GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:12
Tarih:31.10.2019

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli vekiller; bugün de Meclisteki Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonuna ısmarlama gelen bir yasa teklifini deyim yerindeyse âdet olsun diye konuşmaktayız. Niçin böyle söylüyorum? Çözüm üretilmesi gereken onlarca sorun varken, 27'nci Dönemde malum Komisyon sadece 2 kez toplanmış ve alelacele önümüze konuşmak üzere bir teklif getirilmiş.

İki gün önce, burada da yazılan "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." dediğimiz cumhuriyet etkinlikleri birçok yerde kutlanırken ve kendi kendini yönetmeden söz edilirken tekrar Cizre Belediyesine kayyum atandı bu sabah ve birçok kez birçok ülke için ve Türkiye için seçimler, sandıklar, millet iradesinden söz edilirken tekrar kayyumlarla karşı karşıya kaldık. Evet, Cizre'me kayyum atandığında aslında giderek gerek bu Meclisin gerekse milletin egemenliğinden fersah fersah uzaklaşıyoruz. Birçok arkadaşımız dile getirdi, yedi ay içerisinde 66 belediyeden 6'sına KHK nedeniyle resmen el konuldu, gasbedildi ve -bazı kelimeler artık kullanılmaz hâle geliyor- işgal edildi ve ikinci partiden seçilen insanlara verildi; birçok yasa ve hukuksuz işlemler yoluna kondu. Kalan 60 belediyeden 13'üne son iki ayda kayyum atandı. Sadece 1 milyon 500 bine yakın nüfusun seçtiği iradeye el konuldu. Arkadaşlar, burada kayyumu söylerken kayyum konusu öyle bir ilerledi ki sadece eş başkanlara yönelik değil, meclis üyelerine de kayyum atandı. Nasıl ki bir kayyum geldiği gibi peşinden meclis üyelerine de sıra geliyor. Kürt halkının toplumsal muhalefetin tepkisi nedeniyle geliştirdiği bir ortamda, 19 Ağustosta bu kayyum atamalarına devam edildi ve beraberinde bir savaş ortamına sürüklendik ve bu savaş ortamında peyderpey kayyumlar atanıyor ve sanılıyor ki bu kayyum atamasına herkes destek veriyor. Destek verilmiş olsaydı daha önce zaten seçime giren kayyumlar seçilirdi. Hiç kimse vermiyor, hiç kimse karşılık vermiyor ve toplum öfke duyuyor, hiç benimsemiyor. Ve bu kazanımlar giderek neye dönüşüyor? AKP Genel Başkanının veya tüm yöneticilerin "Biz sandıktan çıkarsak meşrudur, biz sandıktan çıkmıyorsak meşru değildir, ya yetkinizi alırız ya kayyum atarız." sürecine dönüşüyor. Bu sandığı sadece kendileri için makul görüyorlar, kendilerinin destek gördüklerini düşünüyorlar. Ancak biliyoruz ki ve hep sahadayız, halkın gözünde hiçbir meşru değeri yoktur. Bundan sonra da gittikleri takdirde, aday oldukları takdirde kazanabilme şansları hiç yoktur çünkü rüyasında görmeyecek yerlere kayyum şeklinde gitmeye çalışıyorlar.

Arkadaşlar, bunun hiçbir meşru tarafı olmadığı gibi, artık siyaset yapılmayacak bir noktaya, baskı, korku imparatorluğuna dönüştürülmeye çalışılıyor ve bu yapılan işlemlerin, gasbın, işgalin, operasyonun hepsi hukuksuz bir şekilde kendi kendine uygulanmaya çalışılıyor. Neden? Çünkü önce bir siyasi karar alınıyor, bu siyasi karara uygun bir kılıf bulmaya çalışıyorlar. Arkadaşlarımız dile getirdi, merdivenden yukarıya çıkarken iddianameler değiştiriliyor, birçok işlem yapılabiliyor. Nedir? Amaç tümüyle kendi iradelerini geliştirmek için, insanların kendi kendini yönetmesi için geliştirdikleri ortamı engellemek.

Peki, bu çıkan şeyleri arkadaşlarımız söyledi, Nusaybin Belediyesi kendi kendine kriz masası oluşturmaya çalışıyor, karşı çıkılıyor; başka belediyelerimiz yolsuzlukları ortaya çıkarıyor, karşı çıkılıyor.

Eş başkanlık... Arkadaşlar, 15 Temmuz darbesi sonrası 90 küsur belediyeye kayyum atandı. Atadığınız kayyumlardan hiçbirisinde eş başkanlıktan söz etmediniz, bugün mü aklınıza geldi? Hesabınıza geldiğinde istediğiniz şeyi yapıyorsunuz. Partimiz öteden beri eş başkanlığı en olmadık yerlerde savunmuştur, savunmaya da devam edecektir.

Bir taraftan da Türkiye'yi bir korku imparatorluğuna dönüştürüp giderek herkesin, insanların konuşmasını engellemeye çalışıyorlar. Bunu neyle yapıyorlar? Kolluk güçleriyle yapıyorlar, çeşitli baskılarla yapıyorlar. Hiçbir zaman meşru olan bir şeyi siz baskıyla, kolluk güçlerinin baskısıyla yerine getiremezsiniz, hukuka da uyduramazsınız, kendi kendinize hukuk çıkartsanız bile, hukukta olan bir şey meşru değildir, meşru olmaz ve bunu unutmamanız lazım.

Bir diğer konu, Kuzey ve Doğu Suriye'de yaşanan sorunlar. Bununla ilgili yaşanan süreçlere baktığımızda, Türkiye'deki her şeyi güvenlikçi politikalara endekslemişsiniz, "güven" diye tanımlıyorsunuz, insanlar oraya gidecek... Güvenlikli bölgeye güvenmiyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - Başkanım, toparlıyorum.

BAŞKAN - Sözlerinizi toparlayın lütfen.

NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - Güvenmiyorlar çünkü siz güvenden söz ettikçe güvenlikçi politikalar akla geliyor; siz güvenden söz ettikçe korku, kâbus akla geliyor. İnsanlar son dönemde yapılan çalışmalarda da gitmeyi düşünmüyorlar çünkü orada ÖSO gibi bir barbar yapıyla karşı karşıya kalacaklar.

Sevgili arkadaşlar, bakın, öyle sorunlar dile getiriliyor ki az önce konuşuldu, el ele tutuşulsa, tokalaşılsa... Yani dünyada artık ölüm olmasın; insanlar konuşsun, müzakere etsin, diyalog olsun, tokalaşsın. Daha önce buraya da insanlar gidip geldi, burada da yaşandı ve en güzel günler olarak anılıyor, bunun olması lazım. Siz içeride Kürtlerle konuşmadığınız sürece, dışarıda konuşmadığınız sürece, bu iş el ele olmadığı sürece, geleceğin barış inşası çok zor olur, kutuplaşma çok artar.

Sadece bir olaya değineceğim. Dün ambulansta birisine işkence yapılıyor ve diyor ki: "Ahmet, görüntüden çık." Ya, bu bir insanlık suçudur, bir savaş suçudur, birine siz bunu yapamazsınız, bunların ileride, bugün olmasa bile, hesabı sorulacaktır. Gelin hep birlikte barışın inşasını yapalım, barışı gerçekleştirelim.

Teşekkür ediyorum, saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)