| Konu: | Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 13 |
| Tarih: | 05.11.2019 |
MHP GRUBU ADINA CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - 106 sıra sayılı Kanun Teklifi'yle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Son olarak 1971 yılında çıkarılmış Su Ürünleri Yasası'ndan sonra, aradan kırk sekiz yıl geçtikten sonra yeni bir su ürünleri yasasını bugün Meclisimizde görüşmekteyiz. Yasa, inşallah hayırlı olur, hayırlı olacağına inancım da tamdır. Yasasız olmaktansa yasanın olması her zaman iyidir.
Ordu'da, hayatını deniz kenarında yaşamış, büyümüş bir insan olarak, balıkçılığımızın en önemli sorunu olarak şunu görüyorum: Bundan yirmi yıl önce, Ordu'da mezgit balığını "balık" diye tutup yemezdik. Birçok balık, hakikaten balık olarak kabul edilmezdi. Onlarca çeşit balık olurdu ama bugün geldiğimiz noktada, maalesef, balık nesli büyük oranda kıyıma uğradı. Dolayısıyla yasa muhakkak çıkmalı ama ilk önce "Balığın yeniden yeşerebilmesi, büyüyebilmesi, canlanması, daha da çeşitlenmesi için ne yapabiliriz?" sorusuna cevap aramalıyız diye düşünüyorum.
Hepimiz tarım, çiftçi çocuğuyuz. Hep ne öğrendik? Toprak nadasa bırakılırsa iyi olur. Bir yıl nadasa bırakılan toprak seneye daha verimli ürün verir diye öğrendik ve hakikaten de öyledir. Maalesef, denizi nadasa bırakamadığımız için ve denizde acımasız bir avcılık senenin altı ayı sürekli devam ettiği için balık nesli her geçen gün yok oluyor. Yirmi yıl evvel "istavrit" dediğimiz balık 16 santimdi, maalesef, şu an 13 santimin altına düştü. Hamsi hakeza ki şu an hamsi yiyenleriniz varsa tezgâhlarda görmüşsünüzdür, çok ince bir hamsi yiyoruz. Sebebi nedir? Sebebi, vahşi bir avlanma şekli.
Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürümüz burada, Tarım Bakanlığı yetkilileri burada. Trol ve orta trol avcılığı 12 milin ötesinde yapılabilir denilirken maalesef, son bir ayda, şehrim olan Ordu'da trolcüler âdeta kıyıya kadar geldiler, suyun dibinde ne varsa -balık yemi de dâhil olmak üzere- silip süpürüyorlar. Trol avcılığı acımasız bir vahşet oluşturuyor. Özellikle orta trol avcılığı acımasız bir şekilde balık neslini yok ediyor. Bundan bütün balıkçılar da şikâyetçi.
Dolayısıyla bu trol avcılığının önüne geçilmeli. Bununla ilgili yasal düzenleme yapılıyor, cezalar getiriliyor ama sadece ceza yetmez. Örneğin Gürcistan'da bir yunus balığı avlamak, tek bir yunus balığını avlamak 100 bin lari, eğer ince bir balık avlarsanız 200 bin lari, eğer kaçak avlanırsanız geminize el konuluyor. Türkiye'de maalesef gemiye el koyma işi yapılmıyor, para cezası bir şekilde telafi ediliyor, "Benim memurum işini bilir." diyen zihniyet hâlen devam ettiği için para cezasından bir şekilde kurtulunabiliyor ama muhakkak tekneye, gemiye -küçük balıkçı, büyük balıkçı- el koyma işi muhakkak dikkatle yapılmalı, buna özen gösterilmeli.
Bir de yine, Sayın Genel Müdürün bilgisi muhakkak var, misina ağıyla avlama yapılıyor. Bu yasak, doğru bir yasak ama Sayın Genel Müdür ve Sayın Bakanlık yetkilisine buradan şunu hatırlatmak istiyorum: Misina ağıyla balık yakalayana ceza veriyoruz, cezalandırıyoruz ama misinayı ithal eden, üreten ve satana hiçbir uygulama yapmıyoruz. Bu, çok yanlış; bunun derhâl önüne geçilmeli, bunun ithali durdurulmalı. Yani bu misina ağı eğer denizimizi hakikaten kirletiyorsa -ve kirletiyor- balığa en büyük katliamı yapıyorsa bunun satışı durdurulmalı, Türkiye'ye girişi durdurulmalı daha doğrusu, ithali yasaklanmalı.
Yine, balıkçılarımızın -en büyük sorunları cezalar- yeni çıkan tebligatlarla, yönetmeliklerle ilgili sıkıntıları var. Su Ürünleri Genel Müdürümüzden ve Tarım Bakanlığımızdan hassaten şunu rica ediyorum: Balıkçılık kooperatiflerine ve balıkçılıkla uğraşan insanlara -ayda 1 kere olabilir, üç ayda 1 kere olabilir- yeni yönetmelik ve yasalarla ilgili bilgi vermek üzere muhakkak seminer veriniz, eğitimci gönderiniz; balıkçılarımızı eğitiniz. Eğitilmiş bir balıkçı, yaptığı birçok yanlışın zaman içerisinde farkına varacak ve balık katliamını durduracaktır.
Yine, burada bir önerim daha olacak: Şu an İmralı Adası'nın etrafında değil balık avlamak tekne gezmesi yasak. Örneğin, Ordu Giresun Havaalanı'nın çevresinde tekne gezmesi yasak, avlanmayı bırakın; ciddi bir şekilde balık popülasyonu oluşmaya başladı, balık artışı var. Bu ne demek? Balığa korunaklı alanlar yaratmalıyız. Topyekûn bütün denizi nadasa bırakamayız belki ama hiç olmazsa belirli bölgelerde yıl içerisinde birer yıl arayla balıkları koruma altına almalıyız. Maalesef balıkları koruma altına almadığımız için ve insaf da olmadığı için, örneğin bu sene boğazlardan torik gelemedi, gelemeyen torik yumurta bırakamadı, yumurta bırakmadığı için palamut büyümedi, palamut büyümediği için de denizde palamut yok, bu sene kimse palamut yiyemedi. Çünkü geçmesine fırsat vermiyorsunuz ki, acımasız bir avlanma şekli var. Denizin dibindeki yumurtayı bile orta troller yerle bir edip paramparça yapınca balık büyüme imkânı zaten bulamıyor.
O sebeple, balıkçılarımızın bu sorunlarını dikkatle incelemeliyiz, "balık" deyip geçmemeliyiz. Norveç bizden çok küçük olmasına rağmen, balıkçılıkla ilgili bakanlığı var. Dolayısıyla Türkiye'de Su Ürünleri Genel Müdürlüğü kapsamında bunu geçiştirmek yerine, bana göre -yapar yapmaz iktidarın takdiridir- üç tarafı denizlerle çevrili bu ülkede bir balıkçılık bakanlığının kurulması zarurettir, Su Ürünleri Genel Müdürlüğüyle idare edilmemelidir. İnşallah, bu kanun hayra vesile olur diyorum.
Son olarak, kanunla ilgili olmayan bir konuya değinmek istiyorum: Tam üç yıldır FETÖ mücadelesi yapılıyor. 15 Temmuzda 254 vatan evladı -uykudayken- katledildi. Ahmet Altan diye bir adam televizyonda çıktı dedi ki: "Sayın Cumhurbaşkanı seçimle gitmezse darbeyle gidecek." Nazlı Ilıcak diye bir hanımefendi bu iktidara ağzına gelen her türlü hakareti etti, FETÖ'ye methiyeler düzdü. Dün gördük ki Bülent Arınç diye ağlak bir adamın başlattığı kampanya neticesinde Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak hapisten serbest bırakıldı. Sayın Genel Başkanım da en ağır şekilde eleştirisini bildirdi, açıkladı. Bunları serbest bırakanlara şunu sormadan geçemeyeceğim: Zaman gazetesine abone olan, yurdunda kalan, Bank Asyaya kira yatıranlara hapiste yedi yılı, on yılı layık gördünüz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın.
CEMAL ENGİNYURT (Devamla) - ...üç yıldan beri yatmalarına rağmen yedi yıl alanları çıkarmadınız; on yıl alan Ahmet Altan ile dokuz yıl alan Nazlı Ilıcak'ı cezaevinde yattığı süreyi göz önüne alarak serbest bıraktınız. FETÖ mücadelesine en büyük zararı bu vermektedir.
Bülent Arınç diyor ki: "KHK bir faciadır." KHK faciaysa bu KHK'yi ben yazmadım, ben de onaylamadım.
Sayın Cumhurbaşkanımıza buradan sesleniyorum: Bülent Arınç susturulsun artık. Bülent Arınç gibiler susturulmadığı sürece FETÖ'yle mücadele -Sayın Genel Başkanımızın dediği gibi- sadece ve sadece, 15 Temmuz şehitlerini ve şühedayı incitmekten başka hiçbir işe yaramaz.
Dolayısıyla, Ahmet Altan FETÖ'cüdür, Nazlı Ilıcak FETÖ'cüdür; bütün FETÖ'cüler haindir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)