siyasi ortamın, siyasi dilin zehirlendiği bir süreç yaşanıyor ve nitekim bugün de -başka günlerde de oluyor- öyle konuşmalar oldu ki bu mekânda Halkların Demokratik Partisi işaret edilerek "hainlik" biçiminde suçlamalar yöneltildi, kullanıldı.
Şimdi, arkadaşlar, bunların hakikaten bir anlamı yok, emin olun bir anlamı yok. Çünkü biz buradayız ve biz de sizin kadar bu ülkeyi seviyoruz. Bir kere, burada, temelde anlaşmamız lazım. Yani şunu söyleyemezsiniz... Böyle bir tartı da yok zaten, kimin bu ülkeyi daha çok sevdiğini nasıl anlayacaksınız? Böyle bir şey yok. Mesela, biz inanıyoruz ki, son yapılan operasyon ülkenin geleceğiyle ilgili olumsuz etkiler üretecektir çünkü "Kürtler" denilen insanlar bizim halkımızın bir parçasıdır ve Suriye'de yaşayan insanlar da o halkın akrabalarıdır. Dolayısıyla da biz Türkiye'nin genel çıkarlarına uygun olduğunu düşünüyoruz ki Türkiye Kürtlere sahip çıkarak Kürtlerle birlikte var olabilir diye düşünüyoruz ve buna inanıyoruz. Biz buna inanıyoruz, siz de başka bir şeye inanıyor olabilirsiniz ama lütfen bu konuda konuşurken özellikle dilimize çok dikkat etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü gerçekten de...
HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) - Sayın Vekil, sadece Kürtler yok orada.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Hanımefendi, ne diyorsunuz?
HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) - Sadece Kürtler yok; Araplar da var, Türkler de var.
MENSUR IŞIK (Muş) - Hatibi dinle!
BAŞKAN - Arkadaşlar...
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Evet, ne var bunda?
BAŞKAN - Sayın Katırcıoğlu, siz tamamlayın.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Hayır, ne var bunda, anlamadım yani.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Sakin, sakin.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Sakin, evet.
Sayın Başkanım, bir dakikamı kullanacağım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sistemi açalım arkadaşlar.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Arkadaşlar, tekrar edeyim: Bu dille, bu yaklaşımla su ürünlerini konuşurken bile ortaya çıkan bu çatlamayı çözemeyiz. Onun için, bu ülkede mademki 80 küsur milyon insan bizi seçmiş, buraya göndermiş; dolayısıyla da bu zeminde, bu mekânda, bu Mecliste uygun bir dille sorunlarımızı konuşabilmemiz lazımdır. Bunun aksine, birbirimize küfrederek, birbirimize gerilim yaratarak, emin olun, hiçbir sonuç alamayız, hiçbir zaman da alınamamıştır zaten. Onun için, sakin olun. En azından bizim de sizin kadar iyi niyetli, sizin kadar vatansever olduğumuzu düşünmenizi rica ediyorum ve Kürt sorunu başta olmak üzere, Türkiye'de ezilen ve kendini ifade edemeyen, sesleri duyulmayan insanların sesleri olmaya çalışan Halkların Demokratik Partisini biraz olsun anlamaya çalışın.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)